top of page

Basra Muhalefetinin Tarafları

Hz. Aişe’nin Muhalefeti

Hz. Aişe. Hz. Osman’a muhalif bir görünüm sergiliyordu. O sırada bulunduğu Mekke’ye ilk gelen haber, Hz. Osman'ın isyancı Mısırlıları öldürdüğü şeklindeydi. Bu haber üzerine Hz. Aişe, “Osman hakkı isteyen ve batıldan nehyeden bir kavmi mi (Mısırlılar) öldürdü?” şeklinde tepki gösterdi. Ancak daha sonra haber düzeltilip Hz. Osman'ın öldürüldüğünü duyunca bunun normal bir sonuç olduğunu ifade ederek sevinmiş ve hamd etmişti.

Bu arada Medine'den gelen haberler çelişkili idi. Önce Talha'ya biat edildiği haberi Mekke’ye ulaştı. Bunun üzerine Hz. Aişe sevinerek (kendi kabilesi olan Teymoğullarından olan) Talha'nın bu işe layık olduğunu belirtti. Ancak daha sonra Hz. Ali’nin halifeliğe geçtiği haberi ulaşınca, “Osman’ı Ali öldürdü. Vallahi Osman döneminin bir gecesi, Ali'nin bütün döneminden hayırlıdır. O adama (Ali) biat edileceğine gök yerin üstüne çökseydi daha iyi olurdu. Biz Osman’ı ayıplamıştık, ancak o tevbe etti, Rabbine istiğfarda bulundu ve Müslümanlar da onu kabullendiler. Halk onu ucuz bir elbise gibi terk etti, koyun gibi boğazladı. Osman mazlum olarak öldürülmüştür. Onun kanı için mücadele edeceğim." dedi. Bunun üzerine yanındakiler onu fesatçılıkla suçlayarak, “sen daha önce, 'Öldürün şu bunağı!' diyordun." dediler. “Size vurulan kırbaca da Osman’a vurulan kılıca da kızarım. Son sözüm ilk sözümden hayırlıdır" demek zorunda kalmıştı.

Prof.Dr.Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam tarihi-2 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Hz. Aişe’nin Hz. Ali’ye Muhalefetinin Sebepleri

Şu bir gerçektir ki, hangi saikle olursa olsun, Hz. Aişe, Hz. Ali'ye sempati duymuyordu. Kaynaklarda bunun sebebi olarak İfk hadisesinde Hz. Ali'nin Allah Rasulü'ne (sav) Hz. Aişe'yi boşama telkininde bulunması gösterilir. Hz. Ali'nin tavsiyesi, aslında onun Hz. Aişe'nin iffetinden duyduğu şüphe sebebiyle değil, Hz. Peygamber'in (sav) üzüntüsünü azaltma niyetiyle söylenmiştir. Ancak ne olursa olsun, bu sözler Hz. Aişe'nin kulağına gidince, derin bir üzüntü duymuş ve gönlünde Hz. Ali'ye karşı kırgınlık meydana getirmişti. Bununla birlikte Hz. Aişe'nin halifeye karşı muhalefetini sadece geçmişteki bu sürtüşme ile açıklanması doğru değildir. Bu hadise aradaki kırgınlık hususunda belli ölçüde etkili olmuş olabilir, ancak onun halifeye karşı çıkışını tek başına açıklamaz. Muhtemelen sonraki dönemde meydana gelen başka sebepler ve şartlar Hz. Aişe'nin muhalefetinde etkin olmuştur.

İslam tarihi kaynaklarında Hz. Aişe'nin Hz. Ali'ye karşı çıkmasına sebep olarak, onun Hz. Talha'yı halifeliğe getirmek istediği iddiası da yer alır. Nitekim Makdisi bu kanaattedir. Belazüri de Hz. Aişe'nin Hz. Osman'ın ölüm haberini duyduğunda "sanki insanları Talha'ya biat ederken görüyorum" dediğini rivayet eder.

