Müslümanların Tarihi
Kaderiye'ye Tepki: Cebriyye
Prof. Dr. Süleyman Uludaği'ın İslam'da İnanç Konuları ve İtikadi Mezhebler (Marifet:1992) adlı
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Mutezile ve Kaderiyye’nin, kaderi inkâr ederek, “İnsan fiilinin halikıdır, herkes kendi kaderini kendisi çizer" demeleri bazı aşırı tepkilerin doğmasına ve zıd görüşlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Cebriyye mezhebi kaderi inkâr eden mezheplerin bir aks-ül-ameli olarak zuhur etti ve onların müdafaa ettikleri görüşlerin tam zıddını savundu.
Ali Sami Neşşar'ın İslam'da Felsefi Düşüncenin Doğuşu (İnsan:1999) adlı
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Ca‘d b. Dirhem (ö.742)
Ca’d b. Dirhem Şam’da ikamet etti.
Taberi, şöyle der:
“Ilk kez Kur’an’ın mahluk olduğunu söyleyen kişi Ca’d b. Dirhem’dir. "
Birçok tarihi kaynak, Ca’d b. Dirhem’in Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünü izhar edinceye kadar Şam’da yaşadığını kaydetmektedir. Ca’d’ın “Kur’an mahluktur" demesi, Emevi halifelerini kızdırmış olacak ki, onun yakalanmasını emretmişlerdir. Bunun üzerine Ca’d, Şam'dan kaçarak Kûfe’ye gitti ve orada kaldı. Cehm b. Safvan onunla burada karşılaştı ve ondan bu görüşü aldı.
Çok geçmeden Emevilerin Kûfe emiri onu yakalattı ve hapse attı. Ca’d b. Dirhem’in ailesi bu olayı Emevi halifesi Hişam b. Abdülmelik’e şikâyet ettiler. Hişam, “o hala hayatta mı?" diye sordu ve Halid’e bir mektup yazarak Ca’d’ın öldürülmesini emretti.
Prof. Dr. Ahmet Akbulut'un Sahabe Devri Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkisi
(Birleşik Yayıncılık:1992) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Cebrî düşünceyi sistemleştiren Ca’da b. Dirhem: “İnsan yaptığını yapmağa mecburdur. İnsan havada uçan kuş tüyü gibidir. Fiillerin insana nisbeti mecâzidir.” şeklinde görüşünü açıklamıştı. Bu düşünce şekli, zulümlerine Allah’ın kaderini gerekçe gösteren Emevî yönetimince de desteklenmişti.
Ca’d’ın bu düşüncesi Emevilerin tasvibini kazanırken, bir başka görüşü, onları çileden çıkarmaya yetti. Allah’ın sıfatlarını nefyetmesinin neticesi olarak Ca’d, Allah’ın kelâmının, dolaysıyla Kur’an’ın mahluk olduğu sonucuna varmıştı. Çünkü Kur’an’ın yaratılmış kelam olduğu yolundaki görüş, olayların kader ve Allah’ın takdiri ile meydana geldiğinin inkârı anlamına gelmekteydi.
Ca’d, Fiillerin ezelde takdir edilmediğini iddia ederek, “ezelî plâna” karşı çıktı. Bundan dolayı Ca’d b. Dirhem, zındıklık ve ilhadla suçlandı. İbn Kesîr’e göre, Kur’an’ın mahluk olduğunu iddia eden de Ca’d’dır. Ca’d b. Dirhem, bu düşüncesinden dolayı, Emevî Halifesi Hişâm b. Abdilmelik zamanında, Kûfe Vâlisi tarafından katledildi.
Prof. Dr. Ahmet Akbulut'un Sahabe Devri Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkisi
(Birleşik Yayıncılık:1992) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Görüşleri
Ca'd b. Dirhem'in kelâmı görüşleri hakkında kaynaklarda bulunan bilgiler şu dört noktada toplanmaktadır;
Âlemin cevher ve arazlardan oluştuğu ve hâdis olduğu
Âlem, cevherler ve arazlardan ibarettir. Bunlar hâdis (sonradan var olmuş) olduğundan âlem de hadistir.
Sonraları, kelamda, cevher ve arazların hâdis olmaları, buna bağlı olarak âlemin de hâdis olması, Allah'ın varlığının ispatında temel bir kural haline gelmiştir. Cevher, araz ve hudûs kavramları, Eş’ariyye ve Mâturîdiyye kelamının da anahtar kavramlarındandır.
