top of page

Prof. Dr. Corci Zeydan'ın İslam Uygarlıkları Tarihi - 2.Cildinden (İleişim: 2015) kısaltılarak alınmıştır.

Mütevekkil (822, 847-861)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Türklerin Bakısıyla Halife Seçilmesi

Mütevekkil, 822 yılında dünyaya geldi. Kardeşi Vasık'ın ölümünden sonra halife oldu. 

Halife Vasık'ın, herhangi bir veliaht tayin etmeden ölümü (847) üzerine gerek hanedan içinde gerekse yüksek bürokratlar arasında kimin halife olacağı hususunda tereddüt yaşandı. Bunun üzerine saray mensupları ve asker temsilcilerinden müteşekkil devlet erkanı, Abbasi tarihinde ilk defa olarak yeni halifeyi seçmek için bir toplantı düzenledi. 

Toplantı esnasında gerçekleştirilen müzakereler neticesinde ilk önce Vasık'ın oğlu Muhammed'in halife ilan edilmesine karar verildi. Fakat halife adayının daha çocuk yaşta olması gerekçesiyle, Türk komutanlar bu teklife itiraz ettiler. Bunun üzerine komutanlardan Vasif, o esnada 26 yaşında olan Cafer b. Mu'tasım’ın halifeliğe getirilmesini tavsiye etti. Kısa süre sonra da halife namzedi Cafer, meclise davet edilerek Türk komutanlar tarafından Mütevekkil unvanı ile halife ilan edildi. Türklerin gerçekleştirdikleri bu emr-i vaki karşısında mecliste hazır bulunan diğer bürokratlar, herhangi bir itirazda bulunamayarak Mütevekkil'in halifeliğini kabullenmek zorunda kaldılar. (847) 

Böylece Mu'tasım'dan sonra Türk komutanlarının ağırlık koymasıyla ikinci defa olarak bir hanedan mensubu Abbasi halifeliğine geçmiş oldu. Bu gelişme, Abbasi idaresinde Türk hakimiyetinin tescili anlamına geliyordu. Netice olarak Türkler Abbasi siyasetinin tek belirleyici gücü, başkentin efendisi haline geldiler. 

Bu hadiseden itibaren askerler, siyasete doğrudan müdahale etmeye başlamışlardır. Kuşkusuz bu şartlarda göreve gelen halifelerden bağımsız siyasi icraat beklenemez. Nitekim göreve gelen/getirilen halifeler, ancak ordunun beklentileri ve komutanların taleplerini yerine getirdikleri oranda makamlarında kalabilmişlerdir. Bu durumda siyasette halifeler değil, bizzat askerler belirleyici hale gelmişler, istedikleri halifeyi göreve getirip, istediklerini işbaşından uzaklaştırmışlardır. 

İç Politika

Halk’ul Kur’an Tartışmalarına Son Verilmesi

Mütevekkilin halifelikteki ilk icraatı, selefleri Me’mûn'un başlattığı ve babası Mu'tasım ile ağabeyi Vasık'ın devam ettirdiği dini, fikri ve siyasi sahalarda tatbik edilen mutezili devlet politikasını tasfiye etmek oldu. Politika değişikliğinin ilk işareti olarak, önceki dönemde etkin konumda olan vezir Muhammed b. Abdülmelik ez-Zeyyat görevinden uzaklaştırıldı. Halifenin göz yumması ile ağır işkencelere maruz kalan sabık vezir, kısa süre sonra da hayatını kaybetti. Abbasilerde Mihne dönemine imzasını atan ve mutezili düşüncenin devlet politikası haline gelmesinde en büyük pay sahibi olan Baş kadı Ahmed b. Ebû Duad da bir süre sonra idareden uzaklaştırıldı. Ayrıca bütün yetkileri elinden alındıktan sonra malına el konulup, oğulları tevkif edildi. Halifenin bu operasyonunu Mutezile'nin en önemli argümanlarından biri olan Kur'an'ın mahiyeti üzerine münakaşaların yasaklanması takip etti. Ayrıca kelam konularının konuşulması men edilip, buna muhalif hareket edenlerin ölünceye kadar zindanda tutulacağı ilan edildi. 

