Doğunun Mamut Avcıları: Altaylılar
Altay Kültür Bölgesinin Şekillenmesi
30 bin yıl önce, bugünden daha soğuk olsa da nispeten ılık bir dönemi yaşıyordu ve ormanlarla kaplıydı. 26-19 bin yıl önceki tarihler arasında soğuk arttı. Avrupa’da bunun karşılığı buzulların genişlemesiydi. Sibirya’da ise hayal edilemeyecek kadar genişlikte kurak bir ova yarattı. O kadar kuruydu ki, birçok birki ve hayvan türü yok oldu. Fakat insanlar bu zor şartlara uyum sağladılar ve hayatta kalma becerileri geliştirdiler. 19 bin yıl öncesine tarihlenen yerler de bulunmuştur. [i]
Son buzul maksimumunda, kuzeydoğu Asya’nın büyük kısmı yaşanamaz hale geldi. Sadece az sayıda zor şartlara uyum sağlayan mamut avcısı varlığını sürdürdü.[ii]
Taralı alan bu dönemdeki mamut steplerini gösteriyor[iii]
Daha önceki hiçbir insan türü kuzey Sibirya gibi bölgelere girmeyi başaramamıştı. Soğuğa uyumlu Neandertaller bile yerleşimlerini güneydeki daha ılımlı bölgelerle sınırlandırmışlardı. Ama vücudu kar ve buz yörelerinden ziyade Afrika savanlarında yaşamaya uyumlu olan Homo sapiens dâhiyane çözümler üretti. Gezen Sapiens avcı toplayıcıları soğuk iklimlere doğru göç ettiğinde, iğneler kullanarak deri ve kürkten kar ayakkabıları ve termal giyecekler yapmayı öğrendiler. Kuzeyin mamut¬larını ve diğer büyük hayvanlarını avlayabilmek için yeni silahlar geliştirdiler ve avlanma tekniklerini ilerlettiler. Termal kıyafetleri ve avlanma teknikleri geliştikçe Sapiens donmuş topraklarda daha da ilerilere gitmeye cesaret etti. Kuzeye doğru gittikçe de kıyafetleri, av teknikleri ve diğer hayatta kalma yöntemleri gelişmeye devam etti. [iv]
Yine de, neden buralarla uğraştılar? İnsan kendi isteğiyle neden Sibirya'ya gider ki? …Arktik topraklar ren geyiği ve mamut gibi büyük ve besili hayvanlarla doluydu. Her mamut ciddi miktarda et (soğuk havalar düşünüldüğünde, dondurulup daha sonra kullanmak üzere de saklanabiliyordu), lezzetli yağ, sıcak tutan kürk ve çok değerli fildişi barındırıyordu. Sungir bulgularının gösterdiği gibi mamut avcıları sadece hayatta kalmamış, zenginleşerek iyi bir yaşam sürmüşlerdi. Zaman geçtikçe gruplar mamutları, mastodonları, gergedanları ve ren geyiklerini kovalayarak daha ilerilere doğru yayıldılar.[v]
Araştırmalar Asya'nın kuzeyine, Sibirya bölgesine göçünün MÖ 30.000 – 20.000 yıllarında gerçekleştiğini gösteriyor. Bu sırada buzul çağı devam ediyordu ve Sibirya bugünkünden daha soğuktu. Buna rağmen insanları buraya çekenin uçsuz bucaksız steplerdeki mamut gibi büyük hayvan sürüleri olduğu düşünülebilir. Orta Asya’ya yayılma da benzer zamanlarda görülüyor. [vi]
