top of page

İlk Medine Toplumu Üzerine Notlar

Medine’nin Sosyal Yapısı

Evs ve Hazrec vaktiyle sadece iki kardeşti; bunların soyundan türeyen insanlar Medine’de iki hasım kabile halinde geliştiler. Hicret’ten altı-yedi yıl evvele rastlayan senelerde, kardeşler arası bir savaştan Hazrec’liler muzaffer çıkmıştı. Her iki kabile içinde yaşayan hâkim kimseler ise evvelden beri gelen bu kanlı kardeş kavgalarından esasen bıkıp usanmışlardı. [1]

Şurası gayet açıktır ki Muhammed (s.a.v) gibi dışardan gelen bir kimse, her iki topluluğun müşterek başkanlığında başarı sağlama hususunda daha büyük bir şansa sahiptir. Esasen Hicretten evvel Hazrec’liler kendilerine bir kral seçmeye karar vermişler ve gerçekten de Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl tarafından takılacak bir tacın yapımı için, Muhammed (s.a.v)’ın Medine’ye gelişi günlerinde Medineli sanatkârlara sipariş dahi verilmişti. Eski kral adayı Abdullah ibn Ubeyy’in İslâm içinde gösterdiği münafıklığın daha sonra Müslümanların canını sıkan ve onları dara düşüren birçok olayın müsebbibi olmasını onun bu durumu gayet iyi izah etmektedir. [2]

Yahudilere gelince; onlar üç ana kabileye ayrılmışlardı: [3]

  1. Benû Kaynukaa,

  2. Benû’n-Nadîr  

  3. Benû Kurayza.

 

Bunlardan ilki Hazrec’lilerle ve sonuncusu da Evs’lilerle ittifak anlaşması içinde bulunuyorlardı. [4]

Medine Nüfusu

Mekkeli 186 aile, bir o kadar sayıda Medineli ailenin yanına bir hukukî anlaşma sonucu yerleştirilmiş ve onlarla bütün bir hâle getirilmişti. Şayet Hicretin hemen başlangıcında böylece dört yüze yakın ailenin İslâm’ı kabul ettiğine bakacak olursak, Müslümanların toplam sayısının bu rakamdan daha da yüksek olması gerekecektir. Bu durumla ilgili olarak Buhârî’de geçen şu hadisi zikretmek yerinde olacaktır:[5]

“Huzeyfe’nin naklettiğine göre,

Resûlullah bize şöyle dedi: “Dîn olarak İslâm’ı kabul eden ve Müslüman olan kimselerin isimlerini yazıp getiriniz’. Ve biz de ona bin beş yüz kişinin adım yazıp getirdik.”

İslâm tarihinde görülen bu ilk nüfus sayımında tespit edilen binbeşyüz Müslümandan ayrı, Medine’de henüz İslâmlaşmamış birçok Arap kabilesi de bulunuyordu. Diğer yandan, hemen hemen Araplarla aynı sayıda Yahudiler de mevcuttu. Bu duruma bakacak olursak, Medine’de Hicretin ilk yılında on binden ziyade nüfus ile karşı karşıya bulunduğumuzu söylememiz mümkün olur. [6]

Medine’de Devlet Kurulması ve Hz. Peygamber’in Devlet Reisi Olması

İslâm öncesi Medine'de bir devlet yoktu. Halk kabilelere ayrılmıştı. Bazen birbirleriyle barış, bazen de savaş halinde bulunuyorlardı. Bu tamamen Mekke'deki durumla tezattı. Çünkü küçük olmakla beraber, Mekke'de bir site devleti vardı. [7]

Peygamberimiz Medine'ye gelir gelmez bir devlet teessüs etti. Bu devlette Müslüman ve Müslüman olmayan bütün halk vardı. Müslümanlar ve Müslüman olmayanların hepsi Peygamberimizin devlet reisi olmasını istediler. Müslümanların bu olayı tasvip etmeleri makuldür. Fakat Müslüman olmayanların bunu neden kabul ettikleri hakkında kesin bir şey bilmiyoruz.[8]

İzahı kolay olmayan husus, sayıca çok az olan Müslümanların reisinin fazla sayıdaki Müslüman olmayan Medinelilerin de içinde bulunduğu Medine Devleti'nin reisi oluşudur. O zamanki Müslümanların sayısı bin kişi olarak düşünülürse, Müslüman olmayan Medineliler on-bin civarında tasavvur olunabilir ki, bu büyük bir farktır. Bunun şüphesiz özel sebepleri vardır.[9]

