Müslümanların Tarihi
Emevi Devletinin Merkezlerinde Değişim
Albert Hourani'nin Arap Halkları Tarihi (İleişim: 1997) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Şam ve Fetih Hareketleri
İmparatorluğun başkenti Şam’a taşındı. Bu kent bir hükümeti ve bir orduyu yaşatmak için gerekli iktisadi artığı sağlayabilecek bir kırsal bölgede yer alıyordu ve Akdeniz’in kıyı şeridini ve doğu bölgelerini buradan denetlemek Medine’ye kıyasla daha kolay olabiliyordu. Bu oldukça önemliydi, çünkü halifeliğin hâkimiyet alanı genişlemekteydi.
Nüfus Ağırlığının Suriye’den Irak’a Kayması
Emevilerin merkezi bölgesi olan Suriye imparatorluğa katılan ülkeler zincirinin zayıf bir halkasıydı…Hala Bizans’ın elinde bulunan Anadolu’dan kopması, bu bölgenin ticaretini kesintiye uğratmıştı.
Müslüman cemaatin ana gücü daha doğuda yer alıyordu. Irak kentleri, Arap yarımadasının yanı sıra İran’dan gelen göçmenlerle gittikçe büyüyordu. Benzer bir süreç imparatorluğun Kuzeydoğusundaki Horasan da yaşanıyordu. İslam’ın Orta Asya’ya yayılmasının üzerinde yer alan Horasan’da büyük garnizonlar vardı. Bu bölgenin ekilebilir toprakları ve otlakları da Arap göçmenleri cezbetti. Bu nedenle ilk dönemlerden beri burada İranlılarla yan yana yaşayan hatırı sayılır bir Arap nüfus vardı. Bölgedeki İranlı eski toprak sahibi ve yönetici sınıf konumunu koruyordu. Araplar faal savaşçı olmaktan vazgeçer, kırsal kesime ya da kentlere yerleşerek İran toplumuna doğru çekilirlerken, İranlılar da hâkim gruba giriyorlardı.
Mehmet Mahfi Söylemez'in Güç ve İktidar: Kûfe'de İktidar Mücadelesi (Düşün: 2011)
adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Kûfe
Kûfe, özellikle Hz. Ömer'in son dönemlerinden itibaren askeri vasfını kaybetmeye başlamış, giderek sivil bir kent halini almıştır. Şehre bu dönemde başta Mezopotamya'nın yerlileri olan Hıristiyan Aramiler ve Yahudiler olmak üzere, Farslar, Bizanslılar, Necranlılar gibi çok farklı etnik unsurlar da yerleşmişlerdir. Yeni sakinlerin birçoğunun kendilerine ait müstakil mahalleleri ve ibadethaneleri bulunmaktaydı. Zımmi olarak değerlendirilen bu unsurların yanında, içinde Ebû Hanîfe'nin ailesinin de bulunduğu, çoğu İslam dinini benimsemiş olan ve sonradan şehre yerleşen gayr-i Arap unsurlar da vardı. Bilindiği üzere bu unsurlar mevali olarak adlandırılmaktaydı. Kûfe'ye yerleşen ve mevali olarak isimlendirilen bu gayr-i Arap unsurun nüfusu, Ebû Hanîfe'nin yaşadığı dönemde, neredeyse Arapların nüfusu kadardı.
Taberî, Kûfe kurulduğu sırada buraya yerleşen Yemen kabilelerinin 12.000, Kuzey Araplarının 8000, Deylemliler’in 4000 kişi kadar olduğunu kaydeder.
Sonraki dönemlerde cihad maksadıyla gelenlerin yanı sıra giderek gelişen şehrin zenginliğinden istifade etmek isteyenlerin de yerleşmesinden dolayı Emevîler döneminde Kûfe’nin nüfusunda büyük artış olduğu görülmektedir. Ziyâd b. Ebîh zamanında atıyye alan Araplar ile ailelerinin 140.000 kişiyi bulduğu bilinmektedir. Emevîler devrinde mevâlînin ve Hîre’den gelen gayri müslim unsurların atâ almadıkları için divan defterlerine işlenmedikleri dikkate alındığında şehir nüfusunun daha fazla olduğu anlaşılır. Emevîler devrinin sonlarına doğru nüfusun 300-350.000 arasında bulunduğu tahmin edilmektedir.