İlahî Sıfatların nefyi
İlahî sıfatların nefyi yani Allah'ın sem’, basar gibi sıfatlarının olmadığını söylemek, Allah'ı tenzih esasına dayanır. Allah'ı yaratılmışlara benzetmekten kaçınmaktır.
Allah'ın yaratıklara benzemesi düşünülemeyeceğine göre Allah Arş üzerinde bulunamaz. Ayetlerde O’na izafe edilen "yed", "vech", "ayn" gibi kavramların teşbihe götüren zahiri anlamlarından farklı manaları bulunmalıdır. Bu sebeple ilâhî sıfatlan konu edinen naslar aklın ışığı altında yoruma tâbi tutulmalıdır.
Sıfatları nefyin dayandığı esaslardan hareketle, Ca'd b, Dirhem, Allah’ın Musa Peygambere konuştuğunu; Hz. İbrahim’in Allah’ın halili (dostu) olduğunu reddetmiştir. Ona göre hakikatte Allah konuşmaz ve onunla konuşulmaz. Allah ne bir şeyi sever ne de bir şey Allah'ı sever. Allah bir şeyi de dost edinmez.
Halku'l-Kur'an: Kur'an'ın yaratılmış olduğu
Allah'ın sıfatlarını nefyetmesi, Ca'd b. Dirhem'i Kur'an'ın yaratılmış olduğu fikrine yöneltmiştir. Ona göre kelam, Allah'ın sıfatı değil fiilidir. Kur'an-ı Kerim de kadîm değil hâdistir, mahluktur.
Cebr görüşü: İnsanın seçim ve fiilinde mecbur olduğu
Ca’d b. Dirhem, insanın gerçekte fiillerini seçecek özgür iradeye sahip olmadığını, seçimlerinde mecbur olduğu, insanın fiillerinin Allah tarafından yaratıldığını kabul etmiştir.
Görüşlerinin Kaynağı
Ca‘d b. Dirhem’in hayatı ve itikadi görüşleri hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bundan dolayı kendisine nispet edilen görüşlerin ona ait olup olmadığını, ayrıca eski kültürlerden ne ölçüde etkilendiğini belirlemek oldukça güçtür. Bununla birlikte Ca‘d’in, inançla ilgili konuları aklın ışığında açıklamaya çalışan ilk kelamcılardan olduğunda şüphe yoktur.
İbn Teymiyye'nin kaydettiğine göre, Ca'd, içinde sâbiilerin ve felsefecilerin kalıntıları olan Harran halkından idi. O zamanlar Harran'da yıldızlara inanan Sâbiî felsefenin önderleri vardı.
Ca'd b. Dirhem in İslam düşünce tarihinde ilk kez ileri sürdüğü düşünceler ile Harran Sabiîlerinin düşünceleri arasında yakınlık vardır. Harran Sabiilerine göre Allah, saf özdü, belirleyici sıfatlardan aşkındı; sıfatları ve fiilleri yoktu. Bu nedenle de bilinemezdi.
Hâlku’l Kur’ân tartışmaları Hıristiyanlarla Hz. İsa hakkındaki tartışmaların neticesinde başladı. Hristiyanlar, Hz. İsa'ya ilahlık niteliği vermişler, buna Kur'an'da Hz. İsa'nın Allah'ın kelimesi olarak nitelenmesini delil göstermişlerdir, Hz. İsa Allah'ın kelimesi, Allah'ın kelimesi de ezelî olduğuna göre Hz. İsa da ezelîdir, demişlerdir.
Ali Sami Neşşar'ın İslam'da Felsefi Düşüncenin Doğuşu (İnsan:1999) adlı
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Ali Sami Neşşar'ın İslam'da Felsefi Düşüncenin Doğuşu (İnsan:1999) adlı
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Cehm b. Safvan (696-745)
Cehm b. Safvan Horasan’ın Semerkand kentinde doğup büyüdü. Hayatının ilk bölümünü ise Tirmiz’de geçirdi. Ezd kabilesinden Rasiboğullanmn mevlası olan Cehm, kaynakların müttefikan haber verdiklerine göre Ca’d b. Dirhem’den ders almıştır. Öyle anlaşılıyor ki Cehm ile Ca’d Kûfe’de karşılaşmışlardır.
