top of page

Fetihler sonrasında Müslümanların çok geniş bir coğrafyanın hakimi oluşları, buralarda kullanılan musiki aletlerinin ve bunları icra edenlerin başkente gelmelerine vesile olmuştur. 

İslam fetihleriyle birlikte eski bedevi yaşam, tabî olarak gelişecek, kurulan şehirlerde yeni tesis edilen yaşamlar kendi zevklerini oluşturacaktır. Elde edilen zenginlik, Medine’nin Akik vadisinde çok sayıda köşkün yapılmasında kendisini gösterdiğinde, tabî olarak bu durumdan Emevî idarecileri de nasibini alacaktır. Paranın olduğu yere, sanat erbabı da kısa sürede gelecektir. Şiirde olduğu gibi musiki sanatında da hamiler ortaya çıkacak, güzel sanatların gelişimine katkılarını sunacaklardır. 

Özellikle Emevîler döneminde sadece ilim ve irfanla kalmayıp Hicaz bölgesinin adı musikî sanatıyla özdeşleşecektir. Böylece aynı bölgede iki farklı yaşam tarzı ortaya çıkacaktır. Bir taraftan İslam hukuku ve hadisin ön plana çıkartıldığı İslami uygulamalar diğer taraftan ise fetihlerin beraberinde getirdiği zevk, oyun ve eğlence hayatı. Bu dönemde iki kesimde kendi temsilcilerini ortaya çıkaracaktır. 

Hz. Osman’ın halifeliğinin sonlarına doğru artık Hicaz kadın ve erkek müzisyenlerin uğrak yeri, sanatlarını icra mekanına dönüşmüştür. Bu iki şehir sanatçılarla dolup taşmış, bu kimseler özellikle hac mevsiminde, hac kafilelerine eşlik etmekte, musiki kabiliyetlerini bunlara icra etmekteydiler. Özellikle Hz. Osman döneminde profesyonel sanatçı olarak kadınsı erkekler (Muhannesûn) ön plana çıktılar. 
 

Emeviler Döneminde Musiki

İsmail Serdar Duman'ın Emevilerde Sosyal Hayat (Erciyes Ünv.2004) adlı yüksek lisans tezinden

kısaltılarak alınmıştır.

Musiki

İslamiyet'in yeni yerleşmeye başladığı yıllarda şarkı söylemek, tegannide bulunmak haram değilse bile mekruh sayılıyordu. 

Şarkı formunun gelişmesinde aslen Arap olmayan şarkıcı ve müzisyenlerin hissedilir derecede tesirleri olmuştur. Devlet başkanları ve idarecilerin huzurlarında eğlenmek adeti yine bu dönemde ortaya çıkıp yayılmıştır. Arap olmayan unsurların da Arapların içine karışmalarıyla birlikte eğlence ve oyun anlayışlarında yeni gelişmeler olmuştur. Oyun ve eğlence hayatı sadece saray ve köşklerde sıkışıp kalmamış, halkın mahalli kültürünün içinde de yerini almıştır. 

İslam topraklarında günden güne gelişme gösteren medeniyetin cereyan ve genişlemesine karşı yasaklar mûsikînin ilerleyip yayılmasına engel olamamıştı. 

Emevî halifelerinden Muaviye, Mervan, Abdülmelik, Velid, Süleyman, Hişam ve Mervan bin Muhammed, nedimlere görünmezlerdi. Bilakis, aralarında bir perde bulundururlardı ki, halife coştuğunda ne yaptığını görmesinler.  

Muaviye, özellikle devletin ileri gelenlerini ve eşraftan mûsikîye rağbet gösterenleri ayıplardı. Kendisi mûsikîye nefret gösterdiği halde mûsikî veya başka eğlencelerle uğraşanlara göz yumar hatta o kişilere bol paralar vererek buna teşvik ederdi. 

Emevîlerden mûsikîye ilgi gösterip, eğlencede çığır açan ve şarkıcıları barındırıp teşvik eden ilk halife Yezid b. Muaviye (M.680-683)'dir. Kızı Atike de bu konuda başı çeken kadınlardandı. Atike gınayı ve çeşitlerini öğrenmekle kalmamıştı. Yaptığı besteleri Mekke ve Medine'den gelen kadın şarkıcılara da öğretmiş ve onları bu yolda ilerlemeye teşvik etmişti. 

