top of page

II. İstanbul Kuşatması

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Kuşatma Öncesi

Muaviye, Hz. Ömer tarafından Şam'a vali tayin edilmesinden itibaren Bizans üzerine düzenli seferler başlatan ilk Müslüman valiydi. Halifelik görevini üstlendikten sonra Anadolu seferlerini 662 yılında yeniden başlattı. Her yıl adet hale getirilen bu seferler yaz ve kış olmak üzere yılda iki defa düzenleniyordu. Giden ordular, kışı Bizans topraklarında geçiriyorlar, yaz mevsimlerinde ise tekrar hücum ediyorlardı. 

Muaviye döneminde Bizans üzerine gerçekleştirilen seferlerinin en önemlisi başkent İstanbul'un fethi girişimidir.  [669] Muaviye'nin oğlu Yezid, harekete geçen yardımcı ordunun komutanlığını yaptı.  Bu orduya Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Ebu Eyyub el-Ensari gibi sahabe önderleri de iştirak etmişlerdi. Ebu Eyyub'un bu dönemdeki fetih girişimlerinde şehit olduğu bilinmekle birlikte, şehadetin hangi tarihte gerçekleştiği hususu açık değildir. 

Emevilerin ilk İstanbul muhasarasında görev almayan Arap donanması Marmara'ya gelerek Kapıdağı yarımadasına yerleşti.  Müslümanlar ele geçirdikleri yarımadayı daha sonraki İstanbul seferleri için emniyetli bir üs haline getirdiler. Donanma Akdeniz'den İstanbul rotası üzerinde bulunan İzmir'i 672 yılında ele geçirdi. Bu fetihle birlikte Araplar Akdeniz'deki üstünlüklerini daha da pekiştirerek yeni bir İstanbul seferi hazırlıklarını tamamlamış oldular. 673 yılında donanma Rodos'u kontrol altına aldı. Kıbrıs, Rodos, Kos ve Sakız adaları güvenli hale getirildi.

 

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Muaviye’nin, Konstantinapol’e 659’da son vermek zorunda olduğu kuşatmayı ikinci kez ancak 673’te, yani tam on yıl sonra yeniden başlatabildi. Bu kez iyi hazırlanmıştır. 670’te Sakız Adası’nı ele geçirir; 672’de İzmir ve Kilikya kıyılarını hâkimiyeti altına alır. Marmara Denizi’nde, ordusu için, eğer olur da tüm kışı şehrin kapılarının önünde geçirmek zorunda kalırlar diye, kış lojistik merkezi görevi görecek Aydıncık Adası’nı da ele geçirecektir.

Stephan O'shea'nın İnanç Denizi (İstanbul Bilgi Ünv.: 2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 
Başlıklar bize ait...

II. İstanbul Kuşatması (673-678)

674 yılının baharında, savaş kadırgalarından oluşan muazzam bir donanma Marmara Denizi’ni aşarak Konstantinopolis’in deniz surlarının önüne yerleşti. Mancınıklar çalışmaya başladı. O zamana kadar görülmüş en büyük Arap sefer kuvveti, Rumların başkentinin meşhur surlarında bir gedik açılmasını umutla bekledi. Ama, Arapların kendileri, hiç beklemedikleri yeni ve korkunç bir silahın hedefi oldular: Rum ateşiydi bu. 

Muaviye’nin donanmasının gelişinden bir süre önce, bir Suriyeli Rum mimar, şeytani bir buluşunu Konstantinos’un danışmanlarına göstermişti. Bu, metal borulardan püskürtülebilen yanıcı, bir maddeydi; katı cisimlerin üzerinde olduğu gibi sıvıların üzerinde de alev alev yanıyor ve söndürülemiyordu. Rum ateşi acımasızdı; bütün bir gemiyi ateşe verebilmesinin yanı sıra, geminin etrafındaki deniz yüzeyi de alevlerle kaplanabiliyordu; dolayısıyla, gemicilerin suya atlayarak canlarını kurtarma şansları da kalmıyordu. Bu ilkel napalmın ne kadar etkili bir silah olabileceği açıktır. Her ne kadar bu maddenin neden, yapıldığı hiçbir zaman tam olarak bilinemeyecekse de -sırrı, Bizanslılarla birlikte kaybolmuştur- Muaviye’nin adamlarından sonra daha birçok başka bahtsız Bizans düşmanı da bu silahtan payını alacaktı. 

Saldıranlar, öylesine kararlıydılar ki, Rum ateşinin dehşet veren etkilerine karşı hiçbir korunmaları olmadığı halde, Konstantinopolis’i tam dört yıl kuşatma altında tuttular. Ama, savunmacılar da onlar kadar disiplinliydi. Sonunda, yenilmez Müslümanlara karşı durmayı başarmışlardı. Muaviye, 678’in sonbaharında yenilgiyi kabul etti ve ertesi yıl Bizanslılarla bir ateşkes imzaladı. İslâm’ın savaşçıları, Hicaz’dan atlarının sırtında çıkışlarından bu yana ilk kez tökezliyorlardı. 

Çağdaşımız olan bir Bizans tarihçisi, bu anı betimlerken şu sözlerle Gibbon’u da aşar: 

“(IV. Konstantinos), o zamana kadar yenilmez olduğuna inanılmış bir gücün kuşatmasına karşı beş yıl dayanacak moral gücünü tabiilerine telkin etmeyi başarmış ve böylece Batı uygarlığını kurtarmıştır. Müslümanlar Konstantinopolis’i 15. yüzyılda değil de 7. yüzyılda alsalardı, bütün Avrupa (ve Amerika da) bugün Müslüman olabilirdi.” 

 

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Kuşatmadan Sonra

Dertler hep üst üste geldiği için de Arap donanması enginlere açıldığında bu kez de fırtınaya tutulacak, pek çok gemi bu fırtınadan kurtulamayacak, fırtınadan sağ salim çıkabilmeyi başaranları da Bizans donanması dibe gönderecektir. 

Ayrıca güneydoğudaki birlikler sık sık yenik düşmektedir. Muaviye, otuz yıl için barış antlaşması imzalamak zorunda kalmış bir ateşkes demek daha doğru olacak ve daha önce ödediği vergiden daha ağır bir vergi de ödemeyi kabul etmiştir.

bottom of page