top of page

Hakem Olayı

Hakemlerin Buluşması

Hakemler, eski bir Arap geleneği ile meseleyi çözmek için bir araya geldiler.

Her şeyden önce hakemlerin görüşmeye aynı niyetle gelmedikleri anlaşılmaktadır. Muaviye'nin hakemi Artır b. As’ın hedefi Muaviye’yi halifeliğe taşımaktı. Çünkü çok istediği Mısır valiliğinin yolu kendisine bu şekilde açılabilirdi. Amr, yönetim işinin Kureyş’in hakkı olduğunu düşünen biriydi. Sonraki yıllarda Kureyş’in halifeliğine itiraz eden bir gence, “Emirlik kıyamete kadar Kureyş’te kalacak” şeklinde konuşmuştu.  

Diğer tarafın hakemi Ebu Musa'nın bu noktadaki tavrı, Hz. Ali’nin hakemi gibi bir tavır değildi. Adeta buraya Hz. Ali’yi azletmek üzere gelmiş ve bu konuya hepten hazır gibi davranıyordu. Bu açıdan Amr, Ebu Musa'ya göre daha ilkeli davranıyordu diyebiliriz. Çünkü en azından kendini görevlendirenin haklarını savunuyordu. Ebu Musa ise Hz. Ali'nin haklarını savunsun diye gönderilse de adeta onu azletmek için gelmiş bir görevli profili çiziyordu.

Amr, önce maktul halife Hz. Osman'ın Müslümanların icmaıyla seçildiğini, mazlum olarak öldürüldüğünü, mazlumun velisine Allah tarafından onun hakkını alma yetkisinin verildiğini ve maktul halifenin davası için Muaviye’den daha layık birinin olmadığını Ebu Musa’ya kabul ettirdi.  Ebu Musa ise bunun için bir araya gelmediklerini, görevlerinin ümmetin işini ıslah edecek bir karara ulaşmak olduğunu söyledi. Ancak görüşmeler bir türlü ilerlemiyordu. Zaten Amr'ın isteği de buydu. 

İşte bu noktada Amr, muhatabına teklifinin ne olduğunu sorduğunda Ebu Musa, Iraklıların Muaviye’yi, Şam halkının da Ali’yi sevmediklerini ileri sürerek, ikisini de azledip hilafete damadı Abdullah b. Ömer’i getirmeyi teklif etti. Amr ise buna karşılık oğlu Abdullah b. Amr'ın halife yapılmasını önerdi. 

Ebu Musa konuyu toparlarken, Amr konuyu dağıtmaya çalışıyordu. Çünkü Muaviye ve Amr'ın bu toplantıdan bir sonuç bekledikleri yoktu. Sonuçta kaybetmek üzere oldukları savaşı berabere bitirmişler ve eşit şartlarda müzakereye oturmuşlardı. Tahkimden önce Ali resmi halife, Muaviye ise azledilmiş bir vali konumundayken; Tahkimle beraber Ali hilafet iddiacısı durumuna düşmüş, Muaviye ise azledilmiş valilikten hilafet iddiacısı durumuna yükselmişti. 

Sonuçta iki hakem üç konuda mutabakata vardılar: Hz. Osman’ın mazlum olarak katledilmesi, onun velisinin Muaviye olduğu ve iki tarafın da kendi temsilcisi olduğu lideri azledip hilafet işinin ümmetin seçtiği bir halifeye bırakılması.

Azledilme

Yukarıda zikredilen üç konuda mutabakata varan hakemler, konuyu kendilerini bekleyen yaklaşık bin kişilik gruba söylemek üzere anlaştılar. Amr, daha yaşlı olduğu gerekçesiyle konuşma için Ebu Musa'yı öne geçirdi ve halifenin azledilmesi teklifinin İlk ondan gelmesini bekledi. Bunun üzerine Ebu Musa dışarıda bekleyen topluluğa, “İnsanların sulha kavuşması ve akan kanın durması için, Ali ve Muaviye’nin azledilmesine karar verdik, ben şu yüzüğü çıkardığım gibi, Ali’yi hal ettim” dedi. Ebu Musa sözünü tamamladıktan sonra Amr ayağa kalktı ve “Ebu Musa, Ali’yi azletti. Ben de onunla birlikte Ali’yi sizin üzerinize Muaviye’yi tayin ediyorum." dedi. Ebu Musa bu sözlere itiraz edip, Amr’ın yalan söylediğini belirtmiş ve Amr için “Münafık, köpek, beni aldattı!” diye bağırmıştı. Amr ise Ebu Musa’ya “Kitap yüklü eşek!” diye seslendi.

