Kültürel Değişim
Kültürler Neden Değişir?
Çevreye uyarlanmanın birinci koşulu, temel biyolojik ihtiyaçlarımızın giderilmesi gereğidir. Temel ihtiyaçlarımızı, yani yeme-içme, soluk alma, barınma, giyinme, üreme gereğini kültürün kurumları aracılığıyla yerine getiririz. Dolayısıyla bir kültürün birincil işlevi bu ihtiyaçların doyurulmasıdır. Temel ihtiyaçların giderilmesinde işlev görmeyen ya da bu anlamda doyum sağlamaya yönelik olmayan bir kültür düşünülemez ya da var olamaz. Çünkü varoluş nedeninin aksine böyle bir kültür insan hayatının sürdürülmesini ve sürekliliğini tehlikeye sokacaktır. Aksine kültür bir yandan bu ihtiyaçların giderilmesine yönelik mekanizmaların ve süreçlerin icat edilmesi ve bu ihtiyaçların giderilmesinin önündeki sorunların aşılmasında bulunan yollar anlamına geldiği gibi, bu ihtiyaçları en üst düzeyde doyuma ulaştırmakla yükümlüdür.[i]
Kültür bizi hep doğru eylemler sergilemeye ve doğru kararlar vermeye yönelten ilkeler sistemi, doğru karar ve davranışlar hazinesi olsaydı, ortada tartışıp soruşturmaya değer pek bir şey olmayacaktı. ... Kültürün sunduğu hazır çözümler olmakla birlikte, kültür her yeni durum ve oluşum karşısında el atabileceğimiz çareler deposu değildir. Birey, kendisine nakledilenlerden, yaşanmış deneyimlerden hareketle yaşama dünyasında karşılaştığı yeni denklemler için çözümler üretebilir. O buna kendi tasarımlarını da katmak zorundadır. [ii]
Kültürel kurallar bize neyi nasıl yapacağımızı söylese de, bu kurallara her zaman uymayız. İnsanlar aynı kuralı farklı biçimlerde öğrenebiJir, yorumlayabilir veya uygulayabilirler. İnsanlar kültürün dayattıklarına gözü kapalı bir biçimde uymak yerine, onu yaratıcı bir biçimde kullanırlar. Neyin yapılıp neyin yapılmaması konusunda hem fikir olsalar bile, her zaman, içinde bu-lundukları kültürün veya bireylerinin beklentilerine göre davranmazlar. Bazı kurallar (trafikte hız sınırı gibi) genellikle sıkça, ihlal edilir.[iii]
Birey, kendi yaşantısına zenginlik katan ve elinin altında hazır bulunan formları durup dururken değiştirmez. O halde şöyle düşünebiliriz: Geleneksel olan, yaşama sürecinin o anında bireyin yaşantısındaki estetik arzu ve tatmin ihtiyacına cevap veremediği için başka tercih ya da davranışlara yerini bırakır. [iv]
Kültürel değişimin üç temel kaynağı vardır[v]:
-
Doğal çevrede yaşana değişiklik: Örneğin iklimdeki değişme, doğal kaynaklarda yaşanan kıtlık, nüfusta ani artış ya da düşüş, insanları değişime uyum sağlamaya zorlamaktadır.
-
Keşif ve icatlar: Keşif, daha önce var olan bir alandaki bilginin ortaya çıkartılmasıdır. Örneğin bir bölgede petrol bulunması gibi… Buna karşılık icat, mevcut bilginin yeniden biçimlendirilmesi veya bazı yeni materyaller yaratılmasıdır. Örneğin, buhar makinesi, uçak, demokrasi ve resimde yeni bir stil yaratmak gibi. Bunların her bir, bir grubun yaşam tarzı üzerindeki büyük dönüşümlerin kıvılcımları olabilir.
-
Kültürel temas: Değerleri, normları ve teknolojileri farklı grupların arasındaki temas kültürel değişmeye yol açabilir. Kültürel temas dostça, düşmanca, gönüllü, gönülsüz, çok taraflı (ticaret, öğrenci değişimi gibi) veya tek taraflı (istila gibi) olabilir. Tarihte gördüğümüz, bazen tepeden inme yönetici elitler eliyle de gerçekleştirilebilirler.
