top of page

Cemel Savaşı

Prof.Dr.Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam tarihi-2 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Prof.Dr.Mehmet Azimli'nin Hz.Ali (Ankara Okulu: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Basra'ya Hareket

Hareket Planı

Hz. Aişe ile birlikte Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in yer aldığı, Ümeyycoğullar'ının da maddi destek verdiği Cemel topluluğu Hz. Osman'ın kanını talep konusunda karar birliğine vardıktan sonra, bunu nasıl gerçekleştirecekleri hususunu müzakere ettiler.

  • Hz. Aişe, karışıklığı önlemek için Medine'ye gidilmesi gerektiğini düşünüyordu.

  • Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ise ilginç bir şekilde Şam'a gitme teklifinde bulundular.

  • Buna karşılık Abdullah b. Amir en doğrusunun Basra'ya yürümek olduğunu, zira hem kendisinin hem de Hz. Talha'nın burada destekçilerinin bulunduğunu söyledi.

Görüşmeler sonucunda Basra'ya gitme teklifi kabul edildi.

 

Basra'ya Hareket

Mekke'den 700 kişiyle harekete geçen topluluk yol boyunca meydana gelen katılımlarla yaklaşık 3000 kişiye ulaştı.

Liderlik ve Hedef Sorunları

Basra'ya doğru harekete geçen halife muhaliflerinin aralarında liderlik sorunu yaşadıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Talha ile Hz. Zübeyr'den hangisinin topluluğa imamlık yapacağı hususunda anlaşmazlık çıkmış, bunun üzerine Hz. Aişe'nin isteğiyle Abdullah b. Zübeyr bu görevi üstlenmiştir.

 

Cemel grubu içerisinde yer alan Muaz b. Ubeydullah "eğer zafere ulaşmış olsaydık mutlaka kendi aramızda iki grup olup çarpışacaktık. Çünkü ne Zübeyr emirliği Talha'ya ne de Talha Zübeyr’e bırakıyordu" demek suretiyle liderlik sorununa işaret etmiştir.

Cemel ashabının tek problemi topluluğa kimin liderlik yapacağı değildi. Zihinlerde cevaplandırılması gereken daha ciddi başka sorular da bulunuyordu. Nitekim Emevilerden Sa'id b. El-As, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'e, zafere ulaştıkları takdirde hilafet görevini kime vereceklerini sorduğunda onlar bunun Müslümanların kararına kaldığını söylemişlerdir. Sa'id kendilerine "siz Osman'ın kanını almaya çıkmışsınız. Bu işi onun evlatlarından birisine devretmeniz gerekir" dediğinde Hz. Talha ve Hz. Zübeyr "Muhacirlerin ileri gelenlerini bırakalım da iki yetime mi bu görevi verelim?" cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Hz. Osman'ın Eban ve Velid adındaki çocukları topluluğu terk etmişlerdir.

Savaşta Ölenlerin Sayısı

Orduların sayısı ile ilgili olarak farklı görüşler olsa da genel temayül Hz. Aişe'nin asker sayısı 30 bin, Hz. Ali’nin ise 20 bin olarak zikredilir. 

İki ordunun dört saat boyunca süren savaş sonucu ölenlerin sayısında da ihtilaf vardır. Ölenlerin sayısı konusunda 7 binden başlayarak 10 bin, 13 bin 20 bin194 hatta 30 bini aşkın olduğu şeklinde rivayetler bulunmaktadır. Mesudi, her grubun kendine göre sayılan azaltıp çoğalttığını belirtir. Yakubi gibi Şii tandanslı müellifler sayıyı 30 bini aşkın gösterirken, Sünni algıya hapsolmuş bazı çağdaş araştırmacılar ise sahabe arasındaki mücadeleyi alabildiğine küçültmek için sayıyı 200’e kadar düşürebilmektedir.

Halbuki iki ordunun toplam sayısı bile bazı rivayetlerde 30 bini bulmamaktadır. Böyle olunca 30 bin kişi nasıl öldürülebilir? Yine tam tersine bu kadar kişinin savaşında sadece 200 kişi mi öldürülmüştür? 

Bu savaşa katılan Ebu Lebid’e, "Ali'yi seviyor musun?” denilince, “Bir gün içinde kavmimden (Ezd Kabilesinden) 2500 kişi öldüren birini nasıl sevebilirim?’’ şeklinde cevap vermiştir. Bu sayı Cemel ordusundaki bir kabilenin ölü sayısını göstermektedir. Buna göre net bir rakam veremesek de makul olan ölü sayısının 10 binden aşağı olmadığını söyleyebiliriz.

