top of page

Hz.Osman'a İdaricileri Dolayısıyla

Yöneltilen Eleştiriler

Kûfe

Kûfe, Hz. Ömer döneminde kurulduğu günden bu yana yönetim sorunu yaşayan bir kenttir [1]

Hz. Ömer gibi otoriter bir halife bile Kûfe halkının istekleri karşısında şaşırmış, çaresiz kalmıştı. Üstelik halkın sürekli vali değişikliği taleplerini de yerine getirerek adeta onların şımarmasına ve durmadan itiraz ederek vali değiştirme işini alışkanlık haline getirmelerine çanak tutmuştu. Hz. Ömer, sırayla Sad, Ammar, Ebu Musa ve Muğire b. Şube'yi buraya atamıştır. [2]

Hz. Osman'ın halifeliği boyunca en fazla vali değişikliği Kûfe'de gerçekleştirildi. Sırasıyla,

  • Muğire b. Şu'be,

  • Sa'd b. Ebu Vakkas,

  • Velid b. Ukbe

  • Sa'id b. El-As

  • Ebu Musa Eş’ari

bu dönemde Kûfe'de valilik yaptılar. [3]

Muğire b. Şu'be

Hz. Ömer'in son günlerinde Kûfe’ye tekrar Sad b. Ebi Vakkas’ın atanmasını düşünüyordu. Ancak buna fırsat bulamamıştı. Bu sebeple Hz. Osman, bu vasiyeti yerine getirerek bir müddet sonra Sad’ı Kûfe’ye vali olarak atadı. [4]

 

Sad b. Ebi Vakkas

Halife seçimi için belirlenen şûra üyelerinden olan Sad b. Ebi Vakkas, Kûfe valisi iken hazine görevlisi sahabi Abdullah b. Mesud'tan borç para almış ancak bunu hazineye ödememişti. Borcunu ödemesi konusunda ısrar eden İbn Mesud’u da aşağılar bir ifade ile “Ey İbn Mesud! Sen Hüzeyl kabilesinden bir kölenin oğlu değil misin?" demiş ve o da "Evet, vallahi ben İbn Mesud'um ve sen de Humeyne’nin oğlusun!" diye karşılık vermişti. Bu atışma ve karşılıklı kötü sözden sonra ikisi de etrafına kendilerini destekleyen gruplar bulmuşlardı.  Bu olay üzerine Hz. Osman, Sad’ı derhal görevden almış, yerine derhal anne bir kardeşi Velid b. Ukbe’yi ataması dikkat çekicidir. [5]

Velid b. Ukbe

Velid, Tuleka yani Mekke fethi günü affedilip salıverilenler arasında bulunuyordu.  [6]

Velid, Kûfe’ye gelip göreve başladığı zaman Sad b. Ebi Vakkas, “Bizden ayrıldıktan sonra senin mi zekân arttı, yoksa biz mi ahmaklaştık?” deyince Velid, valilik makamının bir yeme ve arpalık olduğu algısını şöyle itiraf etmişti: “Ey Eba İshak! Hakkımızda böyle düşünme, her şey böyledir ve herkes böyle davranır, bu mülk bir gün birisi tarafından, ertesi gün bir başkası tarafından yenir!” diyerek cevap vermiş, Sad b. Ebi Vakkas da “Bu görevleri arlık bir saltanat haline getirdiğinizi görüyorum.” demiş, İbn Mesud da bu atamaya şaşırmış ve "Bilmiyorum, bizden sonra insanlar salaha mı, yoksa fesada mı uğradı?” diye karşılık vermişti. Medine'de bulunan şûra üyesi Talha ve Zübeyr, halifeyi yaptığı bu atamadan dolayı eleştirmişlerdi. Kûfe halkı ise halifeye tepkilerini, “Rasulullah'ın sadık, tecrübeli, alim ve mülayim bir dostunu azlederek yerine facir, ahmak ve serseri kardeşini görevlendirdi.” diyerek dile getirmişlerdi. [7]