Kültürel Değişmede Kültürler Arası Karşılaşmaların Etkisi
Bir bütün olarak ise kültür, insanî yahut toplumsal varoluşumuzun doku harcı, âdeta elimizde tuttuğumuz varoluş formumuzdur. Kendimizi ve geleceğimizi kültür dünyamızda güven altına alınmış olarak kabul ederiz. Buradaki güvence "kendimiz" olarak veya gelecek kuşakların kendi kuşaklarımız olarak varolacağına ilişkin bir garantörlük durumudur. Bu fevkalade önemlidir. Çünkü insanın karar, eylem ve tercihlerinin itici gücü ve belirleyici kıstası gelecek düşüncesidir. [vi]
Her kültürün ötekiyle arasında bir sınır çizgisi vardır. ... [vii]
Miras olarak devralınan değer, ilke veya tasarımlar değişen yaşama ortamı ve koşullarında artık işlevlerini sürdüremediklerinde zoraki yahut tarihsel miras sahipliği bilincinin hatırına var kılınmaya çalışılsalar da sürdürülemezler. [viii]
Kültürler arasındaki farklılıklar, kültürlerin karşılaşmasıyla açığa çıkar. Bir kültür diğer kültürden, ahlak, gelenek, dil, bilim ve tekniğe verdiği yer, sanat, yaşama estetiği, giyim estetiği, politik ve hukukî sistem gibi unsurlar bakımından ayrılır. Kültürlerin karşılaşmasında farklılıklar yeniden gözden geçirilir ve daha gelişmiş olan unsur, diğer kültür tarafından benimsenir ya da senteze tâbi tutulur Sentez durumunda o kültür kendisi olmaktan çıkmadan, kendi formlar hazinesini geliştirebilir. [ix]
Bir kültürün keskin hatlara, içine girilmez veya dışına çıkılmaz sınırlara sahip olmaması, onda hep ötekine açılan bir kapının bulunması, yani kültürün dışa açıklığı, o kültürün hem zayıf noktası hem de üstünlüğüdür. Bir kültürün, başka bir kültürün yaşama formlarıyla, anlam ve değerleriyle yüzleşip onları kendindeki benzerleriyle gerektiğinde değiştirebilecek esnekliğe sahip olması şeklinde de ifade edilebilecek olan dışa açıklık, kültürün kendini yenilemesine zemin hazırlar. Eğer kendi dinamikleriyle gelişme süreci sekteye uğramışsa, başka kültürdeki yeni ve farklı olan, gelişmenin sürmesini sağlar. [x]
Kültürel Etkileşimin Sonuçları
Kültürleşme
Birbirinden farklı iki kültürün çeşitli şekillerde temas etmesiyle alışveriş içine girmeleri, bu alışveriş sonucunda birbirinden alıp verdikleri öğelerin giderek birbirine karışması ve kökenlerinin bilinemez hale gelmesiyle ortaya çıkan bir süreçtir. Bu sürece giren iki kültürün ikisi birden, birbirlerinden etkilenerek değişmektedir. Biz bu değişimler sonucunda, değişen öğelerin kökenini unuturuz ve böylelikle o öğe girdiği kültürün özelliği haline gelir. [xi]
Kültürleşmeye maruz kalmamış kültür çok azdır. Coğrafî olarak yalıtılmış ya da dünyanın ücra bölgelerinde saklı kalmış kültürler dışındaki kültürlerin tamamı, başka kültürlerle temasa girmiş ve kültürleşmeye uğramıştır. Tarihte gördüğümüz en büyük kültürleşme hareketlerinden birisi İÖ. 4. yüzyılın sonlarında başlayan Helenizm hareketidir. Büyük İskender’in doğu seferleri ile başlayan bu süreçte Helen kültürü bir yandan İran, Mezopotamya ve Hint kültürlerinden etkilenerek değişime uğrarken doğu kültürleri de belirli ölçülerde Helen kültürünün etkisi altına girmiştir. Benzer biçimde Osmanlı kültürü Balkanlar’a girdiğinde oradaki Slav kültürleri üzerinde büyük bir etki yarattı; Slav dillerine pek çok Türkçe kelime geçti. [xii]
Kültürleşme sürecinde iki farklı kültürün ilişki ve etkileşimi sonucunda melez sayılabilecek yeni bir kültürel form da ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, Almanyada yaşayan Türk etnik azınlığın günlük yaşamlarının pek çok sahasında Alman kültürünün söz, tutum, davranış, düşünme ve yeme-içme biçimlerine ait unsurları uyguladıkları görülmektedir.[xiii]