Cemel Savaşı’nın Sonucu

Cemel Savaşı Hz. Peygamber'in arkadaşlarının ilk olarak karşı karşıya gelip çarpıştıkları bir savaş olma özelliğine sahiptir. Bu savaşta Hz. Peygamber’in en yakınları (eşi Aişe ve yeğeni Ali) iki rakip orduya liderlik yapmış, en yakın arkadaşları olan Talha ve Zübeyr bir tarafta savaşırken, Mekke dönemi işkencelerinin en ağırlarını tatmış olan Ammar gibi sahabiler karşı tarafta yer almıştır. Muhammed b. Ebi Bekir Hz. Ali’nin ordusunda bulunurken, karşısında ise ordu komutanı ablası Hz. Aişe ile birlikte yine onun yarımda yer alan diğer kardeşi ve abisi Abdurrahman b. Ebi Bekir vardı. Muhammed b. Talha'nın durumu ise daha dramatiktir. Gönlü Hz. Ali’nin yanında savaşmak iken, babası Talha'nın ısrarı ile karşıya geçmiş ve savaş sırasında öldürülmüştür.

Bu savaş Emeviler açısından zaferdir. Şam hariç bütün Müslüman coğrafyanın halifesi olan Hz. Ali, önemli bir kent olan Basralılarla yaptığı savaşı kazansa da bu olay aslında bu şehri kaybettiğinin bir işareti oldu. Basra, bundan sonra Hz. Ali’nin yarımda çok güçlü bir şekilde durmayacaktı. Nitekim yalanlan öldürülen Basralılar Sıffin Savaşı’nda pek etki göstermemişlerdi. Kufe’den bile Hz. Ali’ye “Bize Basralıları öldürttüğün gibi Şamlıları da mı öldürteceksin?” şeklinde itirazlar yükselmişti.

Ayrıca Hz. Ömer’in şûrasından kalan iki halife adayının Hz. Ali’nin ordusu ile savaşırken katledilmesi ve Hz. Peygamber’in eşi Hz. Aişe’nin mağlup edilip bir daha siyasete katılmamak üzere Medine’ye gönderilmesi Hz. Ali için kazanç değil kayıp olmuştur. Bu savaş aslında Hz. Ali’nin prestijini yıpratırken Muaviye’nin güçlenmesini sağlamıştır. Çünkü Muaviye, Hz. Ali’nin Hz. Osman’ın öldürülmesine katkı sağladığı propagandasına, öncü sahabilerle kavgalı olduğu iddiasını da ilave etti.

Cemel Ashabının Basra’da Hakimiyeti Sağlamaları

Cemel ashabı Basra'ya vardı. Basralılar daha önceden Hz. Ali’nin valisine biat ettikleri için onların ne için geldiklerini sorguladılar. Bunun üzerine Hz. Aişe, Talhave Zübeyr sırayla konuşma yaparak Hz. Osman’ın kanını talep için geldiklerini söylediler. Ancak bu açıklamalar kimi Basralıları tatmin etmedi ve itiraz ederek onları yalancılıkla suçlayıp, "Bunlar (Talha ve Zübeyr) yaptıklarım yaptılar, batıl ile emredip Osman’a haksızlık ettiler. Şimdi ise Ali'ye biat ettikleri halde insanları intikam almaya teşvik ediyor, fitneyi kızıştırıp deşmeye çalışıyorlar” şeklinde cevap verdiler.  

 

Bu sırada Basralıların içlerinden biri şu can alıcı açıklamayı yaptı:

"Bu gelenler eğer korkarak geldilerse biliniz ki güvercinlerin bile emniyette olduğu bir şehirden (Mekke'den) geliyorlar. Eğer Osman’ın kanını talep etmek üzere geliyorlarsa biz zaten Osman'ın katilleri değiliz. (Osman'ın katilleri Medine'de, Ali'nin yanındadır) O halde bu adamları geldikleri yere geri çeviriniz ve burada ikametlerine müsaade etmeyiniz."

Tabi ki bu söze verilebilecek bir cevap yoktu.

