top of page

Tarih ile Neden İlgileniriz?

Öncelikle tarihle ilgilenmenin içgüdüsel olduğunu belirtmekle başlayalım.

Tüm organizmalar çevresini algılama ve buna uygun tepkiler verme içgüdüsü ile hareket eder. Bu belki de canlı olmanın tanımı olacak kadar temel bir davranış kalıbıdır. Bu kalıp tek hücreli organizmalar için bile geçerlidir.

 

Zihinsel yeteneğin artması ile birlikte, algılanan etkilerin değerlendirmesi de karmaşıklaşır. Hayvanlar artık algılanan etkileri değerlendirmeye tabi tutup yorumlama yeteneğine sahiptirler. Farklı algıları bir araya getirerek değerlendirir, sınıflar ve buna uygun tepkiler üretirler. Örneğin bazı sesleri, ya da bazı görüntüleri tehlike olarak sınıflandırırlar.

 

Değerlendirme kapasitesi arttıkça artık tek boyutlu algılara karşı önceden hazırlanmış tepkilerle yetinilmez ve nedensellik bağlantıları da kurulur. “Algılanan bu olayın ardından daha sonra bu gerçekleşecektir. Dolayısıyla ilk algı ile birlikte, ikinciyi beklemeden gerekli tepkiyi hazırlamalıyım” şeklinde düşünülmeye başlanır.

 

Dünya üzerinde var olan en gelişmiş değerlendirme yeteneğine sahip varlık olan insan için nedensellik ilişkisi belirleme yeteneği etkileyici boyutlara ulaşır. Bu yetenek, sadece birkaç saniyelik olaylar dizisini değil, binlerce yıllık olaylar ilişkisini değerlendirmemizi mümkün kılar. Muhtemelen “tarih içgüdüsü”nün altında bu yetenek yatmaktadır.

 

Olanları anlamak, şimdiyi anlamaya ve geleceği öngörmeye yardımcı olur. Dedikodu bile biraz bu ihtiyacın bir parçasıdır. Neler olup bittiğini bilmemekten rahatsız oluruz. Çevremizde olup bitenler bir neden-sonuç ilişkisi içinde meydana gelir ya da en azından zihnimiz olanları bir bu şekilde anlamlandırma eğilimi içindedir.

 

Hafıza insanlar için neyse tarih de toplumlar için odur. [i]

 

Geçmiş, geleceği şekillendirir.Toplumsal değişim nedenseldir. İnsan zihni kaçınılmaz olarak nedenselliğin cazibesine kapılır. Dolayısıyla tarihe elinde olmadan ilgi duyar.

 

Gelecekte nelerin olabileceğine, geçmişte nelerin olduğuna -ya da olmadığına- bakarak karar veririz. Kısacası, deneyim yoluyla öğreniriz.[ii]

 

Tarih, kolektif bellektir, insanların kendi toplumsal kimlik kavramlarını ve geleceğe ilişkin beklentilerini oluşturmalarını sağlayan deneyimlerin toplamıdır. Tarihi umursamadığını iddia eden insanlar bile, attıkları her adımda tarihe dayalı varsayımlar geliştirmek zorunda kalırlar. İster partilerin birbirine rakip iddialarından birini seçmeye çalışıyor, ister belli politikaların uygulanabilirliğini değerlendiriyor olalım, siyasal tercihlerimizde bir geçmiş duygusu hakimdir. Hepimiz, yaşadığımız toplumun bugüne nasıl geldiğini doğal olarak merak ederiz, hepimizin kafasında, hu konuya ilişkin, ne kadar yarım yamalak ve yanlış temellendirilmiş olursa olsun belli bir açıklama vardır.[iii]

 

Büyük bir toplumsal grubu birleştiren en güçlü bağlardan biri, üyelerinin ortak tarih bilincidir. Bu bilinç olmaksızın insanlar, geniş soyutlamalara bağlılık göstermeleri yolundaki talepleri kolay kolay kabul edemezler. Modern tarihte grupla özdeşleşme süreçlerinin en güçlüsü olan ulus bilincini düşündüğümüzde, bunun geçerliliği çok daha belirginleşir. Günümüz Avrupa'sındaki milliyetler, ayrı ayrı ulusal deneyimlerin birikimidir. Bu deneyimler birer ulusal geçmiş olarak kurgulanmıştır. Zaten tarih, ulusal bilincin şekillenmesinde dilden bile daha büyük bir güçtür muhtemelen. [iv]

 

Tarih, zihnin nedenleri araştırma konusundaki, önüne geçilemez tutkusunun bir sonucudur. İnsan, bugünü anlama ve anlamlandırma ihtiyacı ve çabası içindedir. Bugünü anlamak için, bugünü meydana getiren, geçmişteki olayları anlamaya ihtiyaç duyarız. Geçmişin bugünü şekillendirmesi gibi, bugün de yarını şekillendirecektir. İnsan, yarının tahmin edilebilir olmasını ve çaresiz bir şekilde beklemek yerine ona göre davranabilmeyi, belki önlem alabilmeyi ister. Geleceğin bilinmezliğinin sebep olduğu tehdit algısı karşısında, bu endişeyi azaltmayı ve geleceğin en azından bir miktar da olsa kontrolü altında olduğuna inanmayı tercih eder.  

