top of page

Türklerin İktidarının Başlaması:

Mu'tasım (833-842)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halife Oluşu

Mu'tasım, 795 yılında Bağdat'ta dünyaya geldi. Harûn Reşid ile Soğd asıllı bir cariyenin oğludur. Çocukluk yıllarına ve tahsiline dair bilgimiz çok azdır. Kaynaklardaki bazı rivayetlerde, eğitime başladığı zaman derslere ilgisizliği sebebiyle babasını kızdırdığı ve bu sebeple çöle gönderilerek eğitimine son verildiği ve bunun neticesi olarak okuma yazmasının zayıf kaldığı ve hatta ümmi olduğu zikredilir. 

Gençlik yılları ağabeyleri Emin ve Me’mûn'un hilafet mücadeleleri devrine tesadüf eden Mu'tasım, bu sırada Bağdat'ta kalarak siyasi hadiselerden uzak durmuştur. Mu'tasım, ağabeyi Me’mûn'un halife olmasından sonra siyasi gelişmelerin dışında kaldı. 

Türklerin Mu’tasım’ı Halife Seçtirmeleri ve Türk Nüfuzu

Mu'tasım'ın Abbasi hilafetine geçişinde orduda bulunan Türk komutanların mühim etkisinin olduğu hususunda kaynaklar ittifak halindedirler.  Me’mûn'un hilafetinin son yıllarında orduya Türklerden mühim miktarda birlikler alınıp bunların büyük bir kısmının da Mu'tasım'ın emrine verildiği bilinmektedir. Afşin, Eşnas ve Boğa el-Kebir gibi Türk komutanları, Abbasi ordusundaki ilk başarılarını Mu'tasım'ın maiyetinde kazanmışlar ve bu sayede ordunun birinci sınıf komutanları haline gelmişlerdir. 

Anlaşılan kendisi hasta ve etrafı Türk komutanlarla çevrili olan Me’mûn, oğlu Abbas yerine, onların arzuları doğrultusunda kardeşi Mu'tasım'ı halife tayin etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, Abbas'ın halife olmasını bekleyen ve Arapların çoğunluğunu teşkil ettiği bazı birlikler tarafından hoş karşılanmamıştır. İki taraf arasında bir çatışma ihtimalinin belirmesi üzerine Abbas, Mu’tasım’ın huzuruna getirilmek suretiyle muhtemelen Türk komutanlarının baskısı ile Mu'tasım'a biat ettirilmiştir. Abbas'ın gönüllü-gönülsüz amcasına bağlılığını ilan etmesi, daha büyük hadiselerin meydana gelmesine engel olmuş, sonuçta ordudan destek alarak Bağdat'a dönen Mu'tasım'a halk da biat etmiştir. 

İsyanların Bastırılması

Muhammed b. Kasım ve Şii İsyanı (834)

Mu'tasım’ın halifeliğinin ikinci yılı başlarında (834) Hz. Hüseyin'in soyundan gelen Muhammed b. Kasım, Horasan'da yönetime karşı isyan başlattı. Rivayetlerde onun, yönetim yapılan kötü muamele neticesinde isyana mecbur kaldığı, bu amaçla Horasan'a kaçarak Merv, Serahs, Talkan ve Nesa'da Hz. Ali taraftarlarının desteğiyle ayaklandığı zikredilmektedir. 

Muhammed b. Kasım'ın Horasan'da halktan biat alması haberi başkente ulaşınca, halife Horasan valisi Abdullah b. Tahir'e olayları bastırması emrini gönderdi. Abdullah b. Tahir, bunun üzerine isyan bölgesine yürüdü. Yapılan savaşta mağlup olan Muhammed, kurtuluşu Horasan köylerinden birine kaçmakta buldu. Fakat tutuklanıp teslim edildi. Horasan valisi de onu halifeye gönderdi. Muhammed b. Kasını Bağdat'ta hapse atıldı. Mes'ûdi'nin zikrettiği rivayete göre, zehirletilerek öldürülmüştür. Ancak taraftarlarınca Muhammed b. Kasım için de bir efsane uydurulmuş, onun ölmediğine, Allah tarafından beslendiğine, bir gün görünerek adaleti tesis edeceğine, daha doğrusu onun bir Mehdi olduğuna inanılmıştır. 

