top of page

Muktedir (895, 908-932, 24 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halife Olması

895 yılında dünyaya gelen Muktedir, Halife Mu'tazıd’ın oğlu olup, annesi Türk asıllı Seyyide Şağab Hatun'dur. Halife Müktefi’nin hastalığı ağırlaşınca, Vezir Abbas yerine kimin getirileceği konusunda yaptığı istişareler sonucunda kardeşi Cafer'i Muktedir lakabıyla halife ilan etti. (908).
 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Parçalanmanın Artması

Hilafete geldiğinde Doğu ve Kuzey İran’ı, Suriye’yi ve Mısır’ı kendi idarecilerine bıraktı, fakat Irak, Cezire, Bizans sınırlan ile Batı İran’ı, Fars ve İsfahan’ı içerecek şekilde kendi kontrolünde tuttu.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Kargaşanın Yeniden Başlaması

Muktedir’in halife olmasıyla son iki halifenin gayretleri sayesinde düzelmeye başlamış olan durum yeniden bozuldu ve eski haline döndü. Muktedir’in hilafete geçtiği zaman 13 yaşında bir çocuk olması sebebiyle devlet işlerinin yürütülmesinde yeniden vezir ve komutanlar söz sahibi olmaya başladılar. Nitekim hilafete getirilmesinden kısa bir süre sonra devlet erkanı tarafından hal edilerek, saray entrikalarına karışma yerine şiir ve edebiyatla uğraşan ve Abbasiler devrinin en büyük şairlerinden birisi olan İbnü’l-Mu’tezz halife ilan edildi (908). Ancak birkaç gün sonra Ibnü’l-Mu’tezz’in tahttan indirilmesi ve öldürülmesi ile neticelendi. Muktedir yeniden halife oldu. Bunun tabii neticesi olarak Mu’nis halife üzerinde büyük bir nüfûz kurdu. 

Halife Muktedir devri içte ve dışta Abbasi hilafetinin büyük sarsıntılar geçirdiği bir devirdir. Çocuk yaşta hilafete getirilmesi, birkaç günlüğüne olsa bile bu makamdan hal edilmesi halifelik otoritesinin büyük ölçüde zaafa uğramasına sebebiyet vermiştir. Halifenin zayıf bir şahsiyet olması, bu devrin ileri gelen şahsiyetler arasında amansız bir iktidar mücadelesini başlatmıştır. 
 

Susan Wise Bauer'in Ortaçağ Dünyası (Alfa: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Siyasi Problemler

Samani- Saffari Mücadelesi

Bağdat'ın doğusunda, Samani emiri Bağdat'tan neredeyse tamamen bağımsız hareket ediyordu. Samani tüccarlar Volga Nehri'ne kadar gidip Hazarlarla ve Ruslarla ticaret yapıyordu ve Samani ülkesi giderek varlıklı ve güçlü bir hale gelmişti. 911 'de Samani emiri Ahmed, rakip doğu hanedanı Saffarilerin kalan güç merkezlerini de ele geçirmişti. Bu da Samani denetimini tüm doğuya yaymıştı. 

Ahmed artık fiili bir Müslüman krallığının hükümdarıydı. Samani sarayında Arapçayı resmi dil yapmaya karar verdi ama eski Saffari topraklarındaki Farsça konuşanların ulusal duygularını küçümsemişti. Arapların egemen olduğu başka bir Müslüman krallığın içinde erimek istemiyorlardı; kendi Fars topraklarını geri istiyorlardı. Ahmed, eski Saffari eyaleti Sistan'da sürekli isyanlarla uğraşmak zorunda kaldı. Tam isyanlar karşısında zafer kazanmaya başlamıştı ki, 914'te çadırında kendi hizmetkârları tarafından öldürüldü. 

Onun yerine oğlu Nasr Samani emiri oldu. Ama Nasr 8 yaşındaydı ve iktidar, naibi vezir el-Ceyhani'nin elindeydi. Bunun üzerine Sistan'daki Abbasi subaylar isyan etti ve Sistan'ı ele geçirerek burayı kendi küçük ülkeleri yaptılar. Saffari ailesinden birini kukla emir olarak yerleştirdiler. Bu suni Saffari ülkesi 963'e kadar sürdü.
 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Karmatiler

Muktedir döneminde Karmatiler’in Basra ve diğer bölgelerde sürdürdükleri halkı da hedef alan baskınları merkezi yönetimi son derece zor durumda bırakmıştı. Karmatiler hükümet güçlerinin göndermiş olduğu orduları bir bir yeniyorlardı. 929 yılında Mekke’yi ve Kabe’yi hedef alan saldırıları, kutsal bölgede kan dökülmesine neden olmuştu. Bunun yanı sıra, ona gösterilen saygıyı putperestlik olarak nitelendirdikleri Hacerülesved taşını da sökerek merkez edindikleri Ahsa’ya götürmüşlerdi. Muktedir, Karmatiler’e karşı kesin bir zafer elde etmekten uzaktı. 