Asimilasyon, aralarında ayırt edilebilecek kültürel (yaşam tarzı) farklar bulunan, bireylerin ve toplumsal grupların belirli bir toplumsal grup veya hâkim (dominant) kültüre benzeştirilmesi sürecidir. Bir başka ifade ile asimilasyon, "bir bireyin doğup büyüdüğü toplumun dışında bir toplumla veya azınlık ya da göçmen bir topluluğun başka bir toplulukla geliştirdiği ilişkiler sonucunda kendi özgün kültürel kimliğini yitirmesi ve yeni kültür ortamında eritilmesi" sürecidir. [xiv]
Kültürlenme
Farklı kültürel yapılardan gelen kişilerin başka bir kültürel alana gelmeleri durumunda ya da geldikleri yerde yeni bir uyarlanma ihtiyacıyla karşılaştıklarında, ne içine girdikleri kültürde bulunan ne de ait oldukları kültürde var olan yeni bir öğe yaratmaları, yeni bir bireşime varmaları durumudur. Kentleri saran gecekondular bunun tipik örneğidir. Kentlerde gördüğümüz gecekondular, ne kırsal bölgelerdeki mesken tipine ne de kentlerin bildik mesken tipine benzemektedir. Dolayısıyla köyden kente gelenler, bir kültürlenme biçiminde, buradaki yeni barınma ihtiyaçlarına yönelik yeni bir konut formu meydana getirmişlerdir. Arabesk müzik de bu tür bir örnektir. Bu müzik biçimi ne daha önceki geleneksel müzik alışkanlıklarına ne de alışıldık kent müziğine uyan bir tarzda, modernleşme sürecinde yeni bir kentsel müzik türü olarak ortaya çıkmıştır. [xv]
Kültür Şoku
Kendi kültür dünyasından çıkarak tanımadığı, dilini bilmediği, dilini bilse bile simgelerini çözemediği, değerlerinden ve kurallarından haberli olmadığı bir kültürün içine giren bireyin yaşadığı sıkıntı durumu, bunalım halidir. Daha önce değindiğimiz gibi kültür, insanın dışındaki doğal ve toplumsal dünyayla ilişki kurmasını sağlayan bir aracı, bu dünyayı anlamlandırmasına ve yorumlamasına yarayan bir gözlüktür. Bu aracının işe yaramadığı hallerde bireyin günlük hayatını sürdürmesi, hatta temel ihtiyaçlarını sağlaması olanaksız hale gelir. Böyle bir durumda birey ruhsal bir çöküntü içine girecek, bunalıma düşecektir. [xvi]
Kültür şoku, yabancı bir ortamda olmaya ilişkin duygular dizini ve bunu izleyen tepkilerdir. Tedricen tırmanan, ürpertici bir yabancılaşma, kişinin köken kültürünün en sıradan, en ayrıntı (ve dolayısıyla da temel) güdücülerinden yoksun olma duygusudur. [xvii]
Kültür Krizi
Kültür dediğimiz sistem akıl sahibi bir organizma olmadığı için, onun bilinçli seçimler yapması söz konusu olamaz. Gerek gerekse dış dinamik kavramlarıyla kastettiğimiz şey, aslında bireylerin bilinçli tercihleridir. Dışa açık ve esnek bir kültür dünyasında bireylerin dıştan kolayca etkilenebilirlikleri, tercih ettikleri unsura göre olumlu ya da olumsuz sonuçlara yol açar. Bireyler mesela yaşama dünyasının anlamı ve amacı konusunda, kendi kültür dünyalarındaki kabullerin tam tersi değerleri seçip yaşama amaçlarını onlara dayandırırlarsa, o kültürün yaşama dünyasında sarsıntılar baş gösterir. [xviii]
Kültür krizi, bir kültürün kendi mensuplarına güvenli bir liman sunamamasıyla, yaşama ve zihin dünyasında ortaya çıkan problemlere çözüm zemini olmaktan çıkmaya başlamasıyla kendini gösterir. Bir kültürün taşıdığı ve bireylere sunduğu değer ve ilkeler çözüm değil de çözümsüzlük üretiyor, bireyleri içinden çıkamayacakları çelişkiler içinde bırakıyor, bireyler de başka dünyalardan sağladıkları malzemelerle ve el yordamıyla çözüm bulmya çalışıyorlarsa, o kültür çevresinde bir kriz durumu var demektir. [xix]
Bir kültür bir yandan kendi özgülüğünü ve yapısını koruma isteğindedir; diğer yandan karşısında, kendi bireylerini daha iyiye götüren başka ve gelişmiş kültür formları bulunmaktadır. [xx]
Kültür krizi, normlar ve değer yargıları, herhangi bir kaynaktan filizlenip yaşama dünyasında etkin olmaya başlayan yeni ile ağır bir çatışma ve çözümsüz bir çelişki içine düştüklerinde, çözüme ya da senteze ulaşılamamasıdır. Norm ya da değer yargılarının, kültürün kavramsal çerçevesinin,"yaşama dünyasına giren yeni karşısında teorik ve pratik düzenleyicilik görevlerini yerine getiremeyişleri, bireye dengeli varoluş imkânı sağlayan kavrama ve değerlendirme sisteminin bu yeni karşısında artık aynı işlevi icra edemeyişi, krizin bir diğer göstergesidir. Bu bağlamda kültürel değerler bireyin içine düştüğü arada kalmışlık durumundan kurtuluş ümidi sunmadıklarında, kültür krizi kesinleşmiştir. [xxi]
