top of page

Emir'ül Umeralık Dönemi

Râzî (934-940, 6 yıl)

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Komutanlar, hiçbirinin diğerine hükmedecek güce sahip olmadıklarını anlayarak problemlerinin çözülmesi için politikacılara fırsat tanımaya karar verdiler. Bu arada onlar, Ahmed b. Muktedir’i, «Râdî Biilâh» unvanı ile Kahir’in yerine hilafete getirdiler (934). Henüz yirmi yaşının ortalarında olan bu tecrübesiz genç adam, krizlere karşı gelebilmek için yiğitçe gayret sarf etti. 

Bağdat’taki hazine bomboştu. Eyaletler, Bağdat ile olan ilişkilerini azaltmaya başladılar.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Emirü'l-Ümera Muhammed b. Raik

Halife Razi, da selefi gibi idarede acziyete düştü. Halife Radi, nihayetinde devlet otoritesinin adeta hissedilemez bir duruma geldiğini görünce, yönetime bizzat müdahale etme zarureti hissetti. Bu amaçla hilafete geçmesinden yaklaşık iki yıl sonra (936) Basra ve Vasıt valisi Muhammed b. Raik'i Bağdat'a davet edip onu idarede tek yetkili olarak Emirü'l-Ümera tayin etti.

Halife Radi döneminde yaşayan ve onun yakını olması hasebiyle hadiseleri doğrudan müşahede etme imkanı bulan tarihçi Halife Radi'nin Emirü'l-Ümera sistemine geçişinin sebeplerini halifenin dilinden şu şekilde aktarır: 

"Halife Radi bir gün bana şöyle demişti: İnanıyorum ki, halk, halife bir Türk gulamın bütün devlet işlerini yönetmesine, devlet hazinesini istediği gibi kullanmasına ve iktidarın yegane sahibi olmasına nasıl oluyor da ses çıkarmıyor, sorusunu sormaktadır. Onlar bilmezler ki, halifelik otoritesi benim hilafetimden önce zaten yok olmuştu, üstelik ben de bu makama kendi isteğimle gelmedim. Önceki halifelerin kurdukları birliklerle mücadele ettim. Onlar her gün başıma bela oluyorlardı. Günde bir kaç defa gelerek, benden çok miktarda para istiyorlardı. Hayatımdan korktuğum için onlara karşı harekete geçmekten çekiniyordum. Nihayet Allah beni onların şerrinden kurtardı. Sonra Ibn Raik iktidara geldi; ancak o da mali hususlarda ötekiler kadar küstah davranıyordu. Düşman ordularının ülkemize saldırdığı haberi gelince, onlarla savaş için benden para alıyor, fakat kendisi cepheye gitmiyordu. Bir karar verdiğim zaman, kimse ona uymuyordu. Benden bir şey istendiğinde reddedemiyordum. Daha sonra Beckem geldiği zaman ötekiler gibi beni sık sık rahatsız etmiyordu. Aksine onunla daha kuvvetli oldum. Düşman, bir eyaleti istilaya teşebbüs ettiği zaman, sür'atle cepheye gidiyor ve bunun için benden para istemiyordu. Benim işlerimi öncekilerden daha iyi yapıyordu. Daha önceki halifeler gibi davranarak ben de iktidarı ona verdim".

 

Emirü’l-Ümera, başta ordunun başkomutanlığı, Divanü'l-Harac, Berid teşkilatının idaresi, valiler ve yüksek dereceli memurların ve hatta vezirin tayininde bile resmen geniş yetkilerle teçhiz edilmişti. Diğer bir ifade ile devletin idari, askeri ve mali işlerinden tam yetkiyle Emirü’l-Ümera mesul idi. O kadar ki, sayılan hususlarda halifeye danışmadan karar alma yetkisine sahipti. Emirü’l-Ümera kendi adına para basmak yetkisini de almıştır. Böyle bir uygulamaya İslam tarihinde ilk defa rastlanmaktadır. Protokolde halifeden sonra gelmesi, hutbelerde adının halifeden sonra zikredilmesi ise sadece sembolik bir anlam taşıyordu. 

Abbasiler'de Emirül-Ümeralık görevinin ihdas edilmesiyle, halife ile birlikte özellikle vezirin nüfuzu neredeyse kayboldu. Onun bütün yetkileri tamamen Emirü'l-Ümera'nın kontrolüne geçtiği için gerek vilayetlerin yönelimi, gerekse divanların teşkil ve işleyişinde vezirin herhangi bir rolü kalmadı. Bu durumda yeni görev paylaşımında vezir, halifenin sarayında ancak merasim günlerinde hazır bulunan bir protokol memuru konumuna düştü. 