Geçmişi her ne olursa olsun Velid, Hz. Ömer zamanından Kûfe'ye tayin edilinceye kadar Cezire valisi olarak görev yapmaktaydı. Cezire’de beş yıl görev yapmış ve oranın halkı tarafından da bir hayli sevilmişti. Velid, Kûfe’de vali olunca İbn Mesud ile Sad b. Ebi Vakkas’ın aralarında yaşadıkları tartışmanın benzeri yine yaşandı. Velid, hazineden aldığı borç parayı geri ödemeyince İbn Mesud bunu yeni validen talep etti. Velid hemen İbn Mesud’un bu tavrını halifeye şikâyet etti. Hz. Osman ise benzer olayda Sad'ı görevden almışken, bu sefer Velid’i görevden almamış aksine İbn Mesud'u sorguya çekmişti. Halife, İbn Mesud’a hitaben yazdığı mektupta Velid’i savununca, anahtarları atan İbn Mesud istifa etmiş ve "Ben kendimi Müslümanların hazine görevlisi zannediyordum, sizin ailenizin görevlisi olamam.” demişti.  [8]

Kûfeliler beş yıl boyunca valilerinden herhangi bir şikâyette bulunmadılar. Ancak 30. yıldan itibaren vali ile şehir ileri gelenleri arasında birtakım problemler baş gösterdi.

Sıkıntının görünen sebebi Kûfeli bazı gençlerin İbn Heyseman adında bir şahsı haksız yere öldürmeleri, valinin de sorumluları idam etmesidir. Cezalandırılan kişilerin akrabaları bunun üzerine validen intikam almak amacıyla onun Ebu Zübeyd adındaki şairle içki içtiği iddiasını yaymaya başladılar. Durumdan şehrin kadısı Abdullah b. Mes'ud haberdar edildi. Ancak o, kişinin gizli taraflarının araştırılmasının uygun olmadığı gerekçesiyle bu ihbarlara ilgi göstermedi. Bununla birlikte Kûfeli muhalifler valinin peşini bırakmadılar. Nihayet bir gün valinin konağındaki sohbet esnasında uyuklamasından istifade ederek elindeki valilik mührü alıp Hz. Osman'a getirdiler ve onu içkili olarak gördüklerini haber verdiler. Bunun üzerine halife valisini başkente çağırdı. Kûfelilerden de onun içki içtiğine dair şahitlik yapmalarım istedi. Ancak gelenler buna şahitlik yapamayacaklarını, sadece onun sakalından şarap damladığım gördüklerini söylediler. Hz. Osman bunun üzerine valisini azletti. [9]

Velid b. Ukbe'nin Kûfe valiliğinden uzaklaştırılması hakkında yaygın olan bir rivayet daha vardır. Buna göre vali bir gün sabah namazını sarhoş olarak kıldırmış, üstelik namazı dört rekâta çıkardıktan sonra isterlerse daha fazla da kıldırabileceğini söylemiştir. Halkın şikâyeti sonucunda Abdullah b. Mes'ud'un olayı Medine'ye iletmesi üzerine Velid görevden alınarak kendisine had cezası uygulanmıştır. Onun içki sebebiyle görevinden alınmış olması, muhalifler tarafından yönetime karşı şiddetli tenkitler yapılması için bulunmaz bir fırsat olmuş; halifenin sarhoş bir kişiyi Müslümanların idaresine layık gördüğü sık sık dile getirilmiştir. [10]

Sa'id b. El-As

Hz. Osman Velid b. Ukbe'yi Kûfe valiliğinden aldıktan sonra yerine Sa'id b. El-As b. Ümeyye'yi tayin etti. Yeni vali aynen selefi gibi şehir halkıyla iyi diyalog sağladı. Düzenlediği başarılı seferlerle de halkın sempatisini kazandı. Ayrıca Kur'an'ın çoğaltılması faaliyetinde bulunmuş olması, onun Kûfeliler nazarındaki itibarını daha da artırdı. [11]

