top of page

Hz. Ömer'in Yönetim Politikaları

Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in Kabileciliğin Etkisini Azaltmaya Yönelik Politikaları

Hz. Peygamber (sav), kabileler üstü konumumun verdiği avantajla, özellikle Medine döneminde kabile asabiyetinin olumsuz etkisini en alt düzeye indirmeyi başarmıştı. Bununla birlikte gerek Ensar-Muhacir [Medineli-Mekkeli] gerekse Evs-Hazrec [Medine içindeki iki kabile] rekabetleri zaman zaman gün yüzüne çıkmışsa da, bu kabil olaylar bütün Medine donemi dikkate alındığında istisnai bir mahiyet arz eder. Ancak asabiyet yine de potansiyel olarak varlığını bu süreçte de devam ettirmiştir.

Hz. Peygamberin (sav) vefatından sonra asabiyetin kendini gösterme fırsatı bulduğu ilk hadise, halife seçimidir. Bu gelişme sanki daha sonraki asabiyet merkezli siyasi problemlerin de habercisi olmuştur. Kendisi Kureyşli ve Haşimi olmakla birlikte, peygamberliği sebebiyle kabileler üstü bir konumda bulunan Hz. Peygamberin (sav) siyasi boşluğunu doldurmak kolay değildi. Bunun farkında olan ve asabiyetin yakıcı yüzüyle en ciddi bir şekilde halife seçiminde karşı karşıya gelen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, Müslümanların idaresini üstlendikleri andan itibaren asabiyetin tesirini azaltma yönünde, başka bir ifadeyle farklı Arap soylarının kabilecilik mücadelelerini engelleme konusunda ciddi gayret sarf etmişlerdir.

Asabiyetle mücadele konusunda Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’i birlikte değerlendirmek gerekir. Zira onlar ilk halife seçiminin ardından devletin yönetim sorumluluğunu birlikte üstlenmişlerdir. Zaten Hz. Ebu Bekir’in halife seçiminde Hz. Ömer etkin bir rol oynamış, Hz. Ebu Bekir ise vefatına yakın bir dönemde Müslümanların görüşlerini de alarak Hz. Ömer’i yerine halef bırakmıştır.

İlk iki halifenin prensipleri üç alt başlık altında incelenebilir:

Kendi Kabile Mensuplarını İktidardan Uzak Tutma

Gerek Mekke gerekse Medine döneminde asabiyetin olumsuz tesirlerine bizzat şahit olan Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, bu tesiri azaltmak için kendi kabilelerine yönetim kapılarını kapatmışlardır.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer in soyları, Kureyş içinde güçlü kabileler değildi. Ancak her iki halife de bazı siyasi makamlara kendi kabile mensuplarını getirme imkanına her zaman sahiptiler.

Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde hem irtidat hadiselerini bastırmak üzere gönderilen hem Irak hem de Şam topraklarına sefere çıkan komutanlar arasında Teym kabilesine mensup hiçbir şahıs yer almamıştır.

Kendi aile mensuplarını idari makamlardan uzak tutma konusunda en titiz uygulamalara imza atan devlet yöneticisi kuşkusuz Hz. Ömer’dir. Öyle ki, yaklaşık 10 yıl süren hilafeti boyunca Hz. Ömer ordu komutanlığı ve eyalet valiliği gibi üst düzey makamlara Adi kabilesine mensup hiçbir kimseyi şahsı tayin etmemiştir. 

Hz. Ömer’in, idarenin bir aile saltanatına dönüşmemesi konusundaki hassasiyeti, vefatından hemen önceki söz ve davranışlarında açık bir şekilde görülür. Zira oğlu Abdullah’ın halife tayin edilmesi şeklindeki talepleri kesinlikle kabul etmemiş, aşırı ısrarlar karşısında oğlunu şuraya dahil etmiş, ancak kendisine sadece seçme hakkı

Hz. Ömer’in idarenin bir aile saltanatına dönüşmesini engelleme düşüncesi sadece kendi ailesiyle sınırlı kalmamış, aynı endişeyi içlerinden halife çıkma ihtimali olan aileler için de taşımıştır. Bu nedenle, en güçlü halife adayları olarak gördüğü Hz. Ali’yi, “Eğer sen bu işi yüklenecek olursan, Haşimoğulları’nı halkın başına getirmekten sakın”, Hz. Osman’a da “Şayet sen bu makama gelirsen Ebu Muaytoğulları’nı insanların başına musallat etme” sözleriyle uyarmıştır. 