Yezid, bedevi kadın şairlerden olan annesi gibi iyi bir şairdi. Kendisi bizzat beste yapardı. Şarkı söylemeyi ve mûsikî aletleri çalmayı Şam sarayına ilk sokan o idi. İçinde şarkı söylenip şarabın kullanıldığı saray eğlencelerini o başlatmış ve bundan sonra sarayın tertiplediği eğlencelerde bütün bunlar vazgeçilmez unsurlar olmuştu. [7]

Süleyman b. Abdülmelik (M.715-717) eğlenceye, kadına aşırı derecede düşkün ve obur bir adamdı. Hacca gittiği bir sırada Mekkeli muganniler arasında ödüllü bir yarışma tertiplemişti.  

II. Velid zamanında halk mûsikî ve şarkıya çok düşkündü. Bu hususta aşırıya kaçıyor ve halifenin Dımaşk’a davet ettiği meşhur şarkıcı ve müzisyenlere bolca para harcıyorlardı.

Eınevî halifelerinin eğlenceye ve sefahate bu derece düşkünlüğü, hasıınları olan Abbasi hanedanın eleştiri ve muhalefetine haklı gerekçe ve malzeme olmuştur. 

Ritmin, şarkı melodisine tatbik edildiği son derece gelişmiş türdeki şarkı söyleme sanatı, Hicaz'da iyice yerleşmiş ve yayılmış bir hale geldi. Erkek müzisyenler -ellerini boyamış ve kadın tavırları takınan efemine erkekler- muhannesûn adı altında ortaya çıktılar. 

Bu dönemde yetişen en önemli kadın müzisyenlerden biri de Cemile Es-Sülemiyye'dir. İslam toplumunda çok popüler olan ve öne çıkan bu hanım şarkıcı, kendinden önceki erkek ve kadın şarkıcıları gölgede bırakacak derecede musikî otoritesi olmuştu. Pek çok kadın ve erkek öğrencisi olmuştu. Cemile'nin büyük bir musikî iistadesi olduğunu belirtmek için özellikle I. Velîd, II. Yezîd ve III. Velîd dönemlerinin gözde sanatçısı Ma'bed dahi, onun için "Allah'ın yarattıkları arasında en iyi musikî bilen kimseydi, o musikînin aslı biz furûuyuz, o olmasaydı biz olmazdık" diye konuşmaktan kendini alamamıştır. 

Cemile, yılların birinde hacca gitti. Ama bu gidiş normal bir gidiş değildi. Onunla birlikte Medine'nin bütün meşhur şarkıcıları kendisine refakat ediyorlardı. Cemile, sanki jübile yapıyordu. Kendisine hac yolculuğunda refakat edenler, yaklaşık 50 kişilik bir grup idi. Medineliler böyle bir sefer görmediklerini söylüyorlardı. Bu kafilenin yola çıkışı, Mekkeli meslektaşlarınca- onları şehir dışında karşılamak için- coşkuyla karşılandı. Müzisyenlerden bir grup insan ile şair ve eşraftan pek çok kimse onları şehir dışında karşıladılar.

Medine'ye geldiklerinde kadın-erkek, çoluk-çocuk herkes onları karşıladı. Herkes kapısının önüne çıkarak onları selamladı. Cemile evine gitti, misafirler de Medine'deki akrabalarının yanına yerleştiler. Cemile’nin ziyaretçileri doldu taştı. Cemile'nin evi kadın-erkek eşraftan kimselerle doldu taştı. Cemile şarkılarına Ömer b. Rebia'nın şiirlerinden birinin bestesini okuyarak başladı. Herkes söylenenleri çok güzel buldu ve adeta dinledikleriyle coştular, bundan daha güzel bir musikî ziyafeti duymadık dediler. Ömer'in gözlerinden akan damlalar sakalını ve elbisesini ıslatır olmuştu. İkinci günde de şarkı söylediler ve kapanışı Cemile yaptı. Üçüncü günde ise daha da coşulmuş, udlardan çıkan güzel sesler herkesi büyülemişti. Şarkıcılara şarkılarında eşlik eden cariyelerin sözlerinden pek çok kimse ağlamıştı. 3. günün sonunda konser bitti ve herkes geldiği yere gitti. 
 