Karmatiler 929 yılında Mekke’ye yaptıkları baskında aldıkları Hacerülesved’i 950 yılında geri verdiler. Karmatiler’in Bahreyn’de kurdukları egemenlik, uzun yıllar sonunda, ancak 1076’da sona erdirildi.
 

Marshall G.S. Hodgson'un İslam'ın Serüveni (İz:1995) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Hamdaniler

Merkeze daha yakın olarak, 905’te Bedevi kabile blokunun liderleri olan Hemedaniler Cezire’de, kendilerini Musul’un valileri olarak ilan ettiler; Muktedir’in saltanatı sona ermeden, etkin biçimde özerkleştiler. O zamanlarda kuzey Bedevilerinin birçoğu gibi, Nusayrilere açıkça meyilleri olan Şiiler vardı. Fakat onların başlıca gücü, kişisel masuniyet ile gücendirmeyecekleri hayvancılıkla uğraşan köylüler arasında saygı gören “kabile reisi” konumlarıydı. 944’ten itibaren ailenin bir kolu Halep’te yerleşik bir hal aldı.
 

Susan Wise Bauer'in Ortaçağ Dünyası (Alfa: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Fatımi Problemi

O, aynı zamanda Kuzey Afrika’yı merkez edinmiş ve 909’da devlet kurmuş olan Şii-İsmaili Fatimiler’in Mısır’a saldırıları ile de uğraşmak zorunda kalmıştı. 

Endülüs’te Durum

Fatımi gücü Bağdat için henüz önemli bir tehlike oluşturmuyordu ancak el-Mehdi'nin isyanının amaçlanmayan bir sonucu oldu. Kurtuba'da, emir Abdullah 912'de öldü ve yerine, 21 yaşındaki torunu III. Abdurrahman geçti. [ii]

Akdeniz'in ağzının hemen öte tarafında, denizin güney kıyısında el-Mehdi kendini halife, Müslümanların meşru hükümdarı ilan etmişti.

Abdurrahman, Kuzey Afrika'daki halifeye karşı saldırgan bir tutum aldı. Ona bağlılık yemini etmeyecekti. Tersine, kendisi bir önder olmaya hevesleniyordu. 16 Ocak 929'da Abdurrahman kendini Kurtuba Halifesi, Müminlerin Komutanı, Allah'ın Dininin Savunucusu ilan etti. Fatımi halifesinin tersine, Abdurrahman Abbasi hükümdarlığının yerine geçecek tek gerçek halife olma iddiasında değildi. Aksine hem Abbasi hem de Fatımi iddialarından tam ve eksiksiz bağımsızlığını ilan ediyordu. Abdurrahman kendi hesabına hüküm sürecek, yetkesini de Emevi atalarına dayandıracaktı; kendini Abbasi-Fatımi çatışmasının dışına çıkarmıştı. 

Artık İslam dünyasında, üç halifelik ve imparatorluk iddiası olan üç halife vardı. Ve Bağdat'taki Abbasi halifesi açık farkla en güçsüzleriydi.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Bulgarlar

Bağdat’tan 921’de hareket eden büyük bir ticaret heyeti, 922’de Bulgar ülkesinde Volga’nın orta bölgesinde bulunan başkente vardılar. Bu ticaret heyeti, Bulgar hakanı ile Ceyhanî arasındaki yakınlaşmayı sağlamaktan sorumlu idi.

Hazar baskısı sebebiyle Bulgarlar müttefik arıyorlardı. Samânîler de kendilerine güçlük çıkaran bazı göçebe Türkleri hizaya getirmek ve Hazar sahillerindeki Hazar idaresini sarsmak için kendilerine yardımcı olacak müttefikler arıyorlardı. 

Bulgarların arasında Müslümanların bulunması ve onlardan pek çoğunun İslâmiyet’i kabul etmeye hazır olmaları Sâmanîlerle ittifak yapmalarına yardımcı oldu. 

