Müslümanların Tarihi
Emeviler Döneminde Hadis
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nin Emeviler maddesinden kısaltılarak alınmıştır.
Daha önce olduğu gibi Emeviler zamanında da dini konulardaki ilmi faaliyetler esasta Kur’an ve hadisler etrafında sürdürülmüştür. Alim sahabilerin birbirine hadis nakletmesi, ayrıca bazılarının hadisleri kendilerine ait sayfalara kaydetmesi şeklinde başlayan bu ilmi faaliyet, tek bir konuya dair hadislerin bir araya toplanması ile devam etmiş, bu gruplandırma sonucunda zamanla müstakil dini ilimler teşekkül etmiştir.
Hadis ilmi başlıca üç safha geçirmiştir:
-
Birinci safha hadislerin yazılmasıdır. Ashab devriyle tabiinin ilk zamanlarını içine alan bu dönemde hadisler “sahife” adı verilen küçük kitapçıklarda toplanmıştır.
-
İkinci safha, çeşitli hadis sayfalarının bir araya getirildiği tedvin merhalesidir. Bu dönem I. yüzyılın sonlarıyla II. yüzyılın başlarını içine alır.
-
Hadis ilminin üçüncü safhası ise Emeviler’in son devrinde başlayıp Abbasiler zamanında tamamlanan hadislerin tasnifi, yani konulara veya ravilere göre düzenlenmesi safhasıdır.
Hadiste isnad uygulaması Emeviler devri hadisçileri tarafından başlatılmıştır. Bu uygulamanın başlamasında, Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıkan hadis uydurma faaliyetinin büyük rolü olmuştur. Alimler sadece doğruluğuna inandıkları kişilerin naklettikleri hadislere itibar etmişler ve bu hadisleri kimlerden aldıklarını da belirtmişlerdir.
Hadis Tarihi ve Usulü (Anadolu Ünv: 2013) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
Tedvin Dönemi
Bu dönem, daha önce değişik yazı malzemelerine kaydedilerek veya ezberlenerek koruma altına alınmış olan hadislerin kitaplar içinde toplandığı dönemdir ve hicri 1. asrın sonlarından 2. asrın 1. veya 2. çeyreğine kadar süren bir zaman dilimini içine alır.
Böyle bir faaliyeti devlet eliyle ilk olarak başlatan kimse, Halife Ömer b. Abdülaziz olmuştu. Bu adil ve alim halife, idaresi altındaki muhtelif bölgelerin yöneticilerine mektuplar göndererek bölgelerinde bilinen hadislerin yazılıp gönderilmesini emretmiş, bunun üzerine de hadisler defter defter yazılıp halifelik merkezine gönderilmişti. Bu mühim ilmi faaliyete dönemin birçok alimi katılmıştı.
Ömer b. Abdülaziz’den önce babası, Mısır valisi Abdülaziz b. Mervan’ın da (ö. 704), valiliği esnasında hadisleri toplama faaliyetine giriştiğini gösteren bir haber vardır. Neticesi bilinmeyen bu teşebbüs tedvin olarak değerlendirilirse, tedvinin başlama tarihi h. 65-85 yıllarına kadar iner.
Bu dönemde yazılan eserlerden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır.
Bu dönemde hadislerin rivayetinde sened kullanımı tamamen yerleşmiş ve sened hadisin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Artık senedsiz hadis rivayeti, binaya merdiven kullanmadan çıkma olarak değerlendirilecek, sened, hadisçinin sahtekarlara karşı silahı kabul edilecektir.
Prof. Dr. Musa Bağcı'nın'ın Hadis Tarihi-İlk Üç Asır (Ankara Okulu: 2009)
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Hadis Toplama Faaliyetleri
Değişik hadislerin değişik ülkelere yerleşen sahabiler tarafından yayılması bir takım hukuki farklılıkların doğmasına sebep oldu. Ayrıca sahabenin yaşadığı çevreler birbirinden farklı olduğu gibi halkın problemleri ve ihtiyaçları da değişikti. Her bölgede bulunan sahabiler bu problemlere kendi bildiği hadislerle çözüm bulmaya çalışıyor, hadis yoksa içtihad yapıyordu. Neticede bölgelere göre farklı hukuki hükümler ortaya çıkıyordu. Hukuki birliğin sağlanması için sahabiler bölgeler arasında yolculuk yaparak kendi bölgesi dışında bilinen hadisleri de öğrenmenin yollarını arıyordu.