Said b. As, Ebu Uhayha (Ümeyye) gibi Mekke’de İslam düşmanlığında İleri gitmiş bir dedenin torunu ve Bedir’de Hz. Ali tarafından öldürülmüş bir babanın oğluydu.  Hz. Osman, onu Velid’in yerine Kûfe’ye gönderdiğinde halka yumuşak davranmasını, bazı hallerine göz yummasını istemişti.  Said, Kûfe’ye vardığında mescide girip minbere çıkmış ve “Vallahi istemediğim halde size gönderilmiş bulunuyorum. Ancak başına getirildiğim bu görevden de kaçamazdım. Şunu biliniz ki fitne başını çıkarmış ve gözlerini açmış bulunuyor. Vallahi bu fitneyi mutlaka kahredeceğim ve kökünden söküp atacağım, yoksa o beni yok edecektir. Bu konuda da kendimin murakıbı yine ben olacağım" diyerek minberden inmiş ve Kûfe halkının durumunu öğrenmeye başlamıştı. [12]

Kûfe’nin esas problemi yerleşik bir halk olmayıp yeni toplanmış bedevilerden oluşmalarıydı. Her olayı büyütüyor, her sözü problem haline getiriyorlardı.[13]

Sa'id b. El-As görev süresi boyunca Kûfe ileri gelenlerini meclisinde ağırlar, şehrin meseleleri hakkında kendileriyle istişarede bulunurdu. Ancak onun bir toplantı esnasında "Kûfe arazisinin tümü Kureyş'in bahçesidir" sözünü sarf etmesi, şehir eşrafını son derece rahatsız etti. Malik b. El-Haris (Eşter) "Allah'ın bize kılıçlarımızla ihsan etmiş olduğu bu arazilerin nasıl olur da Kureyş'in olduğunu söylersin" diyerek valiye şiddetli bir şekilde tepki gösterdi. Sa'id'in özel muhafızı Abdurrahman el-Esedi'nin burada saygısızca davranmamaları konusunda kendilerini uyarması üzerine toplantıda hazır bulunan Kûfeliler muhafızın üzerine yürüyerek bayıltıncaya kadar dövdüler. Valilik sarayında böyle bir hadisenin gerçekleşmesi sebebiyle Sa'id şehir ileri gelenleriyle bir daha görüşmeme kararı aldı. [14]

Said’in bu sözü yarayı kaşımıştı. Çünkü halife, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam. İbn Mesud, Sad b. Ebi Vakkas, Eş’as b. Kays. Cerir b. Abdullah gibi ileri gelen şahıslara hem verimliliği artırmak hem de onların gönlünü kazanmak için Irak'ın topraklarından iktalar dağıtmıştı.[15]

Olayı bahane eden Eşter ve arkadaşları da yönetime karşı muhalefet hareketi başlattılar. Kûfe valisinin konutunda meydana gelen bu tartışmayı, anlık bir söz düellosu olarak değil, özellikle Kureyş'e karşı biriken ve organize olmaya başlayan muhalefetin bir işareti olarak görmek gerekir.   [16]

Şehirdeki çalkalanma çoğalınca halife, Kûfe de olanları Said’den öğrenince göğsü daralmış, “Bunlar, Ali, Zübeyr ve Talha’nın işi..." diyerek onların teşvik ve kışkırtmalarıyla bu isyanın çıktığını ifade etmişti. Yani Medine’de halifeye karşı açıkça muhalefet yürütemeyen bu kişilerin olayları tahrik ettiğini düşünüyordu. [17]

Kûfe’deki önde gelenler halifeyi uyarmak üzere bir mektup yazdılar. Halife Kureyş'in üstünlüğü tezine karşı çıkan Kûfelilerin yanında duracağı yerde, valisinin yanında yer aldı. Böylece Kûfe’de işler büyüdü. “Osman’a itaat yoktur." sesleri yükselmeye başladı. Vali Said’in durumu bildirmesinin akabinde halifenin emriyle fitne çıkardıkları düşünülen bu kişiler terbiye edilmek üzere Muaviye’ye gönderildiler.  [18]

