Müslümanların Tarihi
Muaviye'nin Halifeliği
Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016)
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Muaviye’nin Ölümü ve Yezid’e Biat Edilmesi
680 yılında Muaviye'nin vefatından sonra oğlu Yezid Emevilerin yeni devlet başkanı oldu. Kısa süre sonra da valiler marifetiyle eyaletlerden onun adına biat alınmaya başlandı. Fakat Yezid'in veliahd tayin edilmesine baştan itibaren itiraz eden Hicaz önderleri beklenildiği gibi onun halifeliğini tanımadılar. Yezid bunun üzerine Medine valisinden mutlaka onların da biatlerinin alınmasını istedi. Vali emrin kendisine ulaşmasından sonra Hz. Hüseyin başta olmak üzere ashab çocuklarım çağırarak Muaviye'nin öldüğünü haber verdikten sonra kendilerini Yezid'i halife olarak tanımaya davet etti.
Baskıların artması üzerine Abdullah b. Zübeyr gizlice Mekke’ye kaçtı. Velid b. Utbe onun yakalanması için arkasından askeri birlik gönderdiyse de buna muvaffak olamadı. Aynı anda biat baskısıyla bunalan Hz. Hüseyin de aile halkından pek çok kişiyi yanına alarak Medine'yi terk etti. Sadece kardeşi Muhammed b. Hanefiyye onunla birlikte Mekke'ye gitmedi.
Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr'in Medine'yi terk etmesinden sonra geride kalan Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Abbas ise şehirde bulunanların tamamının biat ettiğini görünce Yezid’in halifeliğini tanıdıklarını açıkladılar.
Prof. Dr. İbrahim Sarıçam'ın Emevi-Haşimi İlişkileri (Türkiye Diyanet Vakfı: 2015) kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Hz. Hüseyin ve Kerbela (679)
Yezid b. Muaviye babasının vefatı üzerine hilafet makamına geçer geçmez, kendisine yapılması gereken biat işinin tamamlanması gerektiğini düşündü. Önce, daha babası hayatta iken kendi veliahtlığını kabul etmemiş olan Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Ömer, Abdurrahman b. Ebibekir ve Abdullah b. Zübeyr'in biatların almayı hedefledi.
Bu amaçla Medine valisi Velid b. Utbe'ye bir mektup yazarak, halktan ve özellikle yukarıda adı geçen üç kişiden biat almasını ve bu konuda asla müsamahalı davranmamasını emretti.
Bunun üzerine Hz. Hüseyin Medine'yi terk edip, Mekke'ye gitmeye karar verdi. Kardeşi Muhammed b. Hanefiyye ona nasihatte bulunarak, şayet Medine'den uzaklaşmak istiyorsa Mekke'ye, burada rahat bırakmazlarsa Yemen’e gitmesini, şayet orada da huzur bulmazsa dağ başlarına çıkıp ortalık sakinleşinceye kadar beklemesini tavsiye etti. Hz. Hüseyin, Muhammed b. Hanefiyye hariç, kardeşlerini, yeğenlerini ve tüm aile fertlerini yanına alarak Mekke'ye hareket etti. Medine'den ayrılmadan önce dedesinin kabrini ziyaret ederek şunları söyledi:
"Ya Rasulallah! Senin yanından istemeyerek ayrılıyorum. Seninle aramıza girdiler. Şarap içen, günahkâr Yezid'e biat etmeye zorlandım. Bunu yaparsam kâfir olurum, şayet biat etmezsem öldürülürüm..."
Acaba Hz. Hüseyin'in Medine'yi apar topar terk etmesinin gerçek sebebi neydi? O, Medine'de kendisini emniyette hissetmediği için mi veya bir isyan hazırlığı yapmak maksadıyla mı Mekke’ye gitmiştir? Herşeyden önce belirtmek gerekir ki, o Yezid'e biat etmemekte kesin kararlı idi, daha önce, Muaviye'nin tüm ısrar ve tazyiklerine rağmen onun veliahtlığını kabul etmemişti. Şimdi ise, halife olarak hiç tanıyamazdı. Hatta Yezid'e biat etmenin günah olduğunu görüşünde idi. Biat etmemesine Beni Ümeyye'nin asla müsamaha göstermeyeceği de anlaşılıyordu. Hz. Hüseyin'in sürekli olarak biat için tazyik edilmesinden ve biat etmediği takdirde bir sûikaste kurban gitmesinden endişe ettiği için Medine'yi terk ettiğini söyleyebiliriz.