Bir sahabinin bilmediği veya Hz. Peygamberden duymadığı bir hadisi öğrenmek, yahut tereddüde düştüğü bir hadisi işitmek için her türlü yolculuk meşakkatini göze alarak uzak ülkelere seyahat ettiğini gösteren ilginç haberler vardır.
Ata İbn Rebah'ııı nakline göre. Medine’de bulunan Ebu Eyyûb el-Ensari. uzun bir yolculuktan sonra, Mısır'da bulunan Ukbe b. Amire ”Her kim dünyada bir müminin ayıbını örterse. Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.’ hadisini sormuş ve “bu hadisi senden ve benden başka işiten kimse kalmadı." demiştir.
Cabir b. Abdillah, sahabi Abdullah b. Uneys'in Hz. Peygamberden rivayet ettiği bir hadisi bizzat onun ağzından işitmek için bir ay süren bir yolculuğa çıkmıştır. O sırada Şam’da bulunan Abdullah'ın yanına gelen Cabir ona: “Hz. Peygamber’den işitmediğim bir hadisi rivayet ettiğini öğrendim. Onu işitmeden ikimizden birinin ölmesinden korktum ve sana geldim." diyerek hadisi ondan dinlemiş ve Medine'ye dönmüştür.
Tek bir hadis için dahi olsa sahabe arasında görülen bu türlü seyahatler, tabiûn neslinin yetişmesinden sonra şüphesiz daha çok artmıştır ve hadisle meşgul olan birçok tabii ilk kaynak olan ve muhtelif ülkelere dağılmış olan sahabileri teker teker ziyaret ederek onların Hz. Peygamber’den işitip rivayet ettikleri hadisleri toplamaya başlamıştır.
Said İbn Museyyib'in "Gerektiği zaman tek bir hadis için günlerce yürüdüğünü söylemesi”, Mesruk b. el-Ecda'ın “Bir harf için bile olsa yolculuk ettiğini" belirtmesi, hadislerin toplanması için gayret ve titizliği gösteren delillerdendir.
Hadislerin yaygınlaşması için sahabe ve tabiûn nesilleri döneminde devam ettirilen bu ilim yolculukları sonraki nesillerde daha da fazlalaşmıştır, bir dönemde bu tür yolculuklar muhaddisler için kaçınılmaz bir vazife halini almış, çok yolculuk yapmak bir muhaddisin ayırıcı vasfı sayılmıştır. Bazı ilim aşığı muhaddisler on sene, hatta yirmi sene seyahat edip gezdikleri yerlerde binlerce şahıstan hadis alıyorlardı. Öyle ki H. III. Ve IV. asırlarda pek çok sünnetin coğrafi merkezleri, başka bir ifade ile ilim ve kültür merkezleri oluşmuştur. Bunlar arasında Bağdad, Isfahan, Hemedan, Nisabur, Dımaşk, Rey, Merv, Herat. Kazvin, Buhara, Semerkand, Belh, Şiraz, Vasıt, Basra, Kûfe, Mekke, Medine, Dinever, Kudüs ve Sûr bunlar arasındır.
H. I. Asırda Hadis Uydurma Faaliyetleri
Bazı çağımız alimleri hadis uydurma faaliyetinin H. 40 yılında başladığım ileri sürerler. Bunlara göre Hz. Osman'ın şehit edilmesiyle birlikte başlayan siyasi ve itikadi tartışmalar neticesinde ortaya çıkan Hariciler, Hz. Ali'yi destekleyen Şiiler. Muaviye ve Ümeyye oğulları taraftan Mervaniler kendi haklılıklarını desteklemek için hadislerden tefsirden ve siyerden deliller aramaya başlamışlardır. Zikredilen bu olaylar H. 40 yalı civarında gerçekleşmiş ve o günden sonra hadis uydurma hareketi artarak devam etmiştir.