Babek Hareketinin Bastırılması (838)

Mu'tasım'ın Bağdat'a dönmesinden kısa bir zaman sonra Cibal, Hemedan ve Isfahan bölgeleri halkından kalabalık bir topluluk Babek'in emrinde yağma ve çapulculuk faaliyeti başlatmış olmaları da operasyonu zorunlu hale getirdi. İsyancı gruplar, özellikle Horasan'dan gelen kervan ve hac kafilelerine büyük zarar veriyorlardı. Tehlikenin gittikçe Bağdat'a yaklaştığını gören halife, 833 yılı sonlarında bir orduyu isyan bölgesine gönderdi. Halife orduları gittikleri beldelerde isyanı büyük oranda etkisiz hale getirmeyi başardılar. Ancak Babek tehlikesi hala etkisini sürdürüyordu. İsyan ettiği bölge arazisinin dağlık oluşu Babek'e rahat hareket imkanı veriyordu. 

835 yılında Mu'tasım, Türk komutanı Afşin'i Azerbaycan, Ermeniye ve Cibal bölgelerinin valiliğine tayin etmek suretiyle Babek gailesini ortadan kaldırmanın en ciddi adımı atmış oldu. 835 yılını hazırlıklarla ve bölgedeki emniyet tedbirlerini almakla tamamlayan Afşin, Babek üzerine saldırarak ona ilk mağlubiyetini tattırdı. Babek, yenilginin ardından çekilmek zorunda kaldı. Asileri takibini sürdüren Afşin, yardımına gelen Boğa idaresindeki bir kısım kuvvetleri gönderdi.  Afşin ve Boğa idaresindeki kuvvetler, Babek birliklerine karşı önemli bir başarı kazandı.

836 kışını Berzcnd'de geçiren Afşin'in yardımına ilkbaharda İnak et-Türki idaresinde yeni kuvvetler geldi. Halifenin başkentten gönderdiği kuvvetlerle ordusunu takviye eden Afşin, (836) ilkbaharında harekete geçti. Nihayet.837 yılı ilkbaharında Afşin, Babek'in merkezi konumunda olan Bazz'ın karşısına gelerek karargah kurdu, umumi taarruza geçti. Halife orduları şehre girmeye muvaffak oldular. Şiddetli sokak çarpışmalarının yaşandı.[ix]

Afşin, Babek ile beraber 838 yılında Samerra'ya geldi. Babek, halife Mu'tasım’ın huzuruna getirildikten kısa süre sonra infaz edildi. Bu şekilde Abbasi halifeliğini yaklaşık yirmi yıl meşgul eden Babek problemi halledilmiş oldu.

Türklerin Etkinliğinin Artması

Mu'tasım'ın Abbasi hilafetine geçmesiyle birlikte devlet yönetiminde Türklerin etkinliği dönemi başladı. Halifelik makamına gelmeden önce Türklerle birlikte çalışan Mu'tasım, devlet başkanlığı görevini üstlendikten sonra da onları etrafına toplamıştır. Bu gelişme, Türk tarihi açısından da önemli bir dönüm noktası kabul kabul edilir. Zira Mu'tasım sayesinde Abbasi devletinin hizmetine giren Türk askerleri, Türk boylarının zamanla kitleler halinde İslamiyet'e girmesinde önemli rol oynamışlardır. 

Mu'tasım döneminde Türklerin nüfuz sahibi olmasını hazmedemeyen bazı Arap ve İranlı komutanların ona karşı bir tertip düzenleyerek yerine Abbas'ı halife yapmak için faaliyete geçtikleri görülür. Bir darbeci grup, Mu'tasım'ı ortadan kaldırma düşüncesinin yanı sıra, onun en büyük destekçisi olan Türk komutanlar Afşin ve Eşnas'a da suikast planları hazırlamışlardı. Ancak onların gizli faaliyetleri deşifre olunca, tamamı tutuklandı. Abbas hapiste iken öldü. Darbe girişimine iştirak eden diğer komutanlar ise işkence altında can verdiler. 

