top of page

Din ve Bilim Çatışması

Tarihi Kökenler

Din ve bilim iliÅŸkisi, bilim çabalarının en yoÄŸun ÅŸekilde yer aldığı Hıristiyan Batı dünyasında son üç asır boyunca özellikle ele alınmıştır. Dolayısiyle, asıl konu, bilim ve Hıristiyanlık münasebeti çevresinde dönüp durmuÅŸtur. Bu alanda gösterilen çabaların her dini ilgilendiren ve ilgilendirmeyen tarafları vardır. Bilim ve teknolojinin geliÅŸmesiyle ortaya çıkan problemlerin bir kısmı, sadece Hıristiyanlığı, bir kısmı sadece "Kitaplı Dinleri", bir kısmı da belki, bütün dinleri ilgilendirmekledir. Sözkonusu, geliÅŸmelere her dini kültürün tepkisi farklı olabilmekledir. Memnuniyetle belirtelim ki, özellikle son yıllarda birçok batılı ilim ve fikir adamı, bu konuda hassasiyet göstermekle ve çok kere "burada 'din' derken 'Hıristiyanlığı' kastediyorum" ÅŸeklindeki ifadelerle meseleye açıklık getirmektedirler. Oysa daha önceleri durum farklıydı.[1]

​

Her ÅŸeyden önce, her dinin kendisine has bir takım özellikleri vardır. SözgeliÅŸi, Hıristiyanlığın öyle özellikleri var ki, bunlar hemen daima bilimden yana çeÅŸitli hücumların hedefi olmuÅŸtur. Oysa bir baÅŸka din, o türden özelliklere deÄŸil de baÅŸka özelliklere sahip olduÄŸu İçin aynı hücumlara hedef olmayabilir. Birkaç örnek verelim: Hıristiyanlık, adından da anlaşılacağı gibi, kurucusunun, yani Hz. İsa'nın ÅŸahsiyeti etrafında örülmüÅŸtür. Yahudilere göre, Hz. Musa, Müslümanlara göre Hz. Muhammed, kendilerine vahiy gelen birer insandır. Oysa Hz. İsa'da ulûhiyet görmeyen bir insan, Kilise açısından asla Hıristiyan sayılmaz. Teslis, enkarnasyon, aslî günah v.s. gibi temel Hıristiyan mefhum ve doktrinleri hep Hz. İsa'nın "ulûhiyet" i İnancından neÅŸet etmektedir... onun "esrarengiz", dolayısıyla "öylece inanılması gereken bir dinî akide" olduÄŸu söylenmiÅŸ ve bu yolla o, bilimin ve felsefenin tenkid ve tahlilinden uzak tutulmak istenmiÅŸtir. Bu durum, din cenahında dar "imancı" (fideist) anlayışa kapı açmış, bilim cephesinde ise katı pozitivist görüÅŸlerin güç kazanmasına sebep olmuÅŸtur. [2]

​

İkinci olarak. Hıristiyanlık, büyük ölçüde bir "mucizeler" dinidir. Kurucusunun dünyaya geliÅŸi, çarmıh olayı, tekrar dirilmesi, sonunda "Semadaki Babasına YükseliÅŸi"ve daha yüzlerce olay, hep "mucize" hâdiseler olarak görülmüÅŸtür. Bundan dolayıdır ki, Hıristiyanlıkla bilim-din çatışması mucizeler konusunu daima ön planda tutmuÅŸ ve kavgaların önemli bir kısmı hep bu alanda olmuÅŸtur.[3]

​

Üçüncü olarak, Hıristiyanlık, YahudiliÄŸin kutsal metinlerinin ve orada yer alan eski kozmolojik doktrinlerin tamamını bünyesine dâhil etmiÅŸtir. Bu da Hıristiyan bilim ve fikir adamları için ilâve bir takım güçlüklerin ortaya çıkmasına sebep olmuÅŸtur. Jeoloji, biyoloji, arkeoloji ve antropoloji gibi bilim dallarının topladıkları veriler, bunları deÄŸerlendirebilecek olanların gözünde, Tevrat metinlerinin öne sürdüÄŸü kozmolojik, biyolojik ve antropolojik görüÅŸlerin tamamını reddetmektedir. [4]