Siyasi ihtilaflar ve bu ihtilafların neticesi olarak ortaya çıkan Şi'a ve Harici fırkaları, hadis vaz'ının başlamasında başlıca amil olmuşlardır. Çünkü her fırka kendi siyasi görüşlerinin doğruluğuna halkı inandırmak için bu görüşleri teyit edecek dini naslara şiddetle ihtiyaç duymuşlardır.
Şiiler hadis tarihinde vaz’ (uydurma) kapısını açan ilk mezhep olarak anılır hale gelmiştir. Onlar Hz. Ali ve evladı veya Ehl-i Beyt adına hareket eden bir fırkadır. Hz. Ali'nin, devletin merkezini Hicaz’dan Kûfe’ye nakletmesiyle birlikte Irak, bir Şii merkezi haline gelmiştir.
Şia, İslam dışı görüşlerini teyit edebilmek için Kur’an'daki kimi ayetleri tevil etmiş; zaman zaman da halk arasında yaydıkları uydurma hadislerle görüşlerini takviye etmeye çalışmışlardır.
Şia’nın hadis vaz’ındaki rolünü Şii imamlardan İbn Ebi’l-Hadid şöyle açıklamıştır:
Bil ki fezail ile ilgili yalan hadislerin aslı Şia’dan gelir. Onları hadis vaz'ına sevkeden amil, hasımlarının düşmanlığı idi. Ne zaman ki Bekriye, Şia’nın bu faaliyetini gördü, onlar da kendi imandan hak-kında Şia'nın hadislerine mukabil başka hadisler vaz' ettiler.
Şia, hadis uydurma faaliyetini meslek haline getirdikten sonra yaşadıkları bölge olan Irak, uydurma hadislerin beşiği haline gelmiştir. Malik b. Enes, Irak ehlinin hadislerini Ehl-i Kitap’ın hadisleri ayarında görmüş, “Onları tasdik de etmeyin tekzib de" diyerek bu ülkede rivayet edilen hadislerden korunmak gerektiğini hatırlatmıştır. Ona göre Irak bir Daru'd-darb idi. Para basar gibi burada hadis imal ediliyor ve piyasaya sürülüyordu.
Şia tarafından vaz’ edilen hadislerin büyük bir kısmı, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’in faziletiyle ilgilidir. Bir kısmı da Muaviye ve Emevi sülalesini, diğer üç halifeyi (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman) ve bazı sahabileri zemmetmek gayesini gütmektedir. Şia'nın uydurduğu bazı hadisler şöyledir:
Selman'dan rivayet edilmiştir: Hz. Peyagmber'e vasisinin kim olduğunu sordum. Buyurdu ki: Vasim, sırdaşını ehlim içinde halifem ve kendimden sonra bıraktığım en hayırlı insan Ali'dir.
Ebu Bureyde babasından rivayet etmiştir ‘Her Nebinin bir vasisi vardır. Banim vasim ve varisim de Ali'dir.'
Enes b. Malik'ten rivayet edilmiştir ‘Hz. Peygamber devrinde bir yıldız kaymıştı Allah Elçisi buyurdu ki Şu yıldıza bakın: kimin evine düşerse, o benden sonraki teldedir. Baktık: Yıldız Ali b. Ebi Talib'in evine düştü."
Şiiler Hz. Ali’nin faziletine dair de bazı hadisler uydurmuşlardır.
İbn Mes'ud'tan rivayet edilmiştir ‘Ali’ye bakmak ibadettir."
İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir ‘Ben imin şehriyim Ali de şehrin kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin.’
Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiştir ‘Kıyamet günü gelince Allah bana ve Ali'ye diyecektir ki sizi sevenleri cennete, size düşman olanları da cehenneme sokun."
Şia'nın yaptığı bu iş, aksi tesir meydan getirmiş, özellikle Emevi taraftarları Hz. Ebu Bekir. Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın faziletlerine dair hadis uydurmuşlardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
Cebrail. Peygamberle birlikte iken Ebû Bekir yanlarına geldi Cebrail. “İşte Ebû Bekir" dedi Rasululah ona ‘Sen Ebu Bekir'i tanıyor musun?" diye sordu. Bunun üzerine Cebrail şu cevabı verdi: “Evet, çünkü onun gökteki şöhreti yeryüzündekinden daha fazladır. Melekler ona Kureyş'in halimi ismini vermişlerdir. O hayattayken senin vezirin, senin vefatından sonra halifendir. "
Dünya semasında 80 bin melek Ebu Bekir ve Ömer'i seven kimseler için istiğfar ederler. İkinci semada da 80 milyon melek Ebu Bekir ve Ömer'e buğzedenlere lanet ederler.