Talha’dan sonra konuşma yapmak isteyen Zübeyr’in konuşmasını kesen Abdulkays kabilesinden bir şahıs şu önemli konuşmayı yaptı:

“Ey Muhacirler! Siz Hz. Peygamber'e ilk icabet edenlersiniz. Bu sizin için fazilettir. Sonra diğer insanlar da sizin gibi İslam'a girdiler. Hz. Peygamber vefat edince bize hiç danışmaksızın içinizden bir adama (Ebu Bekir) biat ettiniz, biz de buna razı olduk. Sonra o ölünce yine bize danışmaksızın içinizden başka bir adama (Ömer) biat ettiniz, biz buna da razı olduk. Sonra o da vefat edince yönetim işim 6 kişiye bıraktı ve siz yine bize danışmaksızın Osman'ı seçip biat ettiniz. Soma Osman’ı istemeyip bize danışmaksızın öldürdünüz. Sonra yine bize danışmaksızın Ali’yi seçtiniz. Şimdi ona karşı kininiz nedir ki onunla savaşalım? Malları mı gasp etmiş? Haksız bir uygulaması mı olmuş? Veya istemediğiniz bir icraatı mı olmuş? Bunları bildirin ki, Ali'ye karşı sizin yanınızda olalım. Değilse bu yaptığınız nedir?”

Basralı bu şahıs açıkça "Aranızdaki makam, mevki hırsına bizi kurban etmeyin.” demek istiyordu. Ancak bu cevabı verilemeyen sorular üzerine, Cemel ashabı tarafından neredeyse öldürülecekti ve kabilesi tarafından zor kurtarıldı.

Küçük Cemel Savaşı

Bu noktada iki taraf arasında atışma sırasında kavga ve ardından savaş çıktı.  Bir hayli kan döküldü.  Problem, Talha ve Zübeyr'in Hz. Ali’ye biat edip etmedikleri konusunda düğümleniyordu. Basralılar neden biat ettikleri halde biati bozup isyan ettiklerini sorgulayınca onlar, kılıç zoru ile biat ettiklerini söylediler. Bunun üzerine bu durumun kesin olup olmadığını öğrenmek üzere Hz. Ali’ye mektup yazıp cevabını beklemek üzere anlaştılar.  Anlaşmaya göre: mektubun cevabı gelinceye kadar beytulmal, emirlik konağı Hz. Ali’nin valisi Osman b. Huneyf’te kalacaktı. Cemel ashabı ise Basra’nın bir kenarına yerleşecekti.

Ancak gece olunca Talha ve Zübeyr, eğer Hz. Ali Basra ya gelirse kendilerini öldüreceğini düşünerek habersizce gece baskınına karar verdiler ve Hz. Ali’nin valisi Sahabi Osman b. Huneyf ve etrafındakilere namaz kılarken saldırdılar. Kırk kişiyi öldürüp Osman b. Huneyfi yakaladılar, sakalını yoldular ve hapsettiler. Hz. Aişe öldürülmesini emretse de onun sahabi olduğu söylenince şehirden sürdüler. Böylece Halife Hz. Ali’nin elindeki bir şehri zorla gasp etmiş oldular.

Bu arada Abdullah b. Zübeyr'i de gönderip beytulmali ele geçirmesini istediler. Fakat Hind asıllı askerlerden oluşan beytülmal görevlileri, Hz. Ali’nin gelişine kadar beytülmaldeki malları vermeyeceklerini söyleyip direnince onlardan 70 kişiyi öldürdüler. Bunun üzerine Ali taraftarları olaya müdahale etmek istedi. İbn Zübeyr ile yapılan savaşta birçok kişi öldürüldü. 

İbn Kesir, Hz. Aişe taraftarlarının beytulmali ele geçirdikten sonra yağmaladıklarını ve Basra’da zorbaca davrandıklarım zikreder.

Neticede şehir yönetimi, Hz. Aişe taraftarlarının hakimiyetine geçti. Bu şekilde Hz. Osman'ın kanım dava etmek üzere toplandıklarını söyleyen Cemel ashabı, halifenin valisini şehirden çıkarmak suretiyle esasında bir isyan girişimi başlatmış oldular. 

Hz. Ali’nin Basra’ya Hareketi ve Savaş

Hz. Alı, Şamlılar üzerine yürümeyi planlarken Cemel ashabının Basra’yı ele geçirdiğini duyunca öncelikle Basra'daki problemi ortadan kaldırmaya karar verdi.  Bu, Müslüman bir topluluğun başka bir Müslüman topluluğa karşı savaş için ilk defa yürüyüşü olacaktı. Çünkü halifenin Basra’daki görevlileri öldürülmüş ve beytülmal yağmalanmış, valisi Osman b. Huneyf saçı, sakalı yolunmuş bir vaziyette halifenin yanına gelmişti.