Sonuç olarak Amr, kendine verilen görevi yapmıştır. Kendi tarafını her türlü hile ile yüceltmiştir. Aslında yaptığı hilenin karşı tarafça kabul edilmeyeceğini gayet iyi bilmektedir. Ancak o, sonuca gitmek istememiş ve karışıklık zemininden faydalanarak Muaviye’nin halife ilan edilmesini sağlamıştır. Çünkü Şam tarafı bilmektedir ki; anlaşma zemininde hiçbir zaman Muaviye halife olamayacaktır. Zaten Şam tarafı çözümsüzlükten başarı elde etmeye kitlenmişti ve bunu da başarmıştır.

Hakem Olayının Sonucu

Her iki grubun da Tahkimden farklı beklentisi vardı. Hz. Ali, hakemlerin kendi haklılığını teyit etmelerini bekliyordu. Muaviye için ise, hakemler sadece Hz. Osman’ın haksız yere öldürüldüğünü bile teyit etseler yeterli olacaktı. Çünkü bu noktadan hareketle davasını sağlama alacak ve gerisini getirecekti. Ancak Muaviye için sonuç, beklediğinin de ötesindeydi. Haklılığı onaylanmıştı. İsyancı olmadığı teyit edilmişti. Üstelik Hz. Ali’nin azledilmiş olması hepten işini kolaylaştırmıştı. Hakemlerin anlaşamaması zaten onun beklentisi idi. Bu karışık ortamdan istifade ile yoluna devam etti.

Hakem olayı sonrası Muaviye biat aldı ve halkı da silah zoruyla ve tehdit ile kendine itaate çağırmaya başladı. İbn Ömer şöyle anlatır:

Muaviye iki hakemin konuşup görüştükleri yere gelmiş ve o günün akşamında kalkıp insanlara. “Bu durumdan sonra hilafet meselesinde herhangi bir şey söyleyecek (hak iddia edecek) olan varsa bize başını uzatsın da görüverelim” şeklinde tehditle bulunmuştu. İbn Ömer der ki, "Ben onun bu sözleri üzerine ortaya çıkıp da konuşmak ve ona: “Seni ve babanı Müslümanlığa sokmak için savaşan adamlar var." demek istedim, ancak bu sözlerin Müslüman cemaatin arasını tekrar ayıracağından ve bundan dolayı tekrar kanların döküleceğinden korktuğum için sustum. Diğer taraftan Cenab-ı Allah'ın bizlere yaptığı cennet vaatlerini düşünerek susmayı daha yerinde buldum.

Lanetleme

Hz. Ali ise hakemlerin kararını kabul etmedi. Minbere çıkarak şöyle dedi:

“Hakemler (Ebu Musa ve Anır) hevalarına uydular.”  Hz. Ali bundan sonra her gün öğle namazını kıldığında kunut duası okur ve şöyle derdi: “Allah’ım! Muaviye, Amr, Ebu Musa, Habib b. Mesleme, Abdurrahman b. Halid, Dahhak b. Kays ve Velid b. Ukbe’ye lanet eyle!” Bu haber Muaviye’ye ulaştığında o da aynı şekilde kunut duası okuduğunda. “Allah'ım! Ali, Abdullah b. Abbas, Haşan, Hüseyin ve Kays b. Sad'a lanet eyle!” derdi.”

Yani Hz. Ali'nin Muaviye aleyhine minberlerde başlattığı ve her gün yaptığı lanetleme olayını Muaviye de karşı atak olarak devam ettirmiştir.  Bu adet, Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar sürdürülmüştür.