Mutezili düşünceyi yasadışı kabul eden halife Mütevekkil, buna mukabil muhafazakar Sünni alimlerin hamiliğine soyundu. Nitekim önceki dönemden tutuklu bulunanların tamamını serbest bıraktı. Halife bu adımlarıyla Müslüman toplumda Sünniliğin yaygınlaştırılmasını temine çalıştı. Mihne döneminde iktidarın hedefi olmuş Ahmed b. Hanbel, iade-i itibarda bulunulmak üzere bizzat halife tarafından Bağdat'a davet edilmiş, kendisine ikramda bulunup kıymetli hediyeler takdim edilmiştir, Rivayete göre Ahmed b. Hanbel, halifenin sunduğu hediyeleri geri çevirmiştir. Halife, İbn Hanbel dışındaki fakih ve hadisçileri huzuruna çağırarak onlara hediyeler dağıtmış, ihsanda bulunmuştur. Ayrıca davet ettiği alimlerden Mutezile ve Cehmiyye'ye cevap teşkil edecek hadisler rivayet etmelerini ve onların görüşlerini çürütecek reddiye mahiyetinde risaleler yazmalarını talep etmiştir.
 

 

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma'nın Abbasiler Dönemi. (Beyan: 2008) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halife Mütevekkile Müslümanlar nazarında temize çıkaran esas amil, onun Ahmed b. Hanbel’e karşı takındığı müspet tutumdur. Abbasoğulları halifeleri, özellikle Mu’tasım ona işkence yapmış, kendi elleriyle onu dövmüştü. Mütevekkil ise, adeta atalarının kusurlarını örtmek gayesiyle Ahmed b. Hanbel’e iltifat etmiş, hatta bu gayeyle onu Samarra’ya götürtmüştür. 

Orada bulunduğu sırada, Halife tarafından kendisine verilen bütün paraları kesesiyle beraber fakir ve muhtaçlara dağıtmıştır. Halife Mütevekkil, kendisinden iyice emin olduktan sonra, kendisinin istememesine rağmen onu Sarayına götürmüş ve oğlu Mu’tez’e dua etmesini rica etmiştir.  Saray’da fazla kalmayan İmam Ahmed b. Hanbel, Hilâfet merkezi olan Samarra’da da kalmak istememiş, Bağdat’a geri dönmeyi arzulamıştır. Çünkü o, Devlet adamlarıyla görüşmek istemiyordu. Hatta onların yemeğini yememek için, Samarra’da bulunduğu 80 gün zarfında oruç tutmuş; saraydan gönderilen yemeklerden yememiştir. 

Ahmed b. Hanbel Bağdat’a döndükten sonra, adamın biri onun hakkında bir jurnal hazırladı. Bu menfaat adamı, jurnalinde şöyle diyordu: Yâ Emîr’l-Mu’ıninin, Ahmed b. Hanbel hem atalarına sövüyor hem de onları zındıklıkla suçluyor. Halife Mütevekkil, bu jurnalciye şu cevabı yazdı: Atalarımdan Me’mun, ona haksız yere insanları musallat etti; babam Mu’tasım ise dayak atmaktan başka bir şey bilmeyen ve söyleneni anlamayan biriydi; kardeşim Vasık ise, onun dediği gibiydi (yâni zındıktı).
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Türk Etkisini Kırma Gayretleri

Devlet otoritesi üzerindeki Mutezile düşüncesini hafifletince sıra, kuvveti ellerinde bulunduran Türklere gelmişti. Türklerin desteği ile hilafet makamına geçmesine rağmen Mütevekkil’in, daha başlangıçta onlara karşı içten içe bir güvensizlik duymakta olduğu da anlaşılmaktadır. Kendisini halife yapan kuvvetlerin, zamanla, kendisine karşı harekete geçmeyeceklerinden emin değildi. 