Hz. Ali, şehrin Cemel ashabı tarafından ele geçirildiğini haber alınca asker gereksinimi hissederek Kufe’den asker talebinde bulundu. Bu sebeple üvey oğlu Muhammed b. Ebi Bekir ile kardeşinin oğlu Muhammed b. Cafer’i Kufe’ye gönderdi. Ancak Hz. Ali’nin Küfe valisi Ebu Musa Eşari, “Vallahi Osman'ın biati benim ve arkadaşınızın (yani Ali’nin) boynundadır. Biz Osman’ın katli işini halletmedikçe ikinci bir kıtal işine girmeyiz." şeklinde yardım talebini reddetmişti. Bunun üzerine Hz. Ali, İbn Abbas İle Eşter’i gönderse de Ebu Musa mescitte bir hutbe vererek insanların Hz. Ali’ye katılmasının uygun olmadığım söylemişti.

Bunun üzerine Hz. Ali, oğlu Hasan ile Ammar b. Yasir’i Kufe’ye gönderdi. Hz. Ali'nin Kufelilere olan sözleri, oğlu Hasan tarafından şöyle aktarılmıştır: Talha ve Zübeyr bana ilk biat eden kimselerdi. Böyle olduğu halde ilk defa ihanet eden yine onlar oldu. Ben Müslümanların malına mı el koydum, yoksa Allah’ın hükümlerinden birini mi değiştirdim? Onun için kalkınız, yürüyünüz ve iyiyi emredip insanları kötüden alıkoyunuz.

Bu sözler üzerine insanlar Hz. Hasan’a uyup Hz. Ali’nin ordusuna katıldılar. Böylece 10 bin kişi veya 12 bin kişi Hz. Ali’ye katılmıştır.  Artık savaş sanki Kufe-Basra mücadelesine dönüşecektir.

Cemel Savaşında Kabile ve Ganimetin Etkisi

Ali bin Ebi Talib, “kargaşacı, su sahipleri (çiftçiler), köleler ve bedeviler” olarak nitelenenlerin sembolüydü. Onların müttefikiydi. Yoksul büyümüştü. Onun arkadaşları, Muhammedi davetin Mekke ve Medine dönemlerinde, Kureyş’in en şiddetli işkenceleri yaptığı “zayıflardı”. Arkasında düşüncelerini yönlendirdiği bir “kabile”si ve yoksullara dağıttığı “atâ”dan başka “ganimet”ten payı da yoktu. Onların öz müttefikiydi. Onlar gibi Osman’ın valilerini ve atâdaki tasarruf biçimini eleştirerek onların davasına bağlıydı.  Kendisine izafe edilen hutbelerinden birinde şöyle diyor:

“Ancak, Osman’ın verdiği her ikta, Allah’ın malından verdiği her mal, Müslümanların beytülmaline geri verilecektir.”

İşte bu, “başkaldırının mantığıydı. Ancak, isyancı olan veya olmayan Ali’nin yandaşları bu mantığın sonuçlarına katlanmaya hazır mıydılar?

Cemel savaşında Talha ve Zübeyr’e üstün geldikten sonra, ordusunun yenilenleri yağmalamasını engelledi. Bazı yandaşları ona itiraz ettiler:

“Ey müminlerin emiri! Onlarla savaşmamız helaldi de tutsak etmek ve mallarına el koymak nasıl helal olmasın?” Şu cevabı verdi: “Tevhid ehli tutsak edilmez, kendisi için ve kendisiyle savaştıkları dışında malları ganimet alınmaz. Bilmediklerinizi bırakın, emredilenleri yapın.”

Küfe beytülmalin de bulduklarını dağıtmaya başladığında, bazı adamları şöyle dediler:

“Ey mu minlerin emiri! Bu malları, şunlara ver. Arapların ve Kureyş’in bu şerefli kişilerini, insanlara muhalefetinden ve ayrılığından korkulan azadılara tercih et.”

Ravi şunu belirtiyor:

“Şöyle dediler: Bu Muaviye, kendisine gelenlere şunu şunu yapıyor. İnsanların çoğunun arzusu dünya; onun için çalışıyorlar, onun için çaba gösteriyorlar.” “Bu ileri gelenlere ver. İstediğin olunca, yapabileceğin bölüştürmeyi yaparsın.” Ali şöyle dedi: “İşlerini yürütmeye seçildiğim Müslümanlara zulmederek zafer kazanmamı mı emrediyorsunuz? Gökte bir yıldız olduğu sürece bunu yapmayacağım.”     

Bunun da ötesinde, atâ konusunda elini sıkı tutması bir yana, bu yüzden bazı tarihçiler onu “cimrilik”le anlatırlar. Haraç konusunda hem yakınlarından olan hem de öteki valilerine aşırı baskı yapıyordu.