Bundan sonra her iki devletin güçlenmesi, 965’te Hazar devletinin çökmesi ve on yıl kadar bir zaman içinde de Taberistan’daki Şiîler’in önemsiz bir güç duruma gelmeleri pahasına oldu. 
 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Vezir Değişiklikleri ve İç Karışıklıklar

Ekonomik Kriz

Yeni halifenin göreve gelişi sivil aristokrasi için bir zaferdi, ancak askeriye ile ilişkiler başarısız bir şekilde yürütüldü. Birbirine rakip olan Benü’l-Furat ve Benü’l-Cerrah ailelerinden kişiler, saray yönetiminde yer alıyordu. Bu rekabet ekonomik krizi de beraberinde getirmişti. İlk yüzyılda 100 milyon dirhem civarında olan gelirler Muktedir döneminde 31 milyon dirheme inmişti. Ekonomik anlamda bir çöküşün yaşandığı bu dönem birçok krizi de beraberinde getirmişti.
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Bütün bu askerî hareketler için para gerekiyordu. Vezir, bütçeyi denk tutabilmek için bütün masraflar üzerindeki kontrolünü arttırdı. Refah seviyesini yükseltmek için müsamaha sınırını düşürünce ona karşı tepkiler başladı. Baskılar patlama noktasına gelmişti. Cerrahlar'a mensup Ali b. İsa (913-917), görevden alındı ve onun yerine Furat gurubu geçti. 

Rüşvetin Resmileşmesi

Yeni gurup, (908-912) vezirlik yapmış olan aynı kişi tarafından idare edilmekteydi. Günün şartlarına göre İbnü’l-Furat, rüşveti kabul etti ve onu standartlaştırmak için vergilendirmeyi denedi ve bu münasebetle «Rüşvet Şubesi»ni kurdu. Kabiliyetine rağmen bu metot düzenli bir gelir temin etmedi. 

İbnü’l-Furat, on sekiz ay iktidarda kaldıktan sonra vadettiklerini yerine getiremediği için 918 ’da vezirlikten azledildi. 

Hallac-ı Mansur’un İdamının Sosyal Arka Planı

Karışıklıklarla başa çıkamayan merkezî hükümetin otoritesi sarsılmaya başladı ve başkentte Hanbelîler kendi güçlerini kabul ettirmek için bundan faydalandılar. Onları teskin etmek için güçsüz durumda olan Vezir Hamid, yetkisini kullanarak dokuz yıldan beri hapiste bulunan zararsız sufî Hallac’ı hapisten çıkararak 922’de uzun bir muhakemeden sonra idam ettirdi. Taberî’nin 823’de ölümü üzerine, kendisinin Hanbelîler’i kabul etmemesi sebebiyle; cenazesinin adabına uygun şekilde gömülmemesi için halkın gösteri yapmasına müsaade edilmesi kadar hiçbir olay Bağdat’ın durumunu daha iyi açıklayamaz. 

Cerrah gurubu da, 923’de azledildi ve zaten hazır bekleyen Furat gurubu onların yerine geçti. Kaynaklarımız bu yıla özellikle «Yıkıntı Yılı» adını verir. Bu yılın olayları böyle bir hükmü doğrular, hatta önceki ve sonraki yılların olayları da aynı hükme varmamızı sağlar.

Vezir Aileleri Arsındaki Çekişme

Cerrahlar’ın pek çoğu ordu ile işbirliğinin devamını isterken, onlardan bir kısmına göre ise ordunun idaresine tamamen girmenin hiç bir mahzuru ve pişman edici tarafı yoktu. Furatlar, inançlarından hiç taviz vermiyorlardı. Onlara göre askerî liderler, sivil otoritelere boyun eğmek zorunda idiler. Bu yüzden askerî liderler hakkındaki ısrarlarını Vezir İbnü’l-Furat ve oğlu 924’de görevden alındıktan sonra hayatlarıyla ödediler. 

Muktedir’in geri kalan sekiz yıllık iktidarı, yeni bir idare peşinde koşan çeşitli askerî ve sivil gurupların tesirinde geçti. Bu aşırı istikrarsız dönemde her biri görevde iki aydan fazla kalamayan dokuz vezir iş başına getirildi. 

Askeri Darbe Girişimi ve Halifenin Öldürülmesi

929’da Komutan Mu’nis [Türk Komutan], gelirlerin düşmesi neticesi kendi adamlarının maaşlarından endişeye düşünce, Muktedir’e karşı bir hükümet darbesi düzenledi. Bazı idareciler görevden alındı ve yine Abbasî hanedanına mensup halife Muktedir’in kardeşi Ebû Mansur Muhammed b. Mu’tezid, «Kahir Billâh» unvanı ile Muktedirin yerine hilâfete getirildi. Bununla birlikte kısa müddet sonra, merasimden başka rolü kalmamış olan Bağdat’taki devlet erkanı, şurta gücünün de desteğiyle durumu tersine çevirdiler ve Muktedir’i tekrar eski görevine getirdiler. 