Hz. Aişe'nin hem Hz. Talha, hem de Hz. Zübeyr ile yakın akrabalık ilişkileri de vardı; Hz. Talha, kız kardeşi Ümmü Gülsüm ile evli olması sebebiyle Hz. Aişe'nin eniştesidir.  Hz. Zübeyr ise Hz. Aişe'nin diğer kız kardeşi Esma’nın eşidir. Cemel ashabının oluşumunda başrol oynayanlardan Abdullah b. Zübeyr onun yeğenidir.  

Prof. Dr. Muhammed Abid Cabiri'nin Arap-İslam Siyasi Aklı (Kitabevi:2001) adlı

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

 

Hz. Aişe'nin Muhalefeti

Prof.Dr.Mehmet Azimli'nin Hz.Ali (Ankara Okulu: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Fitne, Kardeşlerin Savaşı (Beyan: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Hz. Aişe’nin Hz. Ali’ye Muhalefetinin Sebepleri

Hz. Osman hayattayken ona ağır eleştirilerde bulunan Hz. Aişe ne oldu da şimdi Hz. Osman’ın kanını talep etmekteydi?

Gizli bir ajandası var mıydı? Elimizdeki verilerden harekede bunu bilecek imkânımız yok. Bazı rivayetlerde İfk hadisesi sırasındaki tutumundan dolayı Hz. Ali’ye kızgın olduğu için ona muhalefet ettiği ifade ediliyorsa da ümmeti savaşa sokan tutumunu, üzerinden yıllar geçmiş bir kırgınlıkla izah etmek makul müdür? Belki ikili arasında bir kısmını bildiğimiz, bazılarını ise bilemediğimiz gelişmeler sebebiyle mesafeli bir ilişki söz konusuydu. Ancak bunların hiçbiri tek başına, Hz. Aişe’nin tavrını açıklamaya yetmez.

Kanaatimizce Hz. Aişe’yi buraya götüren sebep, bizzat içinde yaşadığı gelişmelerin iç dünyasındaki akisleridir. Talha ve Zübeyr için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Hz. Ali’nin halife olmasından sonra geri plana itilmişlik duygusu yaşamış olmaları mümkündür. Ancak bunu Hz. Ali’den bekledikleri valiliği kaybetmeleri gibi yüzeysel izahlarla anlayamayız. Bir kere Talha ve Zübeyr’in o güne kadar valilik tecrübeleri olmamıştı.

Hz. Aişe’nin kendisinin lider olmayı düşündüğünü zannetmiyoruz. Hem rivayetlerde buna ilişkin bilgi yok, hem de böyle bir hedef, Arap kültüründe yer alamayacak bir beklenti olurdu. Zira Araplarda kadınların liderliği kabul görecek bir şey değildi. Nitekim Hz. Aişe yola çıkmadan önce Hz. Peygamber’in (s) hanımlarından bazıları onu uyararak bu işe bulaşmamasını söylemişler; ancak onu ikna edememişlerdi.

Talha ve Zübeyr’in Biati

Ömer bin Hattab’ın kendisine halef olacak kişinin seçiminde dayandığı yöntemin sonucu Osman için sürekli muhalifler yaratmak olmuştur. Bu muhalifler “şûra kurulu”nun öteki üyeleri olan Ali, Talha ve Zübeyr’dir. Bu şahsiyetler, “merkez”de Osman’a ve Umeyye oğullarına karşı muhalefeti temsil eden semboller olarak belirmişti. Bu şahsiyetler arasındaki ilişki, bir yandan zengin olmayan Ali’nin durumunun farklılığı, öte yandan da Talha ile Zübeyr arasındaki mal ve ticaret alanındaki rekabet yüzünden, çekişmeye dayandığından, Osman da siyasî rakiplerini yok etmeyi bilen güçlü bir kişiliğe sahip olmadığından, bunun sonucunda elli yıl sürecek “hastalıklı” bir durum, tek kelimeyle siyasî istikrarsızlık durumu doğdu. 

