top of page

Kuzey Afrika Fetihlerinde 2. Aşama ve

Ukbe b. Nafi (665-684)

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Ukbe b. Nafi

On yedi yıl kadar İslam aleminin batı sınırında önemli bir olay vuku bulmadı. Ancak bu durum 662’de Ukbe bin Nafi’nin göreve gelişiyle değişti.

[İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti. Komisyon. Kitabevi:1997]

Kuzey Afrika'nın ilk gerçek Müslüman fatihi olan Ukbe b. Nâfi, tarih sahnesine çıkmaktadır. 663-664 yılında, hemen hemen tamamıyla bozkır bir ovada, Mağrip’teki ilk kalıcı meskûn bölgesi; daha sonraları yüzyıllar boyunca Müslüman Batı’nın merkezi askeri karargâh olan Kayrevan’ı kuran odur. Çok daha sonraları, at sırtında, bütün batıyı kuşatan, Büyük Atlas Dağları yakınlarındaki Berberi kabilelerine ait topraklardan başlayıp, Atlantik sahillerine kadar uzanan olağanüstü bir yolculuk yaptığı rivayet edilir. Fakat, güçlü Berberi guruplar yoğun bir biçimde istilâya karşı koydukları için, Ukbe ciddî bir muhalefetle karşı karşıya kalmıştı. 
 

Nadir Özkuyumcu'nun Dinlerin Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi.

(Kültür ve Turizm Bakanlığı: 2007) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Ukbe b. Nafi'nin İfrikıyye'deki faaliyetlerini dört devre halinde ele almak mümkündür. Bunlar:

  • Amr b. el-As'ın ikinci Mısır valiliği zamanında, 661-663 yılları arasında, daha çok Libya ve Sûdan ile İfrikıyye'nin doğu sınırında gerçekleştirdiği seferler ve fetihler;

  • 666-675 yılları arasında, aynı bölgelerde tekrarlanan seferler ve fetihler, birinci İfrikıyye valiliği ve Kayrevan'ı kurması;

  • 682-683 yıllarındaki ikinci İfrikıyye valiliği.

 
Ukbe'nin 661-663 Yılları Arasındaki Faaliyetleri

Ukbe b. Nafi'in İfrikıyye ile olan münasebetleri ilk olarak Amr b. As'ın Trablusgarb'ı fethettiği 643-644 yıllarında başlamış; Amr'ın komutanı sıfatıyla bu şehirlerin fetihlerine katılmıştır.  Bölgedeki fetihlerin tamamlanmasından sonra Amr tarafından Berka ve Trablusgarb'ın murabıtlığına atanan Ukbe, böylece 683'de ölünceye kadar yaklaşık yirmi yıl sürecek olan İfrikıyye ile münasebetlerine başlamıştır. 

Amr b. As'ın 646'da Mısır valiliğinden azledilip, yerine Abdullah b. Sa'd'ın atanmasından sonra da bölgedeki murabıtlık görevine devam eden Ukbe, Abdullah b. Sa'd'ın 648'de gerçekleştirdiği İfrikıyye seferine de iştirak etmiştir. 

Onun, bölgede yeniden askeri seferlere çıkması Muaviye'nin halifelik makamına oturduğu 661 yılında olmuş ve Amr b. As'ın vefat ettiği tarih olan 663 yılına kadar üç yıl sürmüştür. 

Ukbe'nin 666-675 Yılları Arasındaki Askeri Faaliyetleri ve Kayrevan'ı Kurması

666-670 Arasındaki Seferleri

Ukbe b. Nafi 666'da Berka ve Trablusgarb'ın güneyinde kalan iç kesimlerine seferler düzenlemiş ve bu seferlerini 670 yılına kadar dört yıl boyunca devam ettirmiştir.

Kayrevan’ın Kurulması

Buralarda meskûn halk ve bilhassa Berberiler, İslam orduları şehirlerine girdiği zaman Müslüman olduklarını açıklıyorlar, Müslümanların ayrılmasıyla da tekrar irtidat ediyorlardı. Ukbe, iç kesimlerdeki fetihlerini 670 yılında tamamladıktan sonra gerçekleştirilen fetihlerin kalıcılığını sağlamak için İfrikıyye'de bir ordugah şehir (=Kayrevan) kurmanın zaruri olduğunu görmüştü. Onun kuracağı bu şehir aynı zamanda İslam ordularının Mağrib seferlerine kolayca çıkmalarına da yardımcı olacaktı. İlk olarak burada bir cami yaptırarak şehrin imarı işini başlatmıştır. Daha sonra da ordusunda bulunanlar, burada kendileri için evler yapmaya başlamışlar ve beş yıl içinde şehrin imar ve iskanı hemen hemen tamamlanmıştır. Zaman içinde kabileler halinde Müslüman olan bu Berberiler Kayrevan'ın etrafına yerleşmeye başlamışlar ve böylece şehir genişlemiştir. 