Samarra'nın Kuruluşu (836)

Mu'tasım'ın halifeliği döneminde Abbasiler devrinde Bağdat'a alternatif yeni hilafet merkezi olarak Samerra kurulmuştur. Bağdat'a yaklaşık 145 km. uzaklıkta inşa edilen şehrin adı Surra men rea (gören sevindi)'den değişerek Samerra şeklinde ifadesini bulmuştur. Daha önce kurulmuş bulunan Basra, Küfe, Fustat, Remle, Vasıt ve Bağdat gibi büyük şehirlerin sonuncusu olan Samerra, yarım asırdan fazla bir süre Abbasi devletine hilafet merkezliği yapmıştır. 

Halife Mu'tasım'ı Abbasi devletinin merkezi olan Bağdat'ı terke ve yeni bir şehir tesis ederek orasını hilafet merkezi yapmaya sevk eden en önemli sebep, Türklerin yoğun bir şekilde Abbasi ordularına ve toplumuna katılmalarıdır. Halifenin Türklerin meydana getirdiği askeri birliklere fazla ehemmiyet vermesi ve onları diğer birliklerden ayırarak kendilerine farklı muamele yapması, bilhassa Arap unsuru arasında hoşnutsuzluk meydana getirmiş, zamanla bu iki grup arasında nüfuz rekabetinin başlamasına sebep olmuştur. Çoğunun süvari olduğu anlaşılan ve halifenin özel birliklerini teşkil eden, aynı zamanda Mu'tasım'ın müsamahasından da istifade eden Türk askerleri, memleketlerindeki alışkanlıklarını devam ettirerek Bağdat caddelerinde at sürüyorlar, bu sebeple kadın, çocuk ve ihtiyarlara çarpıp onların yaralanma, hatta ölümlerine sebebiyet veriyorlardı. Türklerin bu davranışlarına mukabil Araplar, açıktan açığa onlarla müdahale edemedikleri için Bağdat'ın kenar mahallelerinde yalnız buldukları Türk askerlerini öldürmeye başlamışlardı. Vaziyetin bu şekilde devam etmesi neticesinde, her gün Bağdat sokaklarında iki taraftan öldürülmüş insanlara tesadüf etmek sıradan bir hadise haline gelmişti.

Kaynakların verdiği bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, halifenin özel birliklerini teşkil eden Türklerle Bağdat halkının bir arada yaşaması imkansız bir hal almıştı. Bu durum devam ettiği takdirde, toplumsal çatışmaların patlak verebileceği, dolayısıyla halifenin otoritesinin sarsılacağı aşikardı. Bütün bunlar neticesinde Mu'tasım, daha kendisi halife olurken etkisini göstermeye başlayan Türk-Arap rekabetini ve husûmetini önleyici bir tedbir olarak Bağdat'ı terk edip yeni bir merkez tesisine karar verdi.  Sonunda Samerra'nın bulunduğu bölge üzerinde karar kılındı. 

Samerra'yı inşa etmeye başlayan Mu'tasım, önce Türk askeri kıtalarını, daha sonra da Bağdat'a yerleşmiş bulunan sivil Türk topluluklarını sırasıyla yeni başkente intikal ettirdi. Halifenin Türkleri Samerra'ya yerleştirmesiyle birlikte, Türk nüfuzu daha da ağırlık kazanmaya başlamış, İslam tarihinde Samerra dönemi adı verilen süreç başlamıştır.

Arap Unsurların Harekete Geçmesi ve Afşin'in Tasfiyesi (841)

Afşin, Me’mûn devrinde başlayan ve Mu'tasım döneminde devam eden askeri başarıları sebebiyle, idare nezdinde haklı bir nüfuz elde etmişti. Ancak onun bu konumu devlet bürokrasisi, özellikle de Arap ileri gelenleri arasında rahatsızlığa sebep oldu. Onun en büyük rakibi ise Horasan valisi Abdullah b. Tahir idi.

