top of page

Sükûnet: Ömer b. Abdülaziz (717-720)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Emeviler döneminde 717/720 yılları arasında halifelik yapan Ömer b. Abdülaziz, hanedanın diğer devlet başkanlarıyla karşılaştırıldığında farklı bir şahsi ve siyasi görünüm sergilemiştir. Anne tarafından Hz. Ömer, baba tarafından da Mervan'ın torunu olan halife, Emevi devletinin meşruiyetine şüpheyle bakan pek çok insanın dahi sempatisini kazanmış, hatta yönetime muhalif grupların bile saygı gösterdiği bir devlet başkanı haline gelmiştir. Bu sebeple Müslüman tarihçiler, takdir kazanan uygulamaları ve adaleti sebebiyle onu Hz. Ömer'e nisbetle İkinci Ömer olarak isimlendirmişlerdir. Bazı alimler de kendisini beşinci Raşid halife kabul etmişlerdir. 

Babası onun bir devlet adamı değil, alim olarak yetişmesini tercih etmiştir. Medine'deki ilim atmosferinde dini ilimlerin her alanında eğitim gören Ömer b. Abdülaziz, ayrıca şiir ve edebiyat gibi Arapların önem verdikleri sanatlarda da yeterli hale gelmiş, çocukluk ve gençlik dönemlerini Medine'de tamamladıktan sonra devlet başkanı olan amcası halife Abdülmelik tarafından Şam'a davet edilmiştir. 

Halife Velid'in yönetimi döneminde 706 yılında Hicaz valisi oldu. Burada gençliğindeki ilim ortamına yeniden kavuşan Ömer, vazifesini alimlerden müteşekkil danışman heyetiyle birlikte yürüttü. Onun Hicaz'da sağladığı güven ve huzur ortamı pek çok insanın Medine'ye gelmelerine sebep oldu. Bilhassa Irak valisi Haccac'ın sert yönetiminden kaçanlar Hicaz'ı kendileri için bir sığınak olarak gördüler. Bunun farkına varan Haccac, halife nazarındaki güçlü konumundan istifadeyle Irak'tan kaçan asileri himaye ettiği iddiasıyla Ömer b. Abdülaziz ile ilgili tedbir alınmasını istedi. Velid de Irak valisinin şikayetini dikkate alarak görevine son verdi. 

Kaynaklarda azledilmesine gerekçe olarak onun Süleyman'ın veliahdlıktan azledilmesine karşı çıkması gösterilir. Belki de bu davranışı sebebiyledir ki, Süleyman yakın ailesinden başta kardeşleri olmak üzere pek çok halife namzedi varken, amcazadesi Ömer'i halifelik makamına getirmiştir. 

Ömer b. Abdülaziz'in kısa süren halifeliği Emeviler döneminde bir sosyal barış ve toplumsal restorasyon süreci olarak değerlendirilebilir. Geniş sınırlara ulaşmış olmasına rağmen devletin iç bünyesinde büyük problemlerin bulunduğunu ve çözülmediği takdirde bunların yakın zamanda bölünmeye ve çöküşe sebep olacağını, bütün bunların da fetihleri anlamsızlaştıracağını fark eden halife, göreve gelmesiyle birlikte iç politikayla meşgul olarak devletin toplumsal temellerini sağlamlaştırmaya ve dahili bünyede meydana gelen dağınıklığı gidermeye çalıştı. Bunu gerçekleştirmek için öncelikli olarak askeri faaliyetleri durdurarak içe dönük politikalar geliştirmeye karar verdi. 

Ömer b. Abdülaziz'in Toplumsal Barışı Sağlama Girişimleri

Yöneticileri Değiştirmesi

Ömer b. Abdülaziz'in halifeliği dönemindeki önemli icraatından biri selefleri döneminde halkı şiddet ve baskı altında yöneten ve keyfi uygulamalarla halka zulmeden valileri azletmek olmuştur.