Allah katında güvenilir üç kişi vardır. Ben. Cebrail ve Muaviye.
Hariciler hadis vaz'ında Şiiler kadar ileri gitmemişlerdir. Çünkü onların inançlarına göre murtekibu'l-kebire (büyük günah sahibi) kafirdir. Yalan söylemek kebairdendir. Binaenaleyh yalancı kafir sayılır. İbn Teymiyye, Şia ile Hariciler arasında mukayese yapar ve şöyle der:
Cerh ve ta'dil kitaplarım gözden geçirenler, en fazla, yalan uyduranların Şiiler olduklarını açıkça görürler. Hariciler ise, dinden uzaklaşmış olmalarına rağmen, halk arasında en sadık kimselerdir ve hatta hadislerinin en sahih olduğu bile söylenir. Yine İbn Teymiyye bir Rafızi'ye ileri sürdüğü bir itirazda şöyle der: “Biz biliyoruz ki Hariciler sizden daha şerdir: bununla beraber onlara yalancılık İsnad etmeye dilimiz varmaz. Onları tecrübe ettik ve doğruyu arayan kimseler olduğunu gördük."
Görüldüğü gibi her mezhep kendi görüş ve inançlarını yaygınlaştırabilmek ve geniş halk kitlelerine benimsetebilmek için Hz. Peygamber’in otoritesini istismar ederek hadis uydurma yoluna gitmişlerdir. Bu faaliyet uzun bir süre devam etmiştir. Ancak İslam dininin ikinci kaynağı olan hadis/sünnetlerin büyük bir tehlike ile karşı karşıya geldiğini daha başlangıçta fark eden hadisçiler, hadis vaz’ına karşı ilk ve en en büyük tedbir olarak, hadis aldıkları ravilerin kimliklerini, hal ve gidişatlarını araştırmaya ve onlara, rivayet ettikleri hadisleri kimlerden aldıklarım sormaya başlamışlardır. Aynı zamanda sıhhatini tespit ettikleri hadisleri daha sistemli bir şekilde büyük hacimli kitaplarda toplamak suretiyle, onların daha emin bir şekilde muhafaza edilmelerini sağlamışlardır. Bu faaliyet neticesinde bir taraftan hadisin rivayet ve tahammül kaidelerini, ravilerin şartlarını, cerh ve tadilin hükümlerini tespit eden yeni bir ilim teşekkül etmeye başlarken, diğer taraftan her Müslümanın başvurabileceği sahih hadis kitaplarının telifine hız verilmiştir. Hicretin ikinci asrı, bu faaliyetlerin yoğunluk kazandığı bir asır olarak görülür.
Ahmed Emin'in Fecrü'l İslam (Kılıç: 1976) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
Hadis Uydurma Sebepleri
1 Siyasi çekişmeler
Ali ile Ebu Bekir, Ali ile Muaviye, Abdullah Bin Zübeyr ile Abduimelik, sonra Emeviler ile Abbasiler arasında geçen ihtilaflar gibi… Bütün bu olaylar birçok hadis uydurmaya sebep olmuşlardır.
İbn Ebi El Hadid, Nehc'ül Belağa şerhinde şöyle diyor:
«Faziletler hakkında uydurulan hadislerin aslı Şiiler tarafındandır. Onlar ilk olarak Hz. Ali hakkında, Ali'yi öven hadisler uydurmuşlardır. Ebubekir taraftarları, Şiilerin Hz. Ali hakkında hadis uydurduklarını görünce, onlar da Hz. Ebu Bekir hakkında hadis uydurmaya başladılar: «Eğer dost edineydim Ebu Bekir'i dost edinirdim» hadisi gibi. Şiiler, Ebu Bekir taraftarları da hadis uydurduklarını görünce, onlar da uydurmalarını çoğalttılar...