Sonuçta Peygamberimiz Medine'de bir devlet tesis etti. Fakat bu, Müslümanların güvenliği için yeterli değildi. Oluşturulan bu devlet küçük bir devletti. Özellikle Mekkelilerin malca, askerî kuvvetçe üstünlükleri vardı. Ayrıca Peygamberimizi öldürmek için ısrarlıydılar. Bunun için savunma mevzuunun önemi ortaya çıkmaktadır.[10]

Bu konuda atılmış ilk adım, Medine halkının Müslümanlarıyla, Müslüman olmayanların birleşmesiydi. Bu teşebbüsünde Peygamberimiz muvaffak oldu. Medine halkı bir devlet reisi olarak Peygamberimizin başkanlığında birleştiler. [11]

Medine’nin Savunulması

Halledilmesi gerekli zorluklardan biri de halkın inancındaki farklılıktı. Medine'de henüz Müslüman olmamış Araplar, Yahudiler ve Hıristiyanlar vardı. Halk aynı dinden olsaydı, iş daha kolay halledilebilirdi. Fakat çeşitli milletlerle, din sahipleriyle savunma meselesini halletmek güçtü. [12]

Peygamberimiz müşriklerden muhacirlerden, Ensar’dan, Hristiyan ve Yahudilerden, bütün halktan temsilcileri bir evde bir araya topladı. Elimizde tafsilatlı bilgi bulunmamasına rağmen, muhtemelen Peygamberimiz bu toplananlara, şu şekilde ortak bir savunma teklifi yaptı: "Eğer dışarıdan düşman hücumda bulunsa, diğer halk kendilerine yardım etmese, Yahudiler yenilirler. Daha sonra Hristiyanlara düşman saldırsa, diğer halk onlara yardım etmese, onlar da yenilirler. Bir başka zaman Müslümanlara düşman saldırdığında belki Müslümanlar da yenilirler. Oysa Medine halkı kendi arasında bir savunma paktı yaparsa, düşman saldırıya cesaret edemez, ederse de bütün Medine halkı karşısında dayanamayıp, mağlup olarak geri çekilir." [13]

Bu teklif, bütün Medine halkı tarafından faydalı bulunduğu için kabul edildi. [14]

Dünyanın İlk Yazılı Anayasası

Medine'de bir devlet teşkili konusu da ehemmiyetli mevzulardandı. Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar, Medine'de bir site devleti kurmak hususunda ittifak ettiler. Bu büyük bir devlet değil, fakat sadece Medine'yi içine alacak hüviyette bir devletti. [15]

Burada enteresan bir husus dikkatimizi çekmektedir Medine'de bulunan toplulukların temsilcileri, devletin anayasasını tedvin ederler. Devlet başkanıyla vatandaşların hak ve vazifelerini bir sahifeye yazarlar. Bunu dünya tarihinde yazılan ilk anayasa olarak kabul edebiliriz. Çok eskilerden beri devletler vardır. Fakat yazılı bir anayasa Çin, Hindistan, Mısır, Avrupa, Amerika vs. de İslâm'dan önce yoktur.  [16]

Netice olarak diyebiliriz ki, Medine'de Peygamberimizin yazdırdığı anayasa, dünyada en eski yazılı anayasadır. Bu Anayasanın metni bize kadar ulaşmıştır. İçinde yer alan hükümler elli iki madde olarak tasnif edilebilir. İçinde bir devletin ihtiyaç duyduğu, savunma, adalet vs. gibi bütün mevzuların izahını bulabiliriz. Bu arada Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasındaki ilişkilere de yer verilmiştir. Mesela, bir maddesinde "Müslümanlar kendi dinlerine, Yahudiler kendi dinlerine göre yaşarlar" denilmektedir. Yani dinî meselelerde eşitlik ve özgürlük vardır. [17]

 

 

 

Kaynaklar

[1] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. Yeni Şafak: 2003

[2] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. Yeni Şafak: 2003

[3] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. Yeni Şafak: 2003

[4] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. Yeni Şafak: 2003

[5] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. Yeni Şafak: 2003

[6] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. Yeni Şafak: 2003

[7] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[8] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[9] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[10] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[11] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[12] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[13] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[14] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[15] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[16] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

[17] İslam Tarihine Giriş. Muhammed Hamidullah. Beyan:1994

 

Prof.Dr.Muhammed Hamidullah'ın İslam Tarihine Giriş (Beyan:1994) ve

İslam Peygamberi (Yeni Şafak: 2003) kitaplarından alınmıştır.

bottom of page