Emirü'l-Ümera Beckem et-Türki

Abbasi devletinde Radi'nin halifeliğinde Muhammet b. Raik ile başlayan Emirü'l-Ümeralık makamı kısa süre sonra devlet erkanı arasında rekabet unsuru olmakta gecikmedi. Nitekim göreve gelmesinin üzerinde fazla bir zaman geçmeden İbn Raik'in nüfuzu, bazı emirlerin kendisiyle rekabete cüreti sebebiyle zayıflamaya başladı.

Beckem et-Türki adındaki ordu komutanı yönetime karşı isyan başlatarak (939) yılında emrindeki orduyla Bağdat'a girdi. Halifeye baskı kurmak suretiyle İbn Raik'i görevinden uzaklaştırarak kendisini Emirü'l-Ümera makamına tayin ettirdi. Böylece Beckem et-Türki Abbasi devletinin yeni Emirü'l-Ümera'sı oldu. Görevde kaldığı iki yıl boyunca (939-941) tüm devlet işlerini tek başına yürüttü.

Bu dönemde Abbasi devletinin durumu, askerin maaşını ödeyemeyecek ve halkın zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma geldi. Halife Radi'nin 940 yılında vuku bulan ölümüne kadar vaziyet bu şekilde devam etti. 

Tarihçi İbnü'l-Esir, Abbasi devletinin halife Radi zamanındaki durumunu şu şekilde özetler:

"Bu dönemde Halifenin kontrolünde Bağdat ve civarı hariç başka bölge kalmamıştı. Bu bölgenin tamamında da idare tümüyle İbn Raik'in elindeydi. Dolayısıyla halifenin yönetimde hiçbir yetkisi yoktu."

Marshall G.S. Hodgson'un İslam'ın Serüveni (İz:1995) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İhşidiler

Tulunoğullarından 906’da geri alınan Mısır, Muktedir’in saltanatı boyunca merkezi iktidarın elindeydi, fakat Mısır’ın 937’de halife tarafından tayin edilmiş olan ve “İhşid” adındaki Amuderya ötesi bir devletten gelen bir yönetici olan valisi, yerine başka biri getirilemeyecek kadar güçlü olduğunu gösterdi. Suriye’nin de çoğunu kontrolü altına alarak bağımsızca hüküm sürmeye devam etti. Ancak onun ölümünden sonradır ki Fatımiler uzunca süredir çabaladıkları Mısır’ı işgal amaçlarına ulaşabildiler. 

Büveyhiler

934’e gelindiğinde batı İran’ın çoğu bölgesini kontrolleri altına almışlardı. Çoğu Deylemli gibi Şii idiler. 

Bûyiler, mesela Tahiriler ya da Tulunoğulları gibi, düzenli olarak atanmış valiler olarak sivrilmeyip, siyasi bir boşluğu dolduran paralı asker komutanları konumunda olduklarından, halifelerin hükûmetleriyle özel bağları yoktu. Yine de Hemedaniler gibi, diğer yüksek şahsiyetlerin ve halifelerin yerine geçmek için fiilen bir teşebbüsleri olmadı: sadece zaptedebilecekleri topraklarda, onların iktidar ve otoritelerini ortadan kaldırdılar. Maamafih, basitleştirilmiş bir şekilde de olsa, halife idaresini devam ettirmeye çalıştılar.
 

Müttaki (940-944, 4 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halife Radi'nin ölümü üzerine, Emirü'l-Ümera Beckem, Radi’nin veziri Süleyman b. Hasan, daha önce vezirlik yapmış diğer kişiler, divan başkanları, kadılar, Abbasi hanedanı fertleri ve diğer devlet adamları bir araya toplanıp Muktedir-Billah'ın oğluna Müttaki-Lillah unvanıyla biat ettiler. (940).

(941) Beckem’in Sonu

Yeni halifenin seçiminden sonra Emirü'l Umeralık makamını elinde bulunduran Beckem, yönetime karşı gerçekleşen isyanlarla meşgul oldu. Ne var ki, kısa süre sonra Beckem'in yıldızı sönmeye başladı. Nitekim, asiler üzerine gönderdiği ordular peş peşe mağlup oldular. Neticede bu başarısızlıklar bizzat Beckem'in öldürülmesiyle sona erdi. 

Beridiler

Ardından daha önce yönetime karşı ayaklanma gerçekleştirmiş olan Beridiler, Türkler ve Deylemiler'den meydana gelen kalabalık bir orduyla Bağdat'a girdi. Kısa sürede halifelik sarayını istila ederek vezir İbn Meymun'u makamından uzaklaştırdı. Ancak Beridiler, Bağdat'ta şiddetli bir mukavemetle karşılaştılar. Bunun üzerine Beridiler'in askerleri, hilafet sarayında, halifenin yakınlarından kimi buldularsa öldürdüler, ardından da sarayı yağmaladılar. 

