top of page

Mu'tezz (866-869, 3 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Müstain halifelikten çekilmek mecburiyetinde bırakılınca, 866 yılında Mu'tez lakabıyla Abbasilerin halifesi oldu.

Türkler Abbasi iktidarına mutlak anlamda hakim olmuşlardı. Halifeler Türk komutanlarının adeta esiri gibiydiler. Türkler istedikleri halifeyi makamında tutuyorlar, isterlerse görevinden uzaklaştırıp yerine bir başkasını getiriyorlar, hatta halifeyi azlettikten sonra öldürüyorlardı.  Yeni halife Mu'tezz, Türklerin devlet yönetiminde hakim durumda olmalarına şiddetle karşıydı. Ancak, kendisini birinci veliaht yapmak isteyen babası Mütevekkil'in bizzat Türklerin gerçekleştirdiği bir operasyon sonucunda öldürüldüğünü de biliyordu. Üstelik kaderin bir tecellisi olarak, kendisi de yine Türk askerlerinin desteği neticesinde hilafet makamını elde etmişti. Bununla birlikte Türklerden çekiniyor, bu sebeple onların etkisinden kurtulmanın planlarım yapıyordu. 

Türklere Karşı Tepkinin Artması

Abbasi toplumunda, Mu'tezz'in babası Mütevekkil ile başlayan Türklere karşı tepki hareketi, günden güne güç kazamaya başlamıştı. Bunun bir neticesi olarak, ordu içinde Türkler dışındaki etnik topluluklardan onlara alternatif birliklerin teşkiline ehemmiyet verildi. Mu'tezz'in gerçekleştirdiği Bağdat muhasarası esnasında Türkler dışındaki halkın gösterdiği mukavemet, iktidar mücadelesinde Türkler için hiç de hayra alamet değildi. 

Veliaht meselesinin hallinin ardından halife ile Türkler arasındaki mücadele yeniden başladı. Mütevekkil tarafından Türklere karşı bir denge unsuru olması için takviye edilen Megaribe zamanla Abbasi ordusu içinde kuvvet kazanmaya başlamıştı. 866 yılında ilk defa Türkler ile Mısır ve Kuzey Afrika menşeli askerlerden oluşan Megaribe, birlikleri arasında çarpışmalar başladı. Halk ile paralı askerler birliğini teşkil eden Şakiriyye de Meğaribe tarafını destekleyince sayı olarak azınlığa düşen Türkler, zorunlu olarak savunma pozisyonuna çekildiler. Buna rağmen, kendilerine güven sorunu yaşayan Meğaribe birlikleri, Türklere karşı kesin taarruza geçmekte tereddüt etti. Bu zafiyetten istifade eden Türk Komutan huzursuzluğa ve çatışmaya sebebiyet verenlerin Meğaribe'nin başındakiler olduğunu ileri sürerek onların cezalandırılmalarını istedi. Kısa süre içinde de yakalanarak idam edildiler. Sonuçta halifenin çok güvendiği Meğaribe, askeri tecrübesizliğinin kurbanı olarak çarpışmaların başındaki avantajlı durumdan istifade edemeyince Türkler karşısında yine ikinci planda kaldı.

Tahiriler Yardıma Çağrılıyor

Türklere karşı giriştiği iktidar mücadelesinin ikinci denemesinde de başarısız olan halife Mu'tezz, onlara karşı yeni bir askeri güçle ittifak yapmaya karar verdi. Bunlar Horasan'ı Abbasilerden yarı bağımsız bir şekilde idare eden Tahirilerdi. Halife Me’mûn döneminden itibaren Tahiriler, Abbasi halifelerinin en kuvvetli desteği olmuşlardır. Horasan'da yarı müstakil bir durumda olmalarına rağmen, bu hanedana mensup şahıslar hala Abbasi devletinin en önemli mevkilerini işgal ediyorlardı. Türk komutanları Afşin ve İnak’ın yönetim tarafından bertaraf edilmelerinde onlar rol oynamışlar, her zaman Abbasi halifeleri ile işbirliği içinde olmuşlardı. Halife bu durumdan kurtulabilme ümidiyle Tahinlerden Horasan hakimi Tahir b. Muhammed'e gizlice durumu bildirerek ondan Türklere karşı yardım talebinde bulundu. Bunun üzerine Tahir, amcası Süleyman'ı Horasan birliklerinden müteşekkil kalabalık bir ordu ile Bağdat'a gönderdi. Süleyman daha sonra Samerra'ya ulaştı. Fakat bu faaliyetin kendi aleyhlerine bir girişim olduğunu fark eden Türkler, Süleyman'ın Bağdat'a geri gönderilmesi için halifeye baskı yapmaya başladılar. Kısa sürede baskı netice verdi; halife, Türklerin bu arzularım yerine getirmek mecburiyetinde kaldı. Bu sebeple Süleyman, Bağdat'a geri döndü. 

