Müslümanların Tarihi
İslam Mimarisinin Doğuşu
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nin Emeviler maddesinden kısaltılarak alınmıştır.
Emevi hanedanının hakimiyeti altında doğan ve gelişen Emevi sanatı, her şeyden önce İslam sanatının esaslarının tespit edilip temellerinin atıldığı devri temsil eder. Emevi sanatı, hakim olduğu bölgelerin İslam öncesi kültürleriyle yakın temas halinde bulunduğu için daha sonra tam anlamıyla şahsiyet kazanacak olan İslam sanatından değişik bazı özellikler göstermektedir. Bilhassa ihtişam ve zenginliğin ortaya konulduğu mimari tezyinatta hemen fark edilen bu durum, Emevi hükümdarlarının, İslam öncesi medeniyetlerin ve Hıristiyanlığın bıraktığı eserlere karşı İslam düşünce ve sanatını hakim kılma arzularının sonucudur.
Emevilerden önce, yalnız dini görevlerin ifa edilmesine ve tabiat şartlarına karşı günlük hayatın sürdürülmesine uygun olmaları amacıyla yapılan son derece mütevazi ve sade binaların yerine ihtişamlı görünmeleri birinci planda tutulan dini ve sivil binaların yapılması ile ortaya çıkan yeni sanat anlayışı sanat bakımından ilk olma özelliğine sahiptir. Emevi eserleri için örnek veya rakip teşkil edecek başka eserler mevcut olmamıştır. Emevilerin bu gözle gördükleri sanat eserleri, asıl hakimiyet alanlarını oluşturan Suriye ve yakın çevresindeki eski medeniyetlerle çağdaşları olan Bizans ve Sasanilere ait eserlerdir.
İslam sanatının temelini teşkil eden Emevi sanatı, sanat tarihi açısından büyük önem ve değere sahip mimari eserlerin yapıldığı bir devir olarak dikkat çekmektedir. İslam aleminin bir bütün halinde o güne kadarki en geniş sınırlarına ulaştığı ve cihanşümul bir nitelik kazandığı bu dönemde Emevi hükümdarları güçleri, zenginlikleri ve kendilerine olan güvenleriyle abidevi sanat eserlerinin yapılmasına önderlik etmişler, dolayısıyla da devletin ve İslam’ın gücünü sergileyebilmek amacıyla Emevi sanatının gelişmesinde en önemli rolü oynamışlardır.
Her şeyden önce kendi milletlerini diğerlerinin üstünde tutan Emeviler, geleneksel Arap hayatının gerektirdiği davranışları, zevk ve anlayışı hakim oldukları bölgelerinkinin üstüne çıkartmaya çalışırken buralarda bir yerli-Arap sentezi de ortaya koymuşlardır. Arabistan çöllerinden gelen göçebe Arap anlayışıyla Suriye’nin kökleri çok eskilere giden yerleşik medeniyet anlayışının bir sentezi olan Emevi sanatı, İslam sanatı tarihi içinde müstesna bir devri temsil eder. Eski Mezopotamya ve İran medeniyetlerinin üzerine gelen Helenistik kültürün temeline dayanmış Hıristiyan anlayışı karşısında İslam’ı temsil eden Emeviler, eskileri gölgede bırakabilecek görkemli eserlerin banisi oldukları kadar yeni yeni şekillenen İslam sanatının da teşekkül ve tekamülü yolunda önemli bir hizmette bulunmuşlardır.
Prof. Dr. Casim Avcı'nın İslam-Bizans İlişkileri (Klasik: 2003) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Bizans Etkisi
Eski Yunan kültürünün hakim olduğu Doğu Akdeniz çevresinde ortaya çıkmış olan Bizans medeniyetinin, Roma kültür mirası ve Hıristiyanlık inancı ile, sahip olduğu topraklardaki yerli kültür unsurlarının birleşiminden meydana geldiği araştırmacılar tarafından kabul edilen bir husustur.
Raşit halifeler döneminde Suriye, Filistin ve Mısır gibi Bizans’a ait bölgelerin fethedilmesi ve en önemlisi Emevîler döneminde Dımaşk'ın başkent olarak seçilmesi, Müslümanların bu bölgelerde oluşmuş Bizans sanat formlarını daha yakından tanımalarını sağlamıştır. Müslümanlar, Bizans sanat mirasına ilgi duymuşlar ve bundan istifade etmişlerdir.