Ali’ye karşı savaş açan Zubeyr ve Talha’nın savaş masraflarını karşılayanlar, Osman’ın Yemen Valisi Ya’lâ bin Umeyye ile Osman’ın yakınlarından Abdullah bin Amir’in yer aldığı, Kureyş zenginleriydi. Abdullah bin Amir, Osman’ın Basra’ya ve Fâris ülkelerine vali tayin ettiği Horasan ve Maveraünnehir’de pek çok bölgenin fethini gerçekleştiren, yanında pek çok mal toplanan, Ali’nin hemen görevden almaya çalıştığı valilerden olan, Basra’daki beytülmal mallarını alan ve onunla Talha ile Zübeyr’i karşılayan kişiydi.  Böylece Emevilerin zenginleri, daha önce Osman’a karşı muhalefetin kışkırtıcılarından olan bu iki adama katıldı. Ne var ki, bu çıkara dayalı işbirliği uzun sürmeyecekti. Çünkü hedefler tamamen farklıydı. Talha ve Zübeyr, kendileri için çalışıyordu. Emeviler ise, Osman’ın oğullarından birini istiyordu. Bunun için, çok geçmeden o ikisinden ayrıldılar.

Tarihi kaynaklar, bu bağlamda şu olayı anlatır:

Said bin el-As, Ali’ye karşı isyanı açıklamak üzere Basra’ya giderken, Talha ve Zübeyr’e sordu: “Zafer kazanırsanız, işi kime vereceksiniz?” Şu cevabı verdiler: “İnsanlar hangimizi seçerse ona, bizim ikimizden birine.” Said şöyle dedi: “Onu Osman’ın oğluna verin. Çünkü siz, onun intikamı için yola çıktınız.” Şu cevabı verdiler: “Muhacirlerin yaşlılarını (yani kendilerini) bırakacağız da oğullarına mı vereceğiz?” Said şöyle dedi: “Hayır hayır, Abdumenaf oğullarından çıkarmaya çalışacağımı sanmıyorum.” Said, kavminin bazı adamları ve Sakif’ten müttefikleriyle, gerisin geri döndü.

Müttefiklerinin başında, kavmine “Said’in görüşü çok doğru. Sakif’ten burada olanlar dönsün.” diyen Mugire bin Şube vardı. Döndü, kavmi ise yola devam etti.

Talha ile Zübeyr yolculuklarını sürdürdüler. Tam bir görüş birliği içinde değildiler. Başka bir şeyi gizleyen Mervan bin Hakem de onlarla kaldı; bu, Ali’nin ordusuyla yüz yüze gelince iyice ortaya çıktı. Savaş, Talha’nın öldürülmesiyle bitti. Denildiğine göre, onlarla “müttefik” Mervan bin Hakem, ona ok atmış, atından düşürmüş ve sonunda ölmüştü. Zübeyr’i ise, daha sonra Ali’nin ordusundaki isyancılardan biri öldürmüştü.

Ali, Cemel savaşının masrafını karşılayan ve teşvik eden “zenginler”e üstün geldi. Ancak, “kabile” adına çalışan ve başlarında siyaset dâhisi Muaviye’nin yer aldığı Emevilere karşı zafer kazanmak için, ordusundaki “yoksullar”ın saflarına hâkim olabildi mi?

Ali bin Ebi Talib başlangıçta, “adalet” isteyenlerin sembolüydü. Ama insanlar “adalet”ten daima aynı şeyi anlamazlar. Yandaşlarının çoğunluğu, adaleti, “atayı arttırma” olarak anlıyordu. Ali ise, her türlü değerlendirmeden uzak gerçek “adalet’e içten bağlı kalmak istedi. Ali başarısızlığa uğradı. Bu konuda Muaviye başarılı oldu. 

Prof.Dr.Mehmet Azimli'nin Hz.Ali (Ankara Okulu: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Prof.Dr.Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam tarihi-2 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Görüşmeler ve Savaş

Görüşmeler

Halife Kufe'ye yöneldiği sırada Basra'daki valisinin başına gelenler kendisine ulaştırıldı. Nitekim kısa süre sonra Osman b. Huneyf perişan bir vaziyette halifenin yanına geldi.  Bu durumda Basra üzerine askeri harekât ihtimalini düşünmeye başlayan halife, oğlu Hz. Hasan ile Ammar b. Yasir'i takviye birlikler temin etmek için Kûfe'ye gönderdi. 