Son buzul zirvesinde, kuzey batı Avrupa terk edilirken, Sibirya’daki insanlar yaşamaya devam ettiler. Sibirya’da bilinen en eski modern insan bulguları 45-41 bin yıl önceye tarihlenmektedir. Bunlar çoğunlukla Altay Dağları yoğunlaşmıştır. 35 ile 30 bin arasında Baykal Gölü ötesine ve Moğolistan’a ve 25 bin yıl önce kuzeybatı Çin'e ulaşıldı. Doğu Sibirya’daki Dyktai mağarasındaki bulgular 33 bin yıl önceye tarihlenir. Bu insanların Amerika’ya göç eden insanların ataları olduğu düşünülmektedir. Sibirya’daki Mal’ta ve Buret yerleşimleri 28-25 bin yıl önceye tarihlenir. Bu siteler mamut kemiklerinden inşa edilen konut mimarisi ile ünlüdür. [vii]
En eski bulgular Altay bölgesindeki Kara-Bom arkeolojik kazı alanı 32-42 bin yıl önceye tarihlenmektedir. Kara-Bom en eski alan olsa da güney sibiryada 30-40 bin yıllarına tarihlenen birçok yer bulunmuştur. [viii]
[ix]
Yakutistan'ın güneydoğusundaki Dyuktai'de Kamçatka'daki Uşki Gölü'nde bulunan yerleşim yerleri 20 bin yıl öncesinden sonraya tarihlendirilmektedir. Bu dönemde Sibirya'da yasayan insanların daha güney ve batıda yaşayan popülasyonlardan farklı alet yapım kültürü geliştirdikleri görülmektedir. Benzer taş uçlar en eski Amerikan yerleşim yerlerinde de bulunmuşlardır. [x]
Sebebi tam olarak bilinmemekle beraber, insanlar 20 bin yıl önce, Sibirya’nın soğuk bölgelerinde yaşamaya başladılar. K.Doğu Sibirya’da, Dyuktai ve Malta adlı yerlerde elde edilen bulgular yaklaşık bu döneme tarihlenmektedir. Bugün bölgede yaşayan Chukchi ve Yakutlar, muhtemelen ataları ile benzer bir hayat tarzına sahipler ve genetik olarak yerli Amerikalılar gibi Q ydna geni taşıyorlar. [xi]
14 bin yıl önce bu av kovalamacası bazı insanları kuzeydoğu Sibirya'dan Alaska'ya doğru sürükledi. Elbette yeni bir dünya keşfettiklerini bilmiyorlardı. Hem mamutlar hem de insanlar için Alaska sadece Sibirya'nın basit bir uzantısıydı. [xii]
Genetik
Sibiryalı Erkek[xiii] ve Qerkek İşaretçisinin Yayılması[xiv]
Qerkek İşaretçisinin Dünya Üzerinde Dağılımı[xv]
Q Ydna, yerli amerikalıların %90’ında görülür. [xvi]
Qerkek işaretçisine benzer bir yayılım da Xkadın işaretçisinde görülüyor. Orta Asya’da doğmuş, orta ve kuzeydoğu Asya’da ama daha çok Amerika’da görülüyor.
Amerikalı Yerli Kadın[xvii] ve Xkadın İşaretçisinin Yayılımı[xviii]
[xix]
Altaylılar ve Qerkek İşaretçisi Üzerine Sorular
Neden diğer İşaretçiler için değil de Qerkek işaretçisi üzerine daha detaylı sorular sormak gerekti?
Altay dilleri konuşan topluluklarını anlamak için Qerkek işaretçisi büyük önem taşımaktadır. Altay dilleri, Türkçe ile birlikte, Moğolca, Japonca, Korece ve Amerika yerlileri gibi eski tarihleri çok az bilinen toplulukları bir araya getirdiği için önemli.
Ayrıca, genetik işaretçilerin ne anlama geldiği, ırk kavramı ve kültür ile ilişkisini anlamak için de iyi bir örnek teşkil ediyor.
Hint-Avrupalılar ile Altaylılar arasında nasıl bir ilişki var?
Daha çok Hint-Avrupa dillerini konuşan topluluklarda görülen Rerkek işaretçisi ile Qerkek işaretçisi Orta Asya işaretçisi olarak kabul edilen Perkek işaretçisinden türeyen iki kardeş gendir. Üstelik 20 bin yıl gibi oldukça geç bir tarihte ortaya çıkmışlardır.