Daha sonra hamaset dolu görüşleri de beraberinde taşıyarak Tirmiz’e döndü ve bu görüşlerini hemen yaymaya başladı. Zeki, edepli, keskin görüşlü, cedelci bir kişiliği vardı. Sonra ünlü müfessir Mukatil b. Süleyman’ın yaşadığı Belh kentine geçti. Onun bulunduğu mescide gidiyor ve onunla beraber namaz kılıyordu. Sonra aralarında ihtilaf çıktı.
Mukatil’in şöhreti İslam dünyasının her tarafına yayılmıştı. Mukatil, itikadi açıdan müşebbihe idi. İmam Azam Ebu Hanife şöyle der:
“Cehm b. Safvan teşbihi o kadar nefy etti ki, Allah bir şey değil demeye kadar işi götürdü. Mukatil ise ispat yönünde ifrata giderek, Allah’ı mahlukata benzetmeye çalıştı. İkisinin de habis görüşleri vardır."
Mukatil onu Tirmiz’e sürgün etmeye muvaffak oldu. Haris b. Süreye onu Emevilere karşı giriştiği savaşta kendisine katılmaya davet edinceye kadar orada kaldı. Sonra Cehm b. Safvan Emevilere karşı savaşa katıldı. Haris ve Cehm bu savaşta katledildiler. Dolayısıyla Cehm b. Safvan’ın öldürülmesi dini değil, siyasi idi.
Cemaleddin Kasımi ed-Dımışki ise şunları kaydediyor:
“Cehm b. Safvan ve mahdumu Haris b. Süreye “Kitab ve Sünnet’in ahkamını uyguluyor, yönetimin şüra ile olmasını istiyor, zalimlerin işlerinde çalışılmamasını, verdikleri şeyleri kabul etmemeyi ve onlarla birlikte çalışılmamasını" istiyorlardı. Sıfatlar konusunda ictihadda bulunuyordu. Dolayısıyla Cehm’i dehri olarak niteleyip ayıplamak mümkün değildir.”
Bir yandan Yahudilerle Hıristiyanlar, öte yandan Manizm ve değişik Fars mezhepleri İslam’a karşı muharebe ve mücadele etme hususunda acımasız biçimde merhale kat etmekteydiler. Hadis metodunun yetmediğini, İslam’ın aleyhine kullanılan fikirlere karşı hadis ulemasının mukavemet edemediğini gören Cehm b. Safvan, bu akılcı metodu devreye sokmakta fayda gördü. Bu metod, daha sonraları Mutezile’nin İslam düşmanlarına karşı kullandığı metodun aynıdır.
Cehm b. Safvan’ın İslam için yaptıkları hizmet göz ardı edilemez. Ancak, Zahir el-Kevseri’nin dediği gibi, O, görüşlerinde ifrat etmiştir. Sıfatların nefyinde aşırıya kaçmıştır.
Görüşleri
Cehm b. Safvan’ın İslam’ın akıl hayatına soktuğu metod, daha önce de belirttiğimiz gibi te’vil metodudur. Cehm b. Safvan o dönemde İslam dünyasını meşgul eden tüm akli problemlere çözüm getirmede söz konusu te'vil metodunu uygulamaya başladı.