Tüm ilgi, eğilim ve amaçların bileşimi toplumsal ruhu oluşturur. ...yaygın olarak ve derin biçimde yaşanan olumsuzluklardan sonra, ortada erdemli davranacak güç, irade ve amaç kalmaz. Toplumsal deneyim yaygın ve yıkıcı yaşantılardan edinilmez. Toplumsal ortamdaki olumsuzluklar son sınırına ulaştığında, "artık el koyup düzeltelim" diyen ve böylece toplusal ortamı dengeleyen bir "görünmez el" yoktur. Çünkü bu raddeye gelmiş toplum çözülmeye başlar. Bu tabloda, birleştirici ve bütünleştirici rol icra eden ve etmesi gereken ortak ruh, topluluğun felaketi haline gelir. Aslında bu tabloda olup biten şey, kültürel unsurların işlev yitimi olmuş olur. [xxii]
Kültürel Özümseme
Bir kültürün bir başka kültürü, çeşitli nedenlerle etki altına alması ve giderek kendine benzetmesi, bu sürecin sonucunda da kendi içinde eritmesi olarak tanımlanabilir. Genellikle belli bir bölgede hâkim hale gelen bir kültür, gerek o kültürden olmanın sağlayacağı iktisadî avantajların etkisiyle gerekse bu kültürün sunduğu imgenin bir yüksek ya da gelişkinbir kültür imgesi sunması nedeniyle, bölgedeki diğer kültürler üzerinde baskı yaratır. Bu baskı sonucunda, diğer kültürlerin mensupları adeta kendi kültürlerinden kaçmaya başlarlar ve kültür değiştirirler. Kültürel özümseme süreci böyle başlar. Devamında bu kültürel kaçışın yoğunlaşması, kaçılan kültürün bir ölü kültür haline gelmesine neden olur. Günümüzde bu sürecin yaşanması için kültürlerin aynı coğrafyada olması gerekmez. 19. yüzyılda yoğunlaşan sömürgeciliğin etkisiyle ve bugünkü küresel kültür ortamında pek çok kültür böylesi bir erime tehdidi altındadır. [xxiii]
Kültürel Bütünleşme
Belirli bir coğrafyadaki egemen kültürün diğer kültürleri ya da yerel çeşitliliği baskı altına almasına karşın, özellikle günümüzde yaygınlaşan çokkültürcülük politikalarıyla bu kültürlerle uzlaşma arayışına girmesi sonucunda, diğer kültürlerin kendilerini korumakla birlikte, büyük kültürle uyumlu hale gelmeyi ve onun şemsiyesi altında birer alt-kültür olarak tanımlanmayı benimsemeleri sürecidir. Bu süreçte egemen kültür, diğer kültürleri koruyucu ve gelişmelerini sağlayıcı birtakım siyasal, iktisadî ve toplumsal mekanizmaları hayata geçirir. Örneğin böyle bir süreçte, diğer diller korunmakla birlikte, egemen kültürün dili ortak dil olarak kabul edilir, onun dünya algılaması temel referans olur. Avrupa’da, özellikle Almanya’da göçmen işçilerin bulundukları toplumla uyumlarını sağlamak için uygulanan politika böyle bir bütünleşme politikasıdır. [xxiv]
Zorla Kültürleme
Egemen kültürün, doğuracağı tepkileri dikkate almaksızın, diğer kültürleri zorla kendine benzetmeye ve bu yolla yok olmalarını sağlamaya itmesidir. Bu süreçte dönüştürülmek istenen kültüre ait tarihsel ve manevî izler de tahrip olur. Burada özümleme sürecinde gördüğümüz türden bir gönüllülük ya da kendiliğindenlik söz konusu değildir. Bu zorlama, askerî kurumlar, eğitim kurumları ve başka toplumsal ajanlar aracılığıyla yürürlüğe konur ve uygulanır. Günümüz dünyasında bu tür bir kültür değiştirtme girişimi hoş karşılanmadığından ya da buna uluslararası toplum göz yummayacağından, daha çok özümsemeye bütünleşme süreçlerinin hâkim olduğu bir değişme gerçekleşmektedir. [xxv]
Zorunlu kültür değişmelerinin birey ve toplum üzerinde meydana getirdiği en belirgin sonuç, bireylerin davranışlarında gözlemlenen dengesizlik vc kararsızlık durumlarıdır. Bu süreçte yaşanan değişimler, seçkin bir zümre tarafından toplumun geneline "tepeden inmeci" bir anlayışla zorla kabul ettirilmeye çalışılmasından dolayı, toplumsal yapıda var olan denge ve uyumu bozmaktadır.[xxvi]
