top of page

Vasık (842-847)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halife Oluşu

Vasık, 812 yılında dünyaya geldi. Kuvvetli bir şahsiyete sahip olup, babası Mu'tasım askerleriyle beraber Samerra'ya gidince Bağdat'ta yerine onu vekil olarak bırakmıştır. Babasının ölümünden sonra 842 yılında halife oldu. 

Dönemi

Bedevi İsyanları

Halife Vasık devrinde dahili karışıklıklar daha çok Hicaz ve Yemame bölgelerinde vuku bulmuştur. Bu isyanlardan biri, Beni Suleym'e mensup bedevilerin, Hicaz'da çapulculuğa başlamalarıyla ortaya çıktı. Asiler, Mekke ile Medine arasındaki yolu tamamen kontrolleri altına aldılar. İsyanın bütün Arabistan'a yayılmasından endişe eden Vasık, Boğa el-Kebir komutasında Türkler ve diğer ücretli askerlerden meydana gelen bir orduyu bölgeye gönderdi. 845 yılında Hicaz'a varan Boğa, Beni Süleym üzerine saldırıya geçti. Burada gerçekleşen çatışmalarda isyancı bedeviler hezimete uğratıldı.  

Beni Süleym hareketinin bastırılmasından sonra Boğa, diğer bir isyana Arap kabilesi Beni Hilal üzerine yürüdü. Gerçekleştirilen operasyon sonucunda onları da mağlup ederek elebaşlarını, Medine'ye getirerek hapsetti. Boğa, nihayet kuzey Hicaz'da oturan Beni Murre ve Fezare kabilelerini de itaat altına aldı.   

847 yılına kadar devam eden harekat neticesinde karışıklıklar tamamen ortadan kaldırılınca, Boğa komutasındaki halife birlikleri, Samerra'ya döndüler.
 

 

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma'nın Abbasiler Dönemi. (Beyan: 2008) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mihne bitmek bilmiyor

Halife el-Vâsık, bir genelge yayınlayarak, bütün imam ve müezzinlerin, Halku’l-Kur’an konusunda imtihan edilmelerim emretti. Ve bu imtihanın neticesindedir ki, büyük Hadis âlimi Ahmed b. Nasr el-Huzai “Kur’an mahluktur” demediği için katledildi. 

Halife el-Vâsık, onu Bağdat’tan zincirlere vurdurup, Samarra’ya getirtti, ve Kur’an’ın mahluk olup olmadığı hakkında onu imtihan etti. el-Huzal, “Kur’an mahluk değildir” deyince, Halife üzerine yürüdü, ve “yalan söylüyorsun” dedi. O büyük şahsiyet sahibi alim, hiç korkmadan, “esas sen yalan söylüyorsun!” diye bağırdı. Onun bu hareketi üzerine, Halife’nin etrafını sarmış olan hocalar, ona yaranmak için, “bunun kanı helaldir, kafasının vurulması lâzım” dediler. Bu siyasi fetva üzerine, el-Huza’î, Nita’ denen işkence aletine yatırılıp, işkence yapıldı. Bu işkenceden sonra da el-Vâsık, kılıcını alıp, kafasını bizzat kendi eliyle kesti, ve bir sırığa geçirterek, en işlek caddede teşhir edilmek üzere Bağdat’a gönderdi. Devlet terörünü temsil eden bu kafa, Halife el-Mutevekkil zamanına kadar bu sırıkta asılı kaldı. 

Yine bir gün Mu’tezili konularda imtihan edilmek üzere bir adamı zincirlere bağlayıp, el-Vâsık’ın huzuruna getirdiler. Eli kolu bağlı olan adam şöyle dedi: Bu iddia ettiğiniz şeyi bana da açıklar mısınız! Sizin söylediklerinizi Resûlullah(s.a.s) biliyor muydu, bilmiyor muydu? Yoksa biliyor da saklıyor muydu? Halbuki o, hiçbir şeyi saklamaz tebliğ ederdi!.. Adamcağızın bu sözlerine hayret eden el-Vasık, onu öldürmekten vazgeçti. Hatta rivayete göre bu şahsiyetli alimin sözleri üzerine el-Vasık, Müslümanları imtihan etmekten vazgeçti. Halife’ye karşı bu şekilde konuşan alim, büyük Hadis bilginleri Ebu Davud ve en-Nesâî’nin hocası Abdullah b. Muhammed el-Ezremî’ydi. 

Yine el-Vâsık zamanında zincirlere vurularak tevkif edilmiş olan büyük alim el-Buveytî, atıldığı zindanda Mu’tezili mihnetinden işkence çeke çeke öldü. el-Buveyti, imâm Şafii’nin samimi ilim arkadaşlarından biriydi. 

İslam Devleti ile Bizans Devleti arasında esir mübadelesi yapıldı. Mübadele olunacak esirlerin sayısı 1600 kadardı. Mu’tezile terörünü Müslümanların başına belâ eden hocalardan İbn Ebi Duâd, şu gayr-ı insani teklifi ortaya attı:

“Müslüman esirler imtihan edilsin. “Kur’an mahluktur” diyenler hem esaretten kurtarılsın, hem de kendilerine iki dinar para verilsin. “Kur’an mahluk değildir” diyenler ise, Bizanslılara esir olarak geri verilsin! 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi ve Medeniyeti (Anadolu Ünv.:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Tercümeler

Beytü’l Hikme başta olmak üzere, Bağdat merkezli tercümeler ve ilmî faaliyetler Vâsık döneminde de devam etti. Hilâfeti süresince, felsefe ve tıp gibi aklî ilimlerin yanı sıra dinî ilimlerine dair münazaraların da yapıldığı ilmî meclisler düzenleyen Vâsık, bu meclislere bizzat katıldı.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Dış İlişkiler