Taberî’nin rivayet ettiği önemli olan, şu metindir:

“Osman’ın iktidarı almasının üstünden bir yıl geçer geçmez, Kureyş’ten bazıları çevrede mallar edindiler (başlarında, belirttiğimiz gibi Talha ve Zübeyr yer alıyordu), insanlar onlara yöneldi. Yedi yıl böylece kaldılar. Her topluluk kendi önderinin işi üstlenmesini istiyordu... Zübeyr ve Talha, Küfe ve Basra da mülk ve toprak edinince, her biri emlak, köle ve nüfuzunun bulunduğu kentteki mahalli muhalefetin önderi oldu. Bunun sonucunda, "Basra halkı Talha’dan, Küfe halkı Zübeyr’den yana tutum takındı.”

Bu, Talha yandaşlarının Medine’ye geldiklerindeki tutumundan açıkça anlaşılır. Evini kuşattılar, Osman’a karşı kendi propagandasını yapıyordu. Osman bu durumu Ali’ye şikayet etti. Ali, beytülmale gitti, bütün olanları insanlara dağıttı. Talha yandaşları bunları elde edince, yanından uzaklaştılar. Durumu öğrenen Osman, yaptığı iş için Ali’ye teşekkür etti.

Ali bin Ebî Talib ise, hem başlarında Ammar bin Yasir’in yer aldığı “zayıflar” topluluğunun Medine’deki muhalefeti açısından “akide” düzleminde, hem de genellikle Ali’ye eğilimli Yemen’deki Kinde ve Ak’te mensup olan Mısır halkından isyancıların gözünde bir sembol durumundaydı. Ali bin Ebî Talib, bu konumunun bilincinde olmakla ve bu temele göre hareket etmekle birlikte, Osman’a muhalefeti biraz tereddüte uydu.

 

Talha ve Zübeyr’e gelince, kaynaklar bu ikisinin Osman’a başkaldıranların doğrudan yönlendiricisi ve “mücahidler”i Medine’ye gitmeye çağıran sahabe adına çevreye gönderilmiş mektubun arkasında oldukları konusunda sözbirliği eder. Bu mektubun metni şöyledir: 

“... İlk Muhacirlerden ve şûra ehlinin kalanlarından bölgedeki sahabe ve tabiîne: Allah’ın kitabı değiştirilmiştir. Peygamberinin sünneti değiştirilmiştir. Halifenin hükümleri değiştirilmiştir. Rasulullah’ın sahabesinden ve onlara güzelce uyanlardan bu mektubumuzu okuyanların, Allah aşkına bize gelmesini, hakkımızı alıp bize vermesini istiyoruz. Haydi yanımıza gelin... Hakkımız elimizden alındı, fey imize el konuldu, işimiz engellendi...” 

Medine’deki isyancılar arasında son sözü söyleyen Kûfe isyancılarının önderi Ester en-Nehaî, insanların gözü önünde bu mektubu Talha ya gösterdi, Talha inkâr etmedi. Medine’deyken Osman’a başkaldıranları kışkırttığını, Talha gizlemiyordu. Bilakis “iki tarafı da (hem Kûfe, hem Basra halkını) Osman a karşı kışkırtıyordu. Talha onlara şöyle dedi:

“Osman, sizin kuşatmanıza aldırmıyor. Yiyecek ve suyu gidiyor. Suyun gitmesini engelleyin.” 

Osman ona seslendiğinde ve kuşatmadan şikâyet ettiğinde, şöyle dedi:

“Sen değiştirdin, değiştirdin.”

Osman, bu durum karşısında sadece dua edebildi:

Allah’ım! Talha bin Ubeydillah’a lâyığını sen ver. Çünkü bunları bana karşı kışkırttı durdu.”

… İşte bu durum, gerçekte, üç sembolün, Ali, Talha ve Zübeyr’in durumunu açıklayıcı niteliktedir. Hepsi de Osman’a karşıydılar. Ama aralarındaki işlerin düzeninde görüş birliği içinde değildiler. Her biri işi kendisi için istiyordu. Ama hiçbiri işi kendi lehine ve tek başına sonuçlandıramıyordu. Bunun için hepsi aynı siyaseti izlediler: “Bırak meyve kendi düşsün.” Meyva düşünce, Osman kargaşa ve anarşi ortamında öldürülünce ve Ali bin Ebî Talibe tereddüt ve korkunun hâkim olduğu şartlarda bey’at edilince, hem Zübeyr, hem Talha hemen gittiler, Ali’ye içlerinde “burukluk” olduğu halde bey’at ettiler.