Ebu Musa Eş’ari

Halife, şehirlerden şikâyetlerin artması üzerine valiler toplantısı düzenlemiş, Kûfe valisi Said b. As da Medine'de gerçekleştirilen valiler toplantısına katılmıştı. Daha önce valiyi halifeye şikâyet ettikleri halde istekleri yerine getirilmeyen grup valinin Kûfe’den ayrılmasını fırsat bilerek valiyi şehre sokmamayı kararlaştırmışlardı. Böylece Kûfeliler, Medine’den dönmekte olan Said’in Kûfe’ye girişine izin vermediler ve azledilmiş eski Basra valisi Hz. Ebu Musa el-Eşari’yi vali olarak atadıklarını bildirdiler. [19]

Muhalefetin Ebu Musa’yı tercihinde kabile asabiyeti ve dayanışmasının rolü olduğu sezilmektedir. Zira onun vali olmasını isteyen ve bunu başaran muhalefet grubunun önderi, Yemenli bir kabile lideridir. Hz. Osman Kûfelilerin valiyi kovup yerine atama yaptıklarını duyunca, “Bunlar Ali, Zübeyr ve Talha’nın işleridir” demiş ve bu atamayı kabullenmek zorunda kalmıştır.  Ancak onun bu tavrı hilafetteki prestijini tamamen bitirmiştir. [20]

Basra

Ebu Musa Eşari

Hz. Ömer, muhtemelen kabile asabiyetini önlemek için halkının çoğunluğu Yemenli olan Kûfe’ye Mudar kökenli valiler atarken, halkının çoğunluğu Mudarlı olan Basra’ya Yemen kökenli Ebu Musa Eşari’yi atamıştır. [21]

Hz. Osman döneminde asabiyetin yeniden ortaya çıkması ve önemli merkezlere halifenin yakınlarının vali tayin edilmesi, Basra'da çoğunluğu teşkil eden Mudarlıların, Yemen kökenli valilerinin yerine kendilerine etnik olarak yakın Kureyşli birinin atanmasını talep etmelerine sebep olmuştur. Hz. Osman halife olduktan sonra da Ebu Musa, Basra valiliği görevini beş yıl sürdürmüştür. [22]

Abdullah b. Amir

650 yılında Ebu Musa el-Eşari, Basra valiliğinden azledilerek yerine 25 yaşlarındaki Abdullah b. Amir tayin edildi. Abdullah b. Amir. Hz. Osman’ın dayısının oğludur.  Daha önce hiçbir siyasi görev almayan İbn Amir’in Basra'ya vali olarak tayin edilmesini Hz. Ali, Talha ve Zübeyr tenkit etmişlerdir.  [23]

Ebu Musa'nın azledilme sebebi kaynaklarda şöyle rivayet edilir: Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Müslümanların hakimiyetine geçen İzeç halkı Hz. Osman'ın yönetiminin üçüncü yılında isyan etmişlerdi. Bunun üzerine Basra valisi halkı cihada çağırdı. Ayrıca onlara yaya olarak sefere çıkmanın binekli vaziyette yola çıkmaktan daha faziletli olduğunu söyledi. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra atıyla köşkünden ayrıldığını gören halk, herkese sefere yaya olarak gitmeyi tavsiye ettiği halde, kendisinin niçin böyle yola çıktığını sordular. Vali bunun üzerine kendisini tenkit edenleri azarladı. Şehrin bazı ileri gelenleri durumu bildirmek üzere Medine'ye gittiler ve valilerinden şikâyetçi olduklarını bildirdiler. Hz. Osman gelenlerin de görüşünü almak suretiyle Abdullah b. Amir'i Basra valiliğine tayin etti. (29/650). [24]