Beridiler, bir türlü halkın desteğini kazanamamışlardı. Bundan cesaret alan halife, halkın da desteğini umarak işgalci Beridiler'le mücadeleye karar verdi. Bu amaçla Kûrtekin isimli askeri başkumandanlığa getirip Beridiler'le mücadeleye memur etti. Nitekim kısa süre içinde Kûrtekin idaresindeki birlikler ve onlara destek veren halk Beridiler'i Vasıt'tan çıkarmaya muvaffak oldular. Şartların kendi lehine gelişmeye başladığım gören halife, derhal Musul'dan Bağdat'a dönerek (942) Tüzün'ü Bağdat emniyet teşkilatının sorumluluğuna getirdi. Bunun ardından kendisinin müttefiki olan Hamdanoğulları'ndan [Arap Aşireti] Hasen b. Abdullah'ı da "Nasıruddevle" unvanıyla Emirü'l Ümeralık makamına getirdi. 

Hamdanlılar'ın Emirü’l Ümeralıkları

Bu kararla birlikte her ne kadar başkent Bağdat'ta siyasi istikrar sağlanmış olsa da geçmişten gelen sosyal ve ekonomik problemler yönetim için tehdit oluşturmayı sürdürüyordu.

Bağdat’ta Ekonomik ve Sosyal Kriz

Emirü'l-Ümera'lık makamının Hamdanoğulları’nın uhdesine verilmesinden hemen sonra (942-943) yılında başka iç problemler yaşanmaya başladı. Kendisini emniyet içinde hissetmeyen halk, başkenti terk etmeye başladı. Sosyal problemler İktisadi hayatı da olumsuz etkiledi. Fiyatlar kısa süre içinde büyük artış gösterdi. Arz eksikliği sebebiyle kıtlık çeken halkın bir kısmı açlıktan hayatını kaybetti. Bu arada şehirde veba salgını görülmeye başladı. 

Bir süre sonra Emirü’l-Ümera makamını işgal eden Hamdanoğulları ile şehrin asayişinden sorumlu Tüzün arasında anlaşmazlıklar başladı. Bir süre sonra Halife ile Hamdanoğulları arasında da problemler yaşandı. 

Emirü'l-Ümera Tüzün

Şartlar, [Türk] ordu komutanı Tüzün'ün 942 yılında Bağdat'ta harekete geçip Emirü'l Ümera'ya karşı darbe gerçekleştirmesine bahane oldu. Nitekim baskılar karşısında halife, Nasıruddevle'yi azledip Tüzün'ü Emirü'l-Ümeralık makamına getirdi. 

Halifenin Bağdat’ı Terk Etmesi

Tüzün, İbn Şirzad'ı halifenin karşı çıkmasına rağmen başkente çağırarak kendisine katip tayin etti. Bu durum halife ile Tüzün'ün arasının bozulmasına sebep oldu. Müttaki bu gelişme üzerine saltanat merkezini terke karar verip aile fertleriyle birlikte Tikrit'e hareket etti. Diğer taraftan sabık Emirü'l-Ümera Nasıruddevle Hamdani, kalabalık bir orduyla Tüzün'le savaşa karar verdi. İki ordu karşı karşıya geldiler. Burada meydana gelen şiddetli çarpışmalar sonucunda İbn Hamdan hezimete uğradı. Halife Müttaki bu esnada Musul'da bulunuyordu.  Halife bunun üzerine Nusaybin'e çekildi. 

Kısa süre sonra halifenin desteklediği Hamdaniler'le Tüzün emrindeki birlikler arasında vukua gelen üçüncü savaşta yine Tüzün galip geldi. Yenilgi üzerine Hamdaniler halifeyle birlikte Musul'a çekildiler. [viii]

Taraflar, sonuçta sulh yapmaya karar verdiler. Yapılan anlaşmaya göre yıllık 3 milyon 600 bin dirhem vergi ödemesi kaydıyla elinde bulunan bölgeler üç yıllığına Hamdani Nasıruddevle'ye bırakıldı. Emirü'l-Ümera Tüzün, anlaşma yaptıktan sonra Bağdat'a döndü. Halife ise Musul'da Hamdaniler'in yanında bir müddet kalıp ardından Rakka'ya gitti. 