Eşnas’ın ölümünden sonra (844) İnak, onun yerine geçmişti. Halife ordularının başkomutanlığı yanında bazı bölgelerin valiliği ve haciplik görevini yürütüyordu. Diğer bir deyimle, halifeden sonra en etkin şahıs İnak idi. Bu sebeple Mütevekkilin ilk hedefinin İnak olduğu görülmektedir. 849 yılında halife yaptığı seyahatte, bir içki meclisinde, biraz da içkinin tesiri ile İnak’a ağır bir şekilde hakaret etti ve böylece içinde sakladığı gerçek hislerini açığa vurdu. Bu hakarete İnak’ın tepkisi çok sert oldu. Fakat ertesi gün durum görünürde tatlıya bağlandı. 

İnak’ın gücü, komutanı bulunduğu askerî birliklerden kaynaklanıyordu. Bu bakımdan Mütevekkilin uykuları kaçıyor ve onun aleyhinde gizliden gizliye faaliyetine devam ediyordu. Ayrıca İnak’ın dikkatini çekmemek için ona yeni vazifeler veriyor ve merkezden uzaklaştırma çareleri arıyordu. 

İnak, 849 yılında hacca gitmek üzere halifeden izin istedi. Aradığı fırsatı ele geçiren Mütevekkil İnak’a derhal izin verdiği gibi ona bir de hil’at giydirdi. Ayrıca uğradığı yerlerde kendisine gereken hürmet gösterilmesi hususunda ilgililere emirler gönderdi. İnak, büyük bir gurupla, Samerra’dan ayrıldı. Onun hareketinden hemen sonra Mütevekkil, Vasîf’i kendisine hacip tayin ederek ordu içinde nüfuzlu br komutanı kazanmış oldu. 

İnak daha hacda iken Tahirîlerden Bağdat muhafızı İshak b. İbrahim’e bir mektup yazan Mütevekkil, İnak’ın Samerra’ya dönmesine mani olmasını ve hatta bir fırsatım bulup onu Bağdat’ta öldürmesini' emretti. Halifenin bu emrini yerine getirmek için hazırlanan İshak, Bağdat yakınında İnak’ı karşıladı ve daha önce hazırladığı köşküne götürdü. Bir hile ile adamlarım uzaklaştırdıktan sonra 849 yılında İnak’ı öldürdü.

Mütevekkil’in bu hareketi, Mu’tasım tarafından Afşin’e karşı girişilmiş olan hareketin bir tekrarından ibaretti. Her iki olayda da halifelerin, Türk komutanların baskısından kurtulmaya çalıştıkları ve en büyük desteğin Tahirîlerden geldiği görülmektedir. Fakat her iki teşebbüs de istenilen neticeyi vermedi. Zira Abbasî İmparatorluğu’nda Türklerin nüfuzu, şahısların varlığı ile kaim değildi. Türk komutanlarından birinin bertaraf edilmesi bir diğerinin onun yerine geçmesi neticesini doğuruyor ve aynı baskı yine devam ediyordu. 

Mütevekkil üzerinde Türklerin baskısının gittikçe arttığı, onun Samerra’yı terk etme kararından anlaşılmaktadır: 858’de Dımaşk’a gitmek için Samerra’dan ayrılan halife, burasının havası sıhhatine iyi gelmemesine rağmen devlet merkezini buraya nakletme temayülünü gösterdi, hatta divanları bile oraya naklettirdi ve yeni binaların yapılması için emir verdi. Bu durum Türkleri endişeye düşürdü. İki ay kadar Dımaşk’ta kalan halife sonunda yine Samerra’ya dönmek zorunda kaldı.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İç İsyanlar

Halife Mütevekkil, idaresi boyunca bir taraftan Türklerin hakimiyetindeki askeri bürokrasi ile iktidar mücadelesi verirken, diğer taraftan da ülke içindeki isyanlarla baş etmek zorunda kaldı. Yönetime karşı gerçekleştirilen isyanları bastırmada, kendisinin siyasi rakibi konumundaki Türk komutanlardan yardım almaktan başka çaresi de bulunmuyordu. 

