top of page

Neden Kültür Tarihi?

Geçmişi, bugünü etkilediği için ve bugünü etkilediği ölçüde merak ederiz.

 

Genellikle tarih siyasi tarih olarak ele alınır. Tarihçilik uzun zaman devlet kayıtlarının tutulması hedefli bir faaliyet olarak algılandığından, kolayca ulaşılabilen belgelerin çoğu siyasi belgelerdir. 

 

Siyaset tarihinin geleneksel olarak hâkim bir konumda bulunmasının nedenleri yeterince açık. Tarihsel olarak devlet de, başka her türlü yazı faaliyetinden çok tarih yazıcılığıyla ilgilenmiştir. Bir yandan, siyası iktidarda bulunan ya da iktidar mücadelesi verenler, amaçlanın en iyi nasıl gerçekleştirebilecekleri konusunda geçmişe başvurmuştur. Aynı zamanda da sinsi elit, kendi konumuna meşruiyet kazandıracak bir tarih versiyonunu kitlesel tüketime sunmanın çıkarına olduğunu düşünmüş, bunu ya geçmişteki başarılarını öne çıkartarak ya da iktidarını dayandırdığı kurumsal yapının ne kadar eskiye dayandığını göstererek yapmıştır. [i

 

Hâlbuki bahsedilen olaylar genellikle olup bitmiş olaylardır ve bugünümüze etkisi oldukça sınırlıdır. Bu bakışa açısı ile hazırlanan tarih çalışmaları oldukça sıkıcı oluyor. “Şu tarihte şu savaşlar oldu, şu anlaşmalar yapıldı” şeklinde ilerleyen bir tarih anlatımı kaçınılmaz olarak okurun zihninde şu soruyu oluşturur:

  • “İyi de olmuş bitmiş bu olaydan bize ne?” 

  • "3 bin yıl önce Mısır Firavunu ile Hitit hükümdarı arasında savaş olmuş ve anlaşma yapmışlarsa, bundan bana ne?" 

 

Devrim arifesinde Fransız kırsal alanına ilişkin tasvirlerivle tanınan İngiliz tarım uzmanı Arthur Young, bunun sonuçlarını keskin bir dille ifade eder: Felsefi araştırmaya hiçbir şekilde meyli olmayan bir zihin için, modern tarihi okumak genellikle bir insanın yapabileceği en ıstıraplı iştir: İsimlerine fatih, kahraman ve büyük komutan denen bir yığın tiksindirici adamın yaptıklarını okudukça dehşete kapılır insan ve askeri teferruatla dolu sayfalar arasında dolaşır dururuz; ama tarımın, ticaretin, sanayinin nasıl ilerlediğini değişik çağlarda ve ülkelerde bunların birbirlerini nasıl etkilediğini öğrenmek isteyecek olsanız okuyacak hiçbir şey bulamazsınız.[ii]

 

Etkileşim, doğrudan siyasi ilişkiler üzerinden değil, daha çok kültür üzerinden gerçekleşir. Kültür birikerek gelişir. Toplumlar yok olsa bile kültürler diğer kültürlere katılarak devam eder. Yani yaşanan olaylar sonucunda oluşan tecrübeler yok olmaz. Hiçbir dil, bir diğerinden daha eski olmadığı gibi, hiçbir kültür de bir diğerinden daha eski değildir. Tüm kültürler, ilk atalarımızdan beri, toplumsal tecrübeler şeklinde akarak bugünlere kadar geldi. Farklı tecrübeler yaşandığı için kültürler de farklılaştı. 

 

Bu yüzden sadece bir tarih çalışması değil, bir kültür tarihine ihtiyacımız var.

 

Kültürün Şekillenmesinde Tarihin Önemi

Batılı toplum­larda 17. yüzyıldan önce din kültürleşme sürecinde merkezî rol oynamış ve teo­loji onun entellektüel yardımcısı olmuştur. Bilimin ortaya çıkışıyla düşüncenin lâikleşmesi sonucunda tarih kültürleşmenin temel aracı hâline gelmiş ve bir toplumsal grubu tanımlayan, ona kimliğini kazandıran ve onu diğerlerinden ayıran bilgilerin kaynağı olarak teoloğun yerini tarihçi almıştır.[iii]

 

Bütün tarihçiler böyle bir rolü üstlenmekten hoşnut değildir. Bazıları kendi­ni geçmişi sadece “gerçekte olanları” ortaya çıkarmak için araştıran empiristler olarak görür, fakat yine de bulgularını toplumsal kültürleşmenin hizmetinde bastırdıklarını fark ederler. Tarihin 18. yüzyılda bir entellektüel disiplin olarak ortaya çıkışının ve o zamandan beri süregelen gelişiminin ardında bir ölçüde bu sosyalleştirici rolü vardır. Günümüzde bu rol neredeyse sorgulanmadan kabul görmektedir. Sosyal bilimler arasında sadece tarihin okullar ve üniversitelerde zorunlu bir ders olarak okutulmasının temel nedeni budur. “[iv]

 

Buraya kadar tarih kavramının çerçevesini çizmeye ve içini doldurmaya çalıştık. Özetle, tarihi “toplumların özellikle de toplumların oluşturduğu ve günümüze kadar aktardığı kültürlerinin geçmişi” olarak tanımlamış olduk. Fakat, bu tanımda “bir kavram, tanımı belli olmayan bir başka kavram ile tanımlanamaz” kuralını göz ardı etmiş durumdayız. Çünkü “Toplum” ve “Kültür” kavramları henüz tanımlanmamış durumda. Bu iki kavram üzerinde daha geniş bir şekilde durmak gerektiği için okuyucunun şimdilik bunları tanımlamadan kabul etmesini rica ediyoruz.


 

 

Dipnotlar

[i]Tarihin Peşinde. John Tosh. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 2005

[ii]Tarihin Peşinde. John Tosh. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 2005

[iii] Sosyal Bilimler Tarihi ve Felsefesi. Scott Gordon. Küre: 2013

[iv] Sosyal Bilimler Tarihi ve Felsefesi. Scott Gordon. Küre: 2013

bottom of page