top of page

Bizans ile Mücadelenin Yeniden Başlaması

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Anadolu Seferleri

689’da yapılan antlaşmalara karşın II. Justinyen Ermenistan’da seferlere girişir, 692’de ise biraz dikkatsiz ve fazla düşünülmemiş bir hareketle Araplarla açıkça savaş haline girmiştir. II. Justinyen, Kapadokya’nın kuzeyinde bulunan Sulusaray’da yenilgiye uğrayınca, Araplar hızla Ön Asya’ya yayılmaya, saldırılarıyla bu bölgeyi bunaltmaya başlamışlardır, iki taraf arasındaki çarpışmalar, her iki tarafın da karşılıklı olarak yenilgiyi ve zaferi tatmalarıyla giderek daha da karmaşık ve çetrefilli bir hal almaya başlar.   
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Abdülmelik Dönemi

Ülkedeki iç problemleri önemli ölçüde halleden Abdülmelik, 692-693 yılında Bizans'a karşı harekete geçmeye karar verdi. Kardeşini Bizans'a sefer yapmakla görevlendirdi. Anadolu'yu kontrol hedefli Arap-Bizans mücadelesi bu adımla yeniden başlamış oldu. 

695 yılında meydana gelen savaşlarda Ermenistan'ın güney kısımları ve Maraş yeniden Müslümanların eline geçti. Kısa süre sonra da Emevilerin Anadolu üzerine geleneksel yaz ve kış seferleri başlatıldı. İkinci sefer sonucunda Erzurum Arapların eline geçti. (700) İki yıl sonra da 702’de Darende fethedildi.  

Velid Dönemi

Velid döneminde Emevilerin Bizans seferleri devam etti. Bu faaliyetler büyük oranda Mesleme b. Abdülmelik'in komutasında gerçekleştirildi. Mesleme, Harran'ı batıda Anadolu, kuzeyde ise Hazarlar üzerine gerçekleştireceği seferler için askeri harekat merkezi olarak kullanmaya başladı. 

Yaklaşık on yıl süren askeri harekat sonucunda Mesleme 711-712 yılında Malatya civarında bulunan üç kaleyi kontrol altına aldı. Bundan bir yıl sonra (712-713) Abbas b. Velid, Antakya ve Tarsus'u fethetti. 712 yılında Mesleme Amasya'yı, Abbas da Antakya ve Ereğli’yi ele geçirdi. 

Arapların Anadolu üzerine gerçekleştirdikleri seferlerde elde ettikleri başarılarda o dönemde Bizans'taki iktidar çekişmelerinin büyük katkısı olmuştur. Kendisi için avantaj teşkil eden bu şartlardan istifade etmek isteyen Velid'in asıl hedefi İstanbul muhasarasıydı. Zira halife, doğuda ve batıda gerçekleştirdiği büyük fetih hareketlerini Bizans başkentini ele geçirmek suretiyle taçlandırmak istiyordu. Ancak 715 yılındaki ani ölümü onun niyetinin gerçekleşmesine engel oldu. 

 

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

III. İstanbul Kuşatması (717-718)

Konstantinapol kuşatması Bizans tahtına büyük bir prensin Leo Isauryalı’nın geçişini (25 Mart 717) izleyen aylarda gerçekleşecektir. Çanakkale Boğazı’nı aştıktan sonra Müslüman ordusunun başındaki Mesleme orduyu 15 Ağustos 717’de şehrin kapılarına indirmiş ve kuşatmayı başlatmıştır. 1 Eylülde Mesleme’nin birliklerine 1800 gemilik bir donanma daha katılmıştır. 

Bütün bir sene, 718 yılının Ağustos ayına kadar, Araplar hiç durmadan şehre saldırmışlardır. Sonuç olarak, üvey kardeşi Halife Süleyman tarafından geri çağrılıp kuşatmayı kaldırmak zorunda kalıncaya kadar Mesleme şehre aman vermemiştir. 

Müslümanların bu kuşatmada çok büyük kayıp verdikleri anlatılır; yaklaşık elli bin ölüden söz edilir. Ancak bundan daha ilginç olan da Bizanslıların bu kuşatmadan zaferle çıkabilmiş olmasıdır. Hıristiyanlığı, daha sonra bir kez daha, Charles Martel, Isauryalı’nın 718’deki bu ilk kurtarışından on beş yıl sonra Puvatya’da (Poitiers) kurtaracaktır. Eğer Leo Isauryalı zafer kazanmamış olsaydı ve şehir Arapların eline geçseydi, Arapların, hâlâ İslamiyet’i kabul etmemiş ve büyük bir karışıklık içinde bulunan Balkan bölgesi ile Orta Avrupa’ya yayılmalarına ne ya da kim engel olabilirdi ki? 
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Anadolu Seferlerinin Değerlendirilmesi

Hz. Ebu Bekir'in halifeliğinden itibaren Müslüman fatihler Suriye ve Mezopotamya topraklarında hızla ilerleyip bölgede yaşayan Aramilerin hızla İslamlaşmasını ve Araplaşmasını sağlamış olmakla birlikte, aynı faaliyeti Anadolu'da gerçekleştirmemişlerdir. Hatta burada zapt ettikleri büyük şehirlerde tutunmak için büyük gayret sarf etmemişler, sadece mutad olarak her yaz mevsiminde Amanos ve Toros silsileleri yoluyla Anadolu içlerine akınlar yapmışlar, bol esir ve ganimet aldıktan sonra geri dönmüşlerdir. Bunun altında başlangıçtan beri Arapların Anadolu'yu kendileri için yeni bir yurt olarak düşünmedikleri gerçeği yatar. Anlaşılan o ki, coğrafya ve tabiat şartlarının farklılığı sebebiyle Arap kabileleri özellikle Toros dağlarının kuzey ve batı kısımlarına ulaşmakla birlikte buralara iltifat etmemişler ve bölgeye yerleşmeyi düşünmemişlerdir. Arap orduları karadan İstanbul'a kadar ulaşmış olsalar da Toros dağ silsilesi her iki devlet arasında tabii bir sınır olma özelliğini uzun yıllar sürdürmüştür.

 

bottom of page