Azarbeycan’da İsyan

Bu dönemde Abbasi ordularını en fazla meşgul eden ayaklanmalardan ilki, 848 yılında Azerbaycan'da, başlatıldı.  Valinin gelişini haber alan isyan lideri, kalesine kapanarak savunma yapmaya karar verdi. Abbasi ordusunun muhasarası, beklenenden uzun sürdü. Bunun üzerine merkezden Zirek et-Türki komutasında iki bin Türk süvarisinden müteşekkil yeni takviye birlikler gönderildi. Ancak zapt etmek yine de mümkün olmadı. Halife en sonunda, Boğa es-Sagir idaresinde yine çoğunluğunu Türk askerlerinin teşkil ettiği bir orduyu isyan bölgesine sevk etti. Boğa'nın birlikleri şehre girdiler. İsyancı yakalanıp Samerra'ya getirilerek idam edildi. 

Ermenistan’da İsyan

Mütevekkil’in halife olmasından sonra bazı Ermeni reisleri, bulundukları bölgelerde karışıklık çıkarmaya başladılar. Ermeniye valisinin sert tutumu ve bilhassa vilayet haracını toplamada bölge halkına yaptığı baskılar, Ermenilerin idareye karşı topyekun isyan başlatmasına sebep oldu. Valinin isyancılar tarafından öldürülmesi halifeyi bölgede daha ciddi ve sert adımlar atmaya zorladı. Nitekim 851 yılında Boğa el-Kebir idaresinde büyük bir ordu isyan bölgesine doğru yola çıktı. Halife birlikleri tarafından tutuklandıktan sonra başkente gönderilen isyan lideri burada idam edildi. 

Kontrolün sağlanmasından sonra da bölgeyi terk etmeyen Boğa, civarda bulunan Ermeni yerel yöneticilerini yeniden itaat altına almak gayesiyle maiyetindeki komutanları bölgedeki muhtelif kale ve şehirler üzerine gönderdi. Böylece bütün Ermeniye'deki yönetim karşıtı mukavemet tam manasıyla kırılmış oldu. Boğa, yaklaşık 4 sene kadar bu coğrafyada kaldıktan Samerra'ya geri döndü. 

Şiilerle Mücadele

Halife Mütevekkil, bir taraftan ülke içindeki isyanlarla meşgul olup yönelim aleyhine hareketleri durdurmaya çalışırken, aynı anda bunun aksi bir faaliyete girişerek, kuruluşundan itibaren sürekli olarak Abbasi idaresine karşı hareketler içinde bulunan Alevilere karşı kışkırtıcı bir siyaset takip etmiştir. Mütevekkil'in Şiilere karşı hasmane tavrında Iraklı Araplar başta olmak üzere ülkedeki Sünni çoğunluğun desteğini almak kadar, tasfiyeye çalıştığı mutezili düşüncenin bazı hususlarda Şiilere yakın ve ortak fikirler taşıması da etkili bir figürdür. 

Halife, kendisinin Şii politikasını icra sadedinde Hz. Hüseyin'in mezarının ve çevresindeki evlerin yıkılıp, buraların tarım alanı olarak kullanılmasını emretti. Bölgede yaşayan halka da üç güne kadar burayı terk etmeleri, aksi takdirde kabir civarında yakalanacak kimselerin yer altı zindanlarına atılacakları tehdidinde bulundu.  Hz. Ali'ye muhabbet besleyenler veya onun fazileti hakkında kanaat izhar edenlerden haberdar edildiğinde, derhal onların mallarına el koymuş hatta kanlarını akıtmakta tereddüt göstermemiştir.

Şiddet ve baskılar sebebiyle Ali evladından Muhammed b. Salih, Medine yakınlarında Süveyka'da isyan gerçekleştirdi. Ancak hilafet birlikleri bu hareketi şiddetle bastırmışlardır.
 