Rivayetler, şunu zikreder:

Zübeyr ile Talha, bey’at bittikten sonra, Ali’ye gittiler ve ona şöyle dediler: “Sana niye bey’at ettiğimizi biliyor musun, ey müminlerin emîri?” Şu cevabı verdi: “Evet, itaat etmek üzere Ebu Bekir, Ömer ve Osman’a bey’at ettiğiniz gibi,” Şöyle dediler “Hayır, sana işte (iktidarda) ortakların olmak üzere bey’at ettik...”

Rivayet ekliyor:

“Zübeyr Irak valiliğinden, Talha ise Yemen valiliğinden şüphe etmiyordu. “Ali’nin onları hiçbir göreve getirmeyeceği anlaşılınca, şikayetlerini açığa vurdular.”

Ravi diyor ki: İbn Abbas, Basra’ya Zübeyir’i, Küfe’ye Talha’yı tayin etmesini öğütledi. Ali güldü ve şöyle dedi:

“Hayret doğrusu!, Irakayn’de (Basra ve Kûfe’de), adamları ve malları var, insanların üzerlerinde hâkim olunca, sefihi (beyinsizi) tamahla elde ederler, zayıfı belayla vururlar, güçlüye sultanla (iktidarla) güç yetirirler.” 

 

Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in Muhalefeti

Prof.Dr.Mehmet Azimli'nin Hz.Ali (Ankara Okulu: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Zorla mı Biat Ettiler?

Bazı müellifler, Talha ve Zübeyr’in zorla biat etmediklerini savunurlar. Esasen bu ikilinin zorla biat ettirildiklerini kabul etmek sonraki tavırlarını izah etmek için onlar açısından daha tutarlı bir tavırdır.

İsyancı önderlerden ve Hz. Ali’ye ilk biat eden Eşter, Talha’yı kılıç zoru ile biat almaya getirirken Talha’nın, “Bırakın halkın durumunu gözleyeyim sonra karar vereyim” şeklindeki sözlerine itibar etmeyerek, “Ya biat edersin ya da boynunu vururum’’ deyince ilk biat edenlerden olmuştur. Zübeyr’i ise Hakim b. Cebele zorla getirmiş ve biat ettirmiştir. Bunun üzerine Zübeyr, “Beni Abdulkays kabilesi hırsızlarından biri zorla sürükledi ve kılıç boynumun üstündeyken kerhen biat ettim.” demiştir.

Nihayet halifeden umre için izin alarak Mekke’deki Hz. Aişe başkanlığında hazırlanan oluşuma Medine’den gelip iştirak eden Talha ve Zübeyr İkilisi, bu oluşumu savaş pozisyonuna dönüştürdüler. Hz. Aişe’nin başkanlığında organize olan bu grup. Hz. Ömer’in şurasında yer alan ve halifeliğin en güçlü adayı olan bu iki kişi ile birleşince artık Hz. Ali ile mücadele edebilecek noktaya gelmişti. Çünkü ordunun tek eksiği olan erkek lider sorunu da çözülmüştü.

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Ali-Muaviye Kavgası (Beyan: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Zorla mı Biat Ettiler?

Hz. Ali’ye biat edildiği sırada Talha ve Zübeyr’in önemli iki lider olduğu açıktır.

Hz. Ali tarafından ya da onun yönlendirmesiyle olmasa bile, Hz. Osman’ın ölümüne neden olan âsiler tarafından, ileri gelenlerden biat edilmesi hususunda genel bir tehdidin olduğu bilinmektedir. Bu sırada bazı âsilerin, Talha ve Zübeyr’den Hz. Ali’ye biat etmelerini istemiş olmaları da mümkündür; ancak söz konusu istek ya da baskıda doğrudan Hz. Ali’nin parmağının olmadığı açıktır.