Emevîler döneminde Suriye’deki İslam mimarisinin, evvelce burada varlık kazanmış yerli unsurlarla birlikte, Suriye-Bizans üslubunun etkisi altına girdiği görülmektedir. IX. Yüzyıl başlarına kadar Suriye ve Filistin bölgesi başta olmak üzere birçok bölgede yükselmeye başlayan Kubbetu's-sahra, Kusayr Amra ve Mescid-i Aksa gibi İslam sanatının ilk örneklerinde, doğrudan veya dolaylı bir şekilde Bizans etkisinin görüldüğü kabul edilmektedir.
Hz. Peygamber ve Raşid halifeler döneminde inşa edilen dinî veya sivil mimari eserler, daha basit malzemeyle gösterişten uzak bir şekilde yapılırken, Emevîler döneminde inşa edilen eserlerde kullanılan malzeme, önemli ölçüde değişiklik göstermiş, süslemelere ve görkeme ağırlık verilmeye başlanmıştır.
Cami Mimarisi
Makdisî’nin bir rivayeti, Emevîlerin görkemli dinî binalar inşa etmelerini, Bizans’tan aldıkları merkezlerde gördükleri Bizans sanat şaheserlerine karşı duyulan hayranlık ve bu hayranlığı giderme amacı ile izah etmektedir. Bu rivayete göre, özellikle kubbesiyle dikkat çeken Kudüs’teki Kumame (Kiyame) kilisesi başta olmak üzere, Suriye ve Filistin bölgesindeki Hıristiyanlara ait kilise ve manastırların görkemine, Müslümanların hayran kalıp olumsuz etkileneceklerini düşünen Halife Abdülmelik, Kubbetu’s-sahra’yı yaptırırken, oğlu Velîd de büyük masraflarla Dımaşk’taki Ümeyye camiini inşa ettirmiştir.
Emevî dinî mimarisinin ilk eserlerinden ve Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevî’den sonra Müslümanların üçüncü kutsal mabedi olarak bilinen Kudüs’teki Mescid-i Aksa kompleksi içinde yer alan Kubbetü’s-sahra, Abdülmelik tarafından 72/691 yılında yaptırılmıştır. Özellikle mozayik süslemeleriyle dikkat çeken bu eserde, Bizans kilise mimarisinin en önemli unsurlarından biri olan kubbenin kullanıldığı görülmektedir. Hitti'ye göre Kubbetu's-sahra’nın yapımında Bizans menşeli olması mümkün yerli sanatkarlar ile Hıristiyanlara ait Meryem Ana kilisesi gibi bazı bina kalıntılarından faydalanılmıştır. Sekizgen yapısı, kubbesi, mermer ve mozayik süslemeleriyle Kubbetü’s-sahra'nın, Bizans yapı mîmarisinin etkilerini taşıdığı kabul edilmektedir.
Müslümanlarla Bizanslılar arasında mimari alanda gerçekleşen ve malzeme yanında insan unsurunu da kapsayan bir ilişki, Emevî halifesi Velîd b. Abdilmelik dönemine rastlamaktadır. Konuyla ilgili rivayetler bazı farklılıklar arz etmekle birlikte ortak nokta, Velîd b. Abdilmelik’in, Bizans imparatoru II. Iustinianos’a mektup yazıp Emevî camiinin inşası veya Mescid-i Nebevî’yi genişletme çalışmaları için yardım istemesi ve müspet cevap almış olmasıdır.
Bilindiği gibi Velîd b. Abdülmelik, Romalılara ait M.Ö. I. yüzyıldan kalma Jüpiter tapınağı üzerine Bizans imparatoru Theodosios (379-395) döneminde inşa edilen Aziz Ioannes (Hz. Yahya) Kilisesi’nin yerine, Emevî Camii’ni yaptırmıştır. Yapımına 705 veya 707 yılında başlanan camii 714 yılında tamamlanmıştır.
Saray Mimarisi
Emevîler döneminde camilerden başka özellikle çöllerde birçok kasır, köşk vs. binalar inşa edilmiş, bunlardan bir kısmının kalıntıları günümüze kadar gelmiştir. Kasru’l-Hadra’yı yaptırıp burada ikamet eden Muaviye ile Abdülmelik dışında, Emevî halifelerinin Dımaşk'ta oturmadıkları bilinmektedir.