Diğer taraftan, kaynaklarda Kûfelilerin her ne kadar Hz. Hüseyin Mekke'ye gittikten sonra davet mektupları gönderdiklerine dair bilgiler çoğunlukta ise de bundan önce de Kûfelilerle Hz. Hüseyin arasında ilişkiler bulunduğu anlaşılmaktadır. Hz. Hüseyin de Muaviye'ye karşı herhangi bir harekete teşebbüs etmek istemiyordu; bununla birlikte Muaviye'den sonra Yezid'in hilafete geçmesi durumunda Kûfelilerin desteği ile bir isyana teşebbüs etme düşüncesine sahip olabileceği de ihtimal dahilinde bulunmaktadır.
Hz. Hüseyin, Mekke'ye hareket etmeden önce kardeşi Muhammed b. Hanefiyye'ye Yezid'e biat etmemesinin ve idareye başkaldırmasının sebebini şöyle açıklamıştır:
"Ben şımarıklığımdan, bozguncu ve zâlim olarak ortaya çıkmış değilim. Ben dedem Muhammed'in ümmetimin felâhını ve iyiliğini talep maksadıyla ortaya atılmış bulunmaktayım. İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek istiyorum Dedemin ve babamın yolundan yürüyorum."
Diğer taraftan Hz. Hüseyin'in Yezid'e biat etmeyip Mekke'ye gittiğini öğrenen Kûfeliler, Hz. Hüseyin'e davet mektubu gönderdiler. Daha sonra mektuplar birbirini izledi. Bu mektupların sayısı o kadar çok idi ki, iki torbayı dolduracak miktara bâliğ oluyordu. Kûfeliler ikişer, üçer ve dörder kişilik gruplar halinde bir araya gelerek mektup yazıp göndermişlerdi.
Hz. Hüseyin Kûfelilere yazdığı cevapta, mektupların kendisine ulaştığını, Müslim b. Akil'i durumu yerinde incelemek üzere Kûfe'ye gönderdiğini açıklıyordu.
Bu arada Hz. Hüseyin, Basra halkının da desteğini sağlamak Basra'nın önde gelen şahıslarına da bir mektup yazdı. Ancak mektubu götüren şahıs, ihbar edildi. Hz. Hüseyin'in elçisi yakalatılarak boynu vuruldu .
Hz. Hüseyin, Kûfelilerin açıkladıkları hususun gerçek olup olmadığını tetkik için, amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Küfeye gönderdi. Müslim b. Akıl, Kûfe'de derhal faaliyete girişip, Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı. İlk anda oniki bin veya onsekiz bin kişinin biatını aldı. Müslim, bu durumu, öldürül! meşinden 20 gün kadar önce Hz. Hüseyin'e bir mektupla bildirdi.
Müslim b. Akil'in öldürülmesi hususunda Yezid'in emri açıktır. Numan b. Beşir'i Müslim b. Akil'e ve Hz. Hüseyin taraflarına yumuşak davranmasından dolayı azledip, yerine Ubeydullah b. Ziyad gibi sertliğiyle tanınan birisini tayin etmesiyle, Yezid'in her ne pahasına olursa olsun yeni valiye Beni Hâşim ve taraflarının hakkından gelmesi için yetki verdiği anlaşılmaktadır.
Ubeydullah b. Ziyad Basra'ya kardeşi Osman'ı tayin ederek Kûfe'ye gitti. Ubeydullah'ın Kûfe'ye geldiğini haber alan Müslim b. Akil ikamet mahallini değiştirdi ama Ubeydullah kısa zamanda onun yerini tespit etti ve Hâni'i çağırarak Müslim'i kendisine teslim etmesini istedi; ancak bunu kabul etmeyen Hânı tevkif edildi. Bunun üzerine Müslim halkı ayaklanmaya çağırdı ve valilik binasını kuşattı. Fakat Ubeydullah'ın yanında bulunan Küfe eşrafının nasihat ve tehditleri üzerine ayaklananlar dağıldılar. Yalnız başına kalan Müslim Ubeydullah'ın huzuruna götürüldü.