​

Hıristiyanlık -dolayısıyla onun etkisiyle geliÅŸen Batı kültürü- için söz konusu olan bu özelliklere dikkat etmeden, Batıda görülen din-bilim mücadelesini baÅŸka bir kültür bölgesine taşımak, her ÅŸeyden önce, bilim anlayışına ters düÅŸer. Ve bu ters anlayış, ne yazık ki, İslâm dünyasında, oldukça sathî seviyede de olsa, savunucu bulmuÅŸtur. İnsanların, çok kere, bütün dinlere deÄŸil, kendilerinin mensup oldukları dinlere, hatta bu dinlerin de belli bazı görüÅŸlerine karşı çıktıkları gerçeÄŸini unutan bazı kiÅŸiler Hıristiyan Batının XIX. yüzyıldaki kavgasının, bazen "bilimcilik" bazen "müsbet düÅŸünce", bazen "batılılaÅŸma" adı altında İslâm dünyasına taşımışlardır. Batıdaki fikrî ve ilmî deÄŸiÅŸmeler, günü gününe takip edilemediÄŸi için de geçen asrın bu "baÅŸaÄŸrısı" İslâm dünyasında hâlâ etkisini devam ettirmektedir. Oysa Hıristiyanlığın problemleri ile İslâm'ın problemleri aynı deÄŸildir. Bu görüÅŸümüzü destekleyebilecek binlerce örnek verilebilir. Meselâ, yerin deÄŸil de güneÅŸin bildiÄŸimiz sistemin merkezi olduÄŸu fikri ortaya atıldıktan sonra, Kalvin, kıyameti kopardı; çünkü Kutsal Kitapla "Arz öyle tespit edilmiÅŸtir ki asla yerinden oynatılamaz" denmektedir. Yine Darwin'in ortaya attığı tabii seleksiyona baÄŸlı evrim fikrini, bazı Hıristiyan ilâhiyatçılar, sırf "Hz. İsa'nın zuhuru" hadisesine, -dolayısıyla dinin temel bir akidesine- zarar getirdiÄŸi için reddetme yoluna gitmiÅŸlerdir. Determinizm fikrine, mucizeleri açıklamak güçleÅŸtiÄŸi için karşı çıkılmıştır. Oysa bir Müslüman veya Budist'in bu görüÅŸler karşısında farklı tepkiler göstereceÄŸi, farklı tutumlar takınacağı apaçık ortadadır.[5]

​

Öte yandan, birçok bilim adamı da, "kendilerine göre anlayıp yorumladıkları dinî anlayış" a deÄŸil, Kilise'ye, onun "İman İlkesi" diye öne sürdüÄŸü görüÅŸlere karşı çıkmıştır. Kilisenin mücadele ettiÄŸi bilim adamları arasında dindar olanların sayısı, küçümsenemeyecek bir rakama ulaÅŸmaktadır. [6]

​

Bu söylediklerimiz, günümüzde dinlerarası bazı ortak problemlerin bulunduÄŸu fikrine gölge düÅŸürmemelidir. Åžu veya bu tarafları deÄŸil de, genelde ele alındıklarında Materyalizmin her çeÅŸidi- katı pozitivizm, Freudizm v.s., üç büyük "Kitaplı Din" için ortak ciddî problemler doÄŸurmaktadır. [7]

