top of page

Bizans'ın Arapların Elinden Kurtulması

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Bizans İmparatorluğu'nun Sıkıştırılması

Fırat’ta birleşen Araplar, uzun yıllardır bir Perslerin bir Romalıların eline geçen, dünya üzerinde Hıristiyanlığı ilk resmi din olarak kabul eden (301), Kapadokya’dan Karadeniz’e uzanan, Doğu Karadeniz ve Toros Sıradağları arasında bir alana yayılmış olan Ermenistan’a saldırıya geçtiler. 642’de, Pers Ermenistan’ının başkentine Dvin’e girmişler ve 646’da Gürcistan’da Kafkas Krallığı’na ulaşmışlardır. Böylece eski Bizans İmparatorluğu ile henüz çok genç olan Arap İmparatorluğu arasındaki sınır, Akdeniz’den Karadeniz’e kadar uzanmıştı.

...

Araplar asıl hedefleri olan Konstantinapol’e yöneltirler. Çünkü bu şehri ele geçirmek için denizlere hakim olmaları gerektiğini iyi biliyorlardı. Kısa bir süre içinde de denizcilikte uzmanlaşmışlardı. “Gemi Direkleri Savaşı” (Zat ül-Sâvari) Likya kıyılarında gerçekleşti ve Araplar Bizans donanmasını yok ettiler. (655).

Öte taraftan Arap ordusu Ön Asya içlerine ilerlemektedir. Kayseri’ye çok yakın Kapadokya’ya girmişlerdir. Bizans bu orduyu durduramayacak gibi gözükmektedir. Bizans değil ama, Arap yürüyüşünü üçüncü halife Osman’ın öldürülmesi durdurur. (656) Kriz, Müslüman dünyayı öyle bir sarsar ki geri kalan her şey unutulur; Konstantinapol’ü ele geçirme hedefi unutulurken Araplar barış istemek ve aşağılayıcı bir biçimde harç ödemek zorunda kalırlar (659). Cephe, doğuda Yukarı Fırat’ta, güneyde Toros üzerinde sabitlenir.  
 

Stephan O'shea'nın İnanç Denizi (İstanbul Bilgi Ünv.: 2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 
Başlıklar bize ait...

Bizans'ın Arapların Elinden Kurtulması 

Zatü's Savari deniz savaşında, hiç beklenmedik bir şekilde, yeni yetmeler Bizanslıları ezdiler. Araplar, karada yenilmez olduklarını kanıtlamışlardı; onları denizde yenmek de imkânsız görünüyordu. Bütün Akdeniz, Bereketli Hilal’in akıbetine uğrayacak gibiydi. 

Araya cinayet girdi. İzleyen yaz mevsiminde Halife Osman artık ölmüştü. Osman’ın katlinin ardından, Ali Halife oldu. Ümmet’in bir kısmı için, Ali zaten en baştan bu şerefi hak eden kişiydi. 661 yılında Kûfe’de Ali’yi öldürüldü. Muaviye, rakipsiz kaldığı için galip gelmiş oldu. Böylece Ebu Süfyan’ın oğlu halife oldu ve bu da Ali’nin taraftarlarını gücendirdi. Onlar, bu yüce makamın doğal varisleri olarak Ali’nin oğulları Hasan ve Hüseyin’i görüyorlardı. Böylece, hiç bitmeyecek bir anlaşmazlığın temelleri atılmış oldu. 

Bizanslılar, bekleneceği gibi, Müslümanların böyle dertlerle uğraşmasından çok hoşnuttular. On yıllardan beri ilk defa üzerlerindeki baskı hafiflemişti. Asya’dan gelen tehditten kurtulmuş ve süslü imparatorluk giysilerini tekrar kuşanmış olan İkinci Konstans, şöhretli büyükbabası Herakleios’un izlediği yolun tersi yöne gitmeye karar verdi; doğuya değil, gemileriyle Akdeniz üzerinden Batı’ya doğru gitti, başkentini Konstantinopolis’ten Sicilya’ya taşıdı. Böyle yapmasının birçok nedeni vardı: Boğaz’daki monotelit entrikaların zehirli havasından kaçmak, İtalya’daki müstemlekelerini sağlamlaştırmak ve Kartaca ve Kuzey Afrika’ya yapılabilecek saldırılara karşı koymak. 

Mantığı her ne olursa olsun, Konstans, Perikles’in zamanından beri Magna Graecia’nın (Yunanca konuşulan Sicilya ve Güney İtalya) önemli bir merkezi olmuş olan Siraküza’ya yerleşti. Müslümanların birbirini yemesini seyretmekten memnun, mirasına yönelik olası tehditlere karşı uyanık, sarayını oraya kurdu. Doğu kaybedilmiş olabilirdi ama Batı dayanacaktı. 

bottom of page