Mevali

Bunun ilk adımı ayrım gözetmeksizin bütün vatandaşların haklarının korunacağını ilan etmek oldu. Daha sonra da içtimai bünyeyi derinden etkileyen ve zehirleyen her türlü kabilecilik anlayışını reddettiğini, ülkede yaşayan herkesin eşit haklara sahip olduğunu, özellikle Müslümanlar arasında Arap-Mevali ayrımının da ortadan kaldırıldığını duyurdu. Halife teoride seslendirdiği bu düşüncelerini pratik siyasetinde de uygulamaya geçirdi. Mesela Kuteybe b. Müslim'in fetih sonrasında Semerkand ahalisiyle yaptığı anlaşmaya aykırı hareket ettiği tespit edilince, bu şehir halkının geriye dönük mağduriyetini giderici önlemler alınmasını istedi.  Onun samimi ve tutarlı icraatı sayesinde galiplerle mağluplar birbirleriyle kaynaşmaya başladılar. Yakın zamanda yönetime muhalif olan topluluklar dahi yönetime bağlılıklarını bildirerek, kendilerinin de toplum bütünlüğüne dahil olduklarını açıkladılar. i

Hariciler

Nitekim ortaya çıkışlarından itibaren sürekli olarak kurulu düzene karşı mücadeleyi siyasi varlık sebebi sayan Hariciler onun zamanında isyan girişimlerine ara verdiler. Ömer b. Abdülaziz bu muhalif grupla savaşmak bir yana sarayına davet ederek kendileriyle görüş alışverişinde bulunmuştur.  

Hz. Ali Taraftarları

Halifenin diğer bir toplumsal barış adımı ise ilk halife Muaviye'den itibaren Emevi karşıtlığının sembolü olarak görülen ve yönetimi kuruluşundan itibaren gayri meşru sayan Hz. Ali taraftarlarına yönelik atılmıştır. Bu amaçla daha önce Emevilerin adeti olarak hutbelerde Hz. Ali'ye dil uzatılması faaliyeti yasaklanmıştır.  Ayrıca Mervan'ın çocukları tarafından işlenen Fedek arazisinden faydalanma hakkı Hz. Ali'nin çocuklarına devredilmiştir. Halifenin Ehli Beyt'e karşı samimi ilgisi ve tavrı onların yönetime karşı kırgınlıklarım büyük oranda telafi etmiştir. 

Gayrimüslimler

Ömer b. Abdülaziz kısa süren devlet başkanlığı sürecinde iç huzuru sağlama adımları çerçevesinde toplumun önemli bir kısmını oluşturan gayri Müslimlerin haklarım korumaya dönük uygulamalar da gerçekleştirdi; önceki devlet başkanları ve valiler tarafından çeşitli sebeplerle el konulmuş bulunan ibadethaneler eski sahiplerine iade edildi. Halife ayrıca valilerine Müslümanlarla birlikte yaşayan zimmi vatandaşların haklarına titizlikle riayet edilmesi talimatını verdi. Bu dönemde onlara daha önceleri yüklenmiş olan vergiler kaldırıldı. 

Berberiler

Gayrimüslimlerin ülke içindeki hayat şartlarım mümkün olduğu derecede kolaylaştırmaya çalışan halife, diğer taraftan onlar arasında İslamlaşmanın yaygınlaşması için de özel gayret sarf etmiştir. Bu amaçla askeri faaliyetlerin durdurularak orduların derhal geri çekilmesini askeri başarılar yerine daha önce ele geçirilmiş olan topraklardaki insanların İslamlaşmalarına ağırlık verilmesini emretmiştir. Dindarlığı ve güzel ahlakıyla meşhur olan Beni Mahzum'un azatlısı İsmail b. Abdullah'ı Mağrib valiliğine tayin ederek onun aracılığı ile bütün Berberileri Müslüman olmaya çağırmıştır. Bu vesile ile Kuzey Afrika'da yoğun bir İslamlaşma faaliyetine şahit olunmuştur. Bu kısa sürede Berberilerin büyük kısmının Müslüman olduğunu iddia edilir. 

Türkler

Ömer b. Abdülaziz Maveraünnehr bölgesi hükümdarlarına da İslam'a davet mektupları göndermiş, Müslüman olanlardan cizyenin kaldırılacağını, kendilerine Müslümanların aldıkları gibi maaş tahsis edileceğini bildirmiştir. 