Prof. Dr. Adnan Demircan'ın Ali-Muaviye Kavgası (Beyan: 2015) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Prof.Dr.Mehmet Azimli'nin Hz.Ali (Ankara Okulu: 2015)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Prof.Dr.Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam tarihi-2 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Hakem Olayının Değerlendirilmesi

Yukarıdaki bilgiler ışığında hakem olayını şu şekilde değerlendirmek mümkündür:

  • Her şeyden önce hakemlerin görüşmeye aynı niyetle gelmedikleri anlaşılmaktadır. Irak temsilcisi Ebu Musa, bir daha dönmemek üzere Müslümanları fitne ve savaştan uzaklaştırmak için çözüm bulmak amacıyla toplantıya katılırken, Muaviye'nin temsilcisi Amr ise görüşmelerde Şam tarafı için avantajlı bir sonuç almayı planlamıştır.

  • Hakemler bir araya geldiklerinde Amr'ın, Ebu Musa'ya göre daha aktif davrandığı ve müzakere seyrini kendi inisiyatifinde tuttuğu görülür. Görüşmelerde Amr'ın, konuşmaya kendisinin başlayıp Ebu Musa'ya ikinci sırada söz vermesine rağmen gerek uzlaşılan konuların metne dökülmesi, gerekse alınan kararların halka duyurulmasında Ebu Musa'yı öne geçirmesi dikkat çekicidir.

  • Amr b. el-As'ın görüşmelerdeki asıl stratejisini, Muaviye'nin halifeye isyanında haklı olduğunu ispat ve Hz. Ali'nin halifelikteki konumunu şüpheli hale getirmek üzerine kurduğu anlaşılıyor. O, ilk hedefini gerçekleştirmek için, Hz. Osman'ın mazlum olarak öldürüldüğünü, maktulün kanını dava etmede halifenin yakınlarının tabii bir hakkının bulunduğunu ve Muaviye'nin de onun vekillerinden biri olduğunu kabul ettirmeye çalışmıştır.

  • Görüşmeler neticesinde Amr b. el-As, Ebu Musa'yı, Hz. Ali’nin azledilmesine ikna etmiştir. Halifelik makamı boşaltıldıktan sonra taraflar bu göreve kimin getirileceği konusunu görüşmeye başlamışlar, fakat bu hususta bir karara varamamışlardır. Rivayetlerde farklı isimler geçmiş olmasına rağmen, Amr'ın gerçek adayının Muaviye, Ebu Musa'nın adayının da Abdullah b. Ömer olduğu ortaya çıkar. Fakat bu konuda onlar herhangi bir şahıs hakkında görüş birliğine varamamışlar, ancak Hz. Ali ve Muaviye'yi halifelikten uzaklaştırdıkları ve ümmetin yeni idarecilerini şura ile seçmesine karar verdiklerini ilan etme konusunda anlaşmışlardır.

  • Kaynaklarda hem Hz. Ali, hem de Muaviye'nin hilafetten hal' edildiklerinden bahsedilir. Halbuki sadece bir halife vardı ve hilafetten azledilen de Hz. Ali'ydi. Dolayısıyla Muaviye'nin azledilmesi söz konusu değildir. Hakemlerin Hz. Ali ve Muaviye'yi hilafetten uzak tutma hususunda ittifak etmiş olmaları, esasında Hz. Ali'nin halifelikten indirilmesinden başka bir anlam taşımıyordu. Zira Muaviye'nin bunda herhangi bir kaybı söz konusu değildi. Hatta hilafet makamını boşaltılmasıyla o kazançlı hale gelmişti.

 

Amr b. el-As Hile Yaptı mı?

Rivayetlerin çoğunda Ebu Musa'nın, her iki adayı da halifelik makamından uzaklaştırıldıklarını duyurmasının ardından Amr'ın ayağa kalkarak Muaviye'yi hilafete getirdiği ileri sürülmektedir. Bazı müellifler ise Amr'ın, verilen kararı nakzeden bir davranışta bulunmadığını belirterek, bu tür rivayetlerin tümden geçersiz olduğunu iddia ederler.