Türk Komutan Tüzün’ün Muttaki’yi Hilafetten İndirip Hapse Atması

Tüzün, Büveyhoğulları'nın Vasıt şehrine girip burada vergi toplamaya başladıkları anda Bağdat'a döndü. Bağdat'ta Tüzün'ü öldürmek ve Büveyhoğullan'nın şehre girişine zemin hazırlamak yolunda gizli toplantılar yapılmaya başlanmıştı. Bu toplantılarda halifenin de bulunmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Tüzün, 944 yılı Safer ayında harekete geçerek aleyhine suikastlar düzenlenmesi gibi faaliyetlere de tevessül eden Müttaki'yi tutukladı. Bunun ardından da onu azlederek Muktefi'nin oğlu Abdullah'ı halife ilan etti. Azledilmiş bulunan halifenin gözlerine mil çektirdi. Halifeliği 3 yıl 11 ay sürmüş olan Müttaki 967 yılında vuku bulan ölümüne kadar 25 yıl hapiste kaldı.
 

Müstekfî (944-946, 2 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Abbasi hilafeti, Müttaki'nin hal edildiği dönemlerde son derece güç durumdaydı. Çünkü idare ve otorite tümüyle Emirü'l-Ümera Tüzün'ün elindeydi.

Tüzün’ün Halifeyi Kontol Altında Tutması

Kendisinden önceki diğer halifeler gibi, Miistekfi de Türk komutanların etkisi altında kalmıştır. O kadar ki, Emirü'l Umera Tüzün onun yanına kendisi gibi Türk asıllı bir kölesini koymuştu. Bu köle, halifenin yanından hiç ayrılmazdı. Tüzün'ü bu şekilde bir uygulamaya sevk eden sebep, şüphesiz halifenin tüm sırlarına ve halife sarayında cereyan eden hadiselere vakıf olmak, onun kendi aleyhine bir faaliyetin içine girmesini engellemekti. 

Tüzün'ün Ölümü

Emirü'l-Ümera Tüzün, Müstekfi'nin halifeliğinin ilk dönemlerinde öldü. (945). Onun çok çalkantılı geçen görevi 2 yıl 4 ay sürmüştü. Ölümünün ardından bütün görev ve yetkileri katibi Ebû Cafer b. Şirzad'a intikal etti. 

Emirü'l-Ümera Ebû Cafer b. Şirzad

Tarihçiler, İbn Şirzad'ın icraatını değerlendirmek hususunda ihtilaf etmişlerdir. Mesela Sûli, onun siyaset yönünden emiru’l-ümeraların en iyisi olduğunu kabul eder. Ne var ki, o da şiddet ve sertlik bakımından, seleflerinden geride değildi. Nitekim Türk ve Deylemli askerlerin maaşlarına aşırı miktarda zamlar yaptı; onları memnun edebilmek için mal ve mülkleri müsadere etti. Tüccar, esnaf, işçi ve diğer çalışanlar üzerine ağır vergiler koydu. Öyle ki, onun zamanında vergiler, ticaret erbabını Bağdat'tan kaçmak zorunda bırakacak dereceye ulaştı.

Müstekfi-Billah'ın halifeliği fazla sürmedi. Halifelikte kaldığı 1 yıl 4 ay süresince nüfuz ve otoriteyi önce Tüzün, onun ölümünden sonra da yerine geçen ve 3 ay 20 gün Emirü’l-Ümeralık görevini yürüttükten sonra kaçıp gizlenen İbn Şirzad ellerinde tutmuşlardı.

Büveyhilerin Bağdat’ı Ele Geçirmeleri

Bundan kısa süre sonra da Ahmed b. Büveyh, kargaşalarla kıvranan Bağdat üzerine yürüyerek kısa süre içinde şehri ele geçirdi. Bu şekilde Abbasiler tarihinde halife Radi'nin sarsılmış olan devleti yeniden güçlendirmek için tesis etmiş olduğu Emirü'l-Ümera'lık uygulaması fiilen sona ermiş oldu.
 

Marshall G.S. Hodgson'un İslam'ın Serüveni (İz:1995) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Abbasi İmparatorluğu'nun Sonu

945’te kardeşleri zaten Irak’ın üstündeki batı İran dağlıklarını kontrol eden bir Bûyi reisi Bağdat’ı işgal etti. Şiiliğine rağmen, Bağdat’taki Bûyi reisi (Muizüddevle) emirü'l'ümera , yani başkomutan unvanını aldı ve hatırı sayılır bir mahalli otorite ile mahalli bir sarayda varlığını sürdüren Abbasi halifelerinin teorik konumunu kabul etti. Fakat gerçekte Irak, artık Bûyi iktidarının yönetiminde olan bir bölgeden ibaretti. Hilafet devletinin gerçek bir bağımsız imparatorluk olarak varlığı, sona ermişti. 

bottom of page