top of page

Tarihte Tesadüf Var mıdır?

Rastlantıların, tarihin akışını değiştirmesi karşısında ne söylenebilir?

Marx, tarihte rastlantı için şunları söylemektedir. Birincisi, rastlantı pek önemli değildir; olayların gidişini “hızlandırabilir” ya da “geciktirebilir”; bu da kökten değiştiremeyeceğini içerir. İkincisi, bir rastlantı ötekiyle dengelenir, böylece sonuçta rastlantı öğesi ortadan kalkar…[vi]

 

Tarihle rastlantının rolü, ciddi şekilde abartılmaktadır. Fakat rastlantı diye bir şey vardır, bunun bütün olarak sonucu değiştirmediğini, ancak gelişmeyi hızlandırdığını ya da yavaşlattığını söylemek kelime oyunu yapmaktır. [vii]

 

Varsayalım ki, örneğin, Hitler 1928'de ölseydi ve Naziler iktidara gelmeseydi, 2. Dünya Savaşı olur muydu? Tarihçilerin çoğu savaşın nasıl olsa çıkacağını kabul edecektir. Kuşkusuz, neler olacağını kesinlikle hiçbir zaman bilemeyiz. Burada belirtilmek istenen nokta, çok çok önemli farklılıklara rağmen, Hitler 1928’de ölmüş olsaydı, olayların genel akışının meydana gelmiş olanlardan büsbütün farklı olmayacağıdır.   [viii]

 

Büyük adamların tarihteki etkisi gibi tesadüflerin etkisi de tartışılan konulardan biridir.

Tarihte belirli olguların gerçekleşmesinin zorunlu mu olduğu yoksa rastlantıya mı bağlı olduğu da çağdaş tarih felsefesinde ele alınan konulardan biri olmuştur. Hegel, Marx ve bazı Aydınlanma filozofları tarihte gerçekleşmiş olanın kaçınılmaz olmasına vurgu yapmışlardır. Bu anlayış tarihte zorunlu bir gelişme çizgisi gören anlayıştır. Oysa çağdaş felsefede bu anlayış sıkça eleştirilmiştir. [ix]

 

... Actium Savaşı’nın sonunu tarihçilerce genellikle ileri sürülen türden nedenler değil, Antonius’un Kleopatra’ya delicesine tutkunluğu belirlemişti. Beyazıt’ın damla hastalığı yüzünden Orta Avrupa’ya ilerlemesi alıkonulduğunda Gibbon “bir adamın tek bir lifine düşecek aykırı bir safranın ulusların felaketini önleyebileceği ya da geciktirebileceğini” söylemişti. Yunan kralı Aleksandros, 1920 güzünde maymunun ısırması sonucu olarak öldüğü zaman, bu kaza Sir Winston Churchill’e “çeyrek milyon insan bu maymunun ısırması yüzünden öldü” dedirtecek bir olaylar dizisini başlatmıştı. Ya da 1923 güzünde Zinovyev, Kamenev ve Stalin’le çatışmasının kritik bir noktasında Troçki’yi eylemin dışına çıkaran bir ördek avı sonucunda üşüterek ateşlenmesi üstüne kendisinin yaptığı yorumu ele alalım: “İnsan bir devrimi ya da bir savaşı önceden kestirebilir, fakat sonbaharda bir yaban ördeği avının sonuçlarını önceden kestirmesi imkânsızdır.”[x]

 

...Goldstone'a göre dünya bu duruma kilitlenmiş değildi, aslında birkaç rastlantı dünyayı tepeden tırnağa değiştirebilirdi. Mesela 1690'da Boyne'de yapılan muharebede bir Katolik tüfeğinden çıkan mermi, İngiltere tahtında hak iddia eden Protestan Orange'lı William'ın giydiği ceketin omzunu sıyırıp geçmişti. William'ın "neyse ki daha yakına gelmedi," dediği rivayet edilir; evet gerçekten de, diyerek tahmin yürütür Gladstone, bu mermi birkaç santim aşağıya isabet etseydi, İngiltere Katolik kalır, Fransa Avrupa'ya hükmeder ve Sanayi Devrimi asla gerçekleşmeyebilirdi. [xi]