Öyle hadisler görürsün ki bunların Emeviler, Abbasiler, Aleviler veya bunlardan daha düşük kimseleri kuvvetlendirmek için uydurulmuş hadisler olduklarında şüphe etmezsin. Resûli Ekrem'in Muaviye hakkında: «Alah'ım O'nu azabından koru ve O'na kitabı öğret», Amr Bin As'tan rivayet edilen Resüli Ekrem'in: «Ebu Talib'in oğulları benim dostum değil, benim dostlarım, Allah ve müminlerin salihleridir» rivayetleri gibi.
Arap kabilelerinin faziletleri hakkında uydurulan hadisler de bu kabildendir.
Yıine Arabı, Acem ve Rumdan üstün gösteren nice uydurma hadisler, varıdır ki bunların tamamen tersi olan Acem, Rum, Habeş ve Türkleri üstün gösteren uydurma hadisler takip etmiştir.
2 Fıkıh ve kelam meselelerindeki görüş ayrılıkları
Kelam bilginlerinin kader, cebir ve ihtiyar hususlarındaki ayrılıkları, hadis uydurmaya sebep olmuş ve bazıları kendi görüşlerini kuvvetlendirmek için bu yola baş vurmuşlardır.
3 ilim maskesine bürünen bazı kimselerin hükümdarlardan fayda sağlamaları için, onların hoşuna gidecek hadisler uydurmalar
Rivayete göre halife Mehdi kuş bakmayı severdi. Bir gün Gıyas Bin İbrahim, halifenin huzuruna girerek, Resüli Ekrem'den rivayet edilen: «Uğur ancak koyunda, atta ve devededir» Hadisinin sonuna bir de (kanatta) yani kuştadır, sözünü ekledi. Bunu üzerine Mehdi kendisine 10.000 dirhem bahşiş verdi. Adam ayrılacağı sırada Mehdi, senin Resüli Ekrem'e yalan isnat ettiğine ben şahadet ederim. Cünkü Resüli Ekrem kuş kanadından bahsetmemiştir. Bu senin uy durmandır, dedi. (Bundan sonra Mehdi'nin kuş oynatmadığı rivayet edilir.)
4 Helali haram ve haramı helal yapmayacak ve hüküm değiştirmeyecek olan hususlarında hadis uydurmayı mübah kabul etmeleri
Bunlar, şahısların faziletlerini ifade eden hadisler ile kitaplarını doldurmuşlar, bazı şahıslan öven hadisler uydurmuşlardır. Kur’anı Kerim ve surelerinin faziletleri hakkında uydurulan hadisler de böyledir.
Ahlak ve tasavvuf kitaplarında görülen ve sayılamayacak kadar çak olan tergıb ve terhib hadisleri de bunlardaındır.
5 İnsanları, ilimden ancak kitap ve sünnete dayananları kabulde direnmeleri ve diğerlerine kıymet vermemeleridir.
Helal ve haramı ifade eden bükümler mücerret içtihat üzerine kurulmuş ise insanlar buna kıymet vermemiş, bunun için mecburi hadis uydurulmuştur.
Hadis Tenkidinin Başlaması
Böyle alabildiğine hadis uydurmak, gerçek alimleri korkuttu ve hadis in doğrusunu yanlışından ayırmak için hadis tenkidine koyuldu ve bu hususta çeşitli usullere baş vurdular.
Bir kısmı, hadislerin senetlerini aradı. Yani hadisi rivayet ederi, bu hadisi kimden aldığını, böylece Resüli Ekrem'e kadar adamlarını araştırdılar. Bu suretle, rivayetin yolan veya doğru olduğunu, ravinin hadis uyduracak karakterde bid'at sahibi olup olmadığım araştırdılar. Ravi ler arasında bid'at sahibi kimseler varsa onların hadisleri kabul edilmedi, sünnete uyanların hadisleri alındı.
Sonra raviler ele alındı ,onların durumları incelendi. Bir kısmını cerh ve bir kısmını tadil ettiler. Böylece hadis rivayet ve nakl edenler in hallerini araştırmaya başladılar. Bu tenkitçilerin çoğunluğu, sahabeyi tadil etti ve onları adil olarak kaıbul ettiler. Hiçbirine kusur aramadı ve yalana nisbet etmediler. Sahabeler hakkında diğerleri gibi incelemelerde bulunan münekkitler pek azdır.