Prof. Dr. Casim Avcı'nın İslam-Bizans İlişkileri (Klasik: 2003) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Fetihlerin Arapların Musiki Anlayışını Değiştirmesi

Her toplumda olduğu gibi İslam’dan önce Arapların da kendilerine mahsus mûsıkî anlayışları bulunmaktaydı. İslam fetihleri sırasında Bizans ve Sasanî İmparatorluklarından alınan topraklar, ele geçirilen ganimetler ile köle ve cariyelerden dolayı, devlet merkezine doğru büyük bir mal ve insan unsuru akışının gerçekleştiği bilinmektedir. Çok kısa sürede yaşanan bu akış, sosyal hayata da yansımış ve toplumun refah seviyesi yükseldiği gibi hayat tarzında da değişiklikler meydana gelmiştir. Geniş bir coğrafyadan İslam toplumu arasına katılan köle ve cariyeler, kendi kültürlerini de beraberinde getirmişlerdir. Bunların bir kısmı bilinen yollarla hürriyetlerine kavuştuktan sonra da aynı şekilde toplumun birer parçası olarak hayatlarını sürdürmekteydi.

Aralarında Bizanslı olanların da yer aldığı bazı köle ve cariyeler zenginlerin, halife ve prenslerin yanlarında aynı zamanda birer şarkıcı olarak hizmet etmişlerdir. Kaynaklar, İslam toplumunda ileri gelen birçok kişinin şarkıcı cariyelere sahip olduğunu kaydetmektedir. Bundan başka çeşitli eğlence ve mûsıkî toplantıları için özel yerlerin oluşmaya başladığı, bazı evlerde kalabalık konserlerin düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bütün bu değişiklikler ve gelişmeler zamanla Hicaz bölgesini bir mûsikî merkezi haline getirmiştir.  Kadın şarkıcıların (muganniye) Hicaz bölgesinde öteden beri var olduğu halde, Iran ve Bizans’ta varlığı bilinen erkek şarkıcıların (muganni) ilk defa Hz. Osman döneminde, “muhannes" (kadınsı erkek) şahıslarla birlikte İslam toplumu arasında görülmeye başlandığı belirtilmektedir. 

İslam'dan önce Arapların özellikle şiire önem verdiklerini belirten İbn Haldûn, İslam fetihlerinden sonra İran ve Bizans'tan Hicaz'a köle veya cariye olarak gelen şarkıcıların ûd, tanbur, mi'zef ve mizmar çaldıklarını gören Arapların, İran ve Bizans melodilerini kendi şiirlerine kattıklarını ifade etmektedir. 
 


İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker: 2013)'ndan kısaltılarak alınmıştır.

Prof. Dr. Francis Robinson'un Cambridge Resimli İslam Ülkeleri Tarihi. (Kitap: 2005) 

adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Emevi İktidarında Müzik Kültürünün Gelişimi

Emeviler döneminde müziğin merkezi başkent Şam oldu. Kendisi de şair olan müzik tutkunu I. Yezid, saraya şarkıcı ve müzisyenler getirtti ve I. Velid döneminde Mekke ve Medine'nin önde gelen müzisyenleri Şam'a çağrıldı.

II. el-Velid döneminde Yunus el-Kâtib (öl. yak. 765) erken dönem Arap şarkılarını Kitabu'n-nagam’da (Ezgiler Kitabı) topladı. 

Tuveys ve Dalal

İslam’ın ilk yüzyılında, özellikle Mekke ve Medine'de, Arap müziği İran'dan ve eski Bizans eyaletlerinden etkilendi. Osman zamanında efemine ve profesyonel, yeni bir müzisyen tipi ortaya çıkmaya başladı. Bu müzisyenlerin ilklerinden biri İran melodilerinden esinlenen ve dörtköşe tefle şarkılarına eşlik eden şarkıcı Tuveys'ti (“Küçük Tavuskuşu”, 632-711). 


İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker: 2013)'ndan kısaltılarak alınmıştır.

Medineli olan Dalal hocası İbn Tuveys gibi muhannesdi. Genelde kadınlarla oturup kalkmaktan hoşlanırdı. Halifenin davetlisi olarak Dımeşk'e giden Dalal burada Süleyman b. Abdilmelik’e şarkılarını okumuştur. Halife ona iltifat etmiş ve hediyeler vererek Hicaz’a geri göndermiştir. 