Değişimin Aşamaları
…ilk önce, bir inançların ve tutumların sorgulanma evresi vardır. Bu evreye “çözülme” denir. Bu evrede değer sistemi sorgulanır, kuşku değerlerin merkezine kadar ulaşmak zorundadır. Olaylar onyıllar boyunca birhalkın inançlarını sarsabilir veya şiddetli bir kültürel şok (beklenmedik önemli bir açıklama, bir savaş...) bir kollektif tasarının (dünyayı algılama şeklinin) çökmesine yol açar.'[xxvii]
Bu evreyle ve bundan sonraki evreyle başabaş giden bir sıkıntı dönemi vardır ki bu “kültürel bunalım” olarak adlandırılır. Gerilim grubun bütün üyelerince hissedilir, bu isyan ya da bıkkınlık (umutsuzluk) döneminde bütün toplumsal gövdenin dikkatinin üzerinde yoğunlaştığı yeni davranış denemeleri görülür. Topluluk yeni normlar arayışı içindedir. [xxviii]
Hemen ardından yeni bir inanışın oluşum evresi başlar. Bu evre de nisbeten uzundur.[xxix]
Son evre yeni değerlerin sistemleşmesi ya da “donma” evresidir. Yeni değerler daha açık bir biçimde kavranılır, elitler bu değerleri'uygular ve savunurlar. Herkesin sahip olması gereken yenidünya görüşünü herkese açıklarlar. [xxx]
Değişime Direnç
Bir zihniyetin temsil edilebildiği değerler sistemi kendi içinde az çok tutarlıdır... Dolayısıyla bu sistemin kendine mahsus bir direnci vardır. Eğer bütün değerler kendi aralannda sağlamca örgütlenmiş olduklan için bir "blok" halinde ortaya çıkarlarsa, değişmeye karşı direnç büyük çapta olur. [xxxi]
…değerler sisteminin billurlaşmasının nüfusun yaşıyla birlikte hızla şiddetlendiğini söyleyelim. Kırk yaşından sonra, zihniyet değişimi, mümkün değildir (istisnai haller dışında: şok, stres...). ZihniyetIerin evrimi her şeyden önce, genç kuşaklar aracılığıyla olur. [xxxii]
Sosyal değişimin kabulünü kolaylaştıran etmenler:[xxxiii]
-
Toplumdaki İhtiyaç: Değişim bir faydaya yol açıyorsa, çok daha kolay kabul edilmektedir
-
Yenilik önerisinin mevcut kültürde karşılığının olmaması: Karşılığı var da değiştirilmesi gerekiyorsa değişim çok daha güç olacak ve direnç ile karşılaşacaktır
[i] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[ii] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[iii] Antropoloji. Conrad Phillip Kottak. Ütopya: 2008
[iv] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[v] Sosyoloji, Veysel Bozkurt
[vi] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[vii] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[viii] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[ix] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[x] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[xi] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xii] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xiii] Sosyolojiye Giriş. Hayati Beşirli…Grafiker:2013
[xiv] Sosyolojiye Giriş. Hayati Beşirli…Grafiker:2013
[xv] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xvi] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xvii] Antropoloji. Conrad Phillip Kottak. Ütopya: 2008
[xviii] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[xix] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[xx] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[xxi] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[xxii] Kültürün Dünyası. Milay Köktürk. Hece Yayınları: 2015
[xxiii] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xxiv] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xxv] Aydın Suavi, vd. Antropoloji, Anadolu Üniversitesi:2007
[xxvi] Sosyolojiye Giriş. Hayati Beşirli…Grafiker:2013
[xxvii] Zihniyetler. Alex Mucchielli. İletişim: 1991
[xxviii] Zihniyetler. Alex Mucchielli. İletişim: 1991
[xxix] Zihniyetler. Alex Mucchielli. İletişim: 1991
[xxx] Zihniyetler. Alex Mucchielli. İletişim: 1991
[xxxi] Zihniyetler. Alex Mucchielli. İletişim: 1991
[xxxii] Zihniyetler. Alex Mucchielli. İletişim: 1991
[xxxiii] Toplumbilim. Sulhi Dönmezer. Beta