Kûfe ile birbirine yakın zamanlarda kurulan ve benzer şekilde çok farklı insan topluluklarına mekânlık eden Basra gerek Kûfe gerekse Mısır gibi çok önemli bir yönetim problemi yaşamadı. Basralılar valileri Ebu Musa el-Eş'ari'yi halifeye şikâyet ederek azlettirmişler, yerine de Abdullah b. Amir'in vali tayin edilmesini sağlamışlardı. Bu sebeple onlar yeni valilerinin faaliyetleri hakkında dikkate değer bir itirazda bulunmadılar. Üstelik Abdullah, kendisinden beklenmeyen bir performans göstererek o zamana kadar fethedilmemiş olan birçok beldeyi İslam topraklarına dahil etti. Vali, bu seferlerle halkı cihad ile meşgul etmek suretiyle bölgede fitnenin yayılmasına engel olmayı da belli oranda başardı. Ayrıca, Kûfe valisi Velid gibi bir takım yanlış davranışlar sergilememesi ve Sa'id b. elAs gibi halkı rahatsız edecek ve istismara açık ifadeler kullanmaktan kaçınması da onun başarısına katkı sağladı. Kaldı ki, Abdullah b. Amir'in Mısır valisi Abdullah b. Sa'd gibi dinden dönme sabıkası da bulunmuyordu. Bütün bu olumlu şartlar sebebiyle diğer iki beldeye göre Basra daha sakin bir dönem geçirmiş, yöneticilerden kaynaklandığı iddia edilen şikâyetler şehirde pek duyulmamıştır. [25]

Burada İbn Amir lehine zikredilen olumlu şatlara istinat ederek Basra vilayetinde vali ve onun idaresi hakkında pek itiraz olmadığını söylemek, şehirde yönetimle ilgili hiçbir problem yaşanmadığı anlamına gelmemelidir. İdarecilerden kaynaklanmayan, ama bu kısmın sonunda özet olarak vereceğimiz siyasi, İktisadi ve kültürel sebeplere bağlı olarak, Basra'da da birtakım sıkıntıların yaşandığı anlaşılmaktadır. Nitekim ileride Hz. Osman'ı hilafetten uzaklaştırmak için Mısır ve Kûfelilerle birlikte Basralılar da Medine'ye geleceklerdir. Onların hiçbir sebep bulunmadan böyle bir faaliyetin içine girmiş oldukları söylenemez. [26]

Mısır

Amr b. As

Mısır, Hz. Ömer'in hilafeti döneminde bölgenin fatihi Amr b. El-As tarafından idare edildi. O, orduya komuta etmesinin yanında Müslümanların namaz imamı, asayişi sağlayan emniyet amiriydi. Amr aynı zamanda haraç amili olarak vergileri tahsil ediyor, Bey tül mal sorumlusu olarak da bunları gerekli yerlere sarf ediyordu. Dolayısıyla idari, askeri, hukuki tüm görevler bizzat kendisi tarafından yürütülüyordu. [27]

Hz. Ömer, halifeliğinin son yılında Amr'ın Mısır yönetimindeki yetki alanını daraltarak ülkenin Yukarı Mısır denilen güney tarafının yönetimine Abdullah b. Sa'd b. Ebu Serh'i getirdi. [28]

Hz. Ömer'in ardından halifeliği üstlenen Hz. Osman, selefinin fiziki olarak ikiye ayırdığı Mısır idaresini birleştirdi. Buna karşılık yetkileri iki kişi arasında paylaştırdı; yeni uygulamaya göre Mısır'ın genel valisi Amr b. El-As olurken, eyaletin mali sorumluluğuna Abdullah b. Sa'd getirilmiş oldu. Amr b. El-As halifenin bu tasarrufuna itiraz ederek, her iki görevin de kendisinde kalmasını istedi. Ancak teklifi kabul edilmedi. Neticede eyalet idaresinde yetki tartışması baş gösterdi. Öyle ki, Abdullah b. Sa'd, ortağının kendi görev alanına müdahale ettiğinden şikâyet ederken, Amr da Abdullah'ın ordu işlerine karıştığını halifeye ihbar etmeye başladı. [29]

Mısır fatihi olması sebebiyle bölgeyi tek başına yönetmede hak iddiasında bulunan Amr b. El-As sonunda Medine'ye giderek Abdullah'ın azledilip Mısır haraç amilliğinin de kendisine verilmesi talebini tekrarladı. Hz. Osman, "senden sonra ineğin sütü çoğaldı" sözleriyle Abdullah'ın mali konularda başarılı olduğunu, dolayısıyla Mısır gelirlerinin onun zamanında daha da arttığını ima ettiğinde Amr "o, ineği sağarken ben boynuzlarını tutan olmak istemiyorum" cevabını vermiş, ardından da eğer Abdullah'ı görevden almazsa Mısır'a dönmeyeceğini söylemiştir. Bunun üzerine Hz. Osman tercihini Abdullah'tan tarafa kullanarak Mısır genel valiliğinin tüm yetkilerini Abdullah b. Sa'd'a devretmiştir. [30]