Muhtemelen ilk ortaya çıkan Rerkek işaretçisi oldu. Ardından R1 ve R2 işaretçileri ortaya çıktı. Daha sonra da R1a ve R1b işaretçileri oluştu. R1b Avrupa bozkırlarına doğru göç ederken R1a Orta Asya’da kalmaya devam etti. Qerkek işaretçisinin ortaya çıkması bu tarihlere rastlamış olmalı. Çünkü Q ile R1b genellikle bir arada görünmezken, Q ile R1a çoğunlukla bir arada görünüyor.
Neden Altay halkları ile Mamut avcılarını ilişkilendiriyoruz?
Qerkek ve Xkadın ile temsil edilen halkların doğuş bölgesi olarak düşünülen bölge ile 20-30 bin yıl önce Mamut bozkırlarının sıkıştığı bölge aynı.
Bahsedilen işaretçilerin doğuş zamanı ile buzul çağının en zorlu şartlarını temsil eden LGM benzer dönemleri işaret ediyor.
Amerika kıtasına geçen insanlar bu insanlar oldular. Amerika’ya geçişi sağlayan kara bağlantısı, bu soğuk dönemde oluştu ama iklim ancak bu şartlara uyum sağlayan insanların hayatta kalabileceği kadar sertti. Genetik bulgular da bu tezi doğrulamktadır. İlgili bölümde daha ayrıntılı olarak görülebileceği üzere Altaylılar gibi Amerika yerlilerinin kahir ekseriyeti de Qerkek işaretçisine sahiptir.
Bahsedilen açıklama Altay halklarının genetik karışımını da açıklar mahiyettedir. Japonya’dan Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yayılmış olan Altay dillerini konuşan halkları ortak bir genetik formülle ifade etmek neredeyse imkânsızdır. Doğuya gidildikçe Cerkek işaretçisi baskınken batıda R1a baskındır. Ama doğuda R1a neredeyse hiç görülmezken batıda C çok azdır. Ayrıca bölgeye göre birçok farklı genetik işaretçi de bulunur. Ama Altay halklarında ortak gen Qerkek ve Xkadın işaretçisidir.
Q işaretçisi ile Altay Dillerini İlişkilendirirken bugün Altay dillerini konuşan topluluklar arasındaki Q işaretçisi oranı dikkate alınıyor mu?
Aslında en can alıcı soru bu olsa gerek. Çünkü dünya üzerinde Q işaretçisi, birçok diğer işaretçiye göre çok daha az görünüyor. Altay dilleri konuşan topluluklar içinde bile oldukça azınlıkta.
Bu durum, ırk kavramını gözden geçirmek için iyi bir fırsat sunuyor. Altayların batısına geçtikçe, Altay dilleri konuşan topluluklarda baskın işaretçi R1a haline geliyor ki, bu gen aynı zamanda doğu Hint-Avrupalıların doğu kolu olan Slav topluluklarının da baskın geni durumunda. İran, Anadolu bölgesinde G işaretçisi, kafkas dillerini konuşan toplulukları, daha güneyde J işaretçisi Sami topluluklarını işaret ediyor. Kuzey bölgelerde N işaretçisi yoğunlaşıyor ki daha çok Ural dillerini konuşan toplulukları işaret ediyor. Kuzeydoğu Asya da C işaretçisi oranı %50’leri geçiyor ki, bu da Afrika dışına ilk göç eden insanların soyundan gelen ve kuzeydoğu Asya bölgesine ilk yerleşen toplulukları işaret ediyor. İç ve doğu Asya’da ise O işaretçisi oranı yükseliyor bu da daha çok Çin-Tibet dillerini konuşan toplulukları işaret ediyor.
Hepsi Altay dilleri konuşmalarına rağmen, istisnalar hariç hiç birinde Q işaretçisi oranı %5’i geçmiyor. Peki, hangisine Altaylı diyeceğiz?
Aynı dilleri konuşmak neden bu kadar önemli? Çünkü ortak dil, aynı zamanda ortak kültüre işaret ediyor.