Türk Askerlerin Yağması

Tahirilerin Samerra'ya girmesini engelleyen Türkler, bu şekilde şehirdeki hakim konumlarını muhafaza etmiş oldular. Ancak kısa süre içinde Samerra'da ordu içinde birtakım huzursuzluklar baş göstermeye başladı. Anlaşılan başkentteki Türk komutanlar da eskiden olduğu gibi birliklerine hakim olamıyorlardı. Bir süre sonra başta Türkler olmak üzere Fergana ve Uşrusana menşeli askerler, dört aylık maaşlarını birden yönetimden talep ettiler. İsteklerinin geri çevrilmesi üzerine çarşılarda yağmaya başladılar. Türk komutanlar Vasıf ve Boğa da onları teskin edemdi. Öyle ki, gelişmelerle ilgili olarak Boğa'nın halifeyle görüşmeye gitmesinden istifade eden isyancı askerler, diğer komutan Vasif'in üzerine saldırarak onu katlettiler. 

Türk Komutanlar Arasında Mücadele

Vasif'in öldürülmesi ile Mu'tezz, tehlikeli iki düşmanının birisinden kurtulmuş oluyordu. Sıra Boğa'ya gelmişti. Fakat Türklerin dahli olmadan onun ortadan kaldırılamayacağım da geçmiş tecrübeleriyle biliyordu. Bu amaçla, Türk komutanları arasında kıskançlık ve rekabeti canlandıracak girişimlerde bulunmaya karar verdi. İlk önce Türkler arasında Boğa'dan sonra temayüz eden Bayık Beg ve Salih b. Vasif'e daha yakın davranarak onları Boğa'dan uzaklaştırmaya muvaffak oldu. Nitekim kısa süre içinde Bayık Beg, ordu içinde kendine rakip gördüğü Boğa ile ittifakı terk ederek halife ile birlikte hareket etmeye başladı. Boğa, diğer Türk komutanlarının düzenledikleri bir operasyon sonucunda yakalanıp bizzat halifenin emriyle katledildi. 

Ancak gerek Vasif, gerekse Boğa'nın katledilmiş olmaları, halife Mu'tezz üzerindeki Türk baskısını yine de ortadan kaldırmadı. Bu defa onun karşısına Vasif'in oğlu Salih dikildi. Asker üzerinde mutlak hakimiyet kuran Salih, halifenin gözünün önünde saray memurlarından Ahmed b. İsrail, Hasan b. Mahlad ve Ebû Nûh isa b. İbrahim'i tutuklayarak mallarına el koydu. Belki de bu hareket, halifenin Vasif ve Boğa'nın katledilmeleri sırasındaki tutumunu iyi karşılamayan Türklerin Mu'tezz'e karşı bir misilleme faaliyetiydi.

Halifenin Türkler Tarafından Öldürülmesi

Mu'tezz'in halifeliğinin sonlarına doğru Türk askerleri arasında yeni bir kargaşa meydana geldi. Salih b. Vasif, Bayık Beg ve Ebû Nasr Muhammed b. Boğa el-Kebir'in idaresindeki birlikler, yeniden maaşlarının verilmemesini bahane ederek isyan ederek, halife ile görüşmek istediklerini bildirdiler. Mu'tezz hastalığını bahane edip dışarı çıkmadı. Ayrıca Beytülmal'de para bulunmadığı gerekçesiyle maaşlarını veremeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine isyancı askerler, sarayı işgal ederek çeşitli eziyetlerden sonra Mu'tezz'i halifelikten çekilmeye mecbur bırakıp ardından hapsettiler. (869). Mu'tezz birkaç gün tutuklu kaldıktan sonra öldü. 