  • Mesela Ebu Bekir İbn’ül Arabi, Amr'ın Ebu Musa ile varılan ittifaktan sonra Muaviye'yi hilafete getirdiği haberinin bid'at ehli tarafından sonradan uydurulmuş olduğunu ileri sürer. İbnül-Arabi’nin eserine haşiye yazan Muhibbüddin Hatib de İslam tarihinin Emevilerin yıkılıp, Abbasilerin kuruluşu döneminde tedvin edilmeye başlandığını, tarihçilerin de bu ortamdan etkilenerek Emeviler devri ve taraftarları hakkında yanlı bilgiler aktardıklarından yola çıkarak, Amr'ın Ebu Musa'ya hile yaptığı şeklindeki haberin gerçeği yansıtmadığını, onların her ikisinin de kararı ittifakla şuraya bıraktıklarım ileri sürer.

  • Ed-Devletü’l Emeviyye müellifi de bu esnada hile yapıldığı rivayetlerini kabul etmez. Ona göre Amr, asıl maksadına ihanete gerek kalmadan erişmiş, seçim işini Muaviye'nin de daha önceden istediği gibi şuraya bıraktırmıştır. 

  • Muhammed Hudari Bey ise hakemlerin, iki şahsı hal' edip yeni halifeyi Müslümanların seçimine bıraktıklarını ve bunu ilan ettiklerini belirterek, meselenin daha ileri boyuta taşınması hususunun kesinlikle gerçekleşmediğini ileri sürer. Ona göre, şayet Amr'ın bu ihaneti kabul olunursa, bunun Muaviye'ye sağlayacağı bir şey yoktu. Zira hakemlerden birinin kabul etmediği bir hükmün geçerli olması mümkün değildi. 

  • Müsteşrik Wellhausen, Amr'ın esas zaferini Ebu Musa marifetiyle Ali’yi azlettirmekle kazanmıştı, dolayısıyla yeni bir hamleye ihtiyacı yoktu diyerek, onun Muaviye'yi halife ilan ettiği görüşünü reddeder.

  • Philip Hitti ise Amr'ın Ebu Musa'ya hile yaptığı şeklindeki rivayetlerin, Abbasiler döneminde yazılan ve Iraklı tarihçiler tarafından dile getirilen bilgilere dayandığını öne sürerek, olayın sadece hakemlerin her iki lideri azletmesiyle neticelendiğini, meselenin Muaviye’nin halifeliğe getirilmesine kadar gitmediğini iddia etmektedir.

 

Hakemlerin kararı ilan etmeleri ve daha sonra meydana gelen olaylarla birlikte değerlendirildiğinde, Amr b. el-As'ın, meseleyi Muaviye'yi halife ilan etmeye kadar götürmediğini iddia eden tarihçilerin kanaatleri hakkında bazı şüpheler ortaya çıkar. Eğer hakemler, sadece iki şahsı halifelikten uzaklaştırmakla iktifa etmişlerse, o zaman Şamlıların dönüşte Muaviye'ye halife olarak biat etmeleri nasıl açıklanabilir?

 

Yine hakemler ortak kararla Hz. Ali'yi halifelikten azletmişlerse, Iraklıların hala onu halife olarak selamlamalarını nasıl izah etmek gerekir?172 Halbuki tahkimname, onların, hakemlerin verdikleri karara uymalarını zorunlu kılıyordu. Çünkü taraflar bu hususta birbirlerine söz vermişlerdi. Bu durumda Iraklıların alınan müşterek karara rağmen halifeliğini sürdüren Hz. Ali'ye karşı gelmeleri gerekirdi. Dolayısıyla hakemlerin kararını yukarıda sıralanan müelliflerin görüşleri doğrultusunda anlarsak, yani hakemlerin her iki şahsı hilafetten uzaklaştırmaktan başka bir adım atmadıklarını söylersek, bu durumda Muaviye'nin Şam'da halife olarak bey'at alması ve Hz. Ali'nin de Irak'ta halifelik görevine devam etmesini açıklamak zor olur.

