top of page

Mısır'ın Fethi

Prof. Dr. Corci Zeydan'ın İslam Uygarlıkları Tarihi - 2.Cildinden (İleişim: 2015) kısaltılarak alınmıştır.

İslam Öncesi Kuzey Afrika’da Sosyal Yapı

Kartaca

Araplar, İfrikiye kelimesi ile Afrika’nın kuzeyinde bulunan ve günümüzde Tunus, Trablusgarp, Cezayir ve Fas'ın oluşturduğu bölgeyi kastederler. 

Hz. İsa’nın doğumundan birkaç yüzyıl önce Fenike’den buraya birtakım göçler olmuş, Kartaca şehri kurulmuş ve bölgede aslı doğulu olan bir devlet ortaya çıkmıştır. Bu devlet her ne kadar yer itibariyle batıda bulunuyorsa da kurucuları Şamlı [bugünkü Lübnanlılar] ve lisanı da Arapçanın kardeşlerinden biridir. Kartacalılar Romalılarla birçok savaş yapmış, deniz ve Alp Dağlan yoluyla Roma'ya kadar gitmiş ve o eski başkenti kuşatmışlardı. Hatta bunların kuvvetli hücumları karşısında Roma devleti neredeyse yıkılacak bir hale gelmişti. Ancak Kartacalılar bunu başaramayıp tekrar kendi memleketlerine döndüler. Bu kez de Romalılar bilmukabele Kartacalılara saldırarak ülkelerini tahrip edip, kendilerini mahvederek perişan ettiler. 

Bu tarihten itibaren Kartaca toprakları birbiri ardına Romalılar, Vandallar, İranlılar vs milletlerin hakimiyetleri altına girdi. Söz konusu ülkenin yerli halkı ise dağlarda yaşayan, yağma ve çapulla geçimlerini sağlayan, çeşitli Berberi kabilelerinden meydana geliyordu. 

K.Afrika'da Roma Hakimiyeti

Romalılar, bölgeyi istila ettiklerinde halkın biri Fas, Cezayir, Tunus sahillerinde yaşayan, ticaret ve sanayiyle uğraşan şehirli, diğeri ise dağ ve çöllerde oturan bedeviler olmak üzere iki sınıftan oluşuyordu. İkinciler savaşçı ve hareketli kabilelerden oluştukları için Romalılar hiçbir zaman bunları kontrolleri altına alamamışlardı. 

Müslümanlar Afrika’nın kuzey sahillerini fethederken bu bölgedeki halk yine biri şehirli, diğeri bedevi olmak üzere iki sınıftan oluşuyordu. Şehirde yaşayan halk zamanla Hıristiyanlığı kabul etmişti. Bedeviler ise hicretin birinci yüzyılı sonuna kadar dağlara sığınmış, bedeviliklerini sürdürmüşlerdi. Arapların Berberi dediği bu kabilelerin İslam tarihinde oldukça önemli bir yeri vardır. 

 

Maurice Lombard'ın İslam'ın Altın Çağı (Pınar.: 2002) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

K.Afrika'da Bizans Hakimiyeti

İslâm’ın fetihlerinden önceki yüzyıllarda Kuzey Afrika’da şehir uygarlığının göçebelik önünde gerilediği bilinmektedir. Bir yüzyıldan fazla süren (533-647) ve sadece ülkenin küçük bir kısmında yer tutmuş olan Bizans varlığı, şehir hayatının gittikçe daha ileri ölçülerde çöküşüne engel olamamıştı. Şehirleri çevreleyen ve besleyen topraklar giderek daha geniş göçebe Berber toplulukları tarafından sıkıştırılıyordu. Bizanslılar hiçbir zaman yüksek yaylalara ve deveci göçebe Berberlerin serbestçe dolaştıkları çöllere giremediler.

Berberi topluluğu Latin ve Kartaca dillerini terk ediyor, şehirli geleneğine uygun ve yazıya sahip bu dillerden yüz çeviriyor, yeniden eski Libya diline dönüyordu. Bununla birlikte büyük yerleşim bölgelerinde halk Kartaca ve Latin dillerini kullanmaya devam ediyordu. Kartaca dili İfrikiye’nin bazı yörelerinde henüz yaşıyordu. Arapçanın Batı bölgelerinde gösterdiği hızlı gelişmeyi bu nedene bağlamak mümkündü. Latince ise uzun zaman şehirlerde konuşulmuştu.  

Gerileyen Hıristiyanlıkla birlikte şehirleşme ve Romalılaşmanın da yıldızı sönüyordu. IV. yüzyılda çok önemli bir rol oynamış olan Afrika Kilisesi Vandalların tahribatına uğramıştı. Hristiyanlaştırma bazı iç bölgelere hiçbir zaman ulaşamadı. Berberiler çok önceki devirlere kadar uzanan, sihir ve büyü ile dolu eski Afrika dinlerinden kaynaklanan derin bir dinsel yapıya sahip bulunuyorlardı.

Diğer taraftan Roma’ya bağlı Afrika’da, kökleri eski çağlarda Yahudi dinine girmiş şehirlerin, Kartacalı yahut Kartacalılaşmış elemanlarına kadar uzanan Yahudi toplulukları yaşıyordu.

Nadir Özkuyumcu'nun Dinlerin Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi.