​

Denebilir ki, din-bilim iliÅŸkisi bugün çok daha rahat bir çerçeve içinde yer almaktadır. Her ÅŸeyden önce, XIX. yüzyılın "burnu havada" bilimciliÄŸi ve pozitivizmi tarihe karışmıştır. Arlık Batı dünyasında da o yüzyıla has bir din-bilim gerginliÄŸi bugün yoktur. Batı bu gerginliÄŸi, ilmî ve dinî anlayışta ortaya koyduÄŸu köklü deÄŸiÅŸiklikler sayesinde, kısmen de olsa, giderebilmiÅŸtir. Günümüzün bilim adamlarının çoÄŸu, geçen yüzyılın bilim adamlarına nazaran daha az iddialı, daha alçak gönüllüdür. Bu arada Kilise'nin gücünün zayıflaması ve Kilise mensuplarının fikir dünyasında ortaya çıkan yeni deÄŸiÅŸiklikler, Kilisenin bir baskı unsuru olma durumuna son vermiÅŸ; bu da kendi sırasında, bilim adamlarının gereksiz bir polemiÄŸe girmelerine ihtiyaç bırakmamıştır.[8]

​

GerginliÄŸin giderilmesinde din adamlarının ortaya koydukları tutum deÄŸiÅŸikliklerinin çok önemli olanlarını ÅŸu ÅŸekilde sıralayabiliriz: İlk olarak, din adamları, hücum edilmeye müsait konulan ciddî olarak gözden geçirdiler. Kutsal metinleri ilmî ve tarihî açıdan derin tahlillere tabi tutarak onları yeniden yorumlamaya çalıştılar. Bu çalışmalar, bazen ılımlı, bazen de oldukça aşırı olan birçok görüÅŸlerin ortaya atılmasına sebep oldu. Çarpıcı sonuçlardan biri de ÅŸuydu: Hıristiyanlığın kutsal metinlerine insan eli karışmış olup onların tamamının vahiy eseri olduÄŸu söylenemez. (Müslümanların Kur'an'a dayanarak bu iddiayı ta başından beri öne sürdüklerini burada hatırlatmak isteriz.) Dolayısıyla, o metinlerde yer alan ve bilimin hücumuna hedef olan görüÅŸlerin çoÄŸu, İncillerin kaleme alındığı dönemdeki ilmi olmayan düÅŸünceleri yansıtmaktadır.[9]

​

Metodolojik Sebepler

“Materyalizm” sadece maddenin var olduÄŸunu, madde dışında hiçbir varlığın bulunmadığını savunur; “ateizm” ise Tanrı’nın var olmadığını savunan bir görüÅŸtür. Günümüz ateistlerinin büyük çoÄŸunluÄŸunun materyalist olduÄŸu ve bu iki ifadenin adeta birbirine özdeÅŸ anlamda kullanıldıkları söylenebilir. “Natüralizm” ifadesi ise genelde bu iki görüÅŸle özdeÅŸ anlamda kullanılsa da bu ifadenin kimi kullanımlarında farklılıklar olabileceÄŸini belirtmekte fayda vardır. Felsefî natüralizm, doÄŸa dışında hiçbir varlık yoktur, bu görüÅŸün tamamen materyalizme ve ateizme özdeÅŸ olduÄŸu söylenebilir. DiÄŸer yandan metodolojik natüralizm ve bilimsel natüralizm ile bilimin metodunun ne olması gerektiÄŸine dair bir iddiada bulunulur. Buna göre, doÄŸanın içindeki sebepler dışındaki sebeplerle doÄŸa açıklanamaz; örneÄŸin evreni tasarlayan bir Tasarımcının varlığına gönderme yapmak yasaktır. Metodolojik natüralizm, doÄŸaüstü bir gücün varlığına dair bir iddiada bulunmaz; Allah’ın varlığı veya yokluÄŸu üzerine bir bildirimde bulunmaz ama Allah yokmuÅŸçasına doÄŸayı ele alır.[10]

​

Metodolojik natüralizm, felsefî natüralizmi kesin olarak doÄŸru kabul ederek doÄŸa-dışının var olmadığı iddiasında bulunmasa da metot olarak felsefî natüralizmi doÄŸruymuÅŸ gibi kabul eder. Günümüzde bilime hâkim olan paradigmanın metodunun bu olduÄŸu söylenebilir; bu metodolojinin etkisiyle fizik ve biyoloji kitaplarında Allah’a atıf yapılmaz. Newton’un yazdığı bir kitabı, günümüzde, bir fizik öÄŸretmeni ders kitabı olarak yazmış olsaydı; bu kitabın ders kitabı olması herhalde yasaklanırdı. Hatta Darwin’in en meÅŸhur eseri olan Türlerin Kökeni’ni, bugün bir biyoloji öÄŸret-meni yazmış olsaydı; herhalde bu kitaptaki Yaratıcıya atıflar çıkartılmadan, bu kitap ders kitabı olarak okutulamazdı.[11]