Hindistan

Halife aynı şekilde Sind meliklerine mektuplar yazarak onlan da İslam'a dahil olmaya çağırmış, şayet bu daveti kabul ederlerse ülkelerinin yönetimini kendilerine bırakacağını vaat etmiştir. Başta Ceyşebih b. Zahir olmak üzere bölge yöneticileri maiyetlerinde bulunan topluluklarla birlikte Müslüman olduklarını açıklamışlar ve Arap isimleri almışlardır. 

 

Prof. Dr. Corci Zeydan'ın İslam Uygarlıkları Tarihi -1.Cildinden (İleişim: 2004) kısaltılarak alınmıştır.

İslamlaşma

Emeviler genel olarak, İslâm’ın yayılması için de çok fazla çaba sarf etmiyorlardı. Amaçlan hazineyi doldurmaktan ibaretti. Onların devrinde Sind, Türkistan gibi uzak memleketlerde bulunan halk İslâm’ı kabule istekli iken bile, İslâmiyet’in yayılması sekteye uğramıştı. Emevilerin şiddet ve tamahkârlıklarından dolayı bölge halkı İslâm devletinden nefret etmeye başlamıştı. Ömer bin Abdülaziz hilafet makamına geçerek adaşı olan Hz. Ömer’in adaletli yolunu takip edince, Sind hükümdarlarına ve diğerlerine mektuplar yollayarak ülkelerinin hâkimiyeti ellerinde kalmak şartı ile Müslümanlarla aynı hukuka sahip olmak üzere, İslâmiyet’e davet eyledi. Bu mümtaz ve âdil halifenin dürüstlüğü hakkında bilgi sahibi olan halk hemen bu davete icabet ederek Müslüman oldular ve eski isimlerini Arapça isimlerle değiştirdiler. Fakat hicri 101 yılında Ömer bin Abdülaziz şehit edilip de Emeviler önceki kötü siyasetlerine geri dönünce söz konusu halk da İslâm dinini terk etti. 

Emevilerle, valileri, memurları ve tahsildarları Ömer b. Abdülaziz halife oluncaya kadar zulüm ve eziyet üzere devam ettiler. Ömer b. Abdülaziz hilafet makamına geçince yaratılışında olan adalet, insaf ve zühd ü takvanın itmesiyle devlet işlerini adaşı olan ve annesi tarafından büyükbabası bulunan Ömer b. Hattab zamanındaki şekle döndürmek istedi. Bu yüzden tüm valilere emirnameler göndererek daha önce yapmış oldukları haksızlık ve zulmü teker teker belirterek bunların ortadan kaldırılmasını emretti. 

Emeviler birçok köy ve çiftliklere sahip olmuşlar ve bunların birçoklarını gayrimüslimlerden haksız olarak gasp ve musadere etmişlerdi. Ömer b. Abdülaziz kapılarını şikayetçilere açtı “Her kimin şikayeti varsa müracaat etsin" diye ilan ettirdi. Bunun üzerine şikayetçiler ve bunların arasında Hıristiyanlar, Museviler, Mevali vs. hepsi bu adil halifeye müracaatta bulundular. Bazıları mal ve eşyalarının çalındığından bazıları da köylerinin ve tarlalarının gasp olunduğundan şikayet ediyorlardı. Ömer b. Abdülaziz bu şikayetlere karşı hak ve adalet neyse, kendi oğulları, kardeşleri, yakın akrabaları aleyhine olsa bile gereğini yapıyor, zulmü ortadan kaldırıyordu. Ömer b. Abdülaziz'in akraba ve yakınları olan Emeviler bu hali görünce hakimiyetin kendi ellerinden çıkmasından korkmaya başladılar. Ellerinde bulunan servet ve saman, emlak ve arazi giderse hakimiyeti de kaybedeceklerdi. Bu nedenle halifenin halası Mervan'ın kızı Fatıma'ya müracaat ve Ömer'in yaptığı şeylerden şikayet ettiler. Fatıma Hz. Ömer b. Abdülaziz'in yanına giderek aracı olmak istedi. Ömer, halasına dönerek “Cenab-ı Hakk Ekrem Nebi Hz. Muhammed (s.a.v)'i bütün insanlara rahmet olsun diye gönderdi. Azap olsun diye göndermedi.” cevabını verdi. 

