top of page

Tarihten Topluma

Tarihi olaylar birbirine benziyor ve tekrarlanıyor izlenimi verir, bu tamamen bir yanılgıdan mı ibaret?Tarihin kanunları yoksa neden tekerrür eder gibi görünüyor?

 

Geçmişte olan olayları, bugünü etkileyebileceği için merak ederiz. Toplumun bize sunduğu geçmiş tecrübeleri alır, kullanır, dönüştürür ve geleceğe aktarırız. Böylece kültür meydana gelir. Etkileşimlerimiz ve tecrübelerimiz kaybolmaz, sonraki nesillere aktarılır. 100 yıl önce yaşayan geyik toplulukları bugün yaşayan geyiklerin yaşamını etkilemez ama 1000 yıl önce yaşayan insanlar aktarılan kültür üzerinden bugünkü insanları etkiler.

 

Fizik dünya kanunlara tâbidir ve nedensellik ilişkileri ile açıklanabilen bir düzenliliğe sahiptir. Tarih ise gerçek dünyanın bir parçası değil. Muhtemelen zihnimiz, geçmişte olan olaylar arasında neden-sonuç ilişkileri kurararak bir tarih oluşturuyor.

 

Gerçek dünyada tarih diye bir şey olmadığı gibi toplum diye bir şey de yoktur; bir grup insan vardır. Sadece, insan, tartışılmaz bir şekilde gerçek dünyanın bir parçasıdır.

 

Toplum Kendisini Oluşturan İnsanların Toplamından mı İbaretdir?

Yukarıdaki soru, üzerinde çokça tartışılan ve görüş birliği bulunmayan çok temel bir soruya işaret ediyor. Durkheim’den beri ağır basan birinci görüşe göre, toplum, kendisini oluşturan insanlardan çok daha fazla bir şeydir:

Durkhiem’e göre sosyolojinin çalışma konusu toplumsal olgulardır. Toplumsal olguyu diğer olgulardan (evrenin olgularından) ayıran temel olarak iki ayırıcı niteliği vardır: Birincisi, toplumsal olgular bireylerin bilinçleri dışında var olur. Durkhiem toplumu bütün olarak analiz ettiği için, bireysel temelde, bireylerin bilinçleri temelinde analize karşı çıkmaktadır… Çünkü ona göre toplumsal olgular bireylere indirgenemeyecek kolektif bir niteliğe (aile, din, mesleki örgütlenme) ve kendine özgü bağımsız bir gerçekliğe sahiptir ve bireylerin dışında vardır.[i]

 

Toplumsal İşbölümü Üzerine (1893) adlı eserinde şöyle demektedir:  

“Ama mademki toplumu oluşturan öğeler bireylerdir, öyleyse sosyolojik olguların da ilk kaynağı psikolojiktir, denebilir. …toplum bireylerin basit bir toplamı değildir, ama bir arada bulunmalarıyla oluşan sistem, kendi özel nitelikleri olan özgün bir gerçeklik ortaya koyar.[ii]

 

Bizim de katıldığımız diğer bir görüşe göre ise, toplum, kendisini oluşturan bireylerden fazlası değildir:

John Stuart Mill, psikolojinin önemli olduğunu düşünmüş ve etolojinin insan doğasının yasalarının bilimi olduğunu savunmuştur. Mill’e göre bütün toplumsal olgular, insanların dürtü ve güdülerini yöneten yasalara göre kurulmuştur. Mill, toplumsal olgulara ilişkin yasaların, toplum halinde birleşmiş insanların eylem ve tutkularına ilişkin yasalar olduğunu, bunun dışında toplumsal yasalar olamayacağını savunmuştur. Çünkü Mill’e göre insanlar bir araya geldikleri zaman kimyasal bir bileşim gibi, farklı özelliklere sahip olan başka bir şey haline dönüşmezler. Bu nedenle toplumsal olgular, dışsal koşulların toplum üzerindeki etkisi ile yaratılmış olsalar da aslında insan doğasına ilişkin olgulardır… Başka bir deyişle Mill, toplumsal olanın psikolojik olana indirgenmesini önermiştir. Bu düşüncenin nedeni, psikolojinin yasalarına gözlem ve deneyle ulaşılabiliyor olmasıdır. Bu çerçevede toplumdaki en küçük temel ögenin tekil insanlar olduğunu düşünen Mill, etkileşimde bulunan insanların davranışlarını yöneten yasalar toplumdan ayrı olarak, bireyin davranışlarını yöneten yasalardan çıkarsanabileceğini düşünür. Diğer bir deyişle toplumsal yaşamla ilgili bütün yasalar en sonunda psikolojinin yasalarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.[iii]

 