Amr’ın azlinin sebebi olarak Hz. Osman ile arasındaki bir düşmanlık veya İskenderiye fethi sırasında Amr’ın halka zulmetmesi gösterilir. Ayrıca halifenin bu bölgeden fazla vergi talep etmesi fakat valinin bunu kabul etmemesinin sebep olduğu nakledilir. Amr’ın kontrolünde iken bölgeden alınan vergi, yeni vali döneminde artmıştı. Bu durum halife ile aralarında tartışma konusu olunca Amr halifeye, "Çok vergi alarak inekleri arıklattınız (yani şimdi çok vergi alarak önümüzdeki yıllarda vergi alamayacak hale çevirdiniz)" demişti. [31]

Abdullah b. Sad

Abdullah b. Sad bütün Mısır ve Kuzey Afrika’nın yeni valisi oldu. Böylece devletin en büyük gelirinin sağlandığı yerlerden biri olan Mısır ve Kuzey Afrika, halifenin süt kardeşinin eline teslim edilmiş oldu. [32]

Halifenin süt kardeşini buraya ataması sürekli tenkit görmüştür. Dahası halife bir Arap dahisi olan Amr’ın kendine düşman olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Nitekim Amr, bundan sonra sabırla halifenin aleyhindeki oluşumları tahrik etmeye devam edecektir. [33]

Abdullah b. Sad. Hz. Peygamber döneminde Müslümanlığı kabul ettikten sonra Medine'de bir süre vahiy katipliği yaptı. Sonra Mekke’ye kaçarak irtidat etti ve Hz. Peygamberin yazdırdığı ayetleri kendisinin tahrif ettiğini söyledi. İslam aleyhinde propaganda yapan bu şahıs, Mekke fethi sırasında af dışında tutulan ve öldürülmesi emredilen kişilerdendi. Hz. Osman'ın onun için af dilemesi üzerine Hz. Peygamber onu affetti. Ancak Hz. Peygamber döneminde bu yaptıklarından dolayı eleştirilen Abdullah’ın Amr’ın yerine atanması, doğal olarak halife için eleştirilerin gelişmesine neden olacaktı. [34]

Mısır'a vali tayin edilen Abdullah b. Sa'd başarılı bir performans sergiledi. Ancak buna rağmen eyaletteki muhaliflerin tenkitlerinden kurtulamadı. O kadar ki, hakkındaki ilk eleştiriler, Müslümanların Bizans donanmasını mağlup ettikleri Zatü's Savari zaferi sırasında yapılmaya başlandı. Muhammed b. Ebu Bekir ve Muhammed b. Ebu Huzeyfe başta olmak üzere vali muhalifleri, sefer esnasında, halifenin Abdullah gibi bir şahsı valiliğe getirmesi konusunda ileri geri konuşmaya başlamışlar, onun idare ettiği bir orduda kesinlikle savaşmayacaklarını açıklamışlardır. Görüldüğü gibi Mısır'daki yönetim muhalifleri valilerinin iyi idarecilik yapamadığı veya orduyu gerektiği gibi yönetemediği hususunda söz söylemiyorlar, ya da onun mali uygulamalarının başarısızlığından bahsetmiyorlardı. Buna karşılık sürekli geçmişini gündeme getiriyorlar, onun vaktiyle Medine'ye hicretinden sonra dinden dönmüş olmasını menfi propagandalarına temel alıyorlardı. [35]

Hicretin 27. yılında (M.647) valilikten uzaklaştırılan Anır b. el As, yönetime kırgın bir şekilde siyaset sahnesinden çekildi. Uzun bir süre yöneticilik yapmış olması sebebiyle onun Mısır'da hatırı sayılır bir etkisi bulunuyordu. Bu nedenle bölgede eski ve yeni valinin taraftarları arasında gruplaşma ve ardından mücadeleler baş gösterdi. Dolayısıyla Mısır'da daha sonra ortaya çıkan karışıklıkların Amr b. El-As'ın azledilmesiyle birlikte başlamış olduğunu söylemek mümkündür. [36]