Halifenin adalet ve takvasını görünce durumdan yararlanmak isteyen Mevali de içinde bulundukları baskı ve aşağılanmadan dolayı durumlarım kendisine arz etti. Horasan valisi Cerrah b. Abdullah Hakemi, Şam'a Halife Ömer b. Abdülaziz'in yanına ikisi Araplardan, biri de Mevaliden oluşan özel bir heyet göndermişti. Araplar halifenin huzurunda söz söylediler. Mevali hiç konuşmadı. Bunun üzerine halife Mevaliye dönerek “Neden hiçbir şey söylemiyorsun?" diye sorunca Mevali “Ey Müminlerin Emiri! Mevaliden 20 bin kişi maaşsız, yiyeceksiz olarak cihadla uğraşıyorlar. Bunlar ehl-i zimmetken İslam olmuşlardır. Ancak yine de bunlardan haraç alınıyor. Şimdiki valimiz adeta Haccac'ın kılıçlarından bir kılıç gibi baskı ve zulm ile hükmediyor”diyerek zulümden şikâyette bulundu. Ömer b. Abdülaziz Mevaliden olan kişiye dönerek “Özel görevli olarak senin gibi adam göndermek gerek!” dedikten sonra Cerrah’a “Arkanda kimin namaz kıldığını görürsen ondan cizye alma!" emrini verdi. Bunun üzerine halk süratle İslam'ı kabul etmeye başladı. İslamiyet hızlı bir şekilde yayılıyordu. Bu durumu hoş görmeyen bazıları Cerrah'a “Herkes cizyeden kurtulmak için Müslüman oluyor. Bunlar sünnet oluyorlar mı, olmuyorlar mı? Bir kere teftiş ve tahkik etseniz iyi ulur" şeklinde görüş bildirdiler. Cerrah durumu halifeye yazar. Halife Ömer b. Abdülaziz'de Cerrah'a “Cenab-ı Hakk; Hz. Muhammed'i (s.a.v), halkı kurtuluş yoluna döndürsün diye gönderdi, sünnetçi olarak değil” cevabını verir. 

Ömer b. Abdülaziz aynı muameleyi Mısır valisi Hayyan b. Şerih hakkında da uygulamıştır. Hayyan halifeye “Halkın İslam olmaları cizye gelirlerini o derece düşürdü ki, dıvan memurlarının maaşlarını ödemek için Haris b. Sabite'den 20 bin dinar borç almaya mecbur oldum. İstikraz olunan paranın Emirü'l-Müminin tarafından ödenmesi için emir verilmesini istirham ederim" diye yazmıştı. Hayyan'a da şu cevabı göndermişti:

“Yazını aldım. Zayıflığını, gelirlerin azlığını bile bile seni Mısır'a vali olarak gönderdim. İslam olanlardan cizyeyi kaldır. Zira Cenab-ı Hak Hz. Muhammed'i hidayet edici olarak gönderdi. Para tahsildarı olarak göndermedi. Ömer için bütün alemin kendi aracılığı ile İslam'a girmesini görmek gibi yüce bir zafer, büyük bir bahtiyarlık nerde..."  

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2016) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Yönetim ve Saray Çevresi

Emevi valileri tarafından kendilerinden haraç alınmaya devam edilen bu insanlara yüklenen mali yükler halife tarafından kaldırılarak Müslümanlar arasında tam bir eşitlik sağlandı.  Bu uygulamanın devletin vergi gelirlerinde hissedilir bir azalmaya sebep olduğu açıktır. Ancak yönetimin israf boyutlarına varan keyfi harcamalarının durdurulması ve valiliği zenginlik için bir fırsat bilen idarecilerin de sıkı kontrol altına alınması vergi kayıplarından kaynaklanan bütçe açıklarını telafi etmiştir. Üstelik bu dönemde yönetim karşıtları herhangi bir isyan girişiminde bulunmadıkları için bunların bastırılması için maliyeye ayrıca bir yük binmemiştir. 

