top of page

Normalleşme Dönemi: Mehdi (744,775-785, 10 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Yetişmesi

Babası Mansur hilafete geçtiğinde Mehdi on yaşında bulunuyordu. Oğlunu bir taraftan devlet yöneticisi olarak hazırladığı gibi, diğer taraftan da onun bilgili ve kültürlü olarak yetişmesi için büyük gayret gösterdi.  Yüksek kültürel ortamda yetişen Mehdi, pek çok Arap mesel ve şiirini ezberlediği gibi, kendisi de şiir yazacak seviyeye ulaşmıştır. Halife Mansur, oğlu Mehdi'nin kültürel alanda olduğu gibi, askeri sahada da bilgi ve tecrübe kazanması için onu büyük bir ordunun başında Horasan ve Taberistan seferine göndermişti. 

775 senesinde Mansur kendisi hacca gidince Bağdat'ta yerine oğlu Mehdi'yi vekil olarak bıraktı. 
 

Marshall G.S. Hodgson'un İslam'ın Serüveni (İz:1995) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mansur öldüğünde, oğlu Mehdi’ye (775-785) nispeten sakin ve huzurlu bir imparatorluk bıraktı. O, sadece İspanya’yı ve Mağrib’in batı kısımlarını idaresi altına alamamıştı. İspanya’da, Abbasilerden kaçan Emevi ailesinden birinin kurduğu ve tehlike olabilecek bağımsız bir emirlik vardı. Mağrib’in dışarıda kalması ise, bir türlü bastırılamayan Berberi isyanları yüzündendi. Mehdi, bu uzak vilayetlerin fethi için büyük bir çabaya girmedi. 
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Yönetim Anlayışında Değişim

Mansur ile Mehdi dönemleri ile onların yönetim anlayışları arasında belirgin farklar bulunur. Mansur dönemi, kardeşi Seffah'ın hilafet sürecinin devamı mahiyetindeydi. O, selefinden devraldığı devleti kurma ve saltanatı tesis etmeye faaliyetini devam ettirdi. Ayrıca onun hilafeti üstendiği esnada pek çok düşmanı ve çözmesi gereken büyük problemleri vardı. Dolayısıyla Mansur'un hilafeti döneminde olağanüstü şartlar devam ediyordu. Her şeyden önce, askerlerin kendi tarafım tutup desteklemelerini sağlamak amacıyla çok para harcamak durumunda kaldığı için, hazinesinin büyük bir kısmı boşalmıştı. Bu sebeple hazineyi ayakta tutma adına çok sıkı ekonomi politikaları uygulaması gerekmiş, belki de bundan dolayı halk arasında adı cimriye çıkmıştı. 

Buna karşılık Mehdi’nin döneminde devlet istikrar kazanmış, düşmanların büyük bir kısmı bertaraf edilmişti. Ekonomik ve siyasi istikrar sayesinde yeni halife Mehdi, fikri olgunlukla, idare ve siyasetteki kabiliyetini gösteren parlak iç ıslahat gerçekleştirme imkânı bulmuştur. Bütün bunlar dolayısıyla Mehdi'yi Abbasiler döneminde toplumu ihtilal ortamından ve istikrarsızlıktan çıkarmak suretiyle sosyal ve siyasi hayatta normalleşmeyi başlatan halife olarak kabul etmek mümkündür. 

Ülkesinde sosyal barışı temin için amcası ve babası zamanındaki sertlik politikasını terk etmiş, bunun ilk adımı olarak da ceza evlerinde tutuklu bulunan siyasi suçluları serbest bırakmıştır. Babası Mansur zamanında devlet tarafından el konulmuş malları eski sahiplerine iade etti.  

Mehdi'nin halifeliği döneminde ticari hayatın gelişmesi için de önemli adımlar atılmıştır. Bu amaçla kervanların barınması ve korunması amacıyla pek çok konaklama mahalli inşa edilmiş, ayrıca yolcuların istifade etmeleri için konak yerlerinde su kuyular, açılmıştır. Haberleşme düzenim tesis maksadıyla başkent Bağdat ile diğer İslam beldeleri arasındaki posta hizmetlerini düzene koymuştur. 