Yönetimde Kabileler Arası Denge Politikası Takip Etme

İlk iki halife kendi kabilelerini devlet idaresinden uzak tutma siyasetinin tamamlayıcısı olarak, idarede kabileler arası denge politikası takip etmişlerdir. Burada dengeden kastedilen, yönetimde kabilelere mutlak anlamda eşit pay vermek değil, ancak ehil ve liyakat sahibi şahısları kabile ayrımı yapmadan iktidar mevkilerine getirmektir.

Hz. Ebu Bekir, halifelik makamına geldiğinde, ilk işaretleri Hz. Peygamber (sav) döneminde alınan irtidat hadiselerini bastırmak için gönderdiği ordularda gerek Kureyş, gerekse diğer Müslüman kabilelerden birlik komutanları tayin etmiştir. 

Hz. Ebu Bekir, kendisi kabile asabiyeti konusunda hassas davrandığı gibi, aynı hassasiyeti göstermeleri hususunda komutanlarını da uyarmıştır. Şam topraklarına hareketinden önce Yezid b. Ebi Süfyan’a yaptığı tavsiyeler, onun bu husustaki dikkatini açıkça ortaya koyar:

“Ben seni denemek, zorluklarla karşılaşmanı sağlamak ve idari konumda yeterli duruma gelmen için komutan yaptım. Vazifeni güzel yaparsan, seni bu işinde bırakır, hatta daha büyük işlerin başına getiririm. Yapamazsan seni azlederim. Sakın cahiliye davasının taassubuna kapılmayasın. Çünkü Allah, cahiliye davasına da cahiliye halkına da buğz eder”.

Hz. Ömer’in tavrı, Halid b. Said’in azledilmesi hadisesinde bariz bir görülür: Halid b. Said, Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra Sana’daki valiliği bırakıp Medine’ye döndüğünde Hz. Ebu Bekir’in halife olduğunu duyunca buna tepki göstermiş, seçime sessiz kaldıkları gerekçesiyle Hz. Ali ve Hz. Osman’ı kınamıştır. Kendisine karşı sergilenen bu tavra rağmen Hz. Ebu Bekir, onu Şam a gidecek askeri birliğe komutan tayin etmiştir. Hz. Ömer, asabiyeti çağrıştıran davranışı sebebiyle Halid’in bu göreve getirilmesine sürekli karşı çıkmış, nihayet onun ısrarı neticesinde Ümeyyeli Halid b. Said komutanlıktan azledilmiştir.

Eyalet valiliği ve ordu komutanlıklarına farklı kabilelerden şahıslar tayin etmiştir. Görev üstlenen bürokratlar genelde Kureyşli olmakla birlikte, zaman zaman Kureyş harici kabileler de idarede yer bulmuşlardır. Meşruiyetini ve buna bağlı olan icra gücünü neredeyse bütün kabilelere dayandırmış görünmektedir. Böyle bir görev paylaşımında kabilelerin iktidar amaçlı mücadelelerinin etkinliği tabiatıyla en alt düzeye iner. Yine bu sistemde kabilelerin idareye karşı müstakil olarak davranma imkanları da ortadan kaldırılmıştır; yani kabilelerden herhangi birinin bu sistemi tek başına bozmaya gücü yetmeyecektir. Çünkü eyaletlerden birinin valisi veya ordunun komutanı, kendi kabilesinin ikbali adına yönetime karşı isyan ettiği zaman yahut halife, valilerden birisi veya onun kabilesi aleyhine bir icraatta bulunduğunda, o valinin kabilesi isyana teşebbüs ederse, karşısında sadece halifeyi ve halifenin kabilesini değil, halife ile iktidarı paylaşan diğer bütün kabileleri bulacaktır.

Asabiyet, valilere kendi kabilelerinin menfaatini koruma yükümlülüğünü verdiği için, bu sistemin sağlıklı yürümesine asabiyetin dolaylı katkı sağlamıştır. Hz. Ömer’in yönetimde uyguladığı denge politikası, bir taraftan asabiyetin siyasete tesirini en aza indirmeyi hedeflerken, diğer taraftan da asabiyet damarından beslenmektedir.