Açık alan üzerinde köşegen bir yapıda inşa edilen bu saraylar, kaleleri andıran sağlam kapıları, küçük camileri, lüks hamamları ve olağanüstü güzellikteki mozayik, resim, heykel vs. süslemeleri ile sanat tarihi araştırmacılarının dikkatlerini çekmektedir. Gerek yapı malzemesi gerekse dekorasyonu ve süsleme biçimleriyle kısmen Sasanî ve diğer Doğu özelliklerini taşımakla birlikte, Roma-Bizans sanat unsurlarının da önemli ölçüde alınıp kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bu döneme ait yapılar içerisinde I. Velîd tarafından 712-715 yılları arasında bugünkü Ürdün'ün doğusunda yaptırılan Kusayr Amra'nın, karşılama salonu ve hamam kısmı başta olmak üzere bazı kalıntıları 1898’de keşfedilmiştir. Günlük hayattan ve av sahnelerinden kesitler içeren duvar süslemeleriyle Kusayr Amra, ayrı bir özellik taşımaktadır. Duvardaki bir resim gurubu içerisinde halife ile birlikte, üzerindeki Grekçe ve Arapça yazılardan anlaşıldığına göre Bizans imparatoru, Vizigot kralı Rodrik, Sasanî imparatoru Hüsrev, Habeş kralı Necaşî ve muhtemelen Çin imparatoru yer almaktadır. Bu resimler, dönemin imparatorlarının halifeye tazimlerini sundukları şeklinde yorumlandığı gibi, bütün imparatorların aslında aynı aileye mensup kardeşler olduğunu kabul eden bir anlayışın yansıması olarak da görülmektedir.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nin Emeviler maddesinden kısaltılarak alınmıştır.
Mozaik, Duvar Resimleri, Heykel, Kabartma, Tezyinat ve Küçük Sanatlar.
Emevi sanatının bütün İslam sanatı içindeki farklı ana özelliği mozaik, duvar resimleri ve heykel gibi az ilgi çeken sanat kollarına ve figüratif anlayışla yaklaştığı tasviri tarza duyduğu güçlü temayüldür. Bu eserlerin yapımında görev alan ustalar Arap ve hatta Müslüman olmasalar dahi yaptıkları eserlerle İslam ruh ve anlayışına uygun biçimde Emevi zevkini yansıtmışlardır.
Emevi halifelerinin insan ve hayvan figürlerinin yer aldığı tasviri eserlere karşı büyük ilgi duydukları aşikardır. Fakat bu tip tasvirlerin yalnız sivil mimari eserleri veya dini mimari eserlerinin din dışı kullanım amacıyla yapılmış bölümleri üzerinde yer almış olması, buna karşılık dini binalarda bitkisel motiflerle şehir ve bina tasvirleri gibi cansız figürlere yer verilmesi, Emevilerin din ve sanat karşısındaki tutumlarının ve İslam’ın kurallarına uymalarının en güzel ifadesidir.
Duvar resimleri, mozaikler ve heykeller daha çok Emevi halifelerinin hakimi oldukları bölgelerin eski kültür, gelenek ve düşünceleriyle İslam’ın inanç ve anlayışını birleştirme çabasının ve şahsi zevklerinin sonucudur. Bundan dolayı söz konusu eserler eski Mezopotamya ve İran medeniyetleri kadar Grek, Roma ve Bizans medeniyetlerinin de İslam sanat ve kültürüyle birleşmesini temsil etmektedir.
Çoğunun Bizanslı ustalar tarafından yapıldığı bilinen mozaiklerin dini mimarideki en güzel örnekleri Kubbetü’s-sahre ile Emeviyye Camii içinde bulunmaktadır. Altın yaldızlı mozaiklerin de kullanıldığı tezyinatta bitkisel desenlere ağırlık verilmiştir; ayrıca Emeviyye Camii’ndeki şehir ve bina tasvirleri dikkate şayandır. Emevi binalarında mozaik tezyinat duvarlar, kubbeler ve çeşitli mimari elemanlar kadar zeminlerin süslenmesinde de uygulanmıştır.
Dini binalarda ve onlarla irtibat halinde bulunan bölümlerde bitkisel süslemeler yaygın olup sivil binalarla dini binaların din dışı kullanım alanlarında figüratif tasvirlere rastlanmaktadır. İnsan ve hayvan heykellerinin yer aldığı binalar arasında özellikle Kasrü’l-hayri’l-garbi ve Hırbetü’l-mefcer kasırları öneme sahiptirler. Buralarda işlenen tema ve figürlerin duvar resimlerindekilerle yakından ilgili olduğu görülür. Geometrik ve bitkisel motifli alçı süslemelerin yaygın biçimde kullanıldığı binalar dikkat çeker. Figüratif motiflerle geometrik ve bitkisel süslemelerin bir arada kullanıldığı kabartma tezyinatın en güzel örnekleri Kasrü’l-Müşetta’da, giriş cephesinde yer alan kalker blokları üzerine hareketli hayvan tasvirleri ve zengin bitkisel motiflerin resmedildiği frizde görülmektedir.