Döneminin Değerlendirilmesi

Görüldüğü gibi Mu'tezz'in halifeliği dönemi, tamamen Tüklerle giriştiği nüfuz mücadeleleriyle geçmiştir. Halife bu süreçte görece başarılar kazanmış, hatta en büyük rakibi durumunda olan komutanların ortadan kaldırılmalarını sağlamışsa da hiçbir zaman yönetimde muktedir konumuna gelememiştir. 

Mu'tezz'in Türkler karşısındaki konumunu İbn Tiktaka şu şekilde tasvir eder: 

Mu'tezz, halife olduğu zaman yakınları müneccimleri getirterek onun ne kadar halifelik yapacağmı ve ne kadar yaşayacağını sordular. Mecliste hazır bulunanlardan birisi, Mu'tezz'in ne zamana kadar halifelik yapacağını ve ne kadar yaşayacağını kendisinin müneccimlerden daha iyi bildiğini söyledi. Bunun üzerine orada hazır bulunanlar, "ne kadar" diye sorunca, "Türkler ne kadar isterlerse" cevabım verdi.

Muhtedi (869-870, 1 yıl)

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Halife Olması

834 yılında dünyaya geldi. 

Ona 847 yılında biat edilmek istenilmiş ise de Samerra'daki hassa kuvvetlerinin komutanı Vasıf'in, devletin başına küçük bir çocuğun geçirilemeyeceği yolundaki itirazı üzerine amcası Mütevekkil halife ilan olunmuştu. Halife Mu'tezz'in görevden el çektirilmesinden sonra komutanlar, yine alışıldığı üzere toplanarak Muhammed b. Vasık'a biat etmeye karar verdiler. Muhammed, bu zamana kadar siyasi hadiselere karışmamış, sakin bir hayat yaşamıştı. Komutanlar tarafından halife seçildiğini öğrenince, önce kabul etmedi; ancak Mu'tezz'in hilafetten çekildiğini bizzat açıklaması, üzerine ikna edilerek 869 yılında Mühtedi unvanıyla halktan biat aldı. 

Şii İsyanları

Mühtedi hilafet makamına geçince bir yandan başkentte Türk kumandanlarla, diğer yandan da eyaletlerde asilerle uğraşmak zorunda kaldı. Taberistan'da isyan eden Hz. Ali evladından Hasan b. Zeyd, 869 yılında bozguna uğratıldı. 

Mühtedi döneminin en büyük isyan hareketi ise Ali evladından olduğunu iddia eden Sahibü'z-Zenc Ali b. Muhammed tarafından başlatılmıştır.  Doğu Afrika sahillerinden getirilerek yerleştirilen Zencilerin desteğini alan bu hareket, kısa süre içinde Abbasi devletinin varlığını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Öyle ki, isyana katılanlar, Basra'ya girerek burada pek çok kişiyi esir aldılar.  

Türk Baskısından Kurtulma Çabası

Halife Mühtedi, bir taraftan Zenc isyanı sebebiyle devleti içine düştüğü bu kötü durumdan, diğer taraftan da kendini Türk kumandanlarının tahakkümünden kurtarmak için harekete geçmeye karar verdi. 

Mühtedi'nin halife olmasında başrolü oynayanlardan Salih b. Vasif, halife üzerinde büyük bir nüfuz tesis etmişti. Salih ve Bayık Beg, halifeden hemen bütün isteklerini elde edebiliyorlardı. Halife komutanlar arasında niza çıkarmak şeklindeki klasik Abbasi halifeleri taktiğini uygulamaya karar verdi. Niyetini gerçekleştirmek için kendisinin halifeliğe getirildiği hadiselerin cereyanı esnasında İran'da bulunan Mûsa b. Boğa'yı Samerra'ya davet etti. Amacı onu yanına çekmek suretiyle Salih b. Vasif'in yönetim üzerindeki nüfuzunu kırmaktı.

Mûsa b. Boğa'nın, Samerra'ya dönmesiyle birlikte başkentte siyasi tansiyon yükseldi. Taraflar, yeni şartlara göre pozisyon almaya başladılar. Mühtedi ile Mûsa'nın birleşmeleri üzerine durumun aleyhine geliştiğini fark eden Salih b. Vasif, asker içindeki birliklerden beklediği desteği de bulamayınca yakalanıp idam edildi. (870). 