Haşim Oğullarını Devlet Yönetiminden Uzak Tutma

İlk halife seçimi hadisesinde de değinildiği gibi, kaynaklar Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra hilafet hususunda Müslümanların genelde üç gruba ayrıldığını aktarırlar. Bunlar, Hz. Ebu Bekir’in hilafetini tereddütsüz destekleyen Muhacirler, Beni Saide Çardağında Sa‘d b. Ubade’yi halifeliğe getirmek üzere toplanan Ensar ve halifeliğin asıl kendilerinin hakkı olduğunu düşünen Haşimoğullarıdır. 

Haşimilerin hilafet beklentilerinin gerçekleşmemesi, onların seçilen halifeye biatta gecikmelerine sebep olmuştur. Nitekim rivayetler Hz. Ali’nin biati hakkında, genel biatin ertesi gününden altı aya kadar farklı tarihler verirler. Bu durum, başlangıç döneminde Haşimiler’in Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesinden pek memnun olmadıklarım açıkça ortaya koyar.

Haşimoğulları’nın, Hz. Peygamber (sav) ile akrabalıkları sebebiyle hilafette hak sahibi olduklarını iddia etmeleri, sonraki dönemde ilk iki halifeyi bu aileye karşı siyaseten tedbir almaya sevk etmiş görünmektedir. Hz. Peygamberin (sav) manevi mirasçısı olduklarına inanan Haşimiler’i idareden uzak tutmak için, onları devletin kilit noktalarına, bilhassa ordu komutanlığı ve valilik gibi güç vehmedecek makamlara getirmemişlerdir. Bu genel politikanın neticesi olarak, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in yönetimleri döneminde Haşimoğulları’na mensup bir ordu komutanı veya bir eyalet valisine tesadüf edilmez. Bu aileden sadece Hz. Ali ilk iki halifenin istişare meclisinin bir üyesi ve halife danışmanlarından birisi olmuştur. 

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Haşimiler’i devlet yönetiminden uzak tutma politikaları, İslam öncesi dönemden beri bu kabilenin siyasi rakibi olan Ümevyeliler lehine tezahür etmiş, bu anlayış onların devlet nezdinde önemli konuma yükselmelerine imkan sağlamıştır. Nitekim Ebu Süfyan’ın iki oğlu sırasıyla Şam valiliğini üstlenmişlerdir. Dolayısıyla mezkur süreçte Emevi-Haşimi rekabetinde birinci grubun daha avantajlı konuma geldiği söylenebilir.

Bu bilgi ve değerlendirmelerden yola çıkarak, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’in ilk halife seçiminden başlayarak daha sonraki hadiselerde Hz. Ali’yi ve onun şahsında Haşimoğulları’nı siyasi alandan devre dışı bıraktıklarını söylemek mümkündür. 

Prof.Dr.Adem Apak'ın Erken Dönem İslam Tarihinde Asabiyet (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Hz. Ömer devrinde Haşim oğullarının durumuna gelince, Hz. Ebubekir’in halife seçilmesinde önemli rol oynayan Hz. Ömer, Haşim oğullarının Hz. Ebubekir'in hilafetine muhalefet etmelerine sert tepki göstermişti. Bu tepkisinin sebebi de şüphesiz Haşim oğullarına kininden ve onlara kum bir muhalefet göstermesinden dolayı değil; ümmetin birliğini sağlamak maksadına yönelikti. Yoksa Hz. Ömer, Peygamber ailesi olmasından dolayı Haşim oğullarına daima hoş davranmıştır. 

Vefatından önce Hz. Ömer, aralarından birini halife seçmeleri şartıyla 6 kişi tayin etti. Bunlar arasında Beni Haşim'den Hz. Ali ile Beni Ümeyye'den Hz. Osman da bulunuyordu. Hz. Ömer'in bu tutumu, her iki kabileye karşı hilafeti boyunca gösterdiği tarafsızlığın en güzel örneklerinden birini teşkil etmektedir. Hz. Ömer bu ikisine, halife seçildikleri takdirde kendi kabilelerini insanlara yük etmemelerini tavsiye etmiştir.

Prof.Dr.Adem Apak'ın Ana Hatlarıyla İslam tarihi-2 (Ensar: 2016)

kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Kabiliyetli Yöneticileri Göreve Getirme Politikası

Hz. Ömer, halifeliği boyunca yetenekli yöneticileri devlet kademelerinde istihdam etmiştir. "Arap dahileri" olarak bilinen Muaviye b. Ebu Süfyan, Amr b. el-As, Muğire b. Şu'be ve Ziyad b. Ebih onun en önemli bürokratlarıdır. Bu şahıslar, ne Aşere-i Mübeşşere'den, ne de Bedir ashabındandırlar. Onlar sahabenin fazilet değerlendirilmesinde de ilk sıralarda yer almazlar. Ancak onların asıl özellikleri insan yönetmedeki maharetleri ve idaredeki kabiliyetleridir. Halife bu sebeple kendilerini göreve getirmiştir.

