top of page

Halifeler Döneminde

Hukuk Merkezleri ve Hukukçular


Prof. Dr. Ali Şafak'ın İslam Hukukunun Tedvini. (Ankara Üniversitesi: 1977) kitabından kısaltılarak alınmıştır.
 

Sahabenin hepsi Peygamberden aynı derecede feyz alamamış, dini ve hukuki hükümlerin manasını anlayıp izah etmekte aynı imkana sahih olamamışlardır. Her birinin mes’elelerin inceliklerine vukufu derece derece idi. Bu sebebledir ki, ashabdan bazısı parlamış, temayüz etmiştir. 

Sahabenin verdiği fetvalar, kadının verdiği hükümler gibi bir resmiyet taşımazdı. Fetva almak için halk istediği hukukçu sahabeye gitmekte serbestti. Fetva veren, hukuki faaliyette bulunan sahabeden bazısı diğer bazısından sırası gelince fetva istemiştir. Zira hukukun bazı konularında özel ihtisası olan sahabe mevcuttu. 

Ashabın hukukçularının azlığı ve henüz etrafa pek yayılmamış bulunuşları sebebiyle bir mes’ele hakkında istişare ile görüş birliğine kolayca varabiliyorlardı. Onların bu ittifak ve icma ettikleri hususa muhalefet doğru karşılanmıyordu. Sonraları buna ”İcma-ı Sahabe”, ”İcma-ı Ümmet” denilmiştir. 

   

Fetva verirken de her birinin kendine has özellikleri vardı. Mesela; Hz. Ali’nin yolu Ömer’in yoluna muhalifti, denilebilir. Zira, Ömer (r.a.) durum aydınlanıncaya kadar bir meselede sahabe ile müşaverede bulunurdu. Ali (r.a.) ise bunun aksine ekseri zamanlarda kendi nefsine güvenirdi. Esasen Hz. Ali’nin hükümlerinin çoğu Kufe’de verilmiş, ondan da az bir topluluk öğrenmişti. Onun reyleri, fetvaları Küfeden etrafa ve bilhassa Irak’a yayılmıştır. 

Hz. Ebu Bekir ve Ömer’den itibaren etraftaki büyük şehirlere Kur’an, hadis, fıkıh öğretmenleri gönderilmeye başlanmıştı. Ayrıca harbler sebebi ile yeni şehirlere giden alim, hukukçu sahabe oralarda kalmışlardı. Bu muallim sahabeden en çok istifade edenler ”Mevali” (=Arab olmayan, yabancı) denilen yeni Müslüman olmuş kimselerdir.

 

Bu cümleden olarak;

  1. Abdullah b. Abbas (v.687)ve talebesi Akreme (v. 726),

  2. Abdullah b. Ömer-talebesi Nafi (v. 736),

  3. Enes b. Malik talebesi Muhammed b. Şirin (v. 729),

  4. Ebu Hureyre (v.678),  talebesi Abdurrahman b. Hürmüz il-A’rec

 

sayılabilir. Bu dört sahabe hadis ve fetva rivayeti bakımından en meşhur sahabe oldukları gibi dört talebe de hukuk bakımından büyük bir üstünlük sahibidirler. Yeni kurulan ve kısa zamanda büyüyen, ilim merkezleri haline gelen bir kısım şehirler İslam ilminin bazı kollarında şöhrete ulaşmıştır. 

  1. Abdullah b. Ömer, Medine,

  2. Abdullah b. Abbas; Mekke,

  3. Abdullah b. Amr b. el-As, Mısır,

  4. Abdullah b. Mesud, Kûfe

 

Dördüne birden ”ABADİLE” denilir. Hepsi de sahabenin hukukçularıdırlar. 

Medine

Medine; Teşrii faaliyetin çok olduğu yer idi. Peygamber (a.s.) de en çok Medine’de hadis söylemişlerdi. Mekke ve Medine şehirleri Hicri I. asırda hadis, fıkıh, tarih araştırıcılarının merkezi olmuştur. 

Zeyd b. Sabit (v. 666)

Süleyman b. Yesar şöyle nakleder:

”Hz. Ömer ve Osman halifeliklerinde Zeyd b. Sabit’e kaza, fetva, feraiz ve kıraatte başka birisini takdim edip, öne geçirmezlerdi.”