Kaynakların belirttiğine göre Afşin Babek ile savaşırken civar beylerden gelen hediyelerle ele geçirdiği ganimetleri halifeye değil, memleketi Uşrusana'ya gönderiyordu. Bu gelişmelerden birebir haberdar olan Abdullah, durumu derhal halifeye bildirdi. Mu'tasım da Abdullah b. Tahir'den gönderilen malların tespit edilip kendisine bildirilmesini istedi. Böylece halifenin de desteğini kazanan Abdullah, Afşin'in adamlarından götürmekte oldukları paraları alarak Samarra'ya gönderdi. Bu hadise, Afşin ile Abdullah arasında içten içe devam etmekte olan rekabetin açık husumete dönüşmesine sebep oldu. Merkezdeki Afşin aleyhtarı grubun başında ise, halife Mu'tasım üzerinde oldukça tesiri olduğu anlaşılan baş kadı Ahmed b. Ebû Duad bulunuyordu. Burada Afşin ile Ahmed b. Ebû Duad mücadelesini, iki kişinin şahsi menfaat ve siyasi çekişmesi olarak değil, Me’mûn zamanında başlayan ve Mu'tasım'ın halife olmasıyla devlet idaresinde kendini hissettiren Türk nüfuzunu kırmak için Arapların giriştiği mukabil hareketin bir yansıması olarak da görmek mümkündür. 

Ancak aleyhindeki bütün bu gelişmelere rağmen Afşin'in bertaraf edilmesi kolay değildi. Zira ordunun büyük bir kısmı onun emrindeydi. Dolayısıyla kendisini tesirsiz hale getirmek ve yalnız bırakmak için ordudaki Eşnas, Boğa el-Kebir ve İnak gibi Türk asıllı diğer komuta kademesinin de Afşin aleyhine birleşmesi geçirilmesi gerekiyordu. Belki bu sağlanabilirse ona karşı operasyon başlatılabilirdi. 

Kaynaklar Afşin'in görünen tevkif sebebini, onun tertip ettiği bir suikast teşebbüsü olarak gösterirler.  Rivayete göre, gelişmelerin kendi aleyhine dönmekte olduğunu fark eden Afşin, halife ve diğer devlet erkanına sarayında bir ziyafet vermeyi bu esnada davetlileri zehirlemeyi tasarlamıştı. Fakat planını tatbik mevkiine koyamadı. Zira en güvendiği adamlarından biri durumu halifeye bildirince Afşin yakalanıp hapse atıldı. Afşin, bir yıla yakın tutuklu kaldı. 841 yılında hapishanede iken hayatını kaybetti. 

Afşin'in 'in bu şekilde ortadan kaldırılması, Abbasi toplumunda Arap unsurunun bir başarısı ve tekrar iktidarı ele geçirmek için kazandıkları bir muvaffakiyet olarak görünmesine rağmen, ordu komuta heyetini ellerinde bulunduran Türklerin halifeyi tamamen tesirleri altına aldıkları da gözden uzak tutulmamalıdır. Afşin'in ölümünden sonra yine Türk komutanlarından Eşnas'ın onun yerine geçtiği, (841) yılında hacca giderken uğradığı her yerde büyük bir hürmetle karşılandığı ve hutbelerde ona dualar okunduğu rivayetleri bu hususta değişen bir şeyin olmadığına işaret eder. Gerçekten de artık Abbasi İmparatorluğu'nda siyasi nüfuz, mutlak anlamda Türklerin eline geçmişti. Dolayısıyla Afşin'in ölümü bu manada mühim bir farklılık meydana getirmemiştir.
 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi ve Medeniyeti (Anadolu Ünv.:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Bizans ile Mücadele

Halife Me’mun’un ölümüyle duraklayan İslâm-Bizans çatışması Bizans İmparatoru Theophilos’un harekâtıyla tekrar başladı. Bâbek isyanının bastırılmasının ardından Mu’tasım büyük bir orduyla Anadolu’ya hareket ederek Afyon Karahisar yakınlarında bulunan Amorion’a (Ammûriye) hareket etti. Aynı esnada Malatya civarından Bizans topraklarına giren Afşin de Ankara’ya doğru ilerlerken karşısına çıkan Theophilos’u Temmuz 838 mağlup etti. Theophilos’un İstanbul’a dönmesi üzerine Halife ve Afşin Ankara’da buluşarak Amorion üzerine yürüdüler. Bizans’ın İstanbul’dan sonra en önemli şehri olan Amorion 12 Ağustos 838 tarihinde fethedildi. Amorion seferi Abbâsîler döneminde Müslümanların Bizans üzerine düzenledikleri seferlerin en başarılısı olarak kaydedilir. 
 