Bizans Seferleri

Halife Vasık devrinde Bizans'a karşı büyük bir deniz seferinin yapıldığı hakkında Bizans kaynaklarında geniş bilgi bulunmasına rağmen, İslam kaynakları bu konuda suskundurlar. Zikredilen yabancı kaynaklara göre, Müslümanlar deniz yoluyla İstanbul üzerine bir sefer yapma hazırlığına giriştiler. Birkaç yıllık hazırlıktan sonra 842 yılında dört yüz parçadan müteşekkil donanma, hareket etti. Tehlikenin yaklaştığının öğrenilmesi üzerine Bizans başşehrinde müdafaa hazırlıklarına başlandı. Fakat İslam donanması, Kırlangıç burnu açıklarında korkunç bir fırtınaya tutularak mahvoldu. 

Müslümanların felaketiyle neticelenen bu seferden sonra Bizans İmparatoru, ki donanmayı Girit üzerine gönderdi. 843 yılında İstanbul'dan hareket eden donanma, Girit önlerine gelerek demirledi. Adadaki Müslümanlar, gelen Bizans donanması karşısında tutunamayacaklarını anlayınca bir harp hilesine başvurarak İstanbul'da karışıklıkların çıktığı ve imparatorun tahttan indirildiği şayiasını yaydılar. Theoktistos, bunun üzerine ordusunun büyük bir kısmını Girit önlerinde bırakarak İstanbul'a döndü. Neticede komutansız kalan Bizans birlikleri, Müslümanlar tarafından tamamen imha edildi. 
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Sicilya ve İtalya Seferleri

Halife Vasık devrinde Sicilya ve İtalya’da da savaşlar devam etmiştir. Sicilya ve İtalya’ya yapılan seferler ekseriyetle Kuzey Afrika’dan sevk ve idare ediliyorlardı. Sicilya’nın fethindeve buradan İtalya’ ya karşı girişilen askeri harekatta baş rolü, 800 yılından itibaren ismen Abbasî halifelerine bağlı olmakla beraber tamamen müstakil hareket eden Aglebiler oynuyorlardı. Bu arada doğudan gönderilen birliklerin de bu seferlere katıldığı bilinmektedir. 

842 yılında Müslüman ordusu Sicilya’nın Messina şehrini kuşattı. Bu kuşatmada Napoli şehri Müslümanların safına katıldı.

Sicilya’da bu fetihler devam ederken İtalya’daki krallıklar, arasındaki anlaşmazlıklar Müslümanların İtalya’ya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Müslümanlar 841 yılında İtalya’ya geçerek Bari’yi zapt ettiler. Ancak Napoli konsülü, 845 yılında Araplara karşı başarılı bir askeri harekatta bulunarak onları Sicilya’ya çekilmeye mecbur etti. Ertesi yıl Araplar tekrar İtalya’ya geçerek Napoli yakınındaki Miseno şehrini zaptettiler. Buradan Roma üzerine, ilerlemeye başladılar. Yaklaşan bu Müslüman tehlikesi karşısında Papa, Tiber nehri ağzında tahkimat yaptırdı ve Roma’nın etrafına bir hendek kazdırdı.

Ağustos 846’ da Müslümanlar Tiber nehri ağzında göründüler. Bütün bu savunma tedbirlerine rağmen Roma’nın Müslümanların eline geçmesi pek zor değildi. Şehir surları önüne kadar ilerlediler, fakat bilinmeyen bir sebeple aldıkları bol miktardaki ganimetle yetinerek geri çekildiler.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Döneminin Değerlendirilmesi

Vasık'ın beş yıl devam eden halifeliği Abbasi tarihinde mühim bir yer tutmaz. Onun devri, esasında amcası Me’mûn ve babası Mu'tasım devirlerinin basit bir devamından ibarettir. Bu süreçte halife üzerinde tesir icra eden iki grup bulunuyordu: İdari ve dini konularda vezir Muhammed b. Abdülmelik Zeyyat ile baş kadı Ahmed b. Ebû Duad, askeri konularda ise Eşnas et-Türki ile onun ölümünden sonra başkomutanlığa yükselen İnak et-Türki başta olmak üzere devlet idaresinde bütün otorite bu şahıslarda toplanmıştı. Onun zamanında ordunun komuta kademesi neredeyse tamamen Türklerin eline geçmişti. 

İbn Tiktaka onun hakkında şöyle der: 

"Vasık, Abbasi halifelerinin en faziletlilerinden birisidir. Zeki, akıllı bir kişi olup, aynı zamanda hatip ve şairdi. Hareket ve davranışlarında Me’mûn’a benziyordu".

O, ilme yatkınlık ve ilim adamlarıyla yakınlığı sebebiyle amcası Me’mûn ile kıyaslanmıştır. Ancak Vasık'ta Me mûn’un siyasi dehası ve yönetim kabiliyetini görmek mümkün olmamıştır.

Onun diğer bir hususiyeti ise, Emeviler ve Abbasiler tarafından devamlı takibata uğratılan Hz. Ali evladına karşı son derece müsamahalı davranış sergilemiş olmasıdır. 

Ölümü

Abbasilerde kuruluş ve yükseliş döneminin son halifesi kabul edilen Vasık, 847 yılında öldü. Kaynaklarda vefatı esnasında onun 32-37 yaşlan arasında olduğuna dair farklı rivayetler bulunur.

bottom of page