Arap asabiyetiyle mütahassis ve İranlılarla Şia’dan nefret eden adamlar arasında büyümüş olan Mütevekkil, hilafet makamına çıkınca Şiilere karşı şiddetli ve katı bir politika izlemişti. Me’mûn’un Bermekilerin elinde büyüyerek Şia sempatizanı ve yandaşı olması gibi, Mütevekkil de aldığı terbiyenin aksine, Şia'ya ve kendisinden önce hilafet makamına geçen Şia destekçisi Me'mûn, Mu’tasım ve Vâsık’a da düşman olmuştu. 

Bu tarihten itibaren Sünnilik mezhebi Türklerin arka çıkmasıyla bütün İslâm mezheplerine baskın gelmiş, Bağdat'ta Şiiliğin sükûtü ile İranlıların gücü de sona ermişti. Birinci Fars Devri Mütevekkil'in halifeliği ile sona erer.
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Dış Politika

İslam-Bizans mücadeleleri daha çok karşılıklı akınlar şeklinde devam etmiştir. Her iki taraf da bir fetih siyasetinden çok küçük akınları tercih ediyordu. Bunda iki imparatorluğun iç durumlarının büyük payı vardır. Mütevekkil’den itibaren Abbasî halifelerinin Türkler ile mücadeleye girişmeleri ve uzun müddet tahta kalamamaları, Bizans’a karşı eskiden olduğu gibi geniş bir askeri harekata girişmelerini, hatta halifenin sefere çıkmasını önlüyordu. Bizans imparatorları ise, Aglebîler’in Sicilya ve Güney İtalya’ya karşı giriştikleri fetih hareketini durdurmakla meşgul idiler.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Döneminin Değerlendirilmesi

Kültürel Ortam

Mütevekkil'in halifeliği dönemi siyasi çalkantılar ve saray kavgalarıyla geçmiş olsa da bu süre zarfında İlmi ve kültürel açıdan kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Daha önceki dönemlerde büyük mesafe kaydetmiş bulunan tercüme hareketinin üzerine bu süreçte yoğun bir telif faaliyeti eklenmiştir. 

Mütevekkil'in dini konulardaki tartışmaları yasaklaması sonucu Mutezile kelamcılığı ve felsefe alanındaki çalışmalar canlılığım kaybetmiş, buna karşılık hadis sahasındaki çalışmalar hızlanmış, pek çok muhaddis halifenin yakın iltifat ve desteğini görmüştür. 

Zünnûn el-Mısri, Hatim el-Esam, Muhasibi, Bayezid-i Bistami gibi zahid ve sûfiler de bu döneme rengini veren şahsiyetlerdir. 

Edebiyattan anlayan ve şiir yazdığı da bilinen Mütevekkilin halifeliği süresince alimleri ve şairleri desteklediği, onlara yüksek miktarlarda hediyeler takdim ettiği bilinmektedir. Cahiz ve İbn Kuteybe gibi çok yönlü müellifler, Mütevekkilin hilafeti boyunca sarayın himayesini görmüş, büyük tarihçi Belazüri de halifenin danışmanları içinde yer almıştır. Mûsiki faaliyetlerine de yakın ilgi gösteren halife, bu sanat mensuplarının en büyük destekçisi olmuştur.  

Mimariye yeni bir üslûp geliştirecek kadar yakın ilgi duyan Mütevekkil, halifeliği esnasında giriştiği büyük çaptaki imar faaliyetleriyle başşehir Samerra'yı genişletmiş, burada günümüze kadar ayakta kalabilen meşhur Samerra Ulu Camii ile yirminin üzerinde saray ve köşk inşa ettirmiştir.   

Kişiliği

Siyasi rakiplerine karşı acımasız davranan halife Mütevekkil, buna karşı halka adil ve hoşgörülü davranmaya özen göstermiş, bu konuda devlet görevlilerini uyarmış, toplumun menfaatine olan muamelelerde kendisine danışılmamasını, halkın aleyhine bir durum söz konusu olduğunda ise durumun mutlaka kendisine bildirilmesini emretmiştir. 