Sıfatlar
Allah, ezelde alim ve kadir sıfatlarına sahip değildir. Çünkü ezelde ilahi ilim ve kudrete konu teşkil edecek bir nesne bulunmamaktadır. Dolayısıyla Allah’ın ilmi hadistir; bu sebeple bir varlığı yaratmadan önce onun hakkında bilgi sahibi değildir. Çünkü var olmamış bir şeyi bilmek imkansızdır. [i]
Kur’an ve hadislerde Allah hakkında zikredilen “yed”, “vech” vb. tabirler, zahiri manalarına alınamazlar. Bunlar akla uygun bir biçimde te’vil edilmelidir. [ii]
Cehm, nasları serbest bir akılcılıkla yorumlamaya çalışan; akılla nassın çatışması halinde aklın esas alınması ve nassın buna göre te’vil edilmesi gerektiğini savunan ilk kelamcılardan biridir. Onun, nasslar karşısında aklı yanılmaz bir hakem kabul ettiği anlaşılmaktadır. [iii]
Cehm bununla, Allah'ın cisim anlamında bir şey olduğunu söyleyen birtakım Müslüman grupların görüşlerine cevap vermiş oluyor. Cehm, Allah'ın duyularla algılanabilecek nitelikte mevcut bir varlık olmasını reddetmiştir. Bütün bunlardan; Cehm'in ezeli sıfatların tümünü nefyettiği, Allah'ın ilim, kudret, rahmet, gazap sıfatlarının bulunmadığını söylediği sonucu çıkarılabilir mi? [iv]
Cehm b. Safvan, Allah’ın ezelî sıfatlarını nefyetmemektedir. Sadece Allah’ın zatına, teşbih ve temsil şaibesi verebilecek olan her şeyden tenzihe çalışmaktadır. O, sadece “teşbih” düşüncesini reddetmiştir. [v]
[i] Kelama Giriş. Komisyon. Anadolu Ünv.: 2013
[ii] Kelama Giriş. Komisyon. Anadolu Ünv.: 2013
[iii] Kelama Giriş. Komisyon. Anadolu Ünv.: 2013
[iv] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[v] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
Halku’l-Kur’an
Cehm b. Safvan’a göre Kur’an mahlûktur. Zira kelam yapılan, edilen, sonradan olma bir fiildir. Allah’ın kelamı vardır, ancak bu, hadistir yani yaratılmıştır. [i]
[i] Kelama Giriş. Komisyon. Anadolu Ünv.: 2013
Allah’ın (c.c) Görülmesi ve Ahiret Hayatı
Allah, ahirette görülemeyecektir. Zira bir şeyin görülebilmesi için onun cisim olması; bir yön ve mekânda bulunması gerekir. Allah Teala cisim olmadığı ve bir yönde bulunmadığı için görülemez. Öte yandan Cehm’e göre kabir azabı, sırat ve mizan da yoktur. [i]
O, Cennet ve cehennemin ebedi değil fani olduğunu, oraya gireceklerin bir süre sonra yok olacaklarını ileri sürmüştür. Cennet ve cehennemin daimi bir ebediliği söz konusu değildir. Çünkü evveli olmayan bir sonsuzluk düşünülemeyeceği gibi, sonu olmayan bir sonsuzluk da düşünülemez. [ii]
Allah’ın gözle görülüp görülememesi (ru’yetullah) hususu itikadi mezhepler arasında ihtilaf konusu olmuş ve büyük bir sorun olarak yer almıştır. [iii]
Cehm b. Safvan ahirette Allah’ı görmeyi inkâr etmiştir. Bu inkarında dayandığı mesnet ise Allah’ın bir varlık (mevcut) olmadığıdır. [iv]
[i] Kelama Giriş. Komisyon. Anadolu Ünv.: 2013
[ii] Kelama Giriş. Komisyon. Anadolu Ünv.: 2013
[iii] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[iv] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
Kaza-Kader
Şehristani onun kudret hakkında şunları söylediğini nakleder: [i]
“İnsan bir fiile güç yetiremez. İnsan güç sahibi olarak da tavsif edilemez. Kul kendi fiillerini işlemeye mecburdur. Bu hususta ne güç ne irade ve ne de ihtiyar sahibi değildir. Allah Teala kulun fiillerini, diğer cansız varlıklardaki hareketleri yarattığı gibi yaratır. Cansız varlıkların hareketleri kendilerine nasıl mecazi olarak nispet ediliyorsa, insanın fiilleri de mecazi olarak kendisine nispet edilir. Tıpkı, “ağaç meyve verdi”, “su aktı”, “güneş doğdu ve battı” denildiği gibi.