Halifeliği boyunca din hizmetlerinin yaygınlaşması konusunda da gayret sarf eden Mehdi'nin bu konudaki ilk icraatı, inşasına babası tarafından başlanılan Rusafe deki camiyi tamamlatmak oldu. Mehdi, ayrıca Basra Camii ile Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa'yı genişletmiş; Irak-Hicaz arasındaki hac yollarının bakım ve güvenliğini sağlamış; yol boyunca hacıların konaklama ve su ihtiyaçlarının temini gibi bayındırlık hizmetleri gerçekleştirmiştir. 

Özetle ifade etmek gerekirse Mehdi zamanının en önemli siyasi projesi, devlet ile halk arasında birlik ve bütünlüğü temin etmekti. 

Hz. Ali Taraftarları ile İlişkileri

Halife Mehdi, toplum kesimleriyle barışma adına o dönemde yönetimin en büyük muhalifleri olarak görülen gruplardan Hz. Ali taraftarlarım kendisine yaklaştırma ve onların gönlünü alma adına büyük çaba harcadı. Aradaki husumeti gidermek için öncelikli olarak bu gruptan tutuklu bulunanları serbest bıraktı. Babası döneminde Hz. Ali evladının elinden alınmış bulunan mülkleri eski sahiplerine geri verdiği gibi, onlara yeni arazi tahsis edilmesini de emretti. Onun Ehl-i Beyt mensuplarıyla ilgili izlediği siyasetin olumlu sonuçları kısa sure içinde görülmüştür. Zira Mehdi'nin yönetimi boyunca Hz. Ali evladının yönetim aleyhine herhangi bir hareketine şahit olunmamıştır.

 

Eski İran İnançlarına Dayanan İsyanlar

Mehdi döneminde genel anlamda bir iç barış yaşanmış olmakla birlikte, bu olumlu havayı bozacak mahiyette hadiselere de şahit olunmuştur.

İra M. Lapidus'un İslam Toplumları Tarihi (İz:1995) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İran’da, köylüler ve dağlık bölgenin insanları Abbasi rejimine kuvvetli muhalefetlerini korudular. Hilafete karşı direniş hem İslâm’da hem de Zerdüştlükte “sapkınlıklar” olan Şiilik ile Mazdaizmi sentezleyen mezhepler biçimini aldı. 

Ebu Müslim dinsel ve toplumsal muhalefetin bir sembolü haline geldi. Onun Abbasi devrimindeki rolü, kendisini halk tahayyülünde mehdinin müjdecisi kıldı ve Şii-Mazdait sapkınlıkları ve isyanlarına Ebu Müslim adı ilham verdi. 

Bunların ilki Nişapur bölgesinde, Sunpadh adındaki bir adamın liderliği altında patlak verdi. Horasan’ın dağlı halklarının desteklediği hareket Rey ve Kum’a kadar batıya yayıldı. Sunpadh Ebu Müslim’in ölmediğini, aksine Mazdak ve Mehdi’nin arkadaşlarıyla yaşadığını ve tekrar döneceğini vaaz etti. Benzer bir durum Rey, Herat ve Sistan’da da ortaya çıktı.

Mukanna Hareketi

Bunların en önemlilerinden biri, kendisini peygamber ilan eden El-Mukenna önderliğindeki hareketti. ElMukenna’ya göre Allah, Muhammed’de, sonra Ali ve Ebu Müslim'de ve en nihayet kendisinde vücut bulmuştu. Ona göre o ölecek ve dünyaya hükmetmek üzere geri dönecekti. Ruhun yolculuğu ve imam olarak geri dönüşü üzerindeki vurgu aşırı Şiilerin görüşlerine paraleldi ve o Mazdait toplumsal doktrinlerini parada komünizm ve kadınların ortaklığını savunmakla suçlandı. Destekleyicileri köylülerdi.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mukanna hareketi, ilk önce Merv şehrinde patlak verdi. Gözlerinin çirkin ve şaşı olması sebebiyle yüzünü örttüğü için kendisine Mukanna (peçeli) adı verilen bu isyancı, siyasi bir hareket başlatmış olmakla birlikte, bu faaliyetine aynı zamanda dini bir veçhe kazandırmak için uluhiyet iddiasında bulunmuş, "Allah Adem'i yarattı, onun şekline girdi. Sonra Nuh'u yaratıp onun şekline girdi. Nihayet Ebu Müslim el-Horasani'yi yaratıp onun suretine girdi" şeklindeki iddiasını toplumda yaymaya çalışmıştır. 