​

Metodolojik natüralizmin neden mevcut paradigmanın yöntemi olduÄŸunu anlamamız için, siyasetin bilim ve eÄŸitim sistemiyle olan iliÅŸkisini de irdelemek gerekir. Bu iliÅŸki, Kilise ile siyasal sisteminin önemli etkileÅŸimlerinin olduÄŸu Batı’ya ait bir tarihsel sürecin ürünüdür; bu tarihsel süreçten yalıtılarak anlaşılamaz. [12]

​

Bütün dünyada oynanan futbolun ortak kurallarının olmasının sebebi, her ülkenin birbirlerinden bağımsız olarak aynı kuralları bulmuÅŸ olmaları olmadığı gibi; günümüz dünyasında birçok ülkenin eÄŸitim sisteminde metodolojik natüralizmin hâkim olmasının sebebi de her bir ülkenin birbirlerinden bağımsız olarak, bu yöntemin uygulanmasının en doÄŸrusu olduÄŸuna dair vardıkları sonuç deÄŸildir. Batı’dan transfer edilen bilim ve eÄŸitim sisteminin paradigması bir paket halinde dünyanın her yerine ulaÅŸmış, bu paket, teknolojik geriliklerinin yıkım ve komplekslerini yaÅŸayan ülkelerce, analitik bir deÄŸerlendirmeye tabi tutulmadan benimsenmiÅŸtir.[13]

​

Aslında metodolojik natüralizmin teizm için çıkardığı problemler yüzeysel bir bakış açısıyla hemen fark edilmemektedir. Bir teist ve ateistin Londra-İstanbul arasındaki mesafeyi hesaplarken matematiÄŸe veya haritacılığa baÅŸvurmalarında bir farklılık gözlemlenmeyecektir. Bir teist ve bir ateist doktorun gözün veya kalbin fonksiyonlarını belirlerken biyolojiye baÅŸvurmalarında ya da bir teist ve ateist astronomun Ay veya GüneÅŸ tutulmalarının oluÅŸ vaktini belirlemeleri ile ilgili hesaplamaları ve teleskopu kullanım tarzlarında da bir fark gözlemlenmeyecektir. Modern bilimin baÅŸarısı olan köprüler, ulaşım araçları, ameliyat teknikleri, gen teknolojisi, bilgisayar, internet gibi tüm ürünlerin hiçbirinin metodolojik natüralizmin bilimin metodu olarak benimsenmesiyle alakası yoktur. Fakat sorun, özellikle evrenin ve canlıların kökenine dair araÅŸtırmaların sunum ve yorumlarında ortaya çıkar. ÖrneÄŸin evrenin kökenine dair Big Bang Teorisi’nin ve canlıların kökenine dair Evrim Teorisi’nin yorumlarında bu sorunu gözlemleyebiliriz.[14]

​

Her ÅŸeyden önce bilimin kendisinin konuÅŸma yeteneÄŸinin olmadığı ve konuÅŸanın/yorumlayanın insan olduÄŸuna dikkat etmek gerekir. Esas sorun, bilim adına tanrının var olmadığına dair yorumlama yapılması ve bunun bilimsel bilginin bir sonucu olarak gösterilmesidir. Teistin söylediÄŸi açıktır: tabiat gözümüzün önünde inanılmaz bir hassasiyet içinde, esrarengiz bir ÅŸekilde iÅŸlemektedir ve bunun bir açıklaması olmalıdır.[15]