Eğer “Altay dili, Orta Asya’dan Altaylara göç eden Q işaretçisi taşıyan toplulukların dilinin zaman içinde farklılaşması ile ortaya çıktığı teorimiz doğru ise az sayıda insanın kültürü, çevrelerindeki geniş topluluklar tarafından benimsenmiş ya da benimsenmek zorunda kalmış demektir. İlk altaylıların nüfusu, nüfus artışından çok, başka kültürlerden insanların bu kültüre katılması ile çoğalmış görünüyor.
Neden Nüfus Artışı Düşük Kalırken Kültürel Katılım Yüksek Oldu?
Öncelikle, dünya nüfusunun tarıma geçişle birlikte arttığını, tarıma erken geçen yerlerde, coğrafi imkânlar da müsaitse büyük nüfus artışları görüldüğü, tarımın olmadığı yerlerde ise nüfusun düşük kaldığını hatırlamakta fayda var. Buzul çağının sona erdiği MÖ 10 binlerde dünya nüfusu 4 milyon olarak tahmin ediliyor.
[İÖ 9.000] Bu grupların hiç biri çok kalabalık değildi. En büyük nüfusa sahip olan Hint-Avrupalılar ve Afrika-Asyalılar için 50.000 rakamı makul bir tahmin olur; Nil-Sahra grupları ve Ural grupları muhtemelen 10.000’den azdı. [xx]
Hint-Avrupa ve Altay topluluklar, buzul çağında en kuzeyde yaşayan ve en zor çevre koşullarına göğüs geren topluluklar durumundaydılar. Kitaplarda, Mamut Avcıları olarak nitelendiriliyorlar. Ardından Hint-Avruplılar geç tarihlerde olsa tarıma geçseler de, Altaylılar göçebe hayvancılıkta kalmayı tercih ettiler. Bugün ülkemizde bile göçebe hayatı sürdüren yörükler varlıklarını devam ettiriyorlar. İlerleyen bölümlerde detaylarını göreceğimiz gibi bu yaşam şekilleri, nüfus artışını sınırlarken, savaşçılık, zor şartlara dayanma, organize hareket etme gibi diğer topluluklar üzerinde hakim olacak özellikleri de beraber getiriyordu.
Belki, bugün Altay dilleri konuşan insanların %5’i onların doğrudan torunu durumunda ama hepimiz onların kültürel mirasını paylaşıyoruz.
Türkiye’de Yaşayan İnsanların %5’i mi Türk?
Bu da son zamanlarda üzerinde çokca spekülasyon yapılan konulardan biri durumnda olduğu için değinmekte fayda var. Bu yaklaşımı öne sürenler, Anadolu’ya gelen Türklerin saf genetik özelliklere sahip olduğunu varsaydığı için Q ve C gibi işaretçileri arıyor, geri kalanlarını da Anadolu’nun eski sakinleri olarak kabul ediyor.
Peki, Anadolu’ya gelen Türkler saf genetik özelliklere mi sahiptiler?
Oğuzlar ile Altaylara taşınan ataları arasında 10-15 bin yıl geçmiş durumdaydı. Mamut Avcıları, birkaç bin yıl önce göçebe hayvancılığa geçmiş (özellikle at yetiştiriciliği) yine binlerce yıldır da savaşı bir yaşam şekli olarak benimsemişlerdi. Anadoluya geldiklerinde Q işaretçisinden çok bol miktarda R1a ve muhtelen bir miktar da R1b, belki ayrıca bir miktar da G işaretçisi taşıyorlardı. R1b bulunması ilginç bir iddia gibi görünüyor ama yine Oğuz gurubunda yer alan Türkmenlerde de yüksek oranda görülüyor.
“O zaman Anadolu içindeki Q, R1a, R1b ve G’leri toplarız, gelen Türk oranını buluruz” diyemez miyiz?