Hz. Ali, Basra'ya doğru ordusuyla harekete geçmeden önce muhaliflerle görüşme yapmak üzere Küfe ileri gelenlerinden Ka'ka'a b. Amr'ı görevlendirdi. Ka'ka'a, muhataplarına buraya geliş sebeplerini sorduğunda, onlar amaçlarının toplumu ıslah olduğunu söylediler. Halife'nin elçisi, ıslah niyetinde olduklarını söylemelerine rağmen Basra'da pek çok insanın ölümüne sebebiyet verdiklerini hatırlatarak, bunun Hz. Osman'ın katlinden daha büyük bir hadise olduğunu ifade etti. Ardından fitnenin bitmesi için insanların teskin edilmesi gerektiğini, sonra da onların halifeye biat etmeleri lazım geldiğini söyledi. Cemel ashabı da bu görüşü kabul ettiler ve kendilerinin de aslında sulh istediklerini bildirdiler.

 

Taberi'de geçen İbn Şebbe rivayetine göre Hz. Ali, bizzat Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ile görüşmüş ve kendilerine "sizleri savaşa hazırlanmış olarak görüyorum. Peki bu hareketinizde sizi Allah huzurunda mazur gösterecek meşru bir sebebiniz var mı? Ben sizin din kardeşiniz değil miyim? Ortada benim kanımı size helal kılacak bir sebep var mı? " dediğinde her ikisi de kendisine verecek bir cevap bulamamışlardır. Bunun üzerine Hz. Zübeyr, halifeye karşı kesinlikle savaşmayacağını bildirmiş, hatta gerek Hz. Aişe, gerekse oğlu Abdullah onu kararından döndürememişlerdir.

Bu gelişmeden tarafların yakın zamanda barışa ulaşacakları sonucu çıkmaktadır. Ancak buna rağmen yine de savaş gerçekleşmiştir. Bunun sebebiyle ilgili olarak İslam tarihi kaynaklarında farklı bilgiler vardır. Taberi'nin ravilerinden Seyf b. Ömer, Cemel savaşında tarafların birbirlerine saldırmalarına sebep olanların İbn Sebe grubu olduğunu ileri sürerek hadisenin bütün mesuliyetini onlara yükler. 

Savaş

Hz. Ali, savaşın kaçınılmaz hale geldiğini anladığı anda ordusunu düzene koymuş, askerlerine de savaşı başlatan taraf olmamalarını emretmiştir. Bu durumda ilk hücumu Hz. Aişe taraftarlarının gerçekleştirdiği ortaya çıkar.

 

Her ne sebeple olursa olsun iki taraf şiddetli bir savaşa girişmiştir. Çatışmalar daha çok Hz. Aişe'nin devesi etrafında yoğunlaşmış, onun önündeki çarpışmalarda 70 kişi ölmüştür. Aynı anda halife ordusundan atılan oklar da onun bulunduğu hevdece isabet etmiştir.  Bunu fark eden Hz. Ali, atılan oklardan Hz. Aişe'ye bir zarar geleceğinden endişelenerek, onun bindiği devenin ayaklarının kesilmesi suretiyle çöktürülmesini emretti.  Bunun üzerine devenin etrafındaki askerler dağıldılar.

 

Hz. Ali, onunla ilgilenmeleri için [Hz.Aişe'nin kardeşi] Muhammed b. Ebu Bekr ile Ammar b. Yasir'i görevlendirdi. Bilahare kendisi de onun yanına gitti.

Yenilenler Hakkında Hüküm Tartışması

Hz. Ali, Cemel savaşından sonra her iki taraftan ölenlerin defin işlemlerini yakından takip etti. Daha sonra askerlerinin ganimet olarak ele geçirdikleri bütün eşyayı toplayıp Basra mescidine yığdırarak şehir halkına kendilerine ait malları almaları çağrısında bulundu.  Hz. Ali'nin bazı taraftarları ise bu uygulamadan rahatsız olarak, Hz.Talha ve Hz. Zübeyr'in adamlarının mallarını almanın kendilerinin hakkı olduğunu, zira onların kanlarını akıttıklarını, mallarını da almalarının helal olması gerektiğini söylediler. Hz. Ali ise Basralıların kendilerinin Müslüman kardeşleri olduğunu, dolayısıyla mallarının alınamayacağını bildirdi. Bu konudaki ısrarlı talepte bulunanları "hanginiz payına müminlerin annesi Aişe'nin düşmesini ister?" diyerek susturdu.