İlk hamlesinde Boğa'nın da yardımıyla Salih'ten kurtulan halifenin yeni hedefi, Salih operasyonundaki müttefiki olan Boğa ile diğer Türk komutanı Bayık Beg oldu. Mûsa ve Bayık Beg birkaç seneden beri Musul bölgesinde devam eden karışıklıkları bastırmaya memur edilerek Samerra'dan uzaklaştırıldı.

Aleyhlerine bir komplonun hazırlandığını fark eden Bayık Beg, döndü. Başkente ulaşan Bayık Beg, doğruca halifeye giderek vaziyeti kendisiyle görüşmek istedi. Halife, Bayık Beg'i katlettirerek başını adamlarının önüne attırdı. Halife aynı anda kendi emrini bekleyen birliklere haber gönderip, derhal saraya gelmelerini istedi. Halife'ye yardıma gelen kuvvetler ile dışarıda bekleyen Bayık Bey'in emrindeki Türkler arasında saray çevresinde kanlı çarpışmalar meydana geldi. Çatışmaların başladığı ilk gün, bilhassa Türkler çok fazla kayıp verdiler. Ertesi gün, çatışmalar yeniden başlayınca Mühtedi'nin birlikleri arasında bulunan Türkler, karşı tarafa, yani soydaşlarının saflarına geçtiler. Böylece kuvvet dengesi Türkler lehine bozulunca, halifeyi destekleyen askerler ile halk ağır kayıplar vererek dağıldılar.

Halifenin Türkler Tarafından Öldürülmesi

Bu durumda halife Muhtedi için kaçmaktan başka çare kalmamıştı. Mühtedi görevden uzaklaştırılıp, ardından gözetim altına alındı. Bütün ısrarlara rağmen hilafetten ayrılmaya razı olmadı; idam edildi. (870). 

Kişiliği

Yaradılış itibariyle rekabetçi bir karaktere sahip olan Mühtedi, Türklerin devlet idaresine müdahalesini önlemek, halifelere siyasi ve dini itibarlarını kazandırmak için çok mücadele etmiş, hatta eline kılıç onlara karşı savaşmıştır. Bu mücadelesinde kısmi başarı elde ettiyse de en sonunda hem mevkiini hem de hayatını kaybetmiştir. 

Halife Mühtedi, ahlak ve karakter bakımından Abbasi halifelerinin en iyisi, onların en müttakisi ve en çok ibadet edenlerinden kabul edilir. Ayrıca oruç ibadetine düşkünlüğü de bilinmektedir. Pahalı elbiseler giyilmesini, sarayların lüks eşyalarla tefrişini yasaklamıştır. Öyle ki sarayda bulunan altın ve gümüş eşyaları tespit ettirip bunların dinar ve dirhem basımında kullanılmasını emretmiştir. 

Yönetim anlayışı konusunda Emevi halifelerinden Ömer b. Abdülaziz'i örnek edindiğini ifade eden Mühtedi, idarenin başında bulunduğu kısa sürede oyun ve eğlenceye iltifat etmeyip müziği ve içkiyi yasaklamış, şarkıcı ve çalgıcıların Samerra'dan uzaklaştırılmasını emretmiştir. İlim meclisleri kurmak suretiyle dönemim alimleriyle ya-kın teşrik-i mesaide bulunmuştur. Özetle Mühtedi, halifeliği düştüğü zilletten kurtarmak ve hilafetin kudretini yeniden kazanmak için elinden geleni yapmıştır.

Mu’temid (870-892, 22 yıl)

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi ve Medeniyeti (Anadolu Ünv.:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Halife Olması

Mühtedî’nin Türkler tarafından tahttan indirilip öldürülmesinin ardından halife ilân edildi (870). Tahta çıkınca babasının veziri Ubeydullah b. Yahyâ b. Hâkan’ı tekrar bu makama getirdi ve daha sonra devletin yönetimini kardeşi Muvaffak’ın eline bırakarak vaktini eğlenceyle geçirmeye başladı.

Harici İsyanı

Bu dönemin en önemli hadiselerini iç isyanlar oluşturmaktadır.