(Kültür ve Turizm Bakanlığı: 2007) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Kuzey Afrika’nın Fethinin Başlaması: "Gazvetül-Abadile"

Müslümanların İfrikıyye'nin fethini düşünmeleri, Amr b. As'ın Trablusgarb'ı 643'de fethinden hemen sonra başlamıştır. Amr b. As, bu konuda halife Ömer'e şöyle bir mektup yazmıştır: 

"Biz Trablusgarb'a ulaştık, burası ile İfrikıyye'nin arası dokuz günlüktür. Eğer Müminlerin Emiri, orada savaşmak üzere bize izin vermeyi düşünürse, bu yapılacaktır."

Halife Hz. Ömer ise Amr'a yazdığı cevapta, İfrikıyye'nin fethi için izin vermediği, Amr b. el-As'a Mısır'a geri dönmesini emrettiği ve Amr'ın da bu emre uyarak Mısır'a, yani Fustat'a döndüğü rivayet edilmektedir. 

Osman b. Affan'ın halife olmasından ve 646'da Amr'ı azledip yerine Abdullah b. Sad'ı Mısır valiliğine tayin etmesinden sonra, İfrikıyye'nin fethi yeniden gündeme gelmiştir. Abdullah b. Sa'd, Mısır valiliğine tayin edildikten sonra İfrikıyye'nin içlerine kadar bazı süvari birlikleri göndermiş ve bu birlikler her defasında pek çok ganimet ve esirlerle Mısır'a dönmüşlerdir.  Bu birliklerin başarılı olmaları sonucu Abdullah b. Sa'd, 647'de halife Hz. Osman'a bir mektup yazarak, ona İfrikıyye içlerine kadar yapılan seferler ve elde edilen başarılar hakkında bilgi vermiş, İfrikıyye'nin fethine çıkmak için de izin istemiştir. 

Halife Hz. Osman, kendisinden önceki halife Hz. Ömer'in, bölgenin fethine izin vermemesini de dikkate alarak, Müslümanların İfrikıyye seferine çıkmalarına önceleri taraftar olmamıştır. Fakat daha sonra sahabilerin önde gelenleri ile istişare ederek Abdullah b. Sa'd'ın İfrikıyye seferine çıkmasına izin vermiştir.  Bunun için muhtelif kabilelerden Müslümanları Medine'de toplamış ve onlara cihad hakkında bir hutbe irad ederek, gönüllülerden oluşan bir ordu hazırlamıştır.

Kaynaklarımız, adı "Abdullah" olan yedi meşhur sahabinin İfrikıyye seferinde bulunmaları sebebiyle "Gazvetü'l-Abadile" [Abdullahlar Gazası] diye isimlendirildiğini belirtir. 

Abdullah b. Sa'd, Medine'den gönderilen takviye kuvvetlerini de emrine aldıktan sonra, aynı yıl içinde 20 bin kişilik ordusuyla İfrikıyye seferine çıkmıştır. İfrikıyye'ye Berka üzerinden giden Abdullah, burada murabıt olarak bulunan Ukbe b. Nafi'yi de ordusuna dahil etmiştir. Buradan, Kayrevan şehrinin kurulduğu yere 70 mil mesafedeki İfrikıyye'nin başkenti Subeytula'ya giderek muhasara altına almıştır. 

Abdullah b. Sa'd, Subeytula'yı kuşatma altına aldıktan sonra, İfrikıyye orduları komutanı Gregorios'a bir elçi göndererek, ona İslam ordularının, her savaşından önce karşı tarafa yaptıkları teklifleri sunmuştur. Buna göre, önce onu İslam'a davet etmiştir. Bunu kabul etmez ve kendi dinlerinde kalmayı arzu ederlerse cizye vermelerini istemiştir. Bunu da kabul etmezlerse kendileriyle savaşacağını bildirmiştir. Ancak Gregorios, savaşı tercih etmiştir. Nihayet iki ordu Subeytula'da savaşa tutuşmuş ve neticede 20 bin kişilik İslam ordusu 120 bin kişilik İfrikıyye ordusunu yenmiştir.

İfrikıyye'nin başkenti Subeytula'nın fethedilmesinden sonra Abdullah b. Sa'd, ordusunu gruplara ayırmış ve onları buradaki muhtelif beldelerin fetihlerine göndermiştir. Onun gönderdiği bu birlikler başarılı olmuşlar ve gittikleri yerlerden pek çok ganimetle Subeytula'ya dönmüşlerdir. Bu arada Abdullah b. Sa'd kendisi de bir grup askeriyle İfrikıyye'nin Subeytula'dan önceki başkenti Kartaca’ya gitmiş ve burayı fethederek pek çok altın ve gümüş ganimet ile Subeytula'ya dönmüştür. 

Müslümanların Subeytula'yı almaları ve daha sonra da bölgenin muhtelif yerlerinde elde ettikleri başarılar karşısında, İfrikıyye'nin ileri gelenleri toplanarak Abdullah b. Sa'd'a gelmişler ve sulh teklifinde bulunmuşlardır. Buna göre onlar; İslam ordusunun topraklarını terk etmeleri karşılığında her yıl 2,5 milyon dinar cizye vermeyi kabul edeceklerini söylemişlerdir. Abdullah b. Sa'd da onların bu teklifini kabul etmiş ve burada hiçbir askeri birlik bırakmadan Mısır'a dönmüştür.

bottom of page