 
Medine (Hilafet Merkezi)

Kûfe, Mısır ve Basra'da olduğu gibi başkent Medine'de de yönetimle ilgili birtakım rahatsızlıklar ortaya çıkmıştı. Esasında diğer eyaletlerdeki karışıklıkların faturası doğrudan başkente yansıyor, sonuçta Hz. Osman hedef alınıyordu. Bunlara ilave olarak Medine'de halife ailesinin bazı üyelerinin tavırları da Müslümanları rahatsız ettiği anlaşılmaktadır. Özellikle genç, tecrübesiz, aynı zamanda haris bir kişi olan Mervan'ın Hz. Osman'ı zor duruma sokacak davranışlar sergilemesi Medinelilerin hoşnutsuzluğunu daha da artırmıştır.

Mervan b. Hakem

Hakem [Mervan’ın babası, Hz. Osman’ın amcası], İslam’ın ilk yıllarında Hz. Osman'a işkence eden kişiydi. Ayrıca Hz. Peygamber’in de Mekke’de komşusu olup ona en fazla eziyet edenlerdendi. Mekke fethi sırasında zorunlu Müslüman (Tuleka) olmuştu. Medine’de ise Hz. Peygamber’in yürüyüşünü taklit ederek alay etmiş, yine hücre-i saadeti gizlice dinlemiş ve Hz. Peygamber’in sırlanın yayması sebebiyle ailesi ve çocukları dahil hepsi Taife sürülmüştü.

Hz. Peygamber den sonra ilk iki halife onun Medine’ye gelişine izin vermez iken Hz. Osman amcasını ve oğullarını Medine'ye yerleştirmişti.[37]

Bazı müellifler, bu sürgünün bir tazir cezası olması hasebiyle kaldırıldığını ve Hakem’in tövbe ettiğini, bu cezanın gerek görüldüğü zaman kaldırılmasının devlet başkanının yetkisinde olan bir husus olduğunu belirterek halifeyi savunurlar.  Aslında Hz. Osman’a yöneltilen tenkit, Hakem'in getirtilmesinden ziyade, Hakem'e Kudaa kabilesinin zekât mallarını hibe etmesi ve iki oğlundan Mervan'ı bütün yetkileri ile donatılmış olarak devlet katibi yapması, damadı olan diğerini (Haris b. Hakem) ise Medine çarşısında görevlendirip ganimetten bir çok mal vermesinedir.  [38]

Hz. Osman’ın, Medine'de devletin yetkilerini devrettiği ve halifelik mührünü eline verdiği kişi amcası Hakem’in oğlu Mervan’dır. [39]

Hz. Osman, Hz. Peygamber'in Taife sürgün ettiği Hakem’in oğlu Mervan’ı devlet genel sekreterliği görevine atadı. Bu makam halifeden sonraki en yetkin makamdı. Adeta günümüzün başbakanı yetkilerine sahipti.    Mervan’a halifenin mührü verilmişti. Hz. Osman ise bu konuda şikâyetler geldiği halde Mervan’ı makamda tutuyor, adeta kendi başına devleti yöneten Mervan'ın kararlarını savunuyordu.  [40]

Mervan’ın Muaviye döneminde vali olunca Medine’deki mescidin minberinden sahabilere karşı Ehl-i Beyt’e sövmeyi adet haline getirdiğini belirtmekle yetinelim. [41]

Hz. Osman'ın halifeliğinin son yıllarına doğru gerek eyaletler gerekse başkentte ortaya çıkan problemlerden dolayı Medine'de idareden memnun olmayan bir topluluk oluşmaya başladı. Hz. Osman'ın halife seçilmesinde rolü bulunan Abdurrahman b. Avf'ın dahi yönetimden duyduğu rahatsızlık sebebiyle Hz. Ali'ye "sen kılıcını alırsan, ben de alırım " sözleriyle meselenin halli için halifeye karşı silahlı mücadele çağrısı yapmış olması durumun vahametini açıkça ortaya koyar.     