Eş’ari’nin bize aktardığı metin Cehm’in bu konudaki konumunu iyice açıklığa kavuşturuyor: [ii]
“Gerçekte Allah’tan başka fiil sahibi olan yoktur. Fail yalnız odur. İnsanların fiilleri onlara sadece mecazi anlamda isnad edilir. Tıpkı “ağaç hareketlendi”, “dünya (felek) döndü”, “güneş battı” denildiği gibi. Oysa ağaca ve feleke bunları yaptıran Allah Subhanehu ve Teala’dır. İnsanoğlunun ise bu cemadattan (cansız eşyadan) bazı farkları vardır. Cehm şöyle der: “Allah insanın bu fiili yapabilmesi için bir güç yaratmıştır. Fiili meydana getirmesi için de onun için bir irade yaratmış ve sadece ona has olan bir ihtiyar (seçme özgürlüğü) vermiştir.” [iii]
Dolayısıyla insan, hayvan ve cemadatta olduğu gibi mücber değildir. Allah, insana dileyip yapabilmesi için bir kuvvet ve güç vermiştir. İnsanı diğer mahlukattan ayır deden bir de ihtiyar (seçme yeteneği) vermiştir. [iv]
Cebrî düşüncenin, Müslümanlar arasında ilginç tartışmalara ve değişik yorumlara da sebep olduğu görülmüştür. Cebrî düşünceye mensup bir adama, “Sen iddia ediyorsun ki, Allah fazlı keremi ve adline rağmen gücümüzün yetmediği şeylerle bizi mükellef kılıyor ve sonrada, ondan dolayı bize azap mı ediyor? diye soruldu. Bunu cebriyeci şöyle cevaplandırdı: “Vallahi, Allah yaptı. Fakat bir şey diyemiyoruz.” Yani, itiraz edemiyoruz. [v]
Bu anlayışa göre, Allah’ın peygamber ve kitap göndermesini izah etmek mümkün olmamaktadır. Doğru yolu gösterenin, insanın yaptıklarından sorumlu olmasının bir manası da kalmamaktadır. [vi]
Sorunu, Cehm’in, Emevî cebir ideolojisine muhalefeti ışığına anlamak gerekir. Emevîlere göre, daha önce belirttiğimiz gibi, Allah, kaza ve keder olarak, önceden bilgisiyle hilafeti onlara vermiştir. Yani o ezelden beri iktidarı elinde tutacaklarını biliyordu, Allah’ın ilmi geçerlidir. Hilafet uğrunda savaşı ve bütün yaptıkları işleri onlara mecbur kılan Allah’tır. Çünkü bütün bunlar, “onun önceki bilgisiyle olmuştur. Cehm, bu sava cevap vermek ve insanın ihtiyar ve sorumluluğu bulunduğunu kanıtlamak için “Allah’ın eşyayı olmadan önce yarattığını söyleyemeyiz” demiştir.[vii]
[i] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[ii] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[iii] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[iv] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[v] Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri. Ahmet Akbulut. Birleşik Yayıncılık: 1992
[vi] Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri. Ahmet Akbulut. Birleşik Yayıncılık: 1992
[vii] Arap-İslam Siyasi Aklı. Muhammed Âbid Câbirî. Kitabevi:2001
İman
Cumhura göre iman kalp ile tasdik dil ile ikrardır. Ancak daha sonraları çeşitli itikadi gruplar arasında bu konuda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Öyle anlaşılıyor ki bu ihtilafın tohumlan Cehm'e dayanmaktadır. [i]
Kadı Abdülcebbar'ın aktardığına göre Vasıl b. Ata, öğrencisini Cehm'e göndererek onun “iman bir tek haslettir ve o da marifettir’ sözü üzerinde tartışmasını istemiştir. Onun görüşlerinden bize aktardığı şudur:
‘‘Allah'a iman; Allah'ı, peygamberlerini ve Allah tarafından gönderilen her şeyi sadece bilmek demektir. Marifet (bilmek) dışında kalan; dil ile ikrar, kalp ile tasdik, Allah'ı ve peygamberini sevmek ve onlara tazimde bulunmak, onlardan korkmak ve fiillerle bunu izhar etmek iman değildir."
Şimdi kendi kendimize soruyoruz. Horasan’da “iman sadece sözden ibarettir" diyen var mıydı ki, Cehm de ona mukabil hayır “iman sadece kalp ile bilmektir" demiş olsun? Şunu da hatırda tutmalıyız ki Cehm'in görüşünde Şii unsurlar mevcuttur. Çünkü Şia'da iman sadece kalp ile olan marifettir. [ii]
[i] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[ii] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
Diğer
Cehm Kabir azabını, Münker ve Nekir’i inkâr etmiştir. Aynı görüşü daha sonraları Mutezile dile getirmiş ve Cehm’i izlemiştir. Aslında Cehm’in kabir azabını inkâr etmiş olması onun cennet ve cehennemin henüz yaratılmamış olduğu şeklindeki görüşüne uygundur ve bunun mantıki neticesidir. [i]
Cehm, ruhları kabzeden ölüm meleğini (Azrail) de inkâr etmektedir. [ii]
Cehm, aynı şekilde şefaati de inkâr etmiştir.[iii]
[i] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[ii] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
[iii] İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2. Ali Sami en-Neşşar. İnsan: 1999
Ali Sami Neşşar'ın İslam'da Felsefi Düşüncenin Doğuşu (İnsan:1999) adlı
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Cehm b. Safvan'ın Mutezile'ye Etkisi
Mutezile, Cehmiyye fırkasının görüşlerini kabullenmiştir. Temelde ve önemli noktalarda bu iki fırka ittifak etmelerine rağmen yine temel bazı noktalarda da ihtilafa düşmüşlerdir.