Daha önceki halife döneminde başlayan Haricî isyanı Musul tarafında yaygın bir destek bulmuş ve genişleyerek devam etmekteydi. Mutemid’in gönderdiği kuvvetlerden her defasında kurtulmayı başaran Müşavir 877’de kendiliğinden ölünceye kadar devleti uğraştırdı.
 

Carl Brockelmann''ın İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi (Türk Tarih Kurumu:2002) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Zenci İsyanı

Kumandanların yarattıkları ekonomik durum ve ardı arası kesilmeyen saltanat değişiklikleri yüzünden, merkezi yönetimin ne kadar zayıflamış olduğunu, en açık bir şekilde, gözleri önünde gelişebilen çete hükümeti gösteriyordu. Kaçak köleler tarafından kurtulmuş olan bu çete hükümeti, bütün Babilonya’da senelerce dehşet saçtı. Basra civarında, doğu Afrikalı zenci esir sürüleri tarafından Basralı sahipleri yararına işletilen büyük tuzlalar vardı. Bunlar arasından, kendinin Ali ve Fatıma soyundan indiğini söyleyen ve bu sırada ailenin Irak’ta çok dağınık bir halde mevcut bulunması dolayısıyla gerçekten bu sülâleye mensup olması olanaklı olan Zeyd b. Ali kabilesinden İranlı Ali b. Muhammed adında biri ortaya çıktı. 

Bu adam esirleri, kendilerini sömürenlere karşı isyan etmeğe davet etti. Kendisi, zulüm ve gadre uğramış olan taraftarlarına, durumlarının iyileştirilmesi, esirlere de özgürlük ve zenginlik vaat etmekten başka, sosyal koşullara hiçbir değişiklik telkin etmiyordu. O, soyunun haklarını dâva etmiyor, taraftarlarının özellikle çok hoşlarına gitmesi gereken, Haricilerin her türlü milli ayrıcalıkları reddeden fikirlerini ortaya sürüyordu. Kısa bir zaman zarfında bütün Basra havalisine egemen oldu. Bağdad’tan kendisine karşı gönderilen orduları her defasında yendi; bilhassa ücretli zenci askerler çoğunlukla onun saflarına katılıyorlardı. Hatta Basra ahalisi bile, onun ordularının vahşice cesaretleriyle boy ölçüşemediler. 

Birçok küçük kanallar ve bataklıklar vasıtasıyla, onun kolay savunulan harekât sahası ortasında çabucak yeni bir şehir vücuda geldi; bu şehir tabii evvelâ sadece kerpiçten ve kolayca yapılmıştı; fakat kısa bir zamanda zengin ganimetlerle donandı. Bu âsi, denize döküldüğü yere kadar Dicle havalisine egemen olup, bundan sonra hücumlarını Huzistan’a kadar uzattı. 

Hükümet 871 yılı yazında, zencilere karşı bir ordu gönderdi; fakat bu ordu, başlangıçtaki başarılarına rağmen, onları kesin bir surette tepeleyebilmek için yeterli derecede kuvvetli değildi. O çevrede bulunan bedevi kabileler de âsilere katıldılar. Bu bedeviler, Basra’ya ani bir baskın yapmayı başardılar. Zengin şehir baştan başa yağma edildi, yakıldı ve katliam edildi; en aşağı bir tahmin bize üçyüzbin kişinin öldürüldüğünü gösteriyor.

872 yılı nisan ayında onlara karşı bizzat hareket eden Muvaffak da yenildi. Bu sırada doğuda da bir tehlike ile tehdid edilen imparatorluk, Muvaffakı, bu Zencileri bir süre kendi hallerine terk etmek zorunda bıraktı. 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi ve Medeniyeti (Anadolu Ünv.:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Saffârîler Karşı Savaş

Bu devirde merkezi otoriteyi sarsan diğer bir önemli mesele, Abbasî sınırları içerisinde bağımsız devletler kurulmasına yol açan Saffârîler olayıdır. Bölgede etkin bir konumda olan Yakub b. Leys es-Saffâr, Fars bölgesini ele geçirmiş ve halife tarafından Belh, Tohâristan, Sicistan ve Sind bölgesinin valiliğine tayin edilmiştir. Doğu’da Kabil’e kadar uzanan geniş alanı elinde bulunduran Yakub, batıya dönerek 873’de Tâhirîler’in başşehri Nîşâbur’u zapt etmek suretiyle Horasan’ı ele geçirdi. 
 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Merkezi otorite için en tehlikeli ayrılıkçı hareket Saffariler’den geldi. Saffariler’in lideri 873’de Neysabur’u ele geçirerek Me’mûn döneminde yan otonom bir devlet kuran Tahirilerin iktidarına son verdi ve gücünü Horasan bölgesine kadar yaydı. Saffarilerin güçlü hale gelmesi halifeler tarafından tanınmalarıyla sonuçlandı. 