 

Eğer Hz. Ali, onların zorla biat etmelerini sağlamış olsaydı, Medine dışına çıkmalarına engel olabilirdi. 

Emevilerin Muhalefeti

Prof.Dr.Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam tarihi-2 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Hz. Ali'ye karşı oluşturulan Basra Muhalefetinin üçüncü grubunu, çoğu Hz. Osman'ın bürokratları olan Emeviler teşkil eder. Nitekim Hz. Aişe'nin halifenin kanını savunma davetine ilk katılan Hz. Osman'ın Basra valisi Abdullah b. Amir olmuştur.

Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in bunlar ile bir araya gelmesi gerçekten ilginçtir. Zira Cemel ashabının öncüleri, Hz. Osman'ın halifeliği boyunca Emevi ailesini şiddetli bir şekilde eleştirenlerin başında yer almışlardır. Mesela Hz. Aişe, Hz. Peygamber'in (sav) gömleğini ve saçlarını çıkarıp "işte, gömleği ve saçları eskimedi. Fakat şeriatı eskidi" demek suretiyle Hz. Osman'ı ağır bir şekilde suçlamıştır. Fakat yeni şartlar, onları Hz. Ali'ye karşı siyasi ortak haline getirmiş, Hz. Osman'ın Basra valisi Abdullah b. Amir ile Yemen valisi Ya'la b. Ümeyye valilik yaptıkları şehirlerin hazineleriyle birlikte Hz. Aişe, Hz.Talha ve Hz. Zübeyr'in Mekke'de meydana getirdikleri muhalif harekete mali destek sağlamışlardır.

Hz. Osman döneminin en tartışılan bürokratlarından olan Mervan b. Hakem, Cemel ashabına katılan başka bir Ümeyyelidir.

Cemel Savaşını Emeviler mi Planladı?

Bu kabilenin Hz. Aişe ile ittifakını göz önüne alan bazı araştırmalar, Cemel savaşının Muaviye tarafından Hz. Ali'yi zayıflatmak amacıyla planlandığını iddia etmişlerdir. Nitekim Abdülhalik Bakır Cemel ashabının oluşumunun ve ardından meydana gelen savaşın Ümeyyeliler tarafından planlandığını iddia eder: 

"Ümeyye ailesine mensup Basra valisi Abdullah b. Amir ve Yemen valisi Ya'la b. Ümeyye, Şam'daki güçlü orduyu geleceğe dönük bir plan için, Mekke'de başlattıkları ayaklanmaya bulaştırmak istemiyorlardı. Daha önce belirttiğimiz gibi, Şam'a gitmeyi planlayan Talha ve Ziibeyr'i bu fikirlerinden caydırmışlar ve onları Basra'ya yönelmeye ikna etmişlerdi. Onların amacı önce şura üyesi Talha ve Zübeyr'i bertaraf etmek, sonra da meşru halifeyle uğraşmaktı. Nitekim bu ayaklanmayı başarıya götürmek için maddi yönden büyük destek sağlamışlar ve tüm masrafları bizzat valilikleri sırasında biriktirmiş oldukları servetlerden karşılamışlardı. Bize göre Cemel vak'ast, Ümeyyeoğulları'nın devlet idaresini yeniden ele geçirmek için başlatmış oldukları ilk merhaleden ibarettir. Bu ayaklanma ile Ümeyyeoğulları, hem ileride devlet idaresine talip olacak güçlü muhaliflerden kurtulmayı başarmışlar, hem de Hz. Ali ile Basralılar arasına bir daha tamiri mümkün olmayan bir küskünlük ve nifak sokmaya muvaffak olmuşlardır. "

Cemel ashabının ortaya çıkışının ve ardından meydana gelen çatışmanın Muaviye'nin halifeye karşı gerçekleştirdiği iktidar mücadelesine yardımcı olduğu bir gerçektir. Nitekim o, Cemel savaşı sebebiyle zaman kazanmış, Hz. Ali ise bu hadiseden dolayı Şam seferini geciktirmek zorunda kalmış, üstelik bu savaşta kendisine destekçi olan Kûfeliler ile Basralıların karşılıklı olarak savaşmalarıyla büyük bir güç kaybına uğramıştır.