Ömer b. Abdülaziz'in Emevi halifeleri arasında mümtaz bir yere sahip olmasını sağlayan diğer bir özelliği ise ilme ve ilim adamlarına verdiği ehemmiyettir. Gerek selefleri gerekse halefleri tarafından şiir ve eğlence mekanı haline getirilmiş bulunan devlet başkanlığı sarayı, onun zamanında ilmi toplantıların en geniş manada gerçekleştirildiği bir merkeze dönüşmüştür.  Şairler ise alışkanlıkları üzere sarayın önüne kadar gelmişler, fakat günlerce kapısında beklemelerine rağmen içeriye alınmamışlardır.  Ömer b. Abdülaziz döneminde İlmi faaliyetler konusunda öne çıkan en mühim gelişme, hadis tedvininin bizzat halifenin teşvik ve desteğiyle başlatılmış olmasıdır.

 

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Emeviler (Beyan: 2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Yönetimi ve Mali Politikaları

Ömer b. Abdülaziz, halife olduğunda hem vali olarak müşahede ettiği hem de yaşadığı bazı malî sorunları tespit etmişti. Bunların başında haraç arazilerinin durumuyla ilgiliydi. Haraç arazileri, Hz. Ömer döneminde vergilendirilmiş; fethedilen bölgelerde bulunan gayrimenkuller Müslümanlara dağıtılmayıp eski sahiplerinin elinde bırakılmış; buna karşılık yıllık bir vergi alınmaya başlanmıştı. Aslında haraç vergisi, Müslümanların fethettikleri bölgelere hâkim olan eski yönetimler tarafından da alınıyordu. 

Haraç arazileri miras olarak bırakılıyor ve satılabiliyordu. Arazilerin bir kısmının sahipleri zamanla Müslüman oldu ya da araziler Müslümanların eline geçti. Bu durumda sahibi Müslüman olan arazinin statüsü değişmiyordu. Doğal olarak haraç vergisi, zekâttan fazlaydı. Bu sebeple Müslümanlar arazilerinin üşür arazisi statüsünde olmasını istiyorlardı. 

Ömer b. Abdülaziz, haracı arazilerden ayrıca zekât ödenmesi gerektiğini de düşünüyordu. Zira zekât, biı ibadetti ve yükümlülüğü hak eden Müslümanlar tarafından yerine getirilmeliydi. Arazilerle ilgili şikâyetleri dikkate alan Ömer b. Abdülaziz, h. 100. yılı sınır kabul ederek bu yıldan önce Müslüman olanların arazilerini, devletten düşük bir kira mukabili kiralanmış gibi değerlendirdi. Böylece o güne kadar birikmiş olan sorunları çözmüş oldu. 

Ömer b. Abdülaziz’in önemli icraatlarından biri de gayrimüslimlerden alınan vergilerin kendileriyle yapılan antlaşmalar çerçevesinde alınması hususunda gösterdiği hassasiyet olmuştur. Daha önce yapılan antlaşmalar dışında fazladan yüklenen vergileri kaldırarak zimmîlerin de takdirini kazandı. 

Yönetim Uygulaması

Ömer b. Abdülaziz, yönetimde istişareye çok önem veren bir yöneticiydi. Kendisi de içtihat yapabilecek bilgiye sahip bir âlimdi. Karşılaştığı meseleleri konunun uzmanı âlimlerle görüşerek istişare sonucunda ortaya çıkan kararlan uygulardı. 

Devlet Harcamalarını Kısması

Ömer b. Abdülaziz’in önemli bir icraatı da devletin israf olarak nitelenebilecek harcamalarına kısıtlama getirmesi olmuştur. Bunu sadece görevlilere değil, başta kendi aile mensupları olmak üzere yakınlarına da uygulamıştır. Öyle anlaşılıyor ki Ömer, hanedan mensuplarının giderlerini önemli ölçüde kıstığı için onların hoşnutsuzluğunu da kazanmıştır. 