Hz. Ömer, yönetim alanında kabiliyetli olan şahısları önemli vazifelere getirdiği gibi, ehliyeti konusunda kendisinde tereddüt uyandıran idarecisinin yerine daha kabiliyetlisini getirebilmek için azletmekten çekinmemiştir. Hz. Ömer'in göreve getirme veya azletmede temel ölçüsü liyakattir.

Yetenekli idarecileri bulup önemli görevleri kendilerine teslim eden Hz. Ömer, aynı zamanda onları sıkı bir şekilde denetim altında tutmuştur. Hz. Ömer bir taraftan kabiliyetli şahısların tecrübelerinden istifade ederken, diğer taraftan da onların yetki sahalarında keyfi icraat girişimlerine izin vermemiştir. Hz. Ömer'in Mısır valisi hakkında "Amr b. el-As için ancak yer yüzünde vali olarak yürümek yaraşır" sözü, bu Arap dahisinin yönetimdeki maharetine işaret ettiği kadar, onun ve onun gibilerin yönetimden uzak tutulduğu takdirde idare için bir sıkıntı sebebi olacağına işaret eder. Nitekim Amr b. el-As, daha sonraki halife Hz. Osman tarafından Mısır valiliğinden azledildiği için yönetim aleyhtarı faaliyetlerde etkin bir şekilde rol oynamış, özellikle Mısır eyaletindeki isyan hareketinin müsebbiplerinden biri olmuştur.

Ümeyye Oğulları ile Şam İlişkisinin Oluşması

Hz. Ebubekir 634 yılında hac görevini ifa edip Medine'ye döndükten sonra Şam tarafına gönderdiği orduyu, Ebu Süfyan'ın oğlu Yezid'in komutası altında sevk etmiştir. Hz. Ebubekir yaya olarak uğurladığı Yezid’e bazı tavsiyelerde bulunmuş ve ikaz mahiyetinde şu sözleri söylemiştir:

"Ey Yezid! Senin akrabaların vardır. Bil ki başkalarına tercih ederek onlara görev vermek isteyeceksin. Senin adına en çok endişeye düştüğüm nokta da budur."

Hz. Ebubekir vefat ettiğinde Yezid Şam'da görevli bulunuyordu. Hz. Ömer de onu Şam valiliğine tayin etti. Yezid 639 yılında taunda vefat edinceye kadar burada görev yaptı.

Muaviye de kardeşi Yezid komutasında Şam'a gönderilen ordu ile birlikte gitmişti. Yezid vefat edince Hz. Ömer Muaviye'yi Yezid'in yerine Şam valisi tayin etti. Yezid'in vefatı üzerine Hz. Ömer Ebu Süfyan'a başsağlığı dilemiş; Ebu Süfyan, Hz. Ömer'e yerine kimi tayin ettiğini sormuştu. Hz. Ömer Muaviye'yi tayin ettiğini bildirince Ebu Süfyan: "Akrabalık hakkını korudun ey müminlerin emiri!" diyerek memnuniyetini bildirdi.

Hz. Ömer 644 yılında vefat ettiğinde Muaviye Şam valisiydi. Hz. Ömer dirayeti ve otoritesi ile kudretli ve kabiliyetli Emevi ailesinden istifade etmeyi bilmiştir. Gerçekten, bilhassa Yezid ve kardeşi Muaviye başta olmak üzere Ümeyye oğulları Suriye ve çevresinde gerçekleşen fetihlerde büyük başarılar elde ettiler. Bu da Beni Ümeyye mensuplarının çoğunun sahip olduğu kabiliyet sayesinde mümkün olmuştur. 

Prof.Dr.İbrahim Sarıçam'ın Emevî - Hâşimî İlişkileri (Türkiye Diyanet Vakfı: 2015) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Prof.Dr.İbrahim Sarıçam'ın Emevî - Hâşimî İlişkileri (Türkiye Diyanet Vakfı: 2015) 

kitabından kısaltılarak alınmıştır.

bottom of page