Ancak bazı Ümeyyelilerin muhalif grubun oluşmasında etkin rol oynamalarından ve savaşın Muaviye tarafına sağladığı imkanlardan yola çıkarak, Cemel savaşının Muaviye'nin planlı bir organizasyonu olduğunu ileri sürmek kanaatimizce zorlama bir düşünce olur. 

Hadise Emevilerin bir siyasi planı olsaydı bütün Ümeyyeliler'in (özellikle de Hz. Osman'ın oğullarının) bu savaşa katılması gerekirdi. Ancak bu aile blok halinde Cemel'de yer almamıştır. Bir taraftan Muaviye Şam'da halifeye karşı siyasi faaliyet yürütürken, diğer taraftan Hz. Osman'ın Kûfe valilerinden Velid b. Ukbe her iki tarafa da katılmayıp iktidarları döneminde ellerindeki maddi imkanlara dokunulmaması ve maktul halifenin katillerinin cezalandırılması şartıyla biat edebilecekleri hususunda Hz. Ali ile siyasi pazarlığa girişmiştir.

Savaşa katılan-katılmayan Ümeyyelilerin Irak cephesinde rollerini tamamladıktan sonra Şam'a gitmeleri gerekirdi. Ancak durum bu şekilde gerçekleşmemiştir. Nitekim Cemel'e katılmayan Ümeyyelilerden Sa'id b. El-As Muaviye'nin en çok desteğe ihtiyaç duyduğu Sıffin savaşına da iştirak etmemiştir. Cemel'de etkin bir şekilde rol oynadığı görülen Mervan ise Şam'a gitmeyip Medine'ye çekilerek, Iraklılarla Şamlıların topyekun katıldıkları Sıffin savaşında yer almamıştır.

Bu son bilgiden Mervan b. Hakem'in iktidar yürüyüşünde Muaviye'yi desteklemediği, en azından bu konuda mütereddit kaldığı sonucu çıkarılabilir. Bu husus, Hz. Osman'dan sonra hilafete geçme konusunda Emevi ailesi içinde Süfyani ve Mervani kolları arasında bir rekabetin olabileceğini akla getirmektedir. Bütün bu değerlendirmelerden yola çıkarak Cemel savaşının, Ümeyyeliler tarafından planlandığını söylemenin İddialı bir görüş olduğu kanaatini taşıyoruz.

Ancak bu savaşın iktidar yürüyüşünde kendisine büyük avantaj sağladığı da bir gerçektir.

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Fitne, Kardeşlerin Savaşı (Beyan: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Emevilerin Tutumu

Hz. Aişe ile birlikle yola çıkan Ümeyyeoğulları ailesi mensupları, yolda başarılı olmaları halinde ne olacağını sordular. Hz. Aişe, Hz. Ali’yi hilafetten uzaklaştırdıktan sonra ümmetin, başına uygun olan birisini seçeceğini söyledi. Hz. Aişe’nin bu sözleri, Ümeyyeoğullarını memnun etmedi. Hz. Osman’ın oğulları dahil birkaç Ümeyye oğulları mensubu ayrıldı. Ancak Mervan b. El-Hakem gibi bazıları grupla yola devam ettiler.

Bu süreçte Ümeyyeoğulları mensupları arasında birlik olduğunu söylemek zordur. Ancak ilginç olanı, gelişmelerin Muaviye’nin bilgisi ve yönetimi dışında gelişmesidir. Öyle anlaşılıyor ki, Hicaz’da bulunan Ümeyyeoğulları arasında tam bir siyasî birlik olmadığı gibi Muaviye ile aralarında da siyasî bir birliktelik yoktu. Komplo teorisi ileri sürerek Hicaz’daki gelişmeleri de Muaviye’nin yönettiğini söyleyenler olabilir; ancak işin hakikati, öyle olmamalıdır. Nitekim Mervan b. El-Hakem, bu dönemdeki tavrı sebebiyle sonraki yıllarda Muaviye tarafından eleştirilmiştir.

bottom of page