Ömer in devlet malını kullanırken oldukça hassas davrandığı, rivayet edilir. Onun şahsî işlerinde kullanmak üzere bir kandili, devlet işlerinde kullanmak üzere bir başka kandili olduğu, yaptığı işe göre bunlardan birini yaktırdığı belirtilir. 

Ömer, halife olmadan önce oldukça müreffeh bir hayat yaşarken, halife olduktan sonra yüklendiği sorumluluk sebebiyle masraflarını asgariye indirdiği anlatılır. Yediği yemeği öyle kısıyordu ki hilafeti döneminde ciddi anlamda zayıflamıştı. 

Sosyal Hizmetlere Önem Vermesi

Ömer b. Abdülaziz’in sütten yeni kesilen çocuklara maaş bağlatması, hapisteki insanları miskinler kategorisinde değerlendirerek zekât gelirlerinden kendilerine yetecek kadar maaş vermesi, borçluların borçlarım ödeyebilmeleri için yardım etmesi, borçlu olarak ölen kimsenin malının yetmemesi halinde kalan borcunun beytülmalden ödenmesi, evlenemeyen gençlerin evlendirilmesi, maddî imkânı yeterli olmadığı için hacca gidemeyenlere bütçeden yardım etmesi, yolcular için konaklama tesislerinin inşası ve yolcuların bir gecelik konaklama ve yiyecek gereksinimlerini buradan ücretsiz karşılamalarının sağlanması, mallan zarara uğramış çiftçi ve tüccarın zararlarını bütçeden karşılanması gibi uygulamalarından söz edilir.

 

 

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma'nın Emevîler Dönemi. (Beyan: 2010) kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Kişiliği

İlme Olan Bağlılığı

O dönem ulemâsından Mücâhid şöyle diyor: 

“Biz ilim öğretmek için Ömer b. Abdülaziz’in yanına gitmiştik; fakat biz ondan ilmi öğrendik.

 

Keza Meymun b. Mekran ve yine ulemâdan Leys, “âlimler onun yanında talebe nispetindeydiler” şeklinde konuşmuşlardır. "

Ömer b. Abdülaziz ise, her hareketini Kur’an ve Sünnet ışığında yapmayı, Hilâfetinde bile sürdürdü, istişareyi elden bırakmadı. Ayrıca, istişare ettiği hocaları küçümsemedi...  

Devlet Siyasetini Belirleyen Konuşma

Ömer b. Abdülaziz de Hilâfete gelir gelmez yaptığı kısa konuşmada, takip edeceği siyaseti şöyle dile getiriyordu: 

"Ey insanlar! Bilmiş olunuz ki, Kur’an’dan sonra bir Kitap, Muhammed (s.a.s)’den sonra da bir peygamber yoktur. Ben, hüküm koyan değil -çünkü Allah’ın ahkâmı bellidir- onu infaz edici; bidatler getirici değil, Allah’ın ahkâmına itaat edici olacağım. Ben hiçbirinizden üstün değilim; benim sizden farkım, yükümün daha ağır oluşudur. Zâlim Devlet Başkanından kaçan, ona uymayan, zalim değildir. Allah’a isyan içinde bulunan hiçbir insana itaat yoktur!"

Makam Arabalarını Red

Ömer b. Abdülaziz, Emevi saltanatının ne denli israf içerisinde olduğunu, daha halife olmadan görüyor, bu durumlara kızıyordu. Onun için halife olur olmaz yaptığı ilk icraatlardan bir tanesi de, fuzuli yere masrafa sebep olan makam arabalarını ve atlarını satması oldu. 