 

Kısa süre içinde Mukanna hareketine pek çok insan dahil oldu. İnananları huzurunda bizzat kendisine doğru secde ediyorlar, uzakta iken de onun bulunduğu tarafa doğru yönelip secde yapıyorlardı. Mukanna isyanının, Horasan'da hızlı bir şekilde sosyal düzeni tehdit edecek boyutlara ulaştığı haberi alınınca halife Mehdi onlar üzerine ordu gönderdi. Yönetimi tehdit eden önemli bir hareket etkisiz hale getirilmiş oldu. 

Zındıklar

Mehdi zamanında eski İran dinlerini ihya etmek amacıyla Mukanna hareketi benzeri başka faaliyetler de gerçekleşmiştir. Bunların en şiddetli ve en tehlikelisi ise, zındık olarak isimlendirilen grupların müsebbibi oldukları faaliyetlerdir. Zındıkların inanç esasları, İslami ilke ve esaslardan uzak olup, haramları mubah sayan, İçtimai ve ailevi edep ve ahlakı alaya alan siyasi ve dini hayat üzerine kurulmuştu. Halife, bu grupların isyanlarını bastırmak ayrıca toplumdaki etkilerini kırabilmek için onların görüşlerine reddiye niteliğinde eserler telif edilmiştir.  Bu harekete karşı ciddi mücadele veren Mehdi, zındık olarak bilinen birçok kimseyi sorgulayarak cezalandırdı. Zındıklıkla suçlananlar hapse atıldı veya idam edildi.  Zındıkların faaliyetleri büyük oranda etkisiz hale getirilebilmiştir.
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Yönetim Şeklinde Değişim

Mansur zamanında, halife kuvvetli ve devlet işlerini bizzat kendi görmeye düşkün olduğu için vezirlerin sözü edilmeye değer bir nüfuzları yoktu. Vezirler onun yanında sadece verilen görevleri yerine getiriyorlar, onun işaret ve yol göstermesiyle işleri yürütüyorlardı. 

Mehdi zamanında devlet işleri istikrara kavuşunca halife biraz daha kenara çekilip, birçok işi istedikleri gibi yürütmeleri için vezirlere bıraktı. Belki de Mehdi’yi buna sevk eden şey ilk veziri Ebu Ubeydullah’ın iktidarı olmuştu Ebu Ubeydullah ehliyet, liyakat ve dürüstlükte emsali az bulunur biriydi. Mehdi, onun kabiliyetlerini takdir etti ve devlet işlerini ona bıraktı. 
 

Andre Clot'un Harun Reşid ve Abbasiler Dönemi (Tarih Vakfı Yurt:2007) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mehdi’nin hükümdarlığı sırasında, yönetici sınıflar arasında oluşan baskı gruplarının birbirlerine karşı güttükleri düşmanlık, rejimi tehlikeye sokacak, Abbasi tarihinde gerçek bir dönüm noktası oluşturacaktır.

Bu grupların arasında İranlılar ilk sırayı işgal ederler. İranlıların başını güçlü bir aile, Bermekiler çekmektedir. Belh kentinin Budist manastırının yüce rahipleri olan Bermeki ailesi, hatırlanmayacak kadar uzun bir süredir Baktriyan bölgesinde çok etkin bir konumda bulunuyordu. Aile Emevilerin son döneminde İslam’ı kabul etmişti. İçlerinden Halid, önemli rol üstlendiği Abbasi ihtilali sırasında Abbasilerin yanını tutmuştu. 