 

Hz. Zübeyr ve Hz. Talha'nın Ölümü

Rivayetlere göre Hz. Ali savaş henüz başlamışken Hz. Zübeyr'i çağırıp ikaz etmiş, o da bunun üzerine savaştan vazgeçmiş harp meydanım terk etmişti.  Benzer şekilde Hz. Ali ile görüştükten sonra Hz. Talha da savaştan vazgeçmişti. Ancak bu esnada bilinmeyen bir yerden gelen ok veya bir kısım tarihçinin zikrettiği üzere Mervan b. Hakem'in attığı okla yaralanmış, bu yara sebebiyle kısa süre sonra vefat etmişti. 

Gerek Hz. Zübeyr, gerekse Hz. Talha'nın savaşın hemen başlangıcında askerlerini terk etmiş oldukları şeklindeki rivayetleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Her şeyden önce bu iki rivayetin kaynağı yine Seyf b. Ömer'dir. Her iki sahabe önderinin daha savaşın başında hiç çarpışmaya katılmadan savaş meydanından ayrıldıkları şeklindeki rivayet, hadiselerdeki sorumluluklarını ortadan kaldırma veya azaltma gayretinin bir başka şekli olarak değerlendirilebilir.

 

Hz. Ali Basra'da

Hz. Ali, savaşın gerçekleşmesinden üç gün sonra Basra'ya girdi. Şehir halkı gelip kendisine itaatlerini bildirdiler. Halife bu arada Beytülmal'de bulunan malları şehir halkına dağıttı. Abdullah b. Abbas'ı Basra valiliğine tayin ettikten sonra yeni başkent Kufe'ye hareket etti.

 

Kardeşi Muhammed b. Ebu Bekir tarafından daha önce savaş alanından Basra'ya sevk edilmiş olan Hz. Aişe de buradan ayrılıp Mekke'ye gitti. Hac mevsimine kadar burada kaldıktan sonra Medine'ye döndü.

Cemel Savaşının Önemi

Cemel savaşı, İslam tarihinde Müslümanların kendi aralarında karşı karşıya geldikleri ilk büyük çatışmadır. Bu savaş neticesinde Hz. Ali, Irak-Hicaz bölgesinde kontrolü sağlayabilmiştir. Ancak birbirlerine karşı kılıç çeken insanların bir arada tutulma imkânı da o derece zorlaşmıştır. Dolayısıyla Cemel galibiyeti Hz. Ali için bir problemin çözülmesi gibi görünse de esasında daha büyük problemlerin başlangıcı olmuştur.

Mezhepler Açısından Cemel Savaşının Önemi

Cemel savaşı sadece siyasi bir hadise olmayıp, daha sonra ortaya çıkacak siyasi ve itikadı mezheplerin tartıştıkları en önemli meseleler sayılan amelin imandan bir cüz olup olmadığı, büyük günah işleyenin akıbeti gibi tartışmalara ve ihtilaflara zemin oluşturmuştur. Bu sebeple savaş ve savaşa iştirak edenlerin dini ve dünyevi durumları mezhepler tarafından farklı şekillerde değerlendirilmiştir.

Şia ile Haricilerin tamamına göre Cemel'de Hz. Ali haklı, ona karşı savaşan Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ise asidirler. Bu mezheplere mensup bir kısım fırkalar ise daha da ileri giderek haksız sayılanları tekfirle suçlamışlardır.

Mutezile'nin çoğunluğu bu hadisede Hz. Ali'yi haklı, muhaliflerini haksız ve hatalı görürken, Ebu Bekir el-Esam, Dırar b. Amr, Muammer b. Abbad, Ebul Hüzeyl el-Allaf gibi Mutezili alimler ise, Cemel'e katılan taraflardan hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğunun bilinemeyeceği kanaatindedirler. Bu fırkanın kurucusu kabul edilen Vasıl b. Ata, taraflardan birinin mutlaka fasık olduğunu, ancak bunu belirlemenin imkân dahilinde bulunmadığını söyler.

Bu hadise hakkında Ehli Sünnet içinde de farklı görüşler ileri sürülmüştür. Selefiyye mensupları ashab arasında ortaya çıkan bu tür ihtilafları tartışmanın doğru olmadığına hükmetmişlerdir. Onlara göre hata etmiş olsalar da birbirleriyle savaşan bu iki sahabe grubunu da Allah affetmiştir. Selefi alimlerin bir kısmıyla Eş'ariyye ve Matüridiyye'ye bağlı Sünni kelamcıların ekserisi ise bu savaşta Hz. Ali'nin haklı, karşı tarafın haksız olduğu kanaatindedir. Zira Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ile onlara uyanlar, Müslümanların halife seçtikleri Hz. Ali'ye itaatsizlik yapmışlar, savaşın başlama şekli nasıl olursa olsun, binlerce Müslümanın birbirlerini öldürmelerine sebep olmuşlardır. Ancak bununla birlikte onların tekfir edilmeleri veya fasık olarak nitelenmeleri de doğru değildir. Çünkü Cemel savaşına katılmaları sebebiyle ashab ve tabiini tekfir etmenin dini bir dayanağı yoktur. Halife karşıtlarının isyankâr sayılmaları mümkündür, ancak onlar kesinlikle kafirlikle suçlanamazlar.