Ömer b. Abdülaziz’in en önemli özelliklerinden birisi de onun sürekli olarak kendini denetlemesiydi. İşleri bitince, odasına çekilir, kulluğunun muhasebesini yapar ve Allah’a vereceği hesabın zorluğu karşısında ağlardı. Bir gece onu bu vaziyette gören hanımı Fatima, ne için ağladığını sorunca, onun cevabı şu oldu: 

"Yâ Fatima, ben bu ümmetin işlerinin sorumlusu oldum, dolayısıyla her yörenin köşelerindeki aç fakirleri, fakir hastaları, ezilmişlikten çıplak kalanları, kalbi kırık yetimleri, yalnız kalmış dul kadınları, zulme uğramışları, esir ve garipleri, yaşlı kimseleri, kalabalık aileleri, malı az olanları düşünüyorum. Ve biliyorum ki, Rabbim (c.c.) Kıyamet gününde onların durumlarım benden soracak ve onlar adına hasmım Hz. Muhammed (sas) dir. Bundan dolayı, onun husumetine karşı elimde bir delil olamayacağından korkuyorum. Dolayısıyla ben, kendime acıyıp ağlıyorum!"

Ömer b. Abdülaziz, Devlet Başkanlığına, yani Hilafete gelir gelmez, Devlet’in haksız olarak el koyduğu bütün malları Müslümanlara geri dağıttı. Zerre kadar İslam'dan taviz vermiyordu. 

Ömer b. Abdülaziz, aslî görevini unutmamak, eğlenceye dalarak, devlet işlerini terk etmemek için her gece din alimleriyle toplanıp ölümü zikrediyorlar, kıyametteki hesabı düşünüyorlar ve hallerine ağlıyorlardı. 

Herkesin hakkını o derecede kendilerine ulaştırdı ki, fakir kalmadı İslam ülkesinde... Onun tellâlları şöyle bağırıyorlardı sokaklarda: 

"Fakirler nerede, borçlular nerede, güçsüzler nerede dullar nerede? Evlenmek isteyenler nerede, yetimler nerede, bize gelsinler, her türlü ihtiyaçlarını temin edelim!"

İbn Kesir bu olayı şöyle anlatıyor:

“Emevi oğullarından bazısının mallarının Beytu’lmâle konmasını emretti ve koydurttu. Bunlara “Mezâlim malları” dedi. Bunun üzerine Emevi oğulları, mallarını geri almak için halkın ileri gelenlerini öne sürdüler. Halası Mervân’ın kızı Fatima’yı aracı yaptılar, bu da çare vermedi ve Ömer b. Abdülaziz onlara: “Beni rahat bırakın, bırakmazsanız vazifeyi (Halifeliği) insanların en layığına bırakıp, Mekke’ye giderim. Allah’a yemin ederim ki, aranızda elli sene de kalsam adaletten başkasını ikame etmeyeceğim.”

Ömer b. Abdülaziz, kendi evinde de aynı şekilde davrandığından, kimseye minneti yoktu. Nitekim, halife olur olmaz hanımı Fatima’ya şöyle dedi: 

“Şu ikisinden birini seç: Yâ elindeki mücevherlerin hepsini (Halife olan babasından kendisine hediye olarak verilen çok mücevheratı vardı) Beytu’lmâl’e verirsin; yâ da senden boşanmam için bana izin ver. Çünkü benim, senin ve onların aynı evde bulunması, beni rahatsız ediyor!”

Örnek hanımlardan olan Fatima, kocasının bu teklifini kabul etti ve bütün mücevherlerini Beytu’lmâl’a verdi.

 

Ömer b. Abdülaziz’in Takvası

Enes b. Malik defalarca söylemiştir ki: 

“Arkasında namaz kıldığım imamların hiç birisinin namazı, şu gencin, yâni Ömer b. Abdülaziz Medine’de vali iken onun arkasında kıldığım namaz kadar Resûlullah (s.a.s)’in namazına benzemiyordu.”

 

Malik b. Dinar, onun zühdünü, takvasını şöyle anlatır:

“Herkes Malik zahid’dir diyor. Halbuki bende zühd ne gezer, asıl zahid Ömer b. Abdülaziz’dir. Çünkü bütün dünya O’nun elindeyken hepsini terk etti.”

Ömer b. Abdülaziz’e, “Devlet memurlarına verdiğin gibi, kendi evlâd u iyâline de maaş versene!” denildiğinde O, “aile fertlerimin gerekli olan haklarını veriyorum. Fakat kimsenin hakkını onlara vermem!” şeklinde cevap verirdi.

O Devlet başkanı olarak, Müslümanların örneği olmak istediğinden, vali iken zengin olan ailesi, Devlet Başkanı iken fakir hale gelmişti.