​

Tasarım savunucularının vurguladığı iyi-ayarlanmış çoÄŸu öÄŸeler, bilim adamları tarafından keÅŸfedilen veya rapor edilen hususlardır. Böyle meseleler hakkında yazan bilim adamlarının çoÄŸu, iyi ayarlamıştık gösteren durumları etkileyici bulurlar. Fakat onların hiçbiri, bırakın evrenin bir tasarımcısına, Tanrı'ya bile inanmazlar ve pek çok filozof da ateisttir. Dolayısıyla doÄŸal olarak ÅŸu soru akla gelir: Bir tasarımcının varlığını kabul etmeyi reddeden bu kültür, iyi ayarlanmış bu durumları nasıl cevaplandırıyor?[16]

​

BoÅŸlukların Tanrısından Kaçınma İsteÄŸi

‘BoÅŸlukların tanrısı’ sorunu, bir Tanrı'nın olduÄŸunu ileri sürmenin entelektüel tembellikten kaynaklandığı düÅŸüncesidir: Yani bir olayı bilimsel yoldan izah edemediÄŸimizde cehaletimizi örtmek için Tanrı fikrini ortaya atarız demektir.[17]

​

Felsefeci Richard Swinburne, bilimin daha soyut seviyedeki açıklama gücünü kullanarak ÅŸöyle yazar:

“Dikkat ederseniz, ben bilimin izah edemediÄŸi ÅŸeyleri izah etmeye yarayan bir ‘boÅŸlukların tanrısı’ olduÄŸunu iddia etmiyorum. Bilimin neden açıklama yapabildiÄŸini izah etmek için bir Tanrı’nın var olması gerektiÄŸini öne sürüyorum ki bu bilimin izah ediciliÄŸini inkâr ettiÄŸim anlamına gelmez. Ben bilimin ÅŸeyleri neden izah edebildiÄŸini izah etmek için Tanrı’nın olması gerektiÄŸir söylüyorum... Bilimin, tabiat âleminin mükemmel derecede düzen olduÄŸunu göstermedeki baÅŸarısı, o düzenin meydana gelmesi için çok daha mükemmel bir sebebin olması gerektiÄŸini gösteriyor.” [18]

​

Burada anlaşılması gereken en önemli nokta, Tanrı’nın bilime alternatifbir izah olmadığı hususudur. Bu yüzden de O, sadece ‘boÅŸlukların tanrısı’ olarak görülmemelidir. Aksine, O, tüm izahların dayandığı temel dayanaktır: Bilimsel olsun ya da olmasın, herhangi bir açıklamanın yapılabilmesini saÄŸlayan ÅŸey O’nun varlığıdır. Bunu vurgulamak önemli çünkü Richard Dawkins gibi bazı etkili yazarlar, Tanrı’yı bilime alternatif bir izah aracı olarak algılama konusunda ısrar ediyorlar, hâlbuki böyle bir kanaate teolojik düÅŸüncenin hiçbir yerinde rastlanmaz. Dolayısıyla, Dawkins burada DonkiÅŸot gibi yel deÄŸirmenlerine saldırmış oluyor (yani, hiçbir ciddi düÅŸünürün zaten inanmadığı garip bir Tanrı anlayışını reddediyor). [19]

​

Stephen Hawking, bilimin neden evrenin var olduÄŸunu yanıtlayamadığı hususunu destekliyor gibi. Hawking ÅŸöyle diyor:

“Bilim, geleneksel yaklaşımı olan matematiksel model kurarak, neden tanımlamak için bir evrenin var olduÄŸu sorusunu cevaplayamaz. Neden evren var olma zahmetine girmiÅŸtir? BirleÅŸik teori evrenin kendi kendisini var edebileceÄŸimi düÅŸündürtecek kadar ikna edici mi? Ya da evren bir Yaratıcıya ihtiyaç duyar mı, eÄŸer duyarsa O’nun evren üzerinde baÅŸka tesiri de var mıdır?”[20]

​

Elbette bu soruyu hiç sormamamız gerektiÄŸini düÅŸünen bazı bilim adamları ve felsefeciler de bulunuyor. Onlara göre evrenin varlığı için bir sebep aramaya gerek yoktur çünkü böyle bir sebep zaten yoktur. Herhangi bir akıl yürütme zincirinin bir yerden baÅŸlaması gerektiÄŸi için bizim de evrenin varlığından baÅŸlayabileceÄŸimizi düÅŸünürler. E. Tryson, Bertrand Russell’ın sözlerini hatırlatarak ÅŸöyle der:

“Evrenimiz, zaman zaman gerçekleÅŸen ÅŸeylerden sadece bir tanesidir.”[21]

​

Fakat evrenin öylesine var olduÄŸunu söylemek gibi bir cevap, tıpkı neden elmalar yere düÅŸer sorusuna, ‘öyle de ondan’, tarzında bir cevap vermek kadar bilimseldir ancak. [22]

​

Bazıları da, evrenin kendi kendini izah ettiğini savunurlar. Mesela Peter Atkins şuna inanmaktadır:

“Zaman-mekân kendi kendine toplanma sürecinde kendi zerreciklerini oluÅŸturur.[23]

​

“KendiliÄŸinden oluÅŸum” izahı, sadece onun materyalist görüÅŸün bir sonucudur, biliminin deÄŸil.[24]

​

Bilimsel Teorilerden Kaynaklanan Önyargılar

"Tanrı kavramı insan düÅŸüncesinin ve tecrübesinin bir ürünüdür. Tanrı ve din kurumu emeÄŸin sömürülmesi, özgürlüÄŸün kısıtlanması, iktisadi deÄŸerlerin ve siyası maksatların elde edilmesinde bir araç olarak kullanılmak üzere üretilmiÅŸ bir ÅŸeydir."[25]

​

Bu ÅŸekilde dinî inanç, aÅŸkın bir gerçekliÄŸin yansıması olarak deÄŸil de, insanî ihtiyaçların ve arzuların yansıtılması olarak anlaşılacaktır. Dinî inanç, mesela, eserleri deÄŸiÅŸken olan tabiat güçleri karşısında, insanın zarara maruz kalma ve muhtaç olma hislerini yansıtabilir. Bir antropolog bu hususta oldukça açıktır. Åžöyle der: "İnsanlığın dine sahip olmasının nedeni, en baÅŸta onun Tanrı tarafından verilmiÅŸ veya tesis edilmiÅŸ olmasıdır, ÅŸeklindeki teoriyi kabul eden az sayıda antropolog var gibi görünüyor. Bundan ziyade, antropologların kahir ekseriyeti, dini deÄŸiÅŸken bir kültürel icat olarak açıklar." [26]

​

Sosyal bilimsel yaklaşım ile dinin sosyal dayanışmayı teÅŸvik ettiÄŸi ve toplumun istikrarına katkıda bulunduÄŸu, kabul edilebilir. Dinî inanç ister doÄŸru olsun ister yanlış, onun böylesi etkileri ve iÅŸlevleri vardır.[27]

​

Dine sosyal bilimsel yaklaşım, dinî inançların ve kurumların muhtevasını görmezden gelir ve onlara sosyal sebeplerden doÄŸmuÅŸ bir sosyal vakıa muamelesi yapar.Dinî inançlar sadece faydalı olduÄŸu için deÄŸil fakat doÄŸru olduÄŸu için de benimsenebilir.[28]

​

"Dinler ve tanrı düÅŸüncesi tabiat olaylarının esasını anlayamayan ilkel insanın olup biteni anlamlı kılmak için baÅŸvurduÄŸu bir açıklama türüdür. Sadece maddeye dayalı olgusal açıklama tarzından ve bilimsel bilgiden mahrum ilkel insanlar doÄŸa olaylarına olaÄŸanüstü güçler atfetmiÅŸlerdir."[29]