Tolunoğulları

Mısır’da ise vali Ahmed b. Tolun (Ö.884) halifeleri tanımasına ve vergi göndermeye devam etmesine rağmen kendi otoritesini kurdu, Suriye'yi de kontrolü altına almayı başardı. Tolunoğullan’nın otoritesi de merkezi idare tarafından kabul edilmek zorunda kalındı. 
 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Yazman’ın Bizans Gazaları

Halife Mu’temid devrinin sonlarına doğru, Tarsus emiri Yazman'ın Bizans gazaları, Abbasi devletinin Bizans’a karşı takip ettiği taarruzi harekâtın son safhasını teşkil etmektedir. Yazman, Bizans’a karşı yapılan gazaların zayıfladığı bir sırada Tarsus’ta bulunan gazilerin başına geçerek bu savaşlara yeni bir hız vermiştir. Karadan ve denizden yaptığı akınlar neticesinde, herhangi bir kale ve şehrin kesin olarak Müslümanların eline geçmemiş olmasına rağmen, bilhassa hudut bölgelerine yeni bir canlılık getirmiş ve Bizans kuvvetlerine ağır kayıplar verdirmiştir. Bizans İmparatorluğunun başına Makedonya sülâlesinin geçmesi ile tarihinin en kudretli devirlerinden birisini yaşadığı bir sırada, kazanılmış olan bu başarılar Yazman’ın askeri kudretini ortaya koymaktadır. Onun ölümünden sonra Bizans’a karşı yapılan gazalar oldukça zayıflayacak ve taarruz sırası Bizans’a gelecektir.
 

Prof. Dr. Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam Tarihi-3 (Ensar:2017) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Türk Hakimiyetinin Zayıflaması

Mu'temid'in ilk yıllarının devlet idaresinde, geçmişten gelen Türk nüfuzunun etkinliğinin devam ettiği görülür. Bu dönemde ordu içinde Musa b. Boğa başkomutanlık mevkiini korumuştur. Askeri birlikler arasında özellikle üst rütbelilerde ekseriyet hala Türklerin ellerinde idi. Ancak yine de yavaş yavaş Türklerin gerek askeri gerekse siyasi baskı unsuru olma pozisyonlarında zayıflama dikkat çekmeye başlamıştı. Mu'temid döneminin sonuna doğru 890 yılında hilafet merkezinin Samerra'dan Bağdat'a nakledilmiş olması bile, tek başına Abbasiler de siyasi sahada Türk hakimiyetinin düşüşe geçmeye başladığının en büyük işareti sayılabilir. 

Mu'temid döneminde Türklerin nüfuz ve tesirlerinin zayıflamasının sebeplerini şu şekilde özetlemek mümkündür: 

  • Abbasilerin ilk asrında sistemli bir şekilde Türk ülkelerinden asker getirtilerek hilafet ordusuna alınmış, bunun sonucunda asker içinde Türklerin miktarı zamanla mühim bir sayıya ulaşmıştı. Ancak, Mütevekkil'in takip ettiği Türk karşıtı siyaset, yeni Türk birliklerinin ordu saflarına dahil edilmesine mani olunca, ordu içindeki Türklerin kaynağı kurumuş, sonuçta zamanla sayıları azalmaya başlamıştır. Buna Mütevekkil'i takip eden halifeler devrinde vuku bulan dahili mücadeleler esnasında uğranılan kayıplarla, isyanların bastırılması ve Bizans seferlerindeki kayıplar da ilave edilirse, sürecin Türkler aleyhine işlediği kendiliğinden ortaya çıkar.