Ukbe’nin Görevden Alınması Ebu'l-Muhacir Dinar (675-682)

Muaviye Mesleme b. Muhalled'i Mısır ve Mağrib valiliğine tayin etmiş, böylece Mesleme, Mısır ve Mağrib valiliklerinin ikisini birden fiili olarak uhdesinde toplayan ilk kişi olmuştur. Mesleme 675'de, Ukbe'yi azletmiş ve yerine Ebu'l-Muhacir Dinar'ı tayin etmiştir. 

Ebu Muhacir’in Berberilerle İyi İlişkiler Kurması

Ebu'l-Muhacir 679'da Kartaca üzerine yürümüş, Kartacalıları yenmiş, bu yenilgi üzerine Kartacalılar sulh talebinde bulunmuşlardır. 

Ebu'l-Muhacir Dinar'ın İfrikıyye'de kaldığı yedi yıl boyunca yaptığı en önemli icraatlarından biri, buradaki Berberiler'le iyi münasebetler kurması olmuştur. O, bölgede yaşayan hemen bütün Berberilerin lideri konumundaki Küseyle ile arkadaşlık kurmuş ve onu valilik merkezine alarak, Hıristiyan olan Küseyle'nin İslam'ı kabul etmesini sağlamıştır. Liderlerinin Müslüman olmasıyla önemli sayıda Berberi de İslam'ı kabul etmiştir. 

Ukbe b. Nafi'nin İkinci İfrikıyye Valiliği (682-683)

Ukbe’nin Tekrar Görevlendirilmesi

Muaviye'nin yerine geçen oğlu Yezid Ebu'l-Muhacir Dinar'ı 682'de İfrikıyye orduları komutanlığından azlederek, yerine Ukbe'yi vali tayin etmiş ve İfrikıyye'yi doğrudan hilafet merkezine bağlı bir vilayet haline getirmiştir. 

Ukbe’nin Ünlü Mağrib Seferi

Ukbe tayin edilir edilmez, hiç vakit kaybetmeden Mağrib seferine çıkmaya karar vermiştir. O bu niyetini yanına çağırdığı oğullarına şöylece açıklamıştır: 

"Ben kendimi Allah'a adadım. Bu yolda öldürülünceye ve O'na kavuşuncaya kadar kafirlerle Allah yolunda cihad etmeye azmettim. Bugünden sonra sizler beni bir daha görür müsünüz, görmez misiniz bilemem? Çünkü benim arzum Allah yolunda ölümdür."

Bu seferlerinde, Ukbe'nin, hangi beldeyi, tam olarak hangi tarihte fethettiğine dair İslam tarihi kaynaklarında bir bilgi bulunmamaktadır. Bu konuda bildiğimiz tek husus, onun 681'de Kayrevan'dan hareket ettiği, 682'de öldürüldüğü ve fetihlerini bu tarihlerde gerçekleştirdiğidir.  

Ukbe Tahert'i hakimiyeti altına aldıktan sonra, Bizanslı bir vali olan Julien'in idaresindeki Tanca  üzerine hareket etmiştir. Julien, Ukbe ile savaşmaya güç yetiremeyeceğini anladığından, hiç savaşmadan teslim olduğunu bildirmiş, Tanca'ya giren Ukbe'ye de çeşitli hediyeler takdim etmiştir. 

Tanca Meliki Julien'in verdiği bilgiler doğrultusunda, Tanca'nın güneyindeki Sûsu'l- Edna'ya giden Ukbe burada kalabalık bir Berberi ordusuyla karşılaşmıştır. Yapılan savaş çok şiddetli geçmiş ve pek çok Berberi öldürülmüştür.

Ukbe, buradan sahildeki Maleyan'a gelmiş ve Atlas Okyanus'un önünde atını durdurarak şu meşhur sözünü söylemiştir: 

"Ey Rabbim! Şayet deniz bana mani olmasaydı, Senin dinini müdafaa etmek ve sana karşı kafir olanlarla savaşmak için Zü'l-Karneyn'in yaptığı gibi ülkeler feth ederdim."

Ukbe b. Nafi 682 yılında çıktığı bu seferini tamamlayıp Atlas Okyanusu'na kadar dayandıktan sonra, ordusuna Kayrevan'a dönmek üzere emir vermiştir.  

