
Müslümanların Tarihi
Hadi (764,785-786, 1 yıl)

Benson Bobric'in Halifenin İhtişamı (Doğan Egmont: 2016) kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Harun’un Durumu Kabullenişi
Harun şok geçiriyordu. Babasının yanında dua ederek Yahya Bermeki’ye ne yapması gerektiğini sordu. Taht için mücadele etmeli miydi? Bazıları ölümünü halka duyurmadan önce babasının cenazesiyle birlikte Bağdat’a dönmesini tavsiye etli. Fakat Yahya ölümün gizli tutulamayacağını ve halifenin cenazesine eşlik ettiklerini anladıktan takdirde askerlerin bahşiş almak için ayaklanabileceğim söyledi. Bu nedenle Harun’a askerlere bahşiş vermesini, cenazeyi oraya gömmesini ve bir an önce kardeşine mektup yazıp tahta çıktığı için kendisini tebrik ettiğini bildirmesini tavsiye etti. Aynı zamanda Harun’a saltanat asasını, nişanlarını ve mührünü kardeşine göndermesini söyledi. Harun bunları hemen yaptı ve o gün ilerleyen saatlerde yakınlardaki bir evden alınan kapının üzerinde mezarına taşınan Mehdi bir ceviz ağacının altına gömüldü.
Yahya’nın aldığı tedbirlere rağmen Bağdat’taki karargâhta kargaşa çıktı ve saray nazırının konağı yağmalandı. Hayzüran (Harun’un kendi maiyetindeki askerleri sakinleştirdiği gibi) askerleri bahşişle sakinleştirdi. Bu arada Hadi karargâhından ayrılmış ve zorlu bir yürüyüşle Bağdat’a doğru ilerlemeye başlamıştı. 31 Ağustos 785’te Bağdat’a geldi. O tarihte şehir sakinleşmişti. Harun Bağdat’a Hadi’dcn önce ulaşmış ve ona bağlılığını göstermek için imparatorluğun farklı kısımlarına babasının öldüğünü yerine Hadi’nin tahta çıktığım duyurmak için haberciler göndermişti.
Harun tüm bunlara şikâyet, etmeden razı oldu.
Hadi’nin Tahta Çıkışı
Her şeye rağmen gergin bir dönemdi. Hadi tahta çıkıncaya kadar “kocaman huysuz bir çocuktu.” Şimdi ise ülkeyi yönetiyordu. Büyük Müslüman tarihçi Mesudî, Hadi’nin “zalim ve kaba, burnu büyük, haysiyetsiz, yaklaşılması zor bir adam” olduğunu ve yanında daima çivili sopa ve kılıç kuşanmış bir koruma bulunduğunu yazdı.
Hadi’nin saltanatı başarısız ve kısaydı. Başlangıçta annesinin vazgeçilmez desteğini aldı ve statüsüne aldırış etmeden onu resmi toplantılarına dahil etti. Bu arada Harun ağırbaşlılıkla ikincil konumunu kabullendi ve payından fazlasını talep etmek için hiçbir girişimde bulunmadı. Hadi işleri oluruna bıraksaydı her şey ikisi için de iyi olabilirdi.

Andre Clot'un Harun Reşid ve Abbasiler Dönemi (Tarih Vakfı Yurt:2007)
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
İmparatorluğun yeni efendisi haberi aldıktan sonra Bağdat’a doğru yola koyulur ama ancak yirmi günde ulaşır. Harun kardeşini bekledikleri süre içerisinde kardeşi adına, başkentteki askerlere on sekiz aylık maaşları kadar bir tahta çıkma ödülü bağışlar, asker ve ileri gelenlere yeni halifeye biat yemini ettirir. Hadi’ye gelip tahta çıkmak kalmıştır. Mabeyincilik görevini yürüten Rabi el-Yunus’u vezir atar, Yahya da güvenilir adam kimliğini korumaktadır.
Hadi asabi, kindar ve kaba bir kişiliğe sahiptir. Mesudi bu konuda, “Sert, ahlak yoksunu, yanına salavatla varılır, önü sıra yalın kılıç, topuz omuzda, yayda ok muhafız taşıyan ilk halife,” olduğunu yazmaktadır. Kısa süren hükümdarlığı, andığımız kötü ünü edinmesine ve annesiyle kardeşi Harun’un onunla ilgili kaygılarını haklı çıkartmaya yetecektir.
Başlarda Hayzuran ve oğlu arasında ciddi herhangi bir olay yaşanmaz. Hayzuran, Mehdi zamanında kendisine tanınan ayrıcalıklar ve onurlarla yüceltilmeyi sürdürür.