O, Medine şehrinin hukuk sahasında en önde geleniydi. İcma-ı Ümmet vuku bulan bütün meselelerde onun da görüşü vardır. Ölümüne kadar hukukla meşgul olmuştur.

Hz. Aişe (v.677)

Peygamberin zevcesidir. Umumi mes’elelerde, kadınlarla ilgili hususlarda pek çok hükümler bilir, hadisler rivayet ederdi. 

Kendisinden sahabe ve tabiiler rivayette bulunmuşlardır. 

Abdullah b. Ömer (v. 693) (İbn Ömer)

En iyi fetva veren, isabetli görüşleri olan, gayet dikkatli hareket eden bir hukukçu, hukukçu Abdullah’lardan birisidir. Büyük hukukçu Nafii yetiştirmiştir. Medinelilerin, ilmine, şahsına ve fetvalarına büyük bir itimadı vardı. Fetvaları talebeleri tarafından rivayet edilmişti. 

Ebu Hureyre (v. 678)

Hz. Peygamberden çokça hadis rivayet etmiş, Medine’ye gelen talebelere hadis ve fıkıh öğretmiştir. Başta ibadetler olmak üzere diğer konularda fetvalar vermiştir. 

Bu hukukçulardan başka başta dört halife olmak üzere Enes b. Malik, Selman-ı Farisi (v. 656) de eklenebilir. Yalnız Hz. Ali daha çok Küfede fetva verdiği için, O, orada anlatılacaktır.

Mekke

Mekke; Kur’an’ın ilk nazil olduğu yerdir. 

Abdullah b. Abbas (v. 687) (İbn Abbas.)

Peygamber (a.s.) onun hakkında; ”Ya Rabbi onu dinde fakih eyle, te’vili de öğret,” duasında bulunmuştur. Dört Abdullahdan birisi olup, kuvvvetli bir hukukçudur. Tefsir ve fıkıhda şöhrete ulaşmıştır. İbn-u Abbas’ın yetiştirdiği pek çok talebesinden en meşhuru; kölesi ve hukukçu tabiilerin meşhuru Akreme’dir. 

Orta durumlu hukukçular arasında Abdullah b. Zübeyr (v.692), Muaviye b. Ebi Süfyan (v.680) da sayılırlar ki, bunların her biri az veya çok fetvalar vermişlerdir. 

Mısır

Abdullah b. Amr b. El-As (v.685)

Hukuk ve diğer konulardaki bilgileri Hz. Peygamberden ve alim sahabeden öğrenmiştir. Dört meşhur hukukçu Abdullahlardan birisi de budur. Hadis ve hukukla ilgili bir kısım şeyler yazdığı nakledilir. Babasını, politikaya karışması sebebiyle tenkid etmiştir. Hukuk alanında Mısırlılar ondan pek çok şeyler öğrenmişler, onun fetvasına tabi olmuşlardır. 

Mücahid, onun hakkında; "Abdullah b. Amr b. El-As’ın yanında bir sahife gördüm. Ne olduğunu sordum: Bu Es-Sadıka'dır. İçinde Peygamberden işittiklerim vardır. Onunla benim aramda başka bir şey yoktur, diye cevap verdi” sözlerini nakleder. 

Şam

Hz.Ömer (r.a.) oraya Muaz b. Cebel’i, Ebu Derda’yı göndermiştir. Böylece her ikisi Şam medresesinin temelini atmışlar, dini tedrisatta bulunmuşlardır. Bunlara, sonradan gönderilen Ubade b. Samit de ilave edilir. 

Ubade Kur’an-ı Kerimin toplanılması işinde bulunmuş, sonra Filistin kadısı olmuştur. Dini meseleleri en iyi anlayanlardandı. Ebu Derda ise hukukçu bir sahabe idi ve Şam kadılığı görevinde bulunmuştur. 

Her üç hukukçu beraberce önce Humus’a, gelmiş, sonra Ebu Derda Şam a, Muaz b. Cebel ve Ubade b. Samit de Filistin’e gitmişlerdir. Harpler sebebiyle gelin yerleşen sahabe de mevcuttu. Pek çok sahabe ve tabiun onların ilminden istifade etmişlerdir. 