Ukbe’nin Berberilerce Şehid Edilmesi

Ukbe, ordusunu gruplar halinde buradan Kayrevan'a göndermiştir. Kendisi de az bir kuvvetle Tehûza'ya gitmiştir. Ancak Tehûza'da bulunan Rumlar, Ukbe b. Nafi'in az sayıda bir kuvvetle şehirlerine geldiğini görünce, bunu bir fırsat bilmişler ve kalelerine kapanarak onunla savaşmak yoluna gitmişlerdir. Bu arada Ukbe'nin kötü muamelede bulunduğu Berberi Kuseyle'yi yardıma çağırmışlar ve onun bu çağrıyı kabul etmesiyle de savaşın gidaşatı bir anda değişivermiştir. Berberiler'in Rumlar'ın yanında savaşa girmesi karşısında Ukbe, yanındaki az sayıda kuvvetle savaşa başlamış, ancak iki ateş arasında kalması sebebiyle başarılı olamamıştır. Berberi Küseyle, burada Ukbe ile Ebu'l- Muhacir'in de içinde bulunduğu az sayıdaki Müslüman birliği 683'de birkaç kişi hariç tamamen kılıçtan geçirmiştir. 

Stephan O'shea'nın İnanç Denizi (İstanbul Bilgi Ünv.: 2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 
Başlıklar bize ait...

7. yüzyılın kapanışına doğru, Ukbe bin Nafi Mağrib’i baştan başa yıldırım gibi geçip Fas’taki Agadir yakınlarında Atlas Okyanusu’na varmıştır. Ukbe’nin, kıyıya vuran dalgalara doğru atını sürerek kabaran denizin üzerinden haykırdığı söylenir:

“Allah şahidimdir ki, önüme deniz çıkmasaydı daha da ileri gidecektim!”

Ukbe’nin ölümünün arkasındaki amiller, bölgenin yerli halkı olan “Berberiler”di. Suriye’nin Hıristiyan Araplarının veya Mısır’ın Kıptilerinin tersine, onlar, bir nesil boyunca Müslümanların ilerleyişinin yolunu tıkayacaklardır. Berberiler, ülkelerinin yabancılar tarafından fethedilmesine alışıktı: Kartaca’daki Fenikeli yerleşimcilerden, Romalılara, Vandallara ve Bizanslılara kadar pek çok işgal yaşamışlardı.

Nadir Özkuyumcu'nun Dinlerin Mısır ve Kuzey Afrika’nın Müslümanlar Tarafından Fethi.

(Kültür ve Turizm Bakanlığı: 2007) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Müslümanların K. Afrika’da Hakimiyetlerini Kaybetmeleri

K. Afrika’da Yeniden Berberi Hakimiyeti

Berberi Küseyle Ukbe'yi öldürdükten sonra Ağustos-Eylül 683'de Kayrevan'a gelmiş ve Berka'ya kadar olan İfrikıyye bölgesini hakimiyeti altına almıştır. Esasen bu bölgelerde yaşayanların çoğunluk itibariyle Berberi kabilelerine mensup insanlar olduğu dikkate alınırsa, onun, İfrikıyye'de kısa zamanda hakimiyet kurmasının sebebi de kolayca anlaşılır. Kaynaklarımız, Berberi Küseyle'nin yaklaşık beş yıl süren İfrikıyye hakimiyeti ve onun buradaki faaliyetleri hakkında bilgi vermemektedir.  

Berberi Küseyle'nin Kayrevan'a ve İfrikıyye'nin iç kesimlerine hakim olmasından sonra, Rumlar da bölgenin sahil şehirlerinde ve özellikle Kartaca'da hakimiyetlerini devam ettirme imkanı bulmuşlardır.  

Emevi Devletinde İç Kargaşa

Ukbe'nin öldürülmesinden bir yıl sonra da 684'de halife Yezid ölmüş ve yerine oğlu II. Muaviye halife olmuştur (684). Ancak II. Muaviye, ümmetin halifesi olmak yönünde kendisini yeterli görmediğinden, kısa bir müddet sonra halifelik makamından feragat ettiğini açıklamış ve böylece merkezde bir hilafet mücadelesi başlamıştır.[iii]

685'de Dımeşk'te hilafet makamına oturan Abdülmelik'in ilk yılları, dahildeki hilafet mücadeleleri ile geçtiğinden, İfrikıyye ile ilgilenilememiştir.