Özünü hakiki dinden almayan animist ya da birtakım batıl dinlere mensup insanların tabiat olaylarının iç yüzünü kavrama noksanlığından dolayı garip inançlara yönelmeleri mümkündür. Ancak ilahi kökenli dinlerde bu türden batıl anlayışlar söz konusu deÄŸildir. Aslında bu itirazın arkasında modern psikolojinin ve sosyolojinin ateistik kabulleri yatmaktadır. Sosyolojik açıdan bakıldığında insanlığın çok tanrılı dinlerden baÅŸlayarak zaman içinde tek tanrılı dinlere geçiÅŸin vuku bulduÄŸu anlayışı hakimdir. Halbuki insanlığın baÅŸlangıcı tek tanrılı din olup zaman içindeki birtakım bozulmalar sebebiyle çok tanrılı dinler ortaya çıkmıştır.[30]

​

Bilimin Sınırları ve Bilimsellik Söylemi

Ateistlerin bilimin sadece nasıl sorusuyla ilgilendiÄŸi ve niçin sorusuna cevap verme imkânı olmadığı” argümanından pek hoÅŸlanmadıkları bilinir. R. Dawkins bu durumu açıkça beyan ederek itirazını ortaya koymaktadır:[36]

“Bilim nasıl sorularıyla ilgilidir ve yalnızca ilahiyat neden sorularını yanıtlayabilecek donanımdadır" sözü can sıkıcı bir beylik sözdür. Bazı sorular yalın bir biçimde bir yanıtı hak etmezler. Tek boynuzlu atlar neden eÅŸelenirler? Soyutlama ne renktir? Umut nasıl kokar? Bir sorunun dil bilimsel açıdan doÄŸru bir tümce ile ifade edilebilmesi o soruyu anlamlı kılmaz ya da pür dikkat kesilmemizi gerektirmez. Hatta soru gerçek olsa bile bu, bilim cevaplayamazken din cevaplayabilir anlamına gelmez. Belki sonsuza kadar bilimin menzilinin eriÅŸemeyeceÄŸi, gerçekten adamakıllı ve anlamlı sorular vardır. Belki de kuantum teorisi çoktan sırrına eriÅŸilemezliÄŸin kapısınıçalmaya baÅŸlamıştır. Ancak eÄŸer bilim bazı karmaşık soruları karşılayamıyorsa, insanları bunu dinin yapabileceÄŸini düÅŸünmeye iten nedir? [37]

​

Gerçekten de, eÄŸer bir soru anlam açısından herhangi bir ÅŸey ifade etmiyorsa belirli bir cevap verilmeyi hak etmez. Çünkü yanlış sorulan veya saçmalık içeren bir soruya doÄŸru ve anlamlı bir cevap vermek mümkün deÄŸildir. Elbette, “umut nasıl kokar?” sorusunu ciddi bir ÅŸekilde ele alıp cevap aramaya gerek yoktur. Çünkü ne teorik bilgilerimiz ne de tecrübelerimiz bize söz konusu soruyu anlamlı kılacak ve cevap vermeyi saÄŸlayacak bir zemin oluÅŸturmaz. Fakat “neden biz varız ve bu evren var?”, “her ÅŸey nasıl var oldu?” türünden sorular cevaplandırılmayı hak etmeyecek ÅŸekilde bir tutarsızlık ihtiva etmez. Dolayısıyla “tek boynuzlu atlar neden eÅŸelenirler?” sorusuyla "bu evrenin sebebi nedir?” sorusu aynı kategoride ele alınamaz. Bunları aynı derecede anlamsız sorular gibi göstermek, pek makul bir itiraz gibi görünmemektedir.[38]