  • Türk komutanları ile Abbasi halifeleri arasında cereyan eden mücadeleler, her iki tarafın da büyük kayıplara uğramasına sebep olmuştur. Bir taraftan halifeler taht ve canlarını kaybederken, diğer taraftan Türk komutanlarının en önde gelen mümessilleri, saray kavgaları ve kendi aralarındaki rekabet sebebiyle bir bir ortadan kaldırmıştır. Eşnas ve Boğa el-Kebir müstesna olmak üzere Abbasi tarihinde önemli roller oynamış diğer bütün Türk komutanlarının şu veya bu sebeple katledilmeleri dikkate alınınca, mücadelenin yalnız halifelere değil, Türklere de pahalıya mal olduğu açıkça görülür. Mu'temid devrinde Mûsa b. boğa' dan başka mühim bir Türk komutanın bulunmaması da bu kanaati desteklemektedir.

  • Halifeler ile Türk komutanları arasında devam eden mücadele sırasında, başlangıçta tarafsız kalan halk, zamanla Türklere cephe almaya ve onlara karşı bilfiil mücadeleye iştirak etmeye başlamıştır. Mu'tasım'ın halifeliği sürecinde Arap halkın düştüğü duruma, şimdi Samerra'da Türkler maruz kalmış gibidirler.

  • Bu arada, Mütevekkil'in başlatmış olduğu, askeri birlikler arasında Türklere alternatif teşkil edecek yeni birliklerin kurulması siyasetinin, müteakip halifeler tarafından da benimsendiği, bunun neticesinde ordu içindeki etnik dengelerin Türkler aleyhine bozulduğu unutulmamalıdır.

  • Samerra döneminde meydana gelen iç isyanlar da Türkleri'n nüfuz kaybetmelerine doğrudan etki etmiştir. Şöyle ki Samerra devrinin sonuna doğru Basra civarındaki Zenciler'in isyanı, doğuda Saffariler'in ortaya çıkışı, Abbasi İmparatorluğu'nun başına büyük gaileler açmıştı. Halife Mu'temid devrinde bu iki I tehlikeli isyanı bastırmak için iki cephede savaşmak zorunda I kalan hilafet ordusunun esas gücünü teşkil eden Türk birlikleri, telafisi imkansız ağır kayıplar vermişlerdir. 

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi ve Medeniyeti (Anadolu Ünv.:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Başşehrin Yeniden Bağdat Olması

Zamanının çoğunu merkezden biraz uzakta Dicle’nin sağ kıyısına yaptırdığı sarayında geçiren Mutemid, Sâmerrâ’da oturan Abbasi halifelerinin sonuncusudur. Onun döneminde idare kardeşi Muvaffak’ın elindeydi. Onun 889 yılında Türkler için kurulmuş olan bu şehirden ayrılarak Bağdat’a dönmesi siyasî alanda Türk nüfuzunun ortadan kalkma sürecine girdiğini göstermektedir.

Bir Komisyon tarafından hazırlanan İslam Tarihi El Kitabı (Grafiker:2013) 

adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

Samarra dönemi halife Mu’temid’in ölümüyle birlikte sona erer. 

Hilafet merkezinin Türkler için kurulmuş olan Samarra’dan yeniden Bağdad’a nakledilmesi, Abbasi İmparatorluğumda siyasi sahada son derece yoğun olan Türk hakimiyetinin bir süreliğine sona erdiğini göstermektedir. 

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Çağrı:1989) adlı kitabın 3. cildinden

kısaltılarak alınmıştır.

Kişiliği ve Ölümü

Mu’temid, zayıf yaratılışlı, idareden aciz bir kimseydi. Oyun ve eğlenceey düşkündü. Bu yüzden halkın işleriyle meşgul olmamıştır. Devlet işlerine hâkim olan, işleri bizzat idare eden kardeşi Muvaffak’tı. Bu sebeple halk ondan nefret ederek kardeşi Muvaffak’ı sevmiştir. 

Muvaffak, 891’de vefat edince Türk komutanları toplanarak oğlu Ebu’l-Abbas’a, «Mu’tezid» ünvanıyla II. veliaht olarak biat ettiler. Daha sonra halife Mu’temid, oğlunun yerine onu veliaht olarak ilân etmek mecburiyetinde kaldı. 892’de vefat edince de Mu’tezid’e biat edildi.

Mu’temid, öldüğünde elli yaşındaydı. Yirmi üç sene hilâfet makamında kalmıştır. 

bottom of page