Maalesef diyemeyiz, çünkü özellikle doğu Anadolu G işaretçisinin doğal yaşam alanı durumundaydı. Sonra Türklerden önce bölgeye R1a ve R1b’nin doğal taşıyıcısı durumundaki Hint-Avrupalılar tarafından yoğun miktarda bu genlerden taşınmıştı. Bugün, bu genlerin ne kadarının Türklerden önce, ne kadarının Türkler geldikten sonra taşındığını tespit etmenin güvenilir bir yolu bulunmuyor. Dolayısıyla, genetik işaretçilerden yola çıkarak, “Anadolu insanının şu kadarı Orta Asya’dan geldi” gibi bir yorum spekülasyondan öteye geçmiyor.
Binlerce yıl boyunca genetik karşım devam etse de Altay kültürü İç Asya bozkırlarının hakimi olmaya devam etti. MÖ 4 binden itibaren de şekil değiştirerek yine zorlu hayat şartlarını gerektiren atlı göçebe kültürü şeklini aldı.
İlk Altaylı topluluklar nasıl bir görünüme sahiptiler? Çekik gözlü müydüler?
Altayların ötesine geçmeden önce çekik gözlü olmadıkları rahatlıkla söylenebilir. Çünkü bir arada yaşadıkları P, R ve alt kollarında çekik göz özelliğine hiç rastlanmıyor. Aslında, ilk Türk topluluğu kabul edilen ve günümüzden 1500-2500 yıl önce yaşayan Hunların da tarifleri çekik gözlülüğü içermiyor. 10 binyıldan daha eski tarihlerdeki Altaylıların nasıl göründükleri ile ilgili en güvenilir ipucunun kızılderililerde bulunabileceği kanaatindeyiz. İlerleyen bölümlerde ele alacağımız gibi, Q işaretçisinin en yoğun olarak görüldüğü bölge Amerika ve çekik göz özelliğine rastlanmıyor.
Ten rengi konusunda da bir tahminde bulunabiliriz. Muhtemelen bugünkü Türkiyeliler ya da Japonlar kadar açık tenli değillerdi. Dilimizde kara-yağız diye nitelenen ya da yerli Amerikalılar için kullanılan kızılderili nitelemesine uygun düşecek şekilde kızıla çalan esmer deri rengine sahiptiler. Bugün de hala göçebe yaşamı terketmeyen yörüklerde esmer renk korunmaktadır.
Dipnotlar
[i] The Incredible Human Journey. Alice Roberts. Bloomsbury Publishing: 2009
[ii] Out of Aden. Stephen Oppenheimer. Robinson Publishing: 2004
[iii] Out of Aden. Stephen Oppenheimer. Robinson Publishing: 2004
[iv] Hayvanlardan Tanrılara Sapiens. Yuval Noah Harari. Kollektif Kitap: 2015
[v] Hayvanlardan Tanrılara Sapiens. Yuval Noah Harari. Kollektif Kitap: 2015
[vi] İnsan Toplumunun Kökenleri. Peter Bogucki. Kalkedon: 2013
[vii]Climate Change in Prehistory. W. Burroughs. Cambridge Univ.Press: 2005
[viii] The Incredible Human Journey. Alice Roberts. Bloomsbury Publishing: 2009
[ix] The Incredible Human Journey. Alice Roberts. Bloomsbury Publishing: 2009
[x] Wells, Spencer. İnsanın Yolculuğu, Yurt Kitap Yayın:2012
[xi] Deep ancestry. Spencer Wells. National Geographic:2006
[xii] Hayvanlardan Tanrılara Sapiens. Yuval Noah Harari. Kollektif Kitap: 2015
[xiii]https://genographic.nationalgeographic.com/
[xiv]https://genographic.nationalgeographic.com/
[xv] https://en.wikipedia.org/wiki/Genetic_history_of_indigenous_peoples_of_the_Americas
[xvi] Deep ancestry. Spencer Wells. National Geographic:2006
[xvii]https://genographic.nationalgeographic.com/
[xviii]https://genographic.nationalgeographic.com/
[xix] https://en.wikipedia.org/wiki/Haplogroup_X_(mtDNA)
[xx] İlkçağ Tarih Atlası. Colin McEvedy. Sabancı Üniversitesi:2004