Ubeydullah, Müslim'in, vilayet binasının damına çıkarılarak boynunun vurulmasını emretti. Bu emir derhal yerine getirildi (679). Bu arada, Müslim'i evinde barındıran Hâni b. Urve de öldürüldü. Ubeydullah, Müslim'in cesedini Kûfe'de astı; başlarını Yezid'e gönderdi.
Yezid'in, Müslim'in öldürülerek Kûfe'deki Beni Hâşim taraftarlarının gözünün korkutulması ve etkisiz hale getirilmesiyle, kısmen de olsa rahatlamış olduğu görülmektedir.
Müslim b. Akil, öldürülmesinden yirmi gün kadar önce, Kûfelilerin biat ettiğini ve buraya gelmesi için ortamın müsait olduğunu Hz. Hüseyin'e bildirmiş, ancak durumun son anda tersine geliştiğine dair sağlıklı haber ulaştıramamıştı. Hz. Hüseyin ise, Küfede hazırlıkların tamamlandığına inanarak ve Müslim'in başına gelenlerden habersiz olarak yola çıkmaya karar verdi. Abdullah b. Abbâs, Kûfelilerin vefasız olduğunu ve bu yüzden onlara güvenilemeyeceğini hatırlatarak, başlarında Emevi valisi bulunduğu sürece oraya gitmemesini ve Mekke'de kalmasını; şayet Mekke'den çıkmak istiyorsa Yemen'e gitmesini, çünkü orada sağlam kalelerin ve babasının taraftarlarının bulunduğunu söyledi. Amr b. Abdurrahman b. el-Hâris, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Câfer gibi önde gelen şahısların da yaptıkları buna benzer uyarı ve tavsiyelere rağmen Hz. Hüseyin kararından vazgeçmedi. Tüm aile fertlerini de yanına alarak Kûfe’ye doğru hareket etti.
Hz. Hüseyin ve beraberindekiler yola devam ederken, Kûfe'den gelen bir yolcu Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve'nin öldürüldüğünü ve cesetlerinin de şehrin sokaklarında sürüklendiğini haber verdi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin geri dönmek istediyse de Müslim b. Akil'in kardeşleri ve oğullarının "Ya intikamımızı alır, veya öldürülürüz" diyerek, dönmek istememeleri üzerine yola devam edildi.
Bu arada Ubeydullah'ın gönderdiği Hurr b. Yezid bin atlı ile Hz. Hüseyin'i karşıladı. Hurr, onu Ubeydullah'a götürmek istediyse de Hz. Hüseyin "Ubeydullah'ın yanına gitmektense ölmek daha iyidir" diyerek bunu reddetti. Hurr, onun geri dönmesine de müsaade etmedi. Hz. Hüseyin, Hurr b. Yezid ve adamlarına yaptığı konuşmalarda Kûfe'ye geliş sebebini şöyle açıklıyordu:
"Bunlar şeytana itaat eltiler, Allah'a itaati terkettiler, fesat çıkardılar. Hadleri terk ettiler. Ganimetleri gasp ettiler. Bu durumu değiştirmekte en fazla hak sahibi olan benim.”
"...Bizler Ehl-i Beytiz. Biz bu işi üstlenmeye haklan olmadığı halde bu makamda hak iddiasında bulunanlardan ve sizi zulümle, düşmanlıkla idare edenlerden daha layıkız..."
Ancak Hz. Hüseyin'in bu sözleri karşı tarafı etkilemedi ve Kerbelâ'da konaklamak zorunda bırakıldı. [19]
Kuvvetler arasında mübareze şeklinde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in yakınları birer birer öldürüldüler. Savaşın ferdi mücadele şeklinde cereyan etmesinden ötürü, fazla zayiat verildiğini gören Küfe ordusu toplu halde hücuma başladı. Hz. Hüseyin'in vücudunda 33 mızrak ve 34 kılıç yarası tespit edildi. Şemir, hasta ve yatakta olan Ali b. Hüseyin’i de öldürmek istediyse de buna engel olundu.
Hz. Hüseyin ve arkadaşlarından öldürülenlerin toplam sayısı 72 kişi idi. Ubeydullah, Hz. Hüseyin'in ve diğer şehitlerin başlarıyla, kadınları ve çocukları Şam'a gönderdi.