Halifenin Öldürülmesi

Mu’nis, bir yıla yakın bir hazırlık devresinden sonra topladığı kuvvetlerle iktidarı ele geçirmek için Bağdat üzerine yürüdü. Halife Muktedir, Mu’nis’in Bağdat’a dönmesinin hayatına mal olacağını düşünerek onunla savaşmaya karar verdi.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Vezir, Musul'u elinde bulunduran Hamdanoğulları'na Mûnis'e karşı harekete geçme emrini verdi. Ancak komutan Mûnis yanında bulunan az sayıdaki askerle kendisinden kat kat büyük Hamdan birliklerini mağlup edip Musul'u ele geçirmeye muvaffak oldu. (932). Bunun ardından da emrindeki orduyla birlikte başkent Bağdat'a doğru harekete geçti. Halife kuvvetleri ile Mûnis'in ordusu karşı karşıya geldi. Burada meydana gelen çatışmalarda sayılarının çokluğuna rağmen dağınık bir görüntü sergileyen halifenin birlikleri bozguna uğrayıp dağılmaya başladılar. Üstelik hükümet askerlerin bir kısmı eski komutanları Mûnis el-Muzaffer'in tarafına geçtiler. Bu kargaşa ortamında etrafındaki birlikler dağılınca tamamen savunmasız kalan halife Muktedir-Billah, bizzat kendi emrindeki Mağribli ve Berberi askerler tarafından öldürüldü. (932). 

Döneminin Değerlendirilmesi

Abbasiler döneminde Büveyhiler'in Bağdat'ı istilasına kadar en uzun süre halifelik yapan Muktedir, hilafetin gerektirdiği otoriteyi elinden kaçırmış, başta annesi olmak üzere kadınları ve saray hizmetçilerini yönetime dahil etmiş, mal toplama konusunda bir hayli ifratta bulunmuş, iyi vezirleri görevlerinden alarak çevresindeki adamların ve saray naiblerinin tavsiye ettikleri ve başa gelmelerinden kendi çıkarları olan kimseleri vezirlik makamına getirmiştir.  Muktedir döneminde Fatımiler ve Hamdaniler ülke idaresinden koparak bağımsız birer devlet haline gelmişlerdir. 
 

Kahir (932-934, 2 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Muktedir'in öldürülmesinden sonra, Mu'tazıd, Kahir-Billah unvanıyla yeniden halife ilan edildi (932).  [i]

Kahir, kendisinden umulanın aksine oldukça başarısız ve yeteneksiz bir halife çıktı. Çok kısa süren yönelimi boyunca üç vezir değiştirdi. İktidarını güçlendirmek yerine, selefi Muktedir'in yakınları ve idarecilerine karşı düşmanca faaliyetlerle meşgul oldu. 
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Yeni halife için Mu’nis, Muktedir’in oğlunu teklif etti ise de yaşının küçük olması sebebiyle bu teklif kabul edilmedi. Neticede daha önce iki defa birkaç günlüğüne halife ilan edilmiş olan Kahir’in hilafete geçirilmesine karar verildi.
 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

O, daha önce de vezirlik yapmış olan Ebû Ali b. Mukle’yi vezirlik makamına getirdi. Mu’nis ve adamları askeri halifenin başkalarıyla anlaşma yaptığını duymaları üzerine pozisyonlarının tehdit altında olduğunu gördüler ve halifeyi azletmeye karar verdiler. Bu kararın alınmasında vezir İbn Mukle de vardı. Ancak halife onlardan önce davrandı ve tecrübeli komutan, Mu’nis 933‘de öldürüldü. İbn Mukle ise vezirlikten alındı. 

Halife aleyhine çalışmaya başlayan İbn Mukle bir komplo ile Kahir’i tahttan indirdi. Önce hapse atılan Kahir, tahttan feragat etmemekte direnmesi üzerine gözlerine mil çekilerek kör edildi.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Büveyhilerin Bağımsızlık İlan Etmeleri

Abbasilerin iç karışıklıklarından istifade eden Büveyhoğulları, nüfuz bölgelerini genişletmek suretiyle halifeliğe bağlı toprakları tehdit etmeye başladılar. Nitekim kısa süre içinde hareketin lideri Ali b. Büveyh, Şiraz'a hakim oldu.
 

bottom of page