İbn Sureye

Türk asıllı bir kölenin oğlu olan İbn Sureye, musikiyi fasıllarda Mekke’de İbn Miscah, Medine’de Tuveys'i dinleyerek onlardan meşk ederek öğrendi. Mekke’ye gelen İranlı ustalardan da Fars udunu çalmasını öğrendi. İbn Sureyc’in adı, Ebû Kubeys dağında Harre vakasında ölenler için yaptığı ağıt sonrasında duyuldu ve kısa süre içerisinde ünü yayıldı.

Prof. Dr. Casim Avcı'nın İslam-Bizans İlişkileri (Klasik: 2003) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Said b. Miscah

Emevîler devrinin en büyük musıkî ustalarından Sa‘îd b. Misceh (ö. 715), Suriye'ye giderek Bizans melodilerini öğrendi ve oradaki sanatçılardan teorik bilgiler aldı. Daha sonra İran’a geçerek onların şarkılarını ve sanatçıya eşlik etmeyi (darb) öğrendi. Memleketi Hicaz'a döndüğünde Bizans ve İran mûsıkî unsurlarından en güzel olanlarını alarak Arap mûsıkîsine uyum sağlamayan unsurları terk etti. Böylece o, bu metodu uygulayan ilk kişi oldu. 
 

İbn Misceh’in talebesi İbn Muhriz de hocası gibi aynı yolu izlemiş, Suriye ve İran'a giderek yörenin melodi ve şarkılarını öğrenmek suretiyle mûsıkî bilgilerini artırmış ve daha önce Araplar arasında bilinmeyen yeni bir uslûp geliştirmiştir. 


İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker: 2013)'ndan kısaltılarak alınmıştır.

Bunlardan başka özellikle geliştirdiği yeni metodla söylediği şarkılarla kısa süre içerisinde şöhreti yayılan Sa’îd b. Miscah (ö. 717) bulunmaktadır. İbn Miscah, Mekkeli gençleri yoldan çıkardığı ve paralarını aldığı gerekçesiyle Halife Abdülmelik’e şikayet edildi, halife de Mekke valisine bu şahsın mallarına el koyup kendisine gönderilmesini emretti. Dımeşk e giden İbn Miscah, burada Abdülmelik’in huzurunda şarkılar söyledi. Halifenin onun okuyuşununu çok beğendiği ve “Kureyş’in gençlerinin niçin mallarını sana harcadıkları anlaşıldı.” dediği nakledilmektedir. 

Halife, İbn Miscah’ı affetti valisine de ona dokunmamasını ve müsadere ettiği mallarını da iade etmesini emretti. İbn Miscah’ın Farsça şarkıları, Arapçaya çevirip okuyan ilk kişi olduğu belirtilmektedir. Hitti onun İslam musiki nazariyesini ve klasik zamanlarda uygulama alanındaki musikiyi bir sistem içerisine aldığını söylemektedir. 

Garid

Emevîler döneminde Mekke’de meşhur olmuş başka bir muganni ise Ğarid (ö.716) dir. Hz. Hüseyin'in kızı Sükeyne’nin hizmetinde çalışan Garîd, İbn Sureye tarafından na’ih (mersiyci) olarak yetiştirildi. 

Daha sonra şarkı okumaya başladı ve hocası İbn Sureyc’e rakip oldu. Kısa süre içerisinde de ünü her tarafa yayıldı. Onun hac için Mekke’ye giden Abdülmelik’in karısı ’Atike bint Yezîd’e şarkılar okuduğu ve halifenin karısının da ona hediyeler takdim ettiği zikredilmektedir. 

Mabed

Bu dönemde öne çıkan mugannilerden Ma’bed (ö. 744) ise Medine’deki Sa’ib Hasir (ö. 682), Naşît el-Farisî ve Cemile (ö. 743), Tuveys gibi müzisyenlerden ders aldı. O, Abdülmelik’in halifeliğinde Kureyşli İbn Safvan’ın düzenlediği şarkı yarışmasında birinciliği elde etmişti. Ma’bed, Velid ve Yezîd’in halifeliğinde Şam’a şarkı söylemeye gitmiş ve halifelerin iltifatına mahzar olmuştur. İsfahanî kitabında Ma’bed’i “Şarkıların sultanı ” olarak zikretmektedir.