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Ukbe b. Nafi’nin Kuzey Afrika Seferlerinin Değerlendirilmesi

Askeri harekâtlarının göz kamaştırıcı olduklarım söylemek mümkündür, ancak somut bir sonuç getirmemişlerdir. Bu harekâtlar sonucunda Nafi, Yukarı Atlas bölgesine ve Atlantik Okyanusu kıyılarına ulaşır, Berberilere karşı yüze yakın zafer kazanır ancak bu harekâtların sonucu bin Nafi için kötü olacaktır. Ukbe Kayravan’a zafer kazanmış olarak döner ancak burada düşmanı Kusayla’nın sürpriz saldırısıyla karşılaşır; bu savaşta Ukbe bin Nafi yenilecek ve öldürülecektir; tarih 682-683’tür. Tek bir hamlede Kuzey Afrika’daki Müslüman hâkimiyeti yıkılacaktır. [i]

Ama Afrika’nın kapıları kapanmamak üzere açılmıştır.  

Thomas Walker Arnold'un İslam'ın Tebliğ Tarihi (İnkılâb: 2007) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

K. Afrika’da İslam’ın Yayılması ve Hristiyanlığın Silinmesi

Afrika’da Hıristiyan nüfusunun dışına çıkamadığı Roma’ya bağlı şehirler, hiçbir zaman güneye doğru genişleyememiştir. Çünkü sahil şeridine uzaklıkları çok nadir olarak 130 veya 160 km olan çöller bu istikamette bir engel teşkil etmektedir.  Beşinci yüzyılda Roma İmparatorluğunun gücünün zayıflamasıyla Berberi kabileleri, zengin sahil şehirlerini güneyden akınlar düzenleyerek yağmalayıp tahrip ettiler. 

Müslümanların gelmesinden önceki yüzyıl içinde de barbar Mağribîlerin saldırıları Romalıları şehirlere ve kasabalara hapsetmiş, dağları, ovaları ve kırları ellerine geçirmişlerdi. Jüstinyen’in ve bu imparatorluğun açmış olduğu savaşların beş milyon Afrikalının hayatına mal olduğu söylenmektedir. Bir zamanlar ziraat ve ticaretin çok canlı olduğu, daha sonra telafisi mümkün olmayacak derecede harap edilen ülkenin zenginleri çoktan evlerini ve memleketlerini terk etmişlerdi. 

“Afrika'daki perişanlık öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, bir çok bölgede seyahat eden birisi günlerce gezmiş olsa da ne bir dost ne de bir düşman yüzü görebilirdi. Kadınlar, çocuklar ve köleler hâriç, sayıları bir zamanlar yüz altmış bin savaşçıya ulaşan Vandal topluluğu yok olup gitmişti. Bunlar, şiddetli çarpışmaların olduğu bir savaşta sayıları kendilerinden kat he kat fazla olan Moor kabilesini tamamen ortadan kaldırmışlardı. Aynı şekilde oradaki Romalılar ve müttefikleri de iklimin tesiri, karşılıklı çatışmalar ve barbarların saldırıları sebebiyle telef olmuşlardı.”  

Yukarıda sayılan sebeplerden hareketle Müslümanların zaferlerinin gerçekleştiği dönemlerdeki Hıristiyan nüfusunun hiç de çok olmadığı kesinlikle anlaşılabilir bir durumdur. Arapların zaferlerini kesinleştirmelerinden önce geçen elli yıllık dönem sırasında, Hıristiyan nüfusu, uzun süren çekişmelerin yol açtığı tahribatla daha da gerilemişti. Hristiyanların çoğu kaçarak, kimi İtalya’ya kimi de İspanya’ya sığındı. Gerçekten de buralardaki büyük Roma şehirleri bir hayli zaman insansız kalmış, hatta tamamen harabeye dönmüştü.  
 

Jean-Paul Roux'un Dinlerin Çarpışması (Kabalcı: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Pek çok Berberi, fetihten kısa bir süre sonra Arapçayı benimsemiş olsa da aslında sayıları azımsanmayacak bir grup Berberi de diline sahip çıkmıştır. Bununla birlikte Mağrip bir Arap ülkesi olmuştur. Her ne kadar Yahudiler dinlerini korumayı başarmış olsalar bile Hristiyanlar genel olarak İslam’a geçmiş ve en son Hıristiyan topluluklar da 12. yüzyıl civarında kaybolup gitmişlerdir. 8. yüzyılda Mağrip’te yedi yüz piskoposluk varken, 1053’te beş, 1076’da ise tek bir piskoposluk kalmıştır. 

Kudüs, Betlehem (Betüllahim), Nasıra ve başka kutsal toprakların ardından Antakya, Suriye ve İskenderiye’yi kaybeden Hristiyanlar şimdi de en parlak kültür merkezlerinden birini daha yitirmişlerdir.

bottom of page