Kaynaklarda son derece cömert bir şahsiyet olarak tanıtılan Mütevekkil, bunun bir neticesi olarak devlet hazinesini ölçüsüz şekilde kullanmış, inşa ettirdiği binalar için büyük meblağlara ulaşan harcamalar yapmıştır.  Ayrıca saraylarda düzenlediği muhteşem ziyafetler ve şairlere verdiği caize ve bağışlar devlet hazinesini zayıflatmıştır. 

Sarayında içki ve eğlence meclisleri tertip etmiş, onun döneminde sarayda oyun, eğlence ve mizah bir hayli yaygınlaşmış, yakınları, devlet görevlileri ve varlıklı halk kesimleri de bu hususlarda kendisini takip etmişlerdir.
 

Marshall G.S. Hodgson'un İslam'ın Serüveni (İz:1995) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Şahsi hayatı saçma ve değersiz müsrifliklerle doluydu. Şüphesiz bunlardan bazıları sanatları teşvike vesile olmuştu —ki ideal olarak bu hükümdardan beklenen bir şeydi— fakat bedeli, saltanatın taşıdığı sorumlulukların ihlal ve ihmali idi.

Mütevekkil bir ziyafette her şeyin sarı olmasını irade etti —misafirler sarı elbiseler giymeli, kızlar sarışın olmalı, yemekler altın tabaklarda, sarı renkte olmalı; hatta bahçenin içinden geçen nehrin suları bile safran ile sarılaştırılmalıydı. Biri safran miktarını gerektiğinden az tahmin ettiği için az sonra, safran akıp gidince, sarı rengini muhafaza edebilmek için, halife artık hiçbir şeyi fark edemeyecek kadar sarhoş oluncaya kadar, pahalı boya ilaçları suda eritmek zorunda kalınmıştı.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halifenin Türkler Tarafından Öldürülmesi

Dimaşk dönüşü halife Mütevekkil ile Türk komutanları arasındaki güven bunalımı daha da derinleşti. Bu defa mücadeleye halifenin büyük oğlu Muntasır da müdahil olarak babası aleyhine askerlerle birlikte hareket etmeye başladı. Bunun sebebi, halifenin 850 yılında oğulları Muntasır, Mu'tezz ve Müeyyed'i sırasıyla veliaht tayin etmesi, fakat daha sonra Muntasır'ın yerini ikinci sıradaki veliaht oğlu Mu'tezz'e vermesidir. Hakkının gasp edildiğini düşünen Muntasır, babası aleyhine olmak üzere asker içinde hakim durumda olan Türk komutanlarla iş birliği yapmaya karar verdi. Türkler, Muntasır'ın bu konumunu kendi gelecekleri için uygun görerek ona destek sözü verdiler.

Karşılıklı hasmane tavırlar içinde girilmesi sebebiyle taraflar birbirleri aleyhine yok edici planlar yapmaya başladılar. Gelişmelerin kendisi için tehlikeli bir hal aldığını gören Muntasır, Boğa es-Sagir'le görüşerek siyası rakiplerine karşı müşterek bir ihtilal girişimine karar verdi. Halife aleyhine planı gerçekleştirmek üzere 861 yılında sarayın etrafında gerekli tertibat alındı. Türk komutanlarından Vasif ve Boğa kendilerine yakın birliklerle sarayı tamamen kuşatma altına aldılar. Aynı günün akşamı halife bürokratlarıyla toplantı halinde iken meclisi basan Boğa, halife Mütevekkil'i, en önemli danışmam Feth b. Hakan ile birlikte öldürdüler. Bu işi gerçekleştirenler, daha sonra halifeyi, yardımcısı Feth b. Hakan'ın öldürdüğü, kendilerinin de Feth'i halife katili olduğu için cezalandırdıkları haberlerini yaydılar. Aynı gün sarayda defnedilen Mütevekkil'in yerine askerlerle birlikte darbe gerçekleştiren oğlu Muntasır halife seçildi. (861) 

Abbasi sarayında halife Mütevekkil'in katli, İslam tarihinde özel koruma birlikleri tarafından bir halifeye karşı işlenen ilk cinayet kabul edilir. Bu faaliyet, daha sonra da sık sık yaşanacak, halifeler askerler tarafından önce makamından uzaklaştırılıp ardından işkence altında katledileceklerdir. 