 

Halid bin Bermek seçkin yeteneklerini çocuklarına da aktarır. Mesudi, “engin bilgeliğini, enerji, bilgi ve gücünü” över, tarihçi Yezdi, onu “cömert, sözüne sadık, dinine bağlı, insancıl, yetenekli ve sır vermez” bir kişilik olarak tanımlar. Halid, çok değişik alanlarda, özellikle tıp alanında bilgi sahibidir. Bilgin ve şairlere karşı eli açıklığıyla ünlüdür. Halid, oğlu Yahya’nın da yardımıyla, Mehdi çevresinde etkin bir isim haline gelecektir. 

Bermekiler halife ve devlet üzerinde etkili olabilmek için küttâb'a yani kâtiplere sırtlarım dayarlar. Çoğu İran asıllı olan bu kâtipler, ünlü Sasani İmparatorluğu dönemini asla unutmamışlardı; zamanla yönetime “İranlılaştıracak” bir güç oluşturacaklardı. 

Katipler topluluğu genellikle mevali ile karıştırılır. İslam’ı kabul etmiş yerli halk olan mevali, artık kazananların yanında ülke yönetimine katılmaktadır. Zaman içerisinde bu konuda oldukça başarılı olurlar, içlerinden bir kısmı seçkin yöneticiler arasına bile girer; rakiplerini kıskançlıktan çatlatacak biçimde taşra valileri, posta hizmetleri şefleri (barid) olarak atanırlar.

Rejim içinde üçüncü bir baskı grubu da başından beri Abbasilerin en sadık destekçisi Horasan ordusudur. Ordu Bağdat’a yerleşerek iktidarı mevali ve kâtiplere karşı koruma görevi üstlenecek, bu nedenle de ayrıcalıklı konumunu koruyacaktır. Asker ve sivil yöneticiler arasındaki gerginliklerle, sivillerin kendi aralarındaki çekişmeler sonucu imparatorluk otuz yıl kadar sonra çöküntünün eşiğine gelir. 

Hanedanın zamanı, yükselen bir bürokrasiyle, baskı grupları arası mücadeleyle, saray ve kadınların giderek artan oranda politikaya müdahale etme istekleriyle uğraşmakla akar geçer.  

Emevi halifelerinden çok Ahameniş ve Sasani imparatorlarını anımsatır görkemli bir yalnızlığa gömülür.
 

Benson Bobric'in Halifenin İhtişamı (Doğan Egmont: 2016) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Harun’un Bizans Seferi

İlk Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını korumakla meşgul oluğu sırada Bizanslılar Makedonya ve Trakya’da Slav kabilelerle savaşa girmişler, Bulgarlardan gelen saldırıları etkisiz hale getiriye çalışıyorlardı. Mehdi’nin tahta çıkışıyla Bizanslılarla mücadele başladı. Kalelerini Suriye’den Ermeni sınırına kadar genişleten Mehdi Toros Dağlarında Anadolu, Suriye ve Kuzey Irak’ı birbirine bağlayan bir geçidin yakınlarındaki stratejik Tarsus kasabasını talep etti. 

Mehdi aynı zamanda oğlu Harun’un komutasında iki büyük sefer (779 ve 781-82’de) başlattı. Bu seferlerde tıpkı babasının kendisine öğrettiği gibi oğluna kumandanlığı öğretiyordu. O tarihte Bizans tahtında VI. Konstantinos adlı bir çocuk oturuyor, ülkeyi saltanat naibi olarak onun adına annesi İrene yöneliyordu. İrene’nin iktidarı kırılgandı ve iç karışıklıklarla sarsılıyordu. 