Hz. Ali de muhaliflerini kendisine karşı isyan eden kardeşleri olarak görmüş, savaş sonunda onların mallarını ganimet saymamıştır.

Prof. Dr. Muhammed Abid Cabiri'nin Arap-İslam Siyasi Aklı (Kitabevi:2001) adlı

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait.

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt (Beyan: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Cemel Savaşı Hakkında  Mezheplerin Görüşleri

Haricîler, Cemel savaşında Hz. Ali’nin haklılığından şüphe duymazlar. Zaten ileride kendisinden ayrılacak olan Haricîler, bu savaşta onun taraftan olarak bulunmuşlardır. Onlara göre Talha ve Zübeyr, Hz. Âişe’yi kandırarak Hz. Ali’ye karşı ayaklanmaya ikna etmişlerdi. Talha ve Zübeyr’in Basra’ya gitmesi ise dünyevî kaygılar taşımaktaydı. Cemel’de Hz. Ali’ye karşı savaşan Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr, büyük günah işlemişlerdir. Sözlerine sadık kalmayarak Hz. Ali’ye karşı isyan eden Talha ve Zübeyr, imansızdırlar.

Şiîlere göre Talha ve Zübeyr Medine’de biat ettikleri halde siyasî beklentileri karşılanmadığı için Mekke’ye giderek isyan bayrağını açtılar. Hz. Âişe ise Hz. Ali’ye karşı şahsî kin beslediği için onun hilafetini istemiyordu. Üçü de İmam Hz. Ali’ye karşı çıktıkları için büyük bir vebal yüklenmişlerdir.

Sünnîlerin görüşü, Cemel’in kahramanlarını aklama düşüncesinden hareketle şekillenmiştir. Değerlendirmelerde öne çıkarılan temel kaygı, Hz. Ali’ye karşı savaşan üç liderin de hata ettikleri, ancak bu hataları sebebiyle mazur olduklarıdır. Bazı âlimler, Âişe, Talha ve Zübeyr’in tavırlarını içtihatla açıklama yolunu seçmekte, bazıları ise pişman olduklarından hareketle günahkâr olmadıklarım ileri sürmektedirler.

Sünnîler, tarafların ciddi bir şekilde çatışmayı engelleme iradesi ortaya koymalarına rağmen bunda başarılı olamadıklarını savunurlar. Bu bağlamda taraflar arasında elçiler gidip geldi. Hz. Ali, Cemel ehlinin liderlerinin taleplerini kabul etmekle birlikte istikrar sağlanmadan Hz. Osman’m katillerini cezalandıramayacağım ifade ederek onları ikna etti. Bu aşamada fitne sorumluluğunun yükleneceği bir aktöre ihtiyaç duyulmaktadır. Aranan kişi Abdullah b. Sebe’dir.

Abdullah b. Sebe’nin adamları olan bir grup, barış sağlanması halinde sıranın kendilerine geleceğini anladıkları için bir toplantı yaparak savaşı tutuşturmak üzere harekete geçmeye karar verdiler. Bir anda iki grup da karşı taraftan kendilerine saldırıda bulunulduğunu zannetmelerine neden olacak şekilde saldırıya maruz kaldılar. Böylece taraflar istemedikleri halde savaş başladı. Savaşın bu şekilde başlatılmasıyla sorumluluk, sözü edilen fitneci gruba yüklenmektedir.

Sıra meşru halife olan Hz. Ali’ye karşı ayaklananların aklanmasına gelmiştir: Zübeyr, Hz. Ali’nin kendisine Hz. Peygamber’in bazı sözlerini hatırlatması üzerine savaş alanından ayrılmış; yolda istirahat için durduğu bir yerde İbn Cürmüz tarafından öldürülmüştür. Talha da savaş alanından ayrılınca kendi tarafında bulunan Mervân b. el Hakem’in attığı bir okla öldürülmüştür.

Savaş, Hz. Ali tarafının zaferiyle sonuçlandıktan sonra Hz. Ali, Müminlerin Annesi Hz. Âişe’ye saygıda kusur etmemiş; Hz. Âişe de bu savaşta bulunmaktan dolayı pişmanlık duyduğunu ifade etmiştir.

bottom of page