Harun da Yahya’nın nasihatleriyle durumu onurlu bir biçimde kabullenmiştir: Köşesine çekilmiş, büyüleyici bir güzelliğe sahip genç eşi Zübeyde’yle günlerini şiir, müzik, zevk ve sefayla geçirmekte, kalleş ve acımasız yanını herkesten iyi tanıdığı kardeşine karşı herhangi bir savaş düşünmeden yaşayıp gitmekte, su yüzünde herhangi bir olay görünmemektedir.
Rabi el-Yunus’un beklenmedik ölümü, iktidarın tepesindeki bu güzel günlerin sonu olur. Mehdi’nin ölümü ardından, Rabi el-Yunus zor günlerde Hayzuran’la sıkı ilişkiler içinde olmuş, Hadi de pençelerini saklamak zorunda kalmıştır.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden
kısaltılarak alınmıştır.
Hüseyin b. Ali'nin Şii isyanı
Hadi’nin halife olmasından kısa bir zaman sonra Ali evladının Hasan kolundan Hüseyin b. Ali, Medine’de isyan etti.
Hadi’nin, Medine valisinin bu şehirde oturan Ali evladından bazılarına kötü davranması ve hatta birkaçını hapse atması bu isyanın başlamasına sebep oldu. 786 başında Mescid-i Nebevi’de halktan biat alarak Abbasi halifesini tanımadığını ilan etti. Yapılan muharebede valiyi mağlup etti ve Beytülmaldeki paralara el koydu. On gün kadar sonra Mekke’ye giderek orayı da kontrolüne aldı.
İki tarafın askerleri Mekke ile Medine arasında «Fah» denilen yerde karşılaştılar. 11 Haziran günü yapılan savaşta Hüseyin öldürülünce taraftarları dağıldılar.
Fakat iş burada bitmedi. Hz. Ali evladından tarihte büyük rol oynayacak olan iki kişi bu muharebeden kaçıp kurtulmayı başardılar. Bu iki kişi Yahya b. Abdullah ile İdris b. Abdullah’tır.
Amcası Yahya b. Abdullah da Deylem’e kaçtı. Daha sonra burada isyan etti.
Hüseyin’in kardeşi İdris Kuzey Afrika’ya kaçtı. Onun oğlu İdris, Fas’ta İdrisiler adıyla anılacak bir devlet kurdu.

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017)
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Şiiler, Fah savaşını Kerbela hadisesinden sonra en acıklı olay ve bir matem günü olarak kabul ederler. Hareketin bastırılmasından sonra bütün ülke sathında Hz. Ali evladı ve taraftarlarına yapılan baskılar daha da şiddetlendi. Öyle ki, onlar arasında idarenin takibinden gizlenip saklananların evleri yakılıp yıkılmış, mallarına devlet tarafından el konulmuştur.
Harici İsyanı
Hadi devrinin önemli olaylarından biri de Cezire'de çıkan Harici isyanıdır. Hareketin lideri Hamza b. Malik el-Huzai, Musul yakınlarında cereyan eden savaşta Abbasi ordusunu mağlup ettiyse de daha sonra üzerine gönderilen birlikler marifetiyle yakalanıp etkisiz hale getirilmiştir.

Andre Clot'un Harun Reşid ve Abbasiler Dönemi (Tarih Vakfı Yurt:2007)
kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Hadi’nin Annesi İle İktidar Mücadelesi
Hayzuran, Mehdi zamanında elde ettiği etkiyi korumak bir yana, doğu geleneği içinde valide sultan olarak birinci sırada durmak ve devlet üzerindeki etkisini daha da artırmak istemektedir. Oysa, annesinin dillere destan zenginliği, sarayının avlu ve salonlarının birtakım taleplerde bulunanlarla dolup taşması Hadi’yi kızdırıp, annesine diş bilemesine neden olmaktadır. Sonunda bir mektup yazarak annesinden devlet işlerine karışmamasını buyurur. Hayzuran öyle kolay kolay boyun eğecek kadınlardan olmadığından ufukta görünen fırtına kopmakta gecikmez. Halife annesinin polis şefiyle ilgili bir isteğini geri çevirir. Annesi ısrar edince de öfkeyle, “Şunu aklından çıkarma,” diye bağırır, “Subaylarımdan ya da memurlarımdan birinin kapına gelip bir şey istediğini duyduğum anda kafasını vurdurup mallarına el koyacağıma Allah’ın huzurunda soyumdan geleceklerin başı üzerine yemin ederim. Her gün evinin kapısına bu kadar in-sanın birikmesi de ne demek oluyor? Senin başka işin, gücün yok mu? Al eline Kuran’ını, oku, Allah’ına dua et! Sözümü yabana atma! Müslüman, Hıristiyan, Yahudi fark etmez kimseye kapını açacak değilsin!”