 

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma'nın Abbasiler Dönemi. (Beyan: 2008) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mihne Devam Ediyor

Me’mun’la başlayan mihne dönemi, Mu’tasım zamanında şiddetlenerek devam etmiştir. Halife Mu’tasım, tıpkı ağabeyi Me’mun gibi, Mu’tezile mezhebine sarıldı ve onu Devlet’in resmi mezhebi yaparak, okullarda zoraki olarak bu mezhebin öğretilmesini emretti. Bu konuda ondan en çok işkence gören, Ahmed b. Hanbel’di. Defalarca Ahmed b. Hanbel hapse atılmış, kendisine işkence yapılmış ve “Kur’an mahluktur” demesi için, bizzat Mu’tasım tarafından kamçılanmıştır. 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Kişiliği

Mu’tasım, kaynakların bildirdiğine göre orta boylu, beyaz tenli, geniş omuzlu, uzun sakallı ve kuvvetli bir bünyeye sahipti. Şecaatini aşan büyük bir meziyeti yoktu. İyi kalpli, mükrim tabiatlı idi.

Mu’tasım’ın son derece tutumlu olduğu ve öldüğü zaman devlet hazinesinde milyonlarca dinar ve dirhem kaldığı gerek İslam ve gerekse yabancı kaynaklarda zikredilmektedir.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Maiyetindekilere son derece samimi davranır, onlarla sohbetten zevk alırdı. Onun daha ziyade savaş sanatına önem verip bu hususta çok para harcadığı bilinmektedir.  Nitekim savaş sanatını geliştirmek amacıyla ata binmeyi ve atlarla oynanan ve Milattan önceki Orta Asya Türklerinde görülen bir nevi golfe benzeyen çevgan oynamayı teşvik etmiş, kendisi de bu oyunu sıkça oynamıştır.  Aynı oyuna halife Emin'in de düşkün olduğuna dair bilgiye sahibiz.

Döneminin Değerlendirilmesi

Mu'tasım’ın devlet idaresinde gösterdiği hususi bir meziyeti yoktur. Abbasi İmparatorluğu, yükselme devrini onun zamanında devam ettirebilmişse, halife bunu selefi Me’mûn'un hilafeti sırasında yetişmiş nesle borçludur. Ancak bu kıymetli nesli iş başında tutmayı bilmiş olması da kendisi için bir meziyet olarak kabul edilmeye değerdir. Halifeliğinin sekiz seneden ibaret bulunması, ona İdari mevkilere kendi yetiştirdiği bir kadroyu geçirmeye fırsat vermemiştir. Bununla beraber Mu'tasım, Me’mûn'un her sahada istihdam ettiği büyük şahsiyetlerin yardımı ile dahili ve harici gelişmelerde mühim başarılar elde etmiştir. Ağabeyi Me’mûn devrinden kendisine intikal eden baş kadı Ahmed b. Ebi Duad sayesinde adaletinden bahsettirmiş, Afşin, İtah, Eşnas ve Boğa el-Kebir gibi Türk komutanları vasıtasıyla kazandığı askeri başarılar sebebiyle kahramanlık destanlarına mevzu olmuştur. 

Mu'tasım, siyasi sahada olduğu gibi İlmi ve fikri bakımdan da Me’mûn devrinin devamını sağlamıştır. Bu bakımdan Me’mûn'la gelişmeye başlayan İlmi ve kültürel sahadaki gelişmelerin hızının artmasına yardımcı olmuştur. Kendisinin ilim ve kültür yönünden zayıf kalmasına, ağabeyi gibi alimlerle münasebetler tesis etmesine ve onlarla İlmi sohbetler yapmasına mani olsa da, onun devrinde alimler ve sanatkarlar daima himayeye mazhar olmuşlardır. 

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Mu'tasım, babası Harûn Reşid ve ağabeyi Me’mûn çapında büyük devlet adamı olmamasına rağmen, Abbasi Devleti'nin yükselmesine yardım eden ve bu yükselmeyi devam ettiren hanedan üyelerinin son halkası kabul edilir. 

Ölümü

Halife Mu'tasım, sekiz yıllık idaresi sürecinde gerek dahili karışıklıklar gerekse Bizans seferleri dolayısıyla yoğun bir yönetim dönemi yaşadı. Hastalanan halifenin rahatsızlığı yaklaşık üç ay kadar sürdü. 842 Samerra'da 48 yaşında vefat etti.

bottom of page