 

Sorunları olmasına rağmen, tarih faydalı bir çalışma alanıdır. Sorunların farkında olmak, söz konusu sorunların giderilmesi, en azından etkilerinin azaltılması için anahtar durumundadır. Ne kadar eleştirilse de, tüm problemlerine rağmen tarihe ilgi her geçen gün artmaktadır. En azından, bu yan etkilerinden korunabilmek için sorunların farkında olunması gerekir.

 

Tarihin sorunları, küçümsenecek sorunlar olmamakla birlikte bu yüzden tarihten vazgeçmek “pireye kızıp yorgan yakmak”deyimi ile ifade edilebilir. Doğa bilimlerinin de problemli alanları var; (konuyla ilgili bilim felsefesi kitaplarına başvurulabilir) ama bu yüzden bilimden vazgeçmeyi düşünmüyoruz.

Geleceği bilme isteğinin-içgüdüsünün en ucunda genel kurallar arama beklentisi durur. Bilinmezlik insanı ürkütür. Genel kurallar, açıklayıcı modellerdir. Eğer, bir açıklama modeline sahipsek, gelecek konusunda daha rahat oluruz.  Olaylar karmaşıklaştıkça, bir model ihtiyacı artar. Günümüzde popüleritelerini kaybetmekte olsalar da ideolojiler aslında bu tür açıklayıcı modellerdir.

İdeolojilerin çok daha önemli olduğa geçtiğimiz yüzyıllarda, tarih felsefesi de ön plandaydı. Tarihin tâbi olduğu kurallar ortaya konulmaya çalışıldı. Günümüzde söz konusu teoriler popüleritesini önemli ölçüde kaybetmiş durumda. Tarihin kaçınılmaz kanunlarından artık pek söz edilmiyor.

 

Tarih içgüdüsü yaklaşımı tarih bilgisinin güvenilirliği konusundaki endişeleri bertaraf etmek için de oldukça faydalıdır. Daha derinlikli ve felsefi bir bakış açısıyla bakıldığında, tarih için ortaya konan problemlerin önemli bir kısmının aslında insan olarak sahip olduğumuz tüm bilgiler için geçerli olduğu görülür. Felsefenin en temel dallarından biri olan bilgi felsefesi uzun uzun bu problemleri tartışır. İnsan olarak sahip olduğumuz bilgiler bilgi kaynaklarımız ve bilgiyi değerlendirme imkânlarımız açısından problemlidir. Muhtemelen bu yüzden, insanlar olarak bir konuda bile hem fikir olamıyoruz. Yine de, bu duruma kızıp, bilgi sahibi olmayı bir kenara bırakmıyor, bunun yerine problemlerimizin farkında olarak daha az hata yapmaya odaklanıyoruz.

 

Tarihin kanunlarından söz edemeyeceksek, yani tarihe bakıp da daha sonra karşılaşılan durumlara birebir uygulanabilecek modeller elde edemeyeceksek o zaman tarihin ne yararı var? Sırf içgüdüsel bir merak duygusu ile mi tarih okumalıyız?

 

Sanıldığının aksine toplumlar her şeye rağmen varlıklarını devam ettirmiyor, kurdukları devletler temenni etmelerine rağmen" ilelebet payidar" kalmıyor. Tarih nerdeyse bir toplumlar çöplüğünü andırıyor. Fertler, farklılıkları olsa bile bir arada olma iradesi gösterdikleri sürece toplumlar devam eder. 93 Harbi ve Balkan savaşlarından beri yaşadığımız süreç, bizleri çok daha fazla ortak değeri paylaşır hale getirdi ama paylaştığımız kültürün çok azının farkındayız. Toplumsal sorunlarımızı çözmenin yolu, onların kökenini tespit etmekten geçiyor. Toplum olarak devam edeceksek ve gelecekte de var olacaksak başka çaremiz yok.

 

Sorunlarımızın çözümü için öncelikle sebeplerini anlamak gerekiyor. Tarih özellikle toplumuzu anlamak ve varsa sorunlarımızın geçmişteki sebeplerini tespit edebilmek için önemli. Ama sorunlarımızın sebeplerini arayacağımız tarih sanıldığının aksine hiç de problemsiz bir alan değil. Bizzat kendisi birçok sorun ile boğuşuyor. Bu sorunların farkında olmadan yapılacak tarih okumaları içinde bir şey elde edemeden yıllarca dolaşmak hatta gerçek problemlere dönemeden tamamen kaybolmak mümkün.

 

 

 

Dipnotlar

[i]Tarihin Peşinde. John Tosh. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 2013

[ii]Tarihin Peşinde. John Tosh. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 2005

[iii]Tarihin Peşinde. John Tosh. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 2005

[iv]Tarihin Peşinde. John Tosh. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 2005

bottom of page