Harun deneyimli generaller, devlet adamları ve yaverlerinin rehberliğinde, henüz yirmi yaşına bile girmemişken otuz sekiz günlük bir kuşatmadan sonra, 781'de Samalu kalesini ele geçirdi. 100.000 kişinin başında Halep’ten yürüyerek yola çıktı, Toros Dağları’nı geçti, ünlü General Nicetas’ı yendi ve Çukurova Kapılarında bulunan büyük kaleleri aldı. Oradan Üsküdar’ı ve bizzat Konstantinopolis’e yürüyerek surlara kılıcım dayadı. Büyük bir yıllık haraç, ödemeyi kabul etmedikleri takdirde şehri yağmalamakla tehdit etti; Yunanlar boyun eğdi. Taberi’ye göre Yunanlar bu seferde 54.000 asker kaybetmiş ve Harun elde ettiği ganimeti taşımak için 20.000 yük hayvanına ihtiyaç duymuştu.  

Harun’un Bizans seferi siyasi itibarını artırdı ve 31 Ağustos 782’de geri döndüğünde “Doğru yolu gösteren” anlamında “Reşid” unvanını aldı. Tahtın ikinci vârisi olduğu ilan edildi ve imparatorluğun Suriye’den Azerbaycan’a kadar olan batı bölgelerinden sorumlu tutuldu.
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Kişiliği

Mehdi’yi halkın kültürlü, kültürsüz her ferdi seviyordu. Çünkü o, işe haksızlıkları gidermek, cana kıymaktan kaçınmak, korkan kimselere teminat vermek, zulme uğrayanlara adaletle muamele etme ile başladı. 

Mehdi başlangıçta Mansur gibi bir seneye yakın bir zaman içki meclislerinden, sazlı-sözlü toplantılardan uzak durdu Fakat sonunda o da içki meclisleri düzenletmeye başladı. 

Mansur içki içmez ve sofrasına içki konulmasına müsaade etmezdi. Mehdi, kendisi içki içmediği halde nedimlerine, huzurunda içki içmeye müsaade etmek suretiyle ilk adımı atmıştır. Hadi ve Harun er-Reşid ise bizzat içki içtiler. Çünkü onlar veliaht iken babalarının köşkünde içki içmeyi öğrendiler.  

İnsanlara bahşişi boldu, bunu aralıksız sürdürdü. Onun yanına gelip de zengin olmayan azdır. Yumuşak huylu idi. İnsanlara iyi muamele ederdi. Meclisleri neşeli idi. Her zaman güler yüzlü davranırdı. Kötülüğü ve çirkin sözleri azdı.
 

Benson Bobric'in Halifenin İhtişamı (Doğan Egmont: 2016) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Uzun boylu, nazik ve güler yüzlü bir adam olan Mehdi’nin “esmer teni, geniş alnı ve dalgalı saçları vardı.” Zevk peşinde, hazinesinden müsrifçe harcama yapardı. Daima birilerine abayı yakardı ama gerçek aşkı Hayzüran adlı “bir saz kadar ince ve zarif” bir genç kızdı. Bu kız asi Herat hanının kızıydı. Hayzüran Mehdi’yi mutlu etti ve zaman içinde Mehdi’ye üç oğul verdi: Musa, Harun ve yaşamı hakkında pek bir şey bilinmeyen İsa. 

Hayzüran veliahtlar yetiştirmenin yanı sıra hırslı bir kişilikti. Politikadan anlıyordu, sarayda halifenin gözüne girmek isteyenlerin güvenebileceği bir güç haline geldi.  

Hayzüran yetenekli olmanın yanı sıra halifelik tarihinde yalnızca sultanlara yaraşır şahsiyeti veya itibarıyla değil, “Abbasi İmparatorluğu’nun siyasi gidişatına yön vermesiyle” de hatırlanacaktı. Bir yazarın ifadesiyle, “bunu esas olarak oğullarını tahta çıkarmak için yaptığı etkili entrikalarla” gerçekleştirmişti. 