Hanımı Fatima binti Abdülmelik anlatıyor: 

“Ben ondan daha çok namaz kılan, oruç tutan ve Allah’tan korkan görmedim. Yatsı namazından sonra odasına çekilip ağlaya ağlaya münşeatta bulunur ve dua ederdi. Ancak kendisinden geçince biraz uyur, kendine gelince yine uyuyuncaya kadar ağlar, sabaha kadar bu hal devam ederdi. Benimle beraber yatakta yatıyordu, kıyametle ilgili bir şey hatırlayınca ıslanmış kuş gibi titreyip oturarak ağlıyordu. Acıdığımdan üstünü yorgan ile örterdim. Keşke Hilâfetle aramızda doğu-batı uzaklığı gibi uzaklık olsaydı. Allah’a yemin ederim ki, o halife olalı neşeli günümüz olmadı.”

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır.  

Ölümü

Kısa süren devlet başkanlığı boyunca Emeviler hanedanı için "yalancı bahar" olarak da değerlendirilebilecek sakin günler yaşatmış olan ve yönetimi Emevilerin yüz akı olarak nitelendirilen Ömer b. Abdülaziz yaklaşık iki buçuk yıl süren idaresinin ardından yılında vefat etti. Kaynaklarda onun, icraatından memnun olmayan Emeviler tarafından zehirlenerek öldürüldüğü şeklinde rivayetler de vardır. 

Halifelik görevini üstlenmesinden itibaren dahili problemlerle meşgul olan ve ülke içinde sosyal barışı tesis amaçlı adımlar atan Ömer b. Abdülaziz, son olarak halifenin istişare ile seçilmesi uygulamasını tatbik etmeye karar vermiş, ancak hanedanın şiddetle karşı çıktığı bu hedefi gerçekleştiremeden vefat etmiştir. 

Onun ölümünden sonra ise daha önce Süleyman b. Abdülmelik tarafından veliahd olarak belirlenmiş olan Yezid b. Abdülmelik devlet başkanı olmuştur.

Prof. Dr. Corci Zeydan'ın İslam Uygarlıkları Tarihi -1.Cildinden (İleişim: 2004) kısaltılarak alınmıştır.

Ahlakına ve doğruluğuna güvenmediği valileri azletmiştir. Bu yüzden devlet adamlarının pek çoğu kendisine muhalefet etmeye başladılar. Halife, devlet işlerini birden ve süratli bir biçimde ıslah etmeye çalışıyordu. Halbuki o derece fena bir durumda olan bir devleti öyle birden düzene sokmak imkansız bir şeydi. Emevîlerden bu durumdan memnun kimse kalmamıştı. Ömer b. Abdülaziz'in hilafetini üç yıldan fazla çekemediler. Sonunda halifeyi zehirleterek şehit ettiler. Tarih yazanlar Ömer b. Abdülaziz'i Raşid Halifelerden saymışlardır.

Ömer b. Abdülaziz İslam'ın kural ve esaslarını Raşid Halifeler devrindeki hale çevirebilseydi Emevîlerin neden olduğu zulüm ve baskıcı yönetimin olumsuz etkilerini büsbütün ortadan kaldırabilecekti. Ne çare ki, uygun olmayan talihsiz bir zamanda başa geçti. Bu yüzden çabaları istenilen ve umulan olumlu sonuçları vermedi. Kendisinden sonra işler, aksülamel olarak eskisinden daha kötü bir hale döndü. Valiler daha katı ve baskıcı bir yönetim sergilemeye başladılar. Haraç miktarı zamanla çok fazla artırılınca, bazı toprak sahipleri sahip oldukları araziyi halife veya valilerin akrabalarından birinin adına kaydettirmeye, onun himayesi altında tarım etmeye mecbur kalmıştır.

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Emeviler (Beyan: 2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Emevîler devletinin yıkılışından sonra Emevî halifelerinin mezarları açılarak kemikleri çıkarılıp yakılmıştır. Bundan muaf tutulan tek kişi Ömer b. Abdülaziz’dir.

 

bottom of page