Hakemlerin kararı açıklamasından sonra Iraklıların temsilcisi konumundaki Ebu Musa'nın Küfe yerine Mekke'ye gitmesi ve Hz. Ali ile görüşmekten özellikle kaçınması, kararın ilanı anında onu zor durumda bırakan bir olayın meydana geldiğini gösterir.  Ayrıca Muaviye'nin, daha sonra Ebu Musa'ya kendisine iltihak etmesi için haber gönderdiği, fakat onun yapılan teklifi kabul etmediği şeklinde rivayetler de bu iddiayı desteklemektedir.  

Amr b. el-As'ın, Ebu Musa'dan sonra kararı değiştirerek açıklaması, müzakerelerin sonuçlanmasını bekleyen her iki taraf arasında tartışmalara sebep olmuş, başta hakemler olmak üzere orada toplananlar birbirlerine ağır hakaretlerde bulunmuşlardır.   

 

Sonuç

Hakem olayı, Sıffin savaşı neticesindeki tahkimnamenin kabulünde olduğu gibi yine Muaviye'nin istediği gibi sonuçlanmıştır. Nitekim savaşta hezimete uğramak üzere olan Şamlılar tahkimname ile Iraklılar ile eşit hale gelmişler, Muaviye'nin Hz. Ali'ye karşı savunduğu, Hz. Osman'ın kanı meselesi resmiyet kazanmış, üstelik savaştan önce halifeye asi bir vali iken tahkimname ile ona denk kabul edilmiştir.

Hakemlerin Görüşmesi, Alınan Kararlar ve Sonuçları

Görüşmelerde Alınan Kararlar

Amr b. el-As, görüşmenin hemen başında müzakerelere hakim olmuş ve bir anlamda görüşmeyi istediği yöne sürüklemiştir. Bunun, Ebû Musa’nın saflığından değil tarafsızlığından kaynaklandığını düşünüyoruz.

Amr b. el-As, önce Hz. Osman’ın öldürülmesinin doğru olup olmadığını sordu. Ebû Musa, Hz. Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü söyledi. Amr’ın talebiyle tutanaklara Hz. Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğü yazıldı.

Ardından Amr, Muaviye’nin Hz. Osman’ın kanını talep etme hakkına sahip olup olmadığını sordu; Ebû Musa, Kur’an’a uygun olarak Muaviye’nin Hz. Osman’ın katillerini cezalandırmaya hakkı olduğunu kabul etti. 

Amr b. el-As, Muaviye’nin Hz. Osman'ın kanını talep etme hakkını tescil ettirdikten sonra, Hz. Ali’nin konumunu tartışmaya açtı ve onun azledilerek yerine Muaviye’nin halife seçilmesini teklif etti. Elbette Ebû Musa’nın böyle bir öneriyi kabul etmesi beklenemezdi. Hz. Ali’nin fitneye başlattığına inanan Ebû Musa, aynı şeyi Muaviye için de düşünüyordu. Ona göre ikisinin de fitneye bulaşmış olması, üçüncü bir ismin gündeme getirilmesini gerektiriyordu. Bunun için üçüncü kişinin kim olacağı konuşulmaya başlandı.

Ebû Musa’ya göre hilafet için en ideal isim Abdullah b. Ömer’di. Aslında Abdullah b. Ömer bazı özellikleriyle Ebû Musa’ya benziyordu. O da tarafsız kalan birisiydi. Yumuşak karakterli, sevilen, alim bir insandı. Ayrıca Ebû Musa’nın damadıydı. Amr b. el-As, onun yerine kendi oğlu Abdullah’ı teklif etti. Muhtemeldir ki niyeti oğlunu seçtirmenin ötesinde, üçüncü bir isim üzerinde ittifak sağlanmasını engellemekti. Zira bu iş için düşünülecek o kadar insan varken, Abdullah b. Amr’ın liderliğe getirilmesi pek mümkün değildi. Ebû Musa, Amr’ın oğlu Abdullah’ı takdir ettiğini, bu işe layık olduğunu düşündüğünü, ancak onu da fitneye bulaştırdığını söyledi.