Kûfe

Hz. Ömer zamanında 638 yılında kurulan daha çok askeri bir şehir olan Kufe’ye Hz. Peygamberin ashabından gelip yerleşenler olmuştu. Resmi veya gayr-ı resmi olarak gelen sahabe kendilerine müracaat edenlere Kur’an, hadis ve fıkıh öğretiyorlar, halkın sorularına fetvalar, cevaplar veriyorlardı. Hukukçuların burada gösterdiği gayretler ileride büyük bir hukuk ekolünün ortaya çıkmasına yol açmış, Küfe şehri iki büyük medreseden birinin merkezi olmuştur. Sahabeden ileri gelen hukukçuları; 

Abdullah b. Mesud (v. 653) (İbn Mesud)

Peygamber onun hakkında ”Kim Kur’an-ı öğrenmek isterse Abdullah b. Mesud’dan öğrensin.” sözlerini söylemişlerdir. Zekâ ve kabiliyetini gören Hz. Ömer, onu Kufe’ye Kur’an öğretmeni olarak göndermiştir. Orada bu görevi yanında hukuk ve hadis öğretimine de devam etmiştir. Ondan da Kufe’nin ileri gelen altı hukukçusu; Alkame (v. 682), Esved (v. 695), Mesruk (v. 683), Ubeyde b. Amr es-Selmani, Haris b. Kays el-A’ver, Amr b. Şerahil (v. 723) hukuk öğrenmişlerdir. İşte İbn Mesud, bu talebeleri vasıtasıyla Küfe’de büyük bir hukuk faaliyetinin başlamasına yol açmıştır.

İbn Mesud hukukta Hz. Ömer’in yolunu tutmuş, görüşlerini seçmişse de bazen ondan ayrıldığı da olmuştur. Onun, Ömer’in görüşlerine muhalif olan görüşleri de makbul ve muteberdir. A’meş (v. 766), İbrahim Nahai (v. 714) den; ”Hz. Ömer ile Abdullah b. Mesud bir mes’elede ittifak ve içtima ederse, onların bu. görüşlerine hiç bir görüş tercih edilemez. İhtilaf ederlerse, Abdullah’ın görüşü daha dikkat çekicidir. Zira o daha lütufkardır” sözlerini rivayet eder. 

Hz. Ali (v. 661)

Ömrünün büyük bir kısmını Medine’de geçirmiştir. Kufe’ye geldiğinde de boş durmamış fetvalar vermişti. Aşırı Şiiler, Şia mezhebi taraftarları Hz. Ali’den gelen bilgilere yalan katıp, tahrif ettikleri için, Sünnet taraftarları, ondan rivayet edilen hadis ve fetvalara itina göstermişlerdir. Ali (r.a.) politika ile meşgul olmuş, ilimle uğraşmaya pek vakit bulamamıştır. Bununla beraber sonraki nesiller ve akranı olanlar ilminden hayli istifade etmişlerdir. 

Kadı Şurayh (v. 707)

Peygamberin sağlığında Müslüman olup, onun sağlığına yetişip de onu göremeyenlerdendir. Kufe’nin ileri gelen hukukçusudur. 60 sene kadar kadılık etmiştir. Hz. Ömer’in kadı olarak onu Küfe’ye tayininden sonra Haccac’ın Irak valiliğine kadar o makamda ibka edilmişti. Haccac’dan korktuğundan, onun zamanında istifa edip çekilmiştir. Hz. Ömer’in muhtelif vesilelerle emir ve yasaklar konusunda ona gönderdiği mektuplar hukuk ilmi yönünden pek büyük değer taşır. Ömer, Ali ve İbn Mesud’tan rivayetlerde bulunmuş, kendisinden de yukarıda sözü geçen Kufe’nin tabiundan büyük hukukçuları rivayette bulunmuşlardır. 

Basra

Basra şehri, 636 yılında Hz. Ömer’in emri ile Irak’ta kurulmuştur. Kısa zamanda gelişmiş, sahabe ve tabiunun gayretleri ile ilim merkezi haline gelmiştir. Sahabeden orada bulunanların en meşhuru Ebu Musa el-Eş’ari (v. 665) ve Enes b. Malik (v. 709) dir. Ebu Musa kadı, Enes b. Malik de Kur’an öğretmeni olarak gitmişlerdir. Hasan Basri (v. 729) ve İbn Sirin onlardan ve başka hukukçu sahabeden ders okumuş hukukçulardır.

bottom of page