top of page

Aglebiler

Bölge: Tunus, Sicilya
Etnik Yapı: Arap
İnanç: Sünni

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi ve Medeniyeti (Anadolu Ünv.:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Adını Abbasî halifesi Mansur’un emriyle Ifrıkiyye’ye giden Ağleb’ten alan Ağlebîler Devleti, İbrahim b. Ağleb tarafından kuruldu. 

Harun Reşid, döneminde Zap valisi tayin ettiği İbrahim’i kazandığı başarılar dolayısıyla 800 yılında Ifrıkiyye bölgesinde görevlendirdi. İbrahim’in bölgeye gitmesiyle Ağlebîler Devleti’nin temelleri de atılmış oldu. İbrahim bölgedeki isyanları bastırma konusunda büyük başarılar elde etti. Yine bu isyanlardan birisi ile uğraşırken 812’de vefat edince yerine oğlu Ebü’l Abbas Abdullah geçti. Eski Kartaca şehrinin üzerine kurulan Kayrevan’ı başkent yapan Ebü’lAbbas ölünce yerine kardeşi I. Ziyadetullah geçti. İlk olarak ülkesindeki isyanları bastıran I. Ziyadetullah daha sonra büyük bir donanma kurarak Bizans hâkimiyeti altındaki Sicilya’nın fethine girişti.

Böylece, Emevî halifesi Muaviye devrinde başlayan Sicilya akınları yeniden başlamış oldu. 827 yılında başlatılan ve 902 yılına kadar devam eden Ağlebîler’in akınları Bizans’ın Akdeniz ve Adriyatik’teki nüfuzunu oldukça sarstı.

Ziyadetullah’ın emriyle harekete geçen Esed b. Furat, Bizans ordusunu mağlup etti. Daha sonra ilerleyişini sürdüren Esed Sirakusa şehrini kuşattı ise de vebaya yakalanıp ölünce istenilen sonuç elde edilemedi. 

Hükümdar 830’da bölgeye yeni bir donanma daha gönderdi. Bu donanma Endülüs’ten gelenlere katıldı. Müttefik güçler önce Mineo’ya girdiler, ardından Caltanisetta’yı muhasara ettiler. Fakat yeni bir veba salgını yüzünden sefer bir kez daha sona erdirildi. Bu olumsuz gelişmelere rağmen mücadeleyi bırakmayan Ağlebî donanması 831’de Palermo’yu ele geçirdi.

Bölgedeki faaliyetler I. Ziyadetullah’ın 838’de meydana gelen vefatının ardından kardeşi Ağleb döneminde de devam ettirildi. Onun haleflerinden I. Muhammed devrinde Messina ele geçirildi. Şehri ele geçiren Ağlebî ordusu Bizans ordusunu mağlup etti. Bu galibiyet bölgedeki fetihleri daha da hızlandırmıştı. Sırasıyla Leontini, Raguza ve Kuzey Afrika’daki en önemli Bizans şehirlerinden birisi olan Kasryane ele geçirildi. Yapılan bu fetihler sayesinde çok sayıda ganimet ve gelir elde edilmiş, İslam hâkimiyeti bölgede büyük bir ilerleme göstermişti. 

Bu şekilde Sicilya’daki hâkimiyetlerini sağlamlaştıran Ağlebîler, Palermo’nun fethinden sonra büyük bir donanma kurarak İtalya’nın güneyinde hüküm süren Lombardların iç işlerine müdahil oldular. 837’de Lombardlara yardım amacıyla harekete geçen Müslüman donanması Bari’yi ele geçirdi. İlerleyişine devam eden İslam orduları 846’da Ostia’ya çıkarma yaparak Roma’yı tehdit etti. Ancak sağlam surları aşamadıkları için Saint Peter ve Saint Paul katedrallerini yağmalamakla yetindiler. 

İslâm ordusunun bu önlenemez ilerleyişi karşısında gerek Bizanslılar gerekse bölgedeki diğer devletler büyük bir endişeye kapılmışlardı. İmparator I. Basileus ile Alman Kralı I. Ludwig’in ittifakından da bir sonuç elde edilemedi. Fetihlerini sürdüren Ağlebîler 869’da Malta’yı; 878’de Sirakusa’yı, 902’de de Taormina, Rametta ve Elyac’ı ele geçirdiler. Ağlebî donanması artık Fransa, Sardunya ve Korsika sahillerini açıktan tehdit eder hale gelmişti. 

Fakat bu parlak dönem II. İbrahim’in ölümüyle sona erdi. Zira ondan sonra tahta çıkan III. Ziyadetullah, bölgede Fâtımî Devleti’ni kurmak amacıyla faaliyetlere girişen Ebu Abdullah eş-Şiî karşısında pek fazla varlık gösteremedi. Yapılan savaşı kaybeden III. Ziyadetullah Mısır’a kaçınca herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın Kayrevan’a giren Ebu Abdullah Ağlebîler’in siyasi varlığına son verdi. 