Habbabe ve Sellam

Burada Medineli azat edilmiş bir cariye olan Cemile’nin öğrencileri, müteakiben II. Yezid’in gözdeleri olacak olan Habbabe ve Sellam isimli müzisyen cariyelerin de isimlerini zikretmemiz gerekmektedir. 

Emevi Halifeleri ve Musiki

Emevî hanedanlığını çöküş nedenleri arasında onların zevk ve sefaya daldıkları hususların da vurgulanması, saraylarında her türlü işret aleminde bulundukları durumlar, İslam toplumunun olumsuz yönde bakışını celb etmiş, bilhassa Hz. Hüseyin’in öldürülmesi ve Harre olayı gibi bu dönemde cereyan eden siyasi olayların oluşturduğu olumsuzluklar bu dönemin idarecilerine bütünüyle olumsuz bir bakış açısıyla bakılmasına sebebiyet vermiştir.  

Kendisi de bestekar olan I. Yezid in Dımeşk’te, musiki meclisleri yapan, sanat icra eden ilk kimse olduğu ifade edilmektedir. 

Emevîlerin Mervanî hanedenının kurucusu Mervan’ın, Medine valiliği dönemindeki uygulamalarından musikiye ve müzisyenlere bakışının oldukça sert olduğu bilinmektedir. Oğlu Abdülmelik’le ilgili rivayetler ise her iki tarafı da destekleyecek mahiyette olduğunu ifade etmeliyiz. Bir rivayete göre onun haftada iki gün umumi meclisler düzenlediği ifade edilmektedir. Bu meclislerinde halife elinde udu olan bir cariyesini oturtur ve ona Kay s b. Zureyh, Cemil Büseyne ve Kays b. el-Mülevveh’in şiirlerini okutur ve ondan şarkılar dinlerdi. 

Velid’in hilafet yılları Emevî devletinin en görkemli yıllarına tekabül etmekteydi. Halife Velîd, İbn Süreye ve Ma’bed’i kendi himayesine almıştı.

Ömer b. Abdilaziz gençliğinde dönemin modasına uyarak musiki sanatıyla ilgilenmiş, sözü ve müziği kendisine ait besteleri tedvin etmişti. Ne var ki halifeliğinde musiki ile ilgilenmemiştir. 

Ömer’in kısa süren halifeliği sonrasında halife olan Yezîd’in sarayı da müzisyenlerle dolup taştı. Onun döneminde İbn Sureye, Malik, Ma’bed, İbn Aişe, el-Beyzak el-Ensarî, İbn Ebî Leheb gibi müzisyenler Yezîd’in meclislerinde boy gösterdiler. Bunlardan belki de daha önemlisi bir aşk hikayesine de dönüşecek olan onun, güzel sesli iki cariyesi Sellame elKass ile Habbabe arasındaki ilişkidir. Habbabe’nin ölümü sonrasında ayrılık acısıyla kısa süre sonra kendisinin de vefat etmesi, cariyesine karşı duyduğu aşkın ne derecede olduğunu göstermektedir. 

Şarapla ilgili, şarabı ve içkiyi öven şarkılarıyla Velîd b. Yezîd ise şiir ve musiki gibi güzel sanatlarda mütehassıs biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun, ud, davul ve def gibi musiki aletlerini oldukça iyi icra ettiği nakledilmektedir. 

III. Yezid de bir önceki halife gibi musikiden hoşlanıyordu. Horasan valisi Nasr b. Sayyar’dan müzik aletleri ve şarkıcılar göndermesini emrettiği zikredilmektedir. 

Bu arada Mekke ve Medine’de müzik eğitimi veren okullara rastlanılmaktadır. Ma’bed’in burada bir müzik okulunun olduğu ifade edilmektedir. Bu okullarda musikiye istidadı olan cariyelerine özel hoca tutarak eğitim almalarını sağlayan ve onlar üzerinden büyük paralar kazananlar efendiler de bulunmaktaydı. Dersi veren ve aynı zamanda sanatçı olan bu kimselerin eğitiminden geçen, cariyeler sanatlarını icra ediyorlardı. Görüldüğü gibi bu dönemde musiki sanatı ile uğraşanlar köle ve cariye statüsünde olup, müteakiben azat edilenler ön planda yer alıyordu ve mevalî olarak ikinci sınıf vatandaş muamelesiyle karşılaşıyorlardı. 

bottom of page