Yezid, Hz. Hüseyin'in başına baktı ve yanındakilere dönerek şunları söyledi:
"Bunun sebebi nedir biliyor musunuz? O, 'benim babam onun babasından, annem Patıma onun annesinden daha hayırlıdır, dedem Rasûlullah onun dedesinden daha hayırlıdır, ben de ondan daha hayırlıyım. O halde, bu işte (hilâfette) ben ondan daha hak sahibiyim', dedi. Babasının benim babamdan hayırlı olmasına gelince, onun babasıyla benim babam muhakeme oldu. Hangisinin lehine de hüküm verildiğini herkes biliyor. Onun annesinin benim annemden daha hayırlı olduğu sözüne gelince, Allah için söylemek lazım gelirse, Resulullah'ın kızı Fâtıma benim annemden hayırlıdır. Onun dedesinin benim dedemden hayırlı olduğu hususuna gelince, yemin ederim ki Allah'a ve ahiret gününe inanan hiçbir kimse, aramızda Resulullah'a denk ve ona eş değerde kimse olduğu görüşünde değildir. Hüseyin'in, kendisinin halifeliğe benden daha layık ve hak sahibi olduğu hususuna gelince; o, 'Deki ey mülkün sahibi olan Allah! Sen mülkü dilediğine verirsin. Sen mülkü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Hayr yalnız senin elindedir. Şüphe yok ki, sen herşeye kadirsin.”
Yezid, elleri kelepçeli olarak huzuruna getirilen Ali b. Hüseyin'in bağlarım çözdürdükten sonra, ikisi arasında geçen tartışmada şunları söylemişti;
"Ey Hüseyin'in oğlu Ali! Baban benimle akrabalık bağlarını kopardı, hakkımı tanımadı. Otoritem hususunda be-nimle mücadeleye girişti. Allah da onun başına senin de şahit olduğun şeyleri getirdi.”
Görüldüğü üzere Yezid, kendisi ile siyasi mücadeleye girişenin Hz. Hüseyin olduğunu açıklamakta; bir bakıma, hadiseden onu sorumlu tutmaktadır. Allah’ın mülkü dilediğine vereceğine dair ayeti kerimeyi okumasıyla da idaresine dini bir dayanak bulmuş olmakta ve hilafetin kendisine Allah tarafından bahşedilmiş olduğunu ifade etmek istemektedir.
Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016)
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Kerbela’dan Sonra
Yezid, yanında bulundukları süre zarfında Hz. Hüseyin'in geride bıraktığı ailesine özel misafiri muamelesi yapmış, bir süre sonra her türlü ihtiyaçlarım karşılamak suretiyle yanlarına muhafız birlikleri görevlendirerek onların salimen Medine'ye ulaşmalarını sağlamıştır.
Kerbela gerek devlet başkanı Yezid gerekse Emevi hanedanına karşı toplumda büyük infiale sebep olmuştur. Nitekim Hz. Hüseyin'in öldürülmesine tepki olarak çeşitli şahıs ve gruplar tarafından, farklı gayeler güdülerek pek çok isyan gerçekleştirilmiştir.
Kerbela hadisesi sadece siyasi neticeler doğurmamış, politik nitelikli başlayan Şia hareketinin ideolojisini belirleyen en önemli amil olarak kabul edilmiştir. Şiilik bundan sonra sadece Ali taraftan olma boyutunu aşmış, ona bağlı olanları, Müslümanları yönetmeyi Hz. Ali evladının devredilmez hakkı olduğu inancını dini bir hüküm olarak kabul eden bir grup haline getirmiştir.
Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi Şia mezhebinin siyasi hayat kaynağı, adeta doğum tarihi olarak telakki edilmiştir. Nitekim Şiiliğin temel şahsiyeti ve hareket noktası resmiyette Hz. Ali olmakla birlikte, bu olay sebebiyle Hz. Hüseyin'in adı daha öne çıkmıştır. Nitekim Şiiler tarafından Hz. Hüseyin'in şehit edildiği tarih büyük ihtifallerle hatırlanır ve görkemli törenler yapılırken, Hz. Ali'nin şehit edilmesi hadisesi ve yıldönümü aynı ilgiyi hiçbir zaman görmemiştir. Gerçekten Günümüzde de İmamiyye'nin gönül ve duygu dünyasını Hz. Ali değil Hz. Hüseyin sevgisi yönlendirmektedir.