Belge Öncesi Tarihlerin Anlaşılması İçin
Model Önerisi
Tarihi Homo Sapiens Sapiens türünün ya da Ademoğullarının tarihi olarak ele almayı öneriyoruz.
Bu bakış açısıyla ilk atalarımızın yaşadıkları zaman için günümüzden 130.000 -50.000 yıl öncesinde tarihler hesaplanıyor. Farklılık büyük ölçüde genetik incelemeye tabi tutulan kromozomun türüne göre değişiyor. X kromozomu üzerinden elde edilen sonuçlar 130-150 bin yıl gibi daha eski tarihlere gidiyor; Y kromozu ile ilgili belirlenen tarihler ise 60-70 bin yıl önceyi gösteriyor.
İki farklı yöntemle elde edilen tarihlerde farklılıklar görülse de işaret ettikleri dağılım büyük ölçüde benzerlikler taşıyor. Çalışmamızda her iki modeli birleştirmeye gayret edeceğiz. Bu aynı zamanda şu varsayımı kabul ettiğimiz anlamına geliyor: İnsan toplulukları göçlerle yayılıp birbirlerinden uzaklaştıkça hem anne genlerinde hem de baba genlerinde meydana gelen değişiklikler büyük ölçüde aynı topluluk içinde kaldılar. Örneğin Asya’nın kuzeyindeki topluluklarda hem dişilerde hem de erkeklerde ortaya çıkan izler diğer topluluklarla karışmadan o topluluklar içinde kaldılar ve Amerika’ya kadar devam eden göçlerde bu izler beraberce taşındılar.
Sadece genetik çalışmalarda elde edilen sonuçları göz önünde bulundurmakla yetinmeyip farklı bir alan olan dillerin tarihi üzerindeki çalışmalarla da bu bilgileri bir araya getirmeye çalışacağız. Bu ancak şu kabul ile mümkün hale gelebilir: Genetik değişikliklerin topluluk içinde yayılmasını sağlayan kapalı toplum modeli ve coğrafi şartlar, aynı zamanda kültürel farklılaşmayı da sağlayan bir etken olarak çalışmıştır. Geçmişte aynı dilleri konuşan toplulukların göçlerle birbirlerinden uzaklaştıkça dilleri de farklılaşmıştır. Bugün benzer gen havuzlarına sahip olan topluluklar aynı zamanda benzer dile ailelerine de mensupturlar. İnsanların tarımı bilmediği ve yerleşik hayata geçmediği, avcı-toplayıcı olarak yaşadığı MÖ 10 binden önce genetik farklılıklar ile kültürel farklılıklar bir arada kaldı.
Bu varsayımı güçlendiren etkiler şunlardır:
-
Yeryüzünün bugünkü ile aynı büyüklüğe sahip olmasına rağmen tüm dünya üzerindeki insan nüfusunun birkaç yüzbin ya da birkaç milyon ile ifade edilir durumda olması, etkileşimleri sınırlıyordu
-
Daha basit gereksinimler, toplumlar arası ilişkiyi bir zorunluluk değil bir tercih haline getiriyordu.
-
Küçük topluluklar içindeki topluluk kimliğinin ve kültürünün daha güçlü olması da etkileşimi sınırlamış olmalı
-
İnsanların sahip oldukları tekniğin tabiata hükmedecek gücü vermemesi, iklim, bitki örtüsü, yer şekilleri gibi coğrafi sınırları, toplulukları ayıran önemli bir etken haline getiriyordu
-
Dillerin farklılaşması kültürler arası iletişimi zorlaştırmış, kültürler arası sınırlar da coğrafi engeller gibi topluluklar arası geçişleri zorlaştıran kültürel engeller haline gelmişlerdir.
Genetik dağılımı takip etmemizi sağlayan X ve Y genleri üzerindeki değişikliklerin fiziksel görünüşe yansıyan bir sonucu yok. Yani bu genlerdeki farklılaşmalar insanı koyu tenli ya da çekik gözlü yapmıyor. Ama modelin daha anlaşılır ve bugün ile daha kolay bağlantı kurulabilir hale getirmek için kapalı toplum modelini fiziksel değişiklikleri içeren diğer genetik değişimleri de kapsayacak şekilde genişletmek istiyoruz. X ve Y genlerinin dağılımını sınırlayan kapalı toplum modelinin fiziksel yapı üzerindeki değişiklikleri de büyük ölçüde aynı topluluk çevresinde yayılmasını sağladığını varsayabiliriz.
Bu varsayımlar ışığında genel modelimizi şu şekilde özetleyebiliriz:
-
Ademoğullarından önce de insan türünden farklı soylar yeryüzünde yaşamışlardı. Ademoğulları tarih sahnesine çıktıklarında bunlardan bazıları hala dünya üzerindeydiler ve ademoğulları ile birlikte bir süre daha yaşamaya devam ettiler.
-
Bu türün ilk üyeleri, yaklaşık 70.000 yıl kadar önce dünya üzerinde yaşadı. Onlardan da bugünkü insanlar çoğaldılar ve yeryüzüne yayıldılar.
-
Başlangıçta benzer fiziksel özelliklere sahip olan insan toplulukları dünyanın farklı bölgelerine yayılırken genetik değişimler ortaya çıktı. Böylece birbirinden uzak bölgelerde yaşayan insanlar farklı fiziksel özellikleri göstermeye başladılar.
-
Dünyanın dört bir yanına yayılan insanlar, küçük topluluklar şeklinde yaşıyor; coğrafi alanların genişliği ve küçük topluluklar halinde yaşamaları dolayısıyla birbirlerinden çok az etkileniyorlardı. Zamanla, fiziksel özellikleri gibi kültürleri de farklılaştılar. Başlangıçta aynı dile sahip olan insanlar zamanla bu dilden türeyen farklı dilleri konuşur hale geldiler.
-
İnsan toplulukları arasında kültürel ve genetik etkileşimin artması için dünya nüfusunun belirli bir yoğunluğa ulaşması gerekiyordu. Hem buzul çağının sona ermesi hem de tarım devrimi ile insan yaşamının değişmesi ileMÖ 12.000 yıllarından sonra bu etkileşimin arttığını varsayılabilir.