Hadi kendisinden daha yakışıklı, daha göz dolduran, hatta neredeyse veliahtlık unvanını elinden alacak olan kardeşinden de nefret etmektedir. İktidara geldikten kısa bir süre sonra da kardeşinin taht varisliğini elinden alıp, öz oğlu Cafer’i veliaht tayin etme tasarısı geliştirir. Bu konuda ilk olarak Bermeki ailesinden Yahya’ya açılır; Yahya, böyle bir kararın Cafer’e karşı kullanılabileceğini dile getirerek halifeyi düşündüklerini uygulamaktan vazgeçirir. Yahya’nın sözlerini kabul etmiş görünen Hadi, bir süre sonra konuyu yeniden gündeme getirir. Yahya bu kez, günün birinde halifenin başına bir şey gelecek olsa, çocuk yaştaki Cafer’in ne din ne de savaş lideri olarak kabul edilebileceğini, Abbasi ailesinden başka isimlerin iktidarı ele almak için öne çıkmak isteyebileceklerini söyler. En iyisi, “Cafer’in büyümesini ve Harun’dan haklarından vazgeçmesini isteyecek kadar olgunlaşmasını beklemektir,” der. Hadi bu bilgece sözleri yine doğru bulur ama çevresindeki bazı generallerin kışkırtmasıyla, her türlü muhalefeti susturarak işi noktalar.
Harun, yukarıda da belirtildiği gibi, belalı kardeşine karşı savaş açmak derdinde değildir. Önceleri, her şeyi kabullenmiş görünür. Fakat veliaht ayrıcalıkları elinden alınınca, en korkulan şey gerçekleşir; Yahya dışında çevresinde kimse kalmaz, yalnızlığa itilir. Yahya uzun bir süredir Harun’a gözü gibi bakmaktadır, yavaş yavaş da Harun’u halifeye karşı direnmeye hazırlar.
Hadi bu kızgınlıkla annesini öldürmeyi dener. Bir gün iki satırlık bir notla annesine bir tabak pilav gönderir, pilavı çok lezzetli bulduğunu, o yüzden annesiyle paylaşmak istediğini yazar. Pilavı köpeğine veren Hayzuran, hayvanın birkaç dakika içinde öldüğünü görür. Sonra da oğluna, “Pilav gerçekten çok lezzetliymiş” diye haber gönderir. Taberi, Hadi’nin, “Gönderdiğim pilavı yememişsin, yeseydin şimdi senden kurtulmuş olurdum. Tarihte, kendi yerine annesinin hükmetmesine rıza gösteren tek bir hükümdar yok,” yanıtını verdiğini yazar.
Hadi birkaç kez de Harun’u zehirletmeye kalkışır. Harun kaçmayı dener ama Hadi’nin adamlarına yakalanır, Yahya’yla birlikte Bağdat’ta hapsedilirler.

Benson Bobric'in Halifenin İhtişamı (Doğan Egmont: 2016) kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Babasının on yıllık saltanatı sırasında annesi devlet işlerinde aktif bir rol oynamıştı. Devlet görevlileri önemli sorunlarda sık sık ona danışırdı ve bir dizi zengin, asil ve general annesinin kapısına gelmeye devam ediyordu. Hadi annesine kendisi kadar hürmet edildiğini düşünüyordu. Ve buna tahammül edemedi. Bir gün üst düzey görevlileri çağırdı ve “Kim daha iyi, siz mi yoksa ben mi?” diye sordu. “Kesinlikle siz Müminlerin Emiri!” dediler. Hadi, “Sizin anneniz mi yoksa benim annem mi daha iyi?” dedi. “Kesinlikle sizin anneniz Müminlerin Emiri!” diye yanıt verdiler. “Hanginiz arkanızdan annenizle konuşan insanlar olmasını isterdiniz?” dedi. “Hiçbirimiz” dediler. Halife, “O zaman” dedi, “arkamdan annemi görmeye gidenler hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Bir gün annesi resmi bir tayinle ilgili bir konuda istediğini yapmasını söylediğinde sorun son haddine vardı, Hadi annesinin isteğini kabul etmedi. Annesi, “Bunu benim için yapmalısın” dedi. Halife yapmayacağını söyledi. Hayzüran “Allah biliyor ki senden bir daha hiçbir şey istemeyeceğim” dedi. Hadi “Allah biliyor ki bu beni üzmeyecek” dedi. Hayzüran gitmek için ayağa kalktığında Hadi kendisini kaybedip bağırdı, “Otur ve söyleyeceklerimi dinle!.. Kapının önündeki dilekçeci kalabalığı ne anlama geliyor? Seni meşgul edecek bir çıkrığın veya okuyacak Kuran’ın yok mu?” Taberî’ye göre, “Sonrasında annesi ona iyi veya kötü hiçbir şey söylemedi ve Hadi aniden ölünceye kadar onun bulunduğu hiçbir yere girmedi.”