Cemaledin Kasım ed-Dımışki şöyle diyor:
“Cehmiyye'nin kaybolup gittiği sanılıyor. Halbuki sayısal olarak milyonlara varan Mutezile onun bir şubesidir."
Araştırmacılar Cehm b. Safvan ile ilk Mutezile arasındaki ilişkileri tespit konusunda çokça uğraşmışlar bu konuda büyük çaba sarf etmişlerdir. İlk olarak resmî itizal sıfatıyla nitelenenlerin Vasıl b. Ata (ö. 131 H.) ile Amr b. Ubeyd (ö. 144 H.) olduğunu biliyoruz. Cehm b. Safvan’ın hicri 128 yılında öldürüldüğünü de biliyoruz. Dolayısıyla bu üç düşünürün çağdaş oldukları kesinkes ortadadır.
Mutezile akli tevile inanmış ve aklın hüccetini marifetin kaynağı olarak kabul etmiştir. Bu Cehm’in de yaptığı şeydir. Mutezile sıfatları nefyetmiş ve Kur’an’ın mahluk olduğunu öne sürmüştür. Aynı şeyleri ilk kez dile getiren Ca’d ve Cehm’dir. O halde, Cehm ile Mutezile arasında, ilk mutezilî sayılan Vasıl b. Ata, Amr b. Ubeyd ve bunların herhangi bir öğrencisi arasında bir ilişki var mıdır?
İlk Mutezile’nin üzerinde önemle durduğu konulardan birisi “elmenziletü beyne’lmenzileteyn” ile kader meselesidir. Burada şunu vurgulamak gerekir ki, Vasıl b. Ata bu konularda Cehm b. Safvan’ın değil Gaylan ed-Dımışkî’nin öğrencisidir. Hatta bu konuda Vasıl b. Ata ile Cehm arasında kesin bir görüş ayrılığı söz konusudur.
Bu iki kişi acaba birbirleriyle karşılaşmışlar mıdır? Elimizde bunu kanıtlayan hiçbir tarihi delil yoktur. Fakat Vasıl b. Ata, Hafs b. Salim’i davetçi olarak Horasan’a göndermiştir. Kadı Abdücebbar şöyle der: “Vasıl b. Ata, Hafs b. Salim’i irca konusunda Cehm ile münazara yapması için gönderdiğinde ona şöyle dedi: Oraya vardığında bir yıl boyunca halkla tanış ve konuş, ta ki senin konumunu bilsinler. İnsanlar seni dinlemeye alışınca ve konuşmam sevince, o zaman Cehm’i münazaraya davet et.” Hafs ile Cehm ihtilafa düştüler ve Tirmiz mescidinde tartıştılar. Bu, Vasıl b. Ata’nın öğrencisi Hafs vasıtasıyla Cehm arasındaki ilk ilişki oldu.
Mutezile Cehm b. Safvan ile ilişkilerinin olmadığını kesin bir dille reddetmişlerdir. Bununla da kalmayarak onu şiddetli bir şekilde eleştirmişlerdir. Mutezile karşıtları ise, bu iki fırka arasında bir bağlantının ve ilişkinin olduğu görüşünde ısrar etmektedirler.
Ahmed b. Hanbel’e nisbet edilen kitaba göre, Cehm’e ittiba etmiş olan kimseler, Ebu Huzeyfe ile Amr b. Ubeyd’in bağlıları olup Basra’da Cehmiyye mezhebini ortaya koymuşlardır. Buna bakılırsa, Cehm b. Safvan’ın, Mutezile’nin ilk iki büyük şeyhinin üstadı olduğu ortaya çıkmış oluyor. Ya da en azından bu iki mutezilî imama, sıfatların nefyi ile Kur’an’ın mahluk olduğu hususlarında yardımcı olduğu ve onlara zemin hazırladığı anlaşılıyor.