Başkentleri Kayrevan’ı önemli bir kültür merkezi haline getiren Ağlebîler devrinde Hanefi ve Malikî mezhepleri Ifrikiyye bölgesinde yayılmış, çok sayıda bilim adamı önemli eserler vermişlerdi. Yine bu dönemde başta Kayrevan Ulu Camii olmak üzere çok sayıda cami ve yolcuların konaklaması için ribatlar inşa edilmişti.

 

Andre Clot'un Harun Reşid ve Abbasiler Dönemi (Tarih Vakfı Yurt:2007) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Zap valisi İbrahim el-Agleb tüm bölgenin kendi denetimine verilmesini talep eder. Önce karasız kalan Harun, sonunda bu öneriyi kabul eder; 800 yılında Agleb, I. İbrahim adıyla İfrikiye emiri, imparatorluğun geniş batı eyaletinin valisi olarak tanınır. 

Böylece tüm İfrikiye ve hiç kuşkusuz tüm imparatorluk için yeni bir dönem başlar. İlk kez İslam’ın halifesiyle valilerinden biri arasında bir anlaşma imzalanır; anlaşmaya göre vali, işgal güçleri için kullanmakta olduğu Mısır’dan gelen 100 000 dinar ödenekten vazgeçtiği gibi, halifeye her yıl 40 000 dinar göndermeye de razı olur. İfrikiye, bundan böyle mali bir özerkliğe -muhtemelen tam bir özerkliğe- kavuşur ama bu durum tam bir bağımsızlık demek değildir. Halifeye bağımlı bir derebeyi, bir feodal olmuştur. Halife derebeyinin ardıllarına karışmayacak, Agleb ailesi yüzyıldan fazla bir süre bölgede egemen olacaktır. 

Aglebiler de, Abbasiler gibi kaynaklarını dini yapılara ve yararlı işlere harcarlar. İslam tarihinin en eski ve en saygın camilerinden Kayrevan Sidi Ukba Camisi’ni genişletip büyütürler, Tunus Büyük Camisi, Sus ve Sfaks camileri onların eserleridir; kaleler kurar, suyolları açarlar. Ekonomik refahın bir yansıması olan bu yapılanmalar ülkenin yoğun bir biçimde dini yaşama yönelmesine neden olur. Aglebi yönetimi altında büyük bir Kuran edebiyatı ve din bilgisi merkezi haline gelen Kayrevan, sahip olduğu medreselerle Bağdat, Fustat ve Basra’yla yarışır. 

Birinci İbrahim’in hükümranlığı sonunda -hemen hemen Harun egemenliğinin sonuna denk düşer. İfrikiye neredeyse fiilen imparatorluktan kopmuş bir haldedir.  

İfrikiye’den sürülen Harici mezhebi, bu topraklarda bir daha dirilemez.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Harun Reşid, bu ayrılmaya herhangi bir çare bulamamış, sadece bölgenin batısında bulunan İbrahim b. Ağleb'e pek çok imtiyazlarla birlikte Tunus mıntıkasının idaresini vermiş, bu sayede en azından İdrisiler'in Mısır ve Şam üzerine yürümelerini engellemeye çalışmıştır. Fakat kısa vadede çözüm gibi görünen bu adım, daha sonra sahneye Ağlebiler Devleti gibi yeni bir siyasi hareketin ortaya çıkmasından başka bir sonuç getirmemiştir.

Harun Reşid zamanında vali tayin edilen Fazl b. Ravh’ın halka karşı sert tutumu sebebiyle Tunus'ta büyük bir ayaklanma baş gösterdi. Vali, asiler ile yaptığı savaşta ölünce, ayaklanma daha da yayıldı. İbrahim b. Ağleb, halifeye müracaat ederek Kuzey Afrika valiliğinin kendisine verilmesi karşılığında her yıl hazineye kırk bin dinar ödeyeceğini bildirdi. Halife, iktidarı adına büyük bir prestij kaybı anlamına gelen bu teklife başlangıçta şüpheyle bakmakla birlikte, daha sonra İbrahim'i geniş yetkilerle Kuzey Afrika valiliğine tayin etmekten başka çare bulamadı. 

İbrahim b. Ağleb, bölgede resmen halifeye bağlı görünse de aslında fiilen bağımsız bir devlet başkanı gibi hareket etmeye başladı. Bu şekilde Tunus'ta yaklaşık bir asır hüküm sürecek olan Ağlebiler hanedanının da temelleri atılmış oldu. 

Sonuçta Ağlebilerle birlikte Endülüs'ten sonra Mağrib de merkezi idareden tamamen kopmuş oldu.
 

bottom of page