Hadi’nin ölümü yakındı. Hayzüran ölümcül bir düşmandı. Hanedanın içindeki gerginlik arttıkça Hayzüran tüm yiyeceklerini haremde başkalarına tattırdı ve planlarım sonuçlandırmayı güvence altına almak için yeni bir gizli entrika ağı kurdu.
Bu arada Harun da kardeşinin hedef alanına girmişti. Hadi’nin kendisinden sonra Harun yerine kendi oğlunun geçmesini düşünmeye başlaması çok zaman almadı. Konuyu Yahya el-Bermeki’ye açtığında Bermeki böylesi bir örneğin bir gün kendi oğlu Cafer’e karşı kullanılabileceğini söyleyerek şiddetle karşı çıktı. “Emirü’l Müminin” dedi, “insanlara sözlerini tutmamayı öğreterek kendi konumunuzu zayıflatırsınız. Harun’u kendi isteğiyle tahttan vazgeçmeye ikna etmek daha iyi olur.” Aynı zamanda ona Cafer’in büyümesini beklemesini de tavsiye etti.
Fakat Harun kısa süre sonra muhafızlarının alındığım ve saraydan dışlandığını gördü. Yahya ona uzun bir av seyahati için başkentten ayrılıp bir an önce Suriye’ye gitmesini tavsiye etti. Ona, “Çok uzakta kal ve dönüşünü ertele” dedi.
Hadi’nin Ölümü ve Harun’un Halife Olması
Ve bir gün Hadi Musul’un güneyindeki bir eyaleti ziyaret ederken aniden mide ağrıları çekmeye başladı. Bağdat’a döndü. Hadi kötüleşirken saray nazırı Fadıl bin el-Rabi yeni bir doktor denemeyi önerdi. Hemen bir eczacı geldi. Doktor halifeye daha etkili ilaçlar vermeyi vaat etti. Bu arada bazı danışmanları tarafından halife adına bir ferman düzenlenerek Yahya el-Bermeki ile Harun’un ölüm cezasına çarptırıldığı bildirilmişti. Fakat o gece Hadi’nin cariyeleri Hayzüran’ın talimatıyla onu uykusunda boğarak öldürdüler.
Harun kardeşinin öldüğünü öğrenince Yahya’yı zindandan çıkardı, annesine hürmetlerini gönderdi ve aralarında Ebu Haşim Masrur adlı muazzam kuvvetli iri bir siyahi Afrikalı haremağasının da bulunduğu divan üyelerini topladı. Masrur divana gelir gelmez bir haberci gelip Harun’un Marajil adlı Acem cariyesinin biraz önce bir erkek çocuk doğurduğunu duyurdu. Harun’un Abdullah adını verdiği bu çocuk bir gün büyük Halife Memun olacaktı.
Bu çok önemli bir geceydi. Hatta İslam tarihine “kader gecesi” olarak geçecekti, çünkü bir halifenin ölümüne, diğerinin tahta çıkmasına ve üçüncüsünün doğumuna tanıklık etmişti.
Şafak söktüğünde Harun kardeşine son duasını etti, sarayın tüm ileri gelenlerini toplayarak bağlılık yeminlerini aldı ve kısa bir konuşma yaparak halkın çıkarları için çalışacağına ve işleri adil bir biçimde yöneteceğine ant içti. Bu arada, Hadi’nin genç oğlu Cafer şafak vakti uykudan kaldırılmış ve veliaht olarak haklarından feragat etmeye zorlanmıştı. Üst katın penceresine çıkarılmış ve toplanan kalabalığa şunları söylemişti: “Ey iyi Müslümanlar! Babam hayattayken bana sadık kalacağına yemin edenler bu yeminden azat edilmiştir. Halife amcam Harun Reşid’dir. Benim halifelik üzerinde hiçbir hakkım yoktur.”