 

Ayrıca olgunlaşan şartlar konusunu da fazla abartmamak gerekir. Elmanın olgunlaşmasını sağlayan yasalar gibi şartları olgunlaşmasını sağlayan yasalar da var mıdır? Kıştan sonra baharın gelmesi gibi, tarihte de belirli ve kaçınılmaz bir akış bulunmakta, şartlar da buna göre mi olgunlaşmaktadır? Yoksa daha yukarıdan bakıldığında toplumsal değişim için olgunlaşan şartların da tesadüflere bağlı olmasından söz edilebilir mi?  

...Son 200 yıl, daha önceki tarihin gördüğü gelmiş geçmiş en büyük ekonomik büyümeye sahne olmuştur. The Great Divergence adlı önemli kitabında bunun nedenini Batı Avrupa’nın, en çok da İngiltere’nin düpedüz şanslı olmasıyla açıklar. Frank gibi Pomeranz da Batı'nın talihinin Amerika kıtasının tesadüfi keşfinin, üretimi sanayileştirmeye yönelik teşvikler sağlayan bir ticaret sistemi yaratmasıyla açıldığını düşünür. Ama Frank'ın tersine, 1800 gibi geç bir tarihte Avrupa'nın talihinin hâlâ tersine dönebilecek durumda olduğunu ileri sürer. Pomeranz İngiltere'nin gelişmemiş ilk buharlı makinelerini yakıt olarak besleyecek odun için yeterli ağaç yetiştirmenin çok geniş -hatta kalabalık Batı Avrupa'nın sahip olmadığı kadar geniş- bir uzam gerektirdiğine işaret eder. Fakat talihin ikinci bir dokunuşu araya girmişti: Tüm dünya üzerinde bir tek ülke, İngiltere, tam zamanında ve en uygun şekilde topraklarındaki kömür yataklarının yerini saptadı ve sanayilerini hızla makineleştirdi. 1840'a gelindiğinde Britanyalılar kömür yakıtlı makineleri, Yang-tze Irmağı'na kadar rahatça girmelerini sağlayacak madeni savaş gemileri de dahil, yaşamın her alanına uygular olmuşlardı. İngiltere o gün kömürden elde ettiği enerjiye denk bir enerji elde edebilmek için her yıl 15 milyon dönüm orman kesmek zorunda kalabilirdi (ki bu kadar orman arazisi yoktu). Fosil yakıt devrimi başlamış, ekolojik felaket, bertaraf edilmiş (veya en azından 21. yüzyıla ertelenmiş) ve Batı tüm engellere karşın ansızın yerküre üzerinde hâkimiyet kurmuştu. Her şey yakın tarihe ait acayip bir tesadüfün sonucuydu.[xii]

 

Sonuç

Bakıldığında, tarihte beklenmedik işler yapan büyük adamlar ve rastlantılar tarihin akışını değiştirdiği inkar edilemez şekilde ortadadır ve sadece bunlar bile tarihte kaçınılmaz yasalar öngören bakış açılarını yerlebir eder. Ama yine bu durum genel eğilimlerin tespitine ve bu genel eğilimler doğrultusunda gelecek hakkında öngörülerde bulunulmasına engel değildir. Öngörülerin yanlış çıkması olağan bir durumdurama yasaların yanlışlanması olağan bir durum değildir.

 

 

Dipnotlar

[vi]Edward Hallet Carr. Tarih Nedir? İletişim: 2002

[vii]Edward Hallet Carr. Tarih Nedir? İletişim: 2002

[viii]Tarihin Savunusu. Richard J. Evans. İmge: 1999

[ix]Tarih Felsefesi – 2: Cengiz İskender Özkan. Anadolu Ünv.: 2013

[x]Edward Hallet Carr. Tarih Nedir? İletişim: 2002

[xi] Dünyaya Neden Batı Hükmediyor, Ian Morris

[xii] Dünyaya Neden Batı Hükmediyor, Ian Morris

bottom of page