Neticede hakemler bir isim üzerinde anlaşamayınca Hz. Ali ile Muaviye’nin azledilmesine ve lider seçimi işinin ümmete bırakılmasına karar verdiler. Bu husus belgeye yazıldıktan sonra karar orada bekleyenlerin huzurunda açıklandı.

Karaların Sonuçları

Hz. Ali taraftarları, hakemlerin kararını hayretle karşıladılar. Kaynaklardaki rivayetlerden hareket ederek söylersek, açıklanan kararla, daha önce kendisine emir olarak biat edilen Muaviye ile Medinelilerin halife olarak biat ettikleri Hz. Ali aynı konuma getirilmiş oluyordu.

Hakemlerin kararı, herhalde Hz. Ali cephesinde beklenen bir karar değildi. Ebû Musa’yı karar nedeniyle kınadılar; o da tepkilerden çekinerek Kûfe’ye uğramadan Mekke’ye gitti.

Amr b. el-As ile beraberindekiler, toplantının altlından Şam’a giderek Muaviye’ye halife olarak biat ettiler. Bu biatin, hakemlerin verdikleri karara uygunluğu açısından önemi bulunmaktadır. Gerçekten de Muaviye’ye yapılan biat, tahkimde alınan karara şeklen uygundu. Çünkü kararda şûranın kimler tarafından ve nasıl oluşturulacağı hususunda açıklayıcı bir bilgi yoktu. Lider seçimi ümmete bırakıldığına göre Şamlılar bu görevi yerine getirmiş oluyorlardı. Böylece Muaviye tahkimden daha da güçlenerek çıktı.

Hakemlerin kararı ile beraber, Hz. Ali’nin meşru halife oluşuyla ilgili en önemli argümanı olan şûra ehli olan Medineliler (Ensar ve Muhacirler) tarafından seçildiği tezi tarihe karışıyordu. Bundan sonraki halifelerin hiçbirinin seçiminde Medinelilerin belirleyici bir rolleri olmadığı gibi bu tez, o günkü koşullarda ileri sürülmüş, ilk halifelerin Medineliler tarafından seçilmesine dayanan siyasi bir görüş olarak kalmıştır.

Tarih kaynaklarında geçen bir rivayet üzerinde kısaca durmadan geçemeyeceğiz. Bu rivayete göre hakemler, görüşmeleri tamamlayıp sıra kararın açıklanmasına gelince Amr b. el-As, Ebû Musa’yı kendisinden daha yaşlı olduğunu söyleyerek, hile ile yaşına hürmeten öne çıkardı ve kararı açıklamasını istedi. Ebû Musa ayağa kalktı ve parmağındaki yüzüğü çıkararak, “Yüzüğü parmağımdan çıkardığım gibi Ali’yi halifelikten azlettim.” dedi. Bundan sonra Amr b. el-As ayağa kalktı; yüzüğünü parmağına geçirerek “Yüzüğü parmağıma geçirdiğim gibi Muaviye’yi halifeliğe getirdim.” dedi. Bunun üzerine Ebû Musa, ittifakla aldıkları kararın böyle olmadığım söyleyerek itiraz etti. İkisi birbirlerine hakaret etti; taraflar kavga ederek oradan ayrıldı.

Muhtemeldir ki Amr b. el-As, kararı bizzat açıklamak yerine, yaşını ileri sürerek Ebû Musa el-Eş‘ari’ye açıklattırmıştır. Amr’ın Ebû Musa’yı öne çıkarmasındaki amaç, gelebilecek tepkileri ona yönlendirmek ve görüşmelerde kazandığı başarıyı onun ağzından duyurmak olmalıydı. 

Tahkim sonucunda Hz. Ali, taraftarlarından önemli bir kitlenin desteğini kaybetti. Bunların çoğu, sonradan Harici olarak ona karşı savaştılar. Öte yandan Hz. Ali ile Muaviye’nin azledilmesine karar verilmesi, ikisini aynı duruma getirmiş oluyordu. 

bottom of page