Bu olay, bir asırdan fazla bir süredir iktidarda bulunan güçlü Abbasi hükümdarlarının, her anlamda hızlı bir gerileme ve düşüşlerinin başlangıcını teşkil eder. Halife Mütevekkilin öldürülmesi, aynı zamanda Türklerin, Abbasi İmparatorluğu'nda iktidarı mutlak anlamda ellerine geçirdiklerinin ve bu dönemde karşılarında hiçbir kuvvetin bulunmadığının da en büyük işaretidir. Nitekim halifenin öldürülmesine iştirak edenler, herkes tarafından bilinmelerine rağmen, sonraki dönemlerde sorumlular herhangi bir cezanın muhatabı olmamışlardır.
 

Muntasır (833, 861-862)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mütevekkil'in 833 yılında Samerra'da doğmuş oğludur. 

Muntasır, halifelik makamına gelişinde her ne kadar Türk askeri bürokrasisiyle iş birliği yapmış ise de daha önce gerçekleşen ve kendisinin de şahit olduğu birtakım olaylar sebebiyle onlara hiç güven duymuyor, hatta kendilerine karşı intikam duyguları besliyordu. Fakat makamım borçlu olduğu ordudan başka bir dayanak olmadığı için, husumet duyduğu Türklere karşı herhangi bir adım atma imkânı da bulunmuyordu. Bu olumsuz duruma rağmen vezir tayin ettiği Ahmed b. Hasib'in de telkinleriyle otoritesini kazanma ve bağımsız hareket edebilme adına Türklere karşı harekete geçmeye karar verdi. İlk adım olarak, kudretli komutan Vasif'i başkentten uzaklaştırmak için Bizans'a karşı sefere memur ederek onun dört yıl boyunda sınır boylarında kalmasını sağladı.

Ali Taraftarlarına Yönelik Tutumu

Halife Muntasır, babasının aksine Hz. Ali taraftarlarına karşı büyük saygı göstermiştir. Onların devlet eliyle takip edilmesi uygulamasını kaldırmış, hapiste bulunanları serbest bırakmıştır. Ayrıca babası zamanındaki kabir ziyareti yasağını da kaldırmıştır. Yine Mütevekkil'in el koyduğu ve hanedan mensuplarının kullanımına verdiği Fedek arazisini yeniden Hz. Ali evladının hizmetine sunmuş, müsadere edilmiş Ehl-i Beyt vakıflarını da yine eski sahiplerine iade etmiştir.  Muntasır, halifeliğe geldiği ilk gün Medine valisini değiştirerek, yeni valiye, burada yaşayan Hz. Ali evladına iyi davranmasını tembih etmiş, valisinden onları memnun etmek için özel gayret sarf etmesini istemiştir.

Ölümü

Vasif'in başkentten uzaklaştırılması planı da Türklerin halife üzerindeki etkisini hafifletemedi. Üstelik Türk komutanlar, halifeye baskı yapmak suretiyle kendileri hakkında iyi niyet beslemeyen diğer halife adayları Mu'tezz ve Müeyyed'in veliahtlıktan uzaklaştırılmasını sağladılar. Bu gelişmeden çok kısa süre sonra da halife Muntasır'ın ölümü gerçekleşti. (862). 

Genç yaşta vefat eden halifenin ölüm sebebi hakkında kaynaklarda farklı ihtimal üzerinde durulur. 
 

bottom of page