Weber, doğa bilimleri ile kültür bilimleri arasında kesin bir ayrım yapan Alman felsefe geleneğinde yetişmiştir. Bu bakımdan Weber’in bilim anlayışı, doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasında önemli bir fark görmeyen pozitivist yaklaşımdan önemli açılardan ayrılır. Bu nedenle de sosyolojinin konusu hakkında Durkheim’dan tamamen ayrılır. Durkheim’ın insanı belirleyen toplumun yapısıdır yaklaşımı Weber’in sosyolojik yaklaşımı içinde tersine çevrilmiştir. Ona göre sosyolojinin konusu toplumsal eylemlerin incelenmesidir. Sosyoloji, bireylerin toplumsal davranışı ve bu davranışların içerdiği anlamları analiz etmelidir. Weber, pozitivizmi eleştiren yorumlayıcı bir sosyolojik bakış açısına sahiptir. Çünkü ona göre pozitivizm, toplumu bireylerden bağımsız ve nesnelere benzeyen bir gerçeklik olarak ele alırken bireyi ve bireylerin toplumsal eylemlerini ihmal etmektedir.[iv]

 

 

İnsan Gereçek Dünyanın Parçası İse Toplum Hakkında Kanunlar Tespit Edilebilir mi?

İnsan gerçek dünyanın bir parçasıdır ama  fizik yapısının ötesinde kalan zihin, ruh,…gibi farklı kavramlarla anlaşılan kısımlara sahiptir. Teorik olarak bu kısımları da, - tartışmalı olsa da- enzimler, nöronlar, vs. dolayısıyla fizik dünyanın bir parçası olarak kabul edilebilse bile, ortaya çıkan tablo o kadar karmaşıktır ki fizik dünya gibi formüllere oturtulması neredeyse imkânsızdır.

 

Toplum o kadar karmaşık bir gerçektir ki, kendisini oluşturan bütün unsurları, aynı anda göz önüne alma imkânı yoktur… Miyonlarca insanın, milyonlarca ilişkisinin içeriğini incelemek mümkün değildir… Böyle olunca, ilişkilerin incelenebilmesi için basitleştirmek gerekir. Basitleştirmenin yolu, olayları bütünüyle değil, temsil edici misallerle, modellerle uğraşmaktır. [v]

 

 

Yine de tam olarak formüllerle ifade edilemese bile genel yönelimlerin istatistiksel olarak tespit edilmesi mümkündür. İnsan için “şu şartlar altında, şu değişkenlere bağlı olarak, şu olasılıkla, şu şekilde davranması beklenir” gibi belirli kalıplar üretilebilir. Bu sayede, kanunlar değil ama toplum içinde yaşayan insanların davranışlarını anlamamızı sağlayabilecek modeller üretmek pekala mümkündür. Burası sosyal psikolojinin dünyasıdır.

 

Sosyal psikolojde insanlardan yani gerçek dünyaya ait varlıklardan bahsettiğimizi gözden kaçırmayalım. Ancak, sosyal psikoloji üzerinde yükselerek bir toplumsal gerçeklikten söz etme hakkını kendimizde bulabiliriz ki bu durumda bile aklımızın bir köşesinde hala insan psikolojisi bulunmalıdır.

 

  • Sosyal psikoloji, bilişsel psikolojiden yola çıkılarak oluşturulan ve toplum içindeki insanın davranışlarını anlamamızı kolaylaştıran soyutlamaları sağlayan modellerden ibarettir.

  • Sosyoloji, sosyal psikolojiden yola çıkılarak oluşturulan ve toplumu fertler olarak değil de daha üst bakış açısı ile gruplar olarak görmemizi sağlayan soyutlamaları içeren modellerden ibarettir.

  • Eğer hala bahsedilecekse tarihin kuralları da ancak, sosyolojinin kurallarından yola çıkarak oluşturulan, iç unsurlarından soyutlayarak toplumları bir bütün olarak ele alabilmeye imkan veren soyutlamalar yoluyla elde ettiğimiz modeller olabilirler.

 

Böyle kabul edilmezse, 19.yüzyılda olduğu gibi, kendimizi ideolojik yaklaşımlara ve zihin oyunlarına kaptırma tehlikesi ile karşı karşıya kalırız.

 

Dipnotlar

[i]Klasik Sosyoloji Tarihi. Serap Suğur. Anadolu Ünv.: 2013

[ii]Sosyolojik Düşüncenin Evreleri. Raymond Aron. Kırmızı Yayınları: 2010

[iii]Klasik Sosyoloji Tarihi. Serap Suğur. Anadolu Ünv.: 2013

[iv]Klasik Sosyoloji Tarihi. Serap Suğur. Anadolu Ünv.: 2013

[v] Toplumbilim. Sulhi Dönmezer. Beta

bottom of page