Basra
İbn Sa‘d’a göre Basra’ya kırk aşirete mensup insan yerleştirilmişti. Şehrin artan nüfusuna, bu sıralarda Fars, Sicistan ve Kirman gibi doğu vilâyetlerinde yapılan fetihler sonucu kitleler halinde Müslüman olan veya esir alınan İranlılar da katıldı. Bu eski garnizondaki Arap nüfus askerî özelliklerini kaybetti ve garnizon süratle gelişen bir şehir halini aldı. Coğrafî konumu ticarî aktivitesini daha da arttırdı. Böylece şehir olağan üstü bir gelişme gösterdi.
Kuruluş yıllarında Utbe b. Gazvân’ı desteklemek için gelenlerin sayısı 1000’den az olduğu halde 36’da (656-57) şehrin nüfusu 50.000’i geçmişti. Bu ayaklanmadan sonra Hz. Ali ile Basralılar arasına bir daha giderilmesi mümkün olmayan bir küskünlük girmiş ve halife diğer askerî hamleler için hilâfetinin sonuna kadar bu önemli şehirden fazla asker çıkaramamıştır. Basra, Şiî Kûfeliler’in karşısında Sünnîliğin merkezi olma vasfını daima korumuştur.
Emevîler döneminde Fars, Sîstan ve Horasan Basra’ya bağlı olarak idare edildi. Muâviye idarî ve iktisadî konularda çok tecrübeli olan Ziyâd b. Ebîh’i buraya vali tayin etti (665). Şehir bu yetenekli valinin dokuz yıllık idareciliği döneminde önemli gelişmeler gösterdi. Ziyâd zamanında şehir içinde yaşayan zengin tabaka ihtişamlı evler inşa ettirdi. Ziyâd’ın valiliği döneminde şehir 70.000 muharip ve bunların 80.000 kişilik aile efradıyla toplam 150.000 nüfusa sahipti. Ubeydullah b. Ziyâd zamanında bu rakam 90.000 muharip ve 100.000 kişilik maiyetiyle toplam 190.000’e ulaştı.
Prof. Dr. Ramazan Şeşen'in İslam Medeniyeti Tarihi (İsar: 2012)
adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Mekke ve Medine
Emeviler devrinde Mekke, Medine şehirleri siyasî önemlerini kaybetmelerine rağmen önemli birer kültür merkezi olmaya devam ettiler. Bu şehirler önemli sahabilerin, çocuklarının oturduğu yerlerdi. Hz. Peygamberin sünneti ve Kuran üzerindeki ilk çalışmalar bu şehirlerde başladı. Hac ve çeşitli sebeplerle gelen dindar kişiler bu şehirlerde oturdular.
Bu şehirlerde çok sayıda yüksek maaş alan emekli Müslüman vardı. Çeşitli evler, saraylar yaptırdılar. Ganimetlerden, hac gelirlerinden bol miktarda para geliyordu. Ülkenin gelirlerinin kaymağını bu sınıf yiyordu. Bu şehirlerde zühd hayatının yanında dünyevî hayat, musîkî, şiir, eğlence hayatı gelişti. Medine’de zengin kadınların gittiği musikî evleri vardı. Hz. Hüseynin güzelliğiyle ünlü kızı Seyyide Sükeyne buralara devam edenler arasındaydı. Sükeyne çok evlenmesiyle meşhur bir kadındı. Onun giyiniş, yaşayış tarzı moda olmuştu. Bir defasında Şehrin valisi Ömer b. Abdülaziz tarafından sert şekilde uyarılmıştı. Hz. Talha’nın kızı Ayşe aynı zamanda Ebû Bekr'in torunuydu. Nadir bir güzelliğe, asil bir ruha sahipti. İsteklerini kimse reddedemezdi. Ayşe de birkaç defa evlenmişti.