 

Mehdi hüküm sürdüğü on yılda iç ve dış politika hedeflerinin çoğuna ulaşmış olmasına rağmen babası kadar tutumlu değildi, zamanının çoğunu Rusafa’da geçirir, Hayzüran’ın devlet işlerine karışmasına göz yumar ve genellikle iyi vakit, geçirmekten hoşlanırdı. Mekke’ye hacca giden önceki halifeler uzun çöl seyahatini “çamurlu suyla dolu keçi derileri ve eski heybelerle” yapardı. Mehdi bu ölçüde özveriye gerek olmadığını düşünüp bir hükümdar gibi seyahat etti hatta içeceklerin soğutulması için İran dağlarından Mekke’ye giderken kat kat çuval bezine sanlı buz kalıplan bile taşıttı. Meşakkatli hac yolunda hiç tereddüt etmeksizin kendisine ve maiyetine şerbet veya şarap temin edilmesini sağladı. 

Mehdi bir gün ceylan avındayken yanında tek bir yaveriyle maiyetinden ayrıldı. Yorgun ve aç olan iki adam yoksul bir bedevinin çadırına girip yiyecek bir şeyi olup olmadığını sordular. Adam hemen biraz esmer ekmek, tereyağı ve zeytinyağı çıkardı. Halife, “Sizde şarap yoktur, değil mi?” diye sordu. Şarabı Mehdi’nin hoşuna giden şişkin bir keçi derisinde saklayan Arap, “Var” dedi. Halife biraz eğlenmeye karar verdi. “Benim kim olduğumu biliyor musun?” diye sordu. Arap, “Hiçbir fikrim yok” dedi, “ve aslında umurumda da değil. Yiyip için.” Halife, “Emirü’l Müminin’in hizmetkârlarından biriyim.” Arap, “Bu iyi bir iş olmalı dedi. Umarım şanslı olduğun için şükrediyorsundur.” Mehdi bardağını uzattı ve biraz daha şarap istedi. Sonra yine, “Kim olduğumu biliyor musun?” diye sordu. Arap, “Söyledin ya” dedi. “Hayır, ben halifenin üst düzey ordu kumandanlarından biriyim." Bardağını tekrar uzattı. Arap bardağı doldurdu ama ona kuşkuyla baktı. Halife içkiyi yuvarladı. “Peki o zaman, biliyor musun aslında ben kimim? Ben Emirü’l Mümininim!” Bardağını bir kete daha uzattı. Arap, “Bir damla daha vermem!” diye bağırdı ve keçi derisini bağladı. “Eğer biraz daha verirsem Allah'ın elçisi olduğunu iddia edeceksin!” 

Veliaht Değiştirme Fikri ve Ölümü

Mehdi ilk oğlu Hadi’yi veliahdı ilan etmiş olmasına rağmen, iki oğlunun büyümesini izlerken zihnini kuşku kapladı. Hadi şimdiye kadar saygınlık kazanacak hiçbir şey yapmamıştı. Hatta Hazar Denizi’nin güneydoğusundaki Gürgan eyaletindeki karışıklıkları bastırıp güvenliği sağlamak için çıktığı seferde başarısız olmuştu. Hadi’nin yaptığı başarılı işler yalnızca birkaç taneyken Harun’un yaptığı her şey başarıyla sonuçlanmıştı. Sonunda Mehdi 785’te kararım değiştirip Harun’u veliaht ilan etti. 

Karısı bu kararını kuvvetle destekledi. 

Ancak Hadi haklarından vazgeçmeyi reddetti ve sonunda, birkaç tehditten sonra, halife kararını hayata geçirmek için bir ordunun başında Gürgan’a doğru yola çıktı. Yanına Harun’u ve yeni veziri Yahya Bermeki’yi de aldı. [viii]

Yolda oldukları sırada, 4 Ağustos 785’te Mehdi ceylan avlamak için güzel dağlık bir yerde durdu. Bir sabah av köpekleriyle birlikte ava çıktı, bir antilop gördü ve onu harap bir yapıya kadar izledi. Atını mahmuzlayıp dörtnala koşarak yıkık bir evin girişinden geçmeye çalıştı ve başını pervaza çarpıp öldü. Bu anlatılan öykülerden biri. 43 yaşındaydı ve on yıl saltanat sürmüştü.
 

bottom of page