Emevilerin şiddetine maruz kalan Ammar b. Yasir, Hz. Osman tarafından Mısır valiliğinden alınan Amr b. El-As, Hz. Peygamber in (sav) eşi Hz. Aişe, halife seçimi şurasında bulunan ancak Hz. Osman'ın icraatından memnun olmayan Hz. Talha ile Hz. Zübeyr, nihayet Muhammed b. Ebu Bekir ve Muhammed b. Ebu Huzeyfe gibi şahıslar idareyi tenkit edenlerin başta gelenleridir. Ancak Hz. Aişe, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Ammar gibi şahısların eleştirileri yıkıcı mahiyette değildi. Onlar, zaman zaman yönetimi hedef alan sert ifadeler kullansalar da sadece yapılan yanlışlıklara işaret ediyorlardı. Bununla birlikte Amr b. El-As'ın gizlice, Muhammed b. Ebu Bekir ve Muhammed b. Ebu Huzeyfe'nin ise açıkça halkı idare aleyhine kışkırttıkları bilinmektedir. [42]

 
Şam

Muaviye b. Ebi Süfyan

Muaviye, Emevilerin yükselen simasıydı. Onun Hz. Peygamber’in vahiy katiplerinden olduğu şeklindeki iddia doğru değildir. Tüccar ve aristokrat ailenin bütün özelliklerini kapmış, aile çevresini Şam'a toplamış, buradaki bazı kabilelerle işbirliği içinde bölgeyi yönetiyordu. Hz. Ömer’in son yıllarında iki yıl kadar Şam valisi olarak görev yaptı. Bu dönemde halifenin bütün emirlerini dikkatli bir şekilde uyguluyordu. [43]

Hz. Osman döneminde Muaviye’nin yetki alanları genişletildi. Şam civarındaki valiler vefat ettikçe bu şehirler Muaviye’ye bağlandı. Sonuçta tüm Suriye ve Cezire ona bağlandı. Muaviye bu dönemde biraz da başına buyruk hareket etmeye başlamıştı. Diğer eyaletlerdeki Emevi olmayan valileri en ufak bir şikâyette görevden alırken, Muaviye’nin tavırları en üst perdeden Medine’deki sahabiler tarafından şikâyet edilse de halife ona en küçük bir uyanda bile bulunmuyordu. [44]

Gelen şikâyetlere rağmen onu Hz. Ömer'in atadığını söyleyen Hz. Osman’a karşı Hz. Ali şöyle diyordu: “Muaviye, Hz. Ömer'in kölesinden korktuğu kadar senden korkmuyor. Muaviye şu anda bir münker yapıyor, bunu da senin emrettiğini söylüyor.” [45]

Hz. Ömer’in Hz. Osman döneminde değiştirilmeyen tek valisi Muaviye idi. Valilik yaptığı Şam bölgesinde nüfuzunu arttırarak görevine devam etti. Ancak Hz. Osman’a karşı oluşan muhalefette, on beş yıldan fazla bir zaman Şam bölgesinde valilik yapan Muaviye’den rahatsızlık duyanların pek bir etkileri yoktur. Muhtemelen Muaviye’nin valiliğinde de çeşidi sıkıntılarla karşılaşanlar olmuştur; ancak bunların hiçbiri, Şamlıların Hz. Osman’ı öldüren grubun içinde yer almalarım gerektirecek bir aşamaya gelmemişti. [46]

 

Dipnotlar

[1] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[2] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[3] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[4] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[5] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[6] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[7] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[8] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[9] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[10] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[11] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[12] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[13] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[14] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[15] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[16] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[17] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[18] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[19] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[20] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[21] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[22] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[23] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[24] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[25] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[26] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[27] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[28] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[29] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[30] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[31] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[32] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[33] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[34] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[35] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[36] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[37] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[38] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[39] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[40] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[41] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[42] Ana Hatlarıyla İslam Tarihi2. Adem Apak. Ensar: 2016

[43] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[44] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[45] Hz.Osman. Mehmet Azimli. Ankara Okulu:2015

[46] Fitne, Kardeşlerin Savaşı. Adnan Demircan. Beyan:2015

bottom of page