​

DiÄŸer taraftan bir soruya cevap verilmesinin ya da verilememesinin temelinde hangi bilgi türüne baÄŸlı kalınacağına dair açıkça konuÅŸulmamış bir problem vardır. EÄŸer üzerinde konuÅŸulan problem bilimsel bilgi çerçevesinde ele alınacaksa, bazı meselelere nihai anlamda çözüm bulunması mümkün olmayabilir. Mesela “bu evren niçin var?” sorusuna bilimsel bilgiye dayanarak cevap bulunamaz. Çünkü evrenin varoluÅŸ sebebi ancak kendi varlığının dışında bir ÅŸey olabilir. Fakat böyle bir varlık bilimsel bilginin araÅŸtırma alanının ve imkânlarının ötesinde kalır. Cevabı, fiziksel varlıklar çerçevesinde kalarak aramak netice vermeyecektir; çünkü böyle bir çaba, ancak maddeye “amaçlılık” yüklemek gibi bir düÅŸünceyi varsaymakla mümkün olabilir. Halbuki maddenin kendisine “amaç” atfetmek tamamen metafizik ve bilim dışı bir yaklaşımdır. O halde, bilimsel bilgiye dayanarak böyle bir soruya cevap verilemez. DiÄŸer taraftan, kutsal kitaplara baÅŸvurulduÄŸunda sorunun cevabı yeteri kadar açık ve net bir ÅŸekilde bulunabilir. Zaten kutsal kitaplar bu tür sorulara cevap verme iddiasındadır. Demek ki, belirli bir sorunun cevabının olup olmaması baÅŸvurulan bilgi kaynağına baÄŸlıdır.[39]

​

Richard Dawkins’in evrenin baÅŸlangıcına neyin sebep olduÄŸunu bilmediÄŸini itiraf ettiÄŸine, fakat kalben, günün birinde evrenin tamamen natüralist bir izahının mümkün olacağına inandığına (evet inançtan bahsediyor) dikkat edelim. Oxford’da onunla girdiÄŸimiz tartışmada söylediÄŸi gibi evreni izah etmek için büyüye sığınmak zorunda deÄŸil. Fakat tartışmanın ardından yapılan basın toplantısında Melanie Phillips’den gelen soruya evrenin yoktan bir anda ortaya çıkıverdiÄŸine inandığını söyleyerek cevap vermiÅŸti. Phillips de bu izaha “büyü” demiÅŸti. Toplantının ardından da Dawkins’in kendisine, evreni LGM (little green men küçük yeÅŸil adamlar) ile açıklamanın bir Yaratıcı’yı kabul etmekten daha mantıklı olduÄŸunu söylediÄŸini ifade etmiÅŸti. Yani Dawkins’e göre açıklama ne olursa olsun, yeter ki Tanrı olmasın.[40]

​

Naturalistler (tabiatçılar) bilime baÄŸlılık andı içerler; kendi flamalarını bilimin direÄŸine çivilerler; tıpkı kendini bayrakla sarmalayan bir politikacı gibi kendilerini bilim örtüsüyle sarıp sarmalarlar. Onlar, naturalizmin, “bilimsel dünya görüÅŸünün” parçası olduÄŸunu, modern bilimin geliÅŸiyle doÄŸa-üstücülüÄŸün bir hurafe doku olarak faÅŸ olduÄŸunu –belki bilim öncesi çaÄŸda makbul ve hatta anlamlı olduÄŸunu, ama ÅŸimdi artık geçerli olmadığını— kendilerinden emin bir ÅŸekilde iddia ederler. Burada özellikle büyüleyici bir tabir, kullanılması mecburi olan “ÅŸu anda bildiÄŸimiz üzere”ifadesidir: daha önce cehalet ve hurafe içerisinde debelenip duruyorduk, fakat ÅŸimdi, bilim sayesinde nihayet hakikati biliyoruz.[41]

​

Ancak, bütün bunlar bir hatadır ve üstelik kocaman bir hatadır. Naturalistler, normalde, neden bilimin naturalizmi garanti ettiÄŸini veya desteklediÄŸini düÅŸündüklerini açıklamazlar; onlar, genellikle, sadece olguyu ilan etmekle yetinirler.[42]

​

Bunalım Felsefesi

Özellikle Neitzsche ile felsefe sahnesinde ön plana çıkan Sartre ve Camus gibi ateist varoluÅŸçularca geliÅŸtirilen bir baÅŸka önemli ateist görüÅŸ de hissi ve ahlâki bir endiÅŸede çıkış noktasını bulmaktadır.[31]

​

Neitzsche'ye ve varoluÅŸçuluÄŸun ateist kanadına mensup düÅŸünürlere göre, ya insanın önceden belirlenmiÅŸ bir "öz"ü vardır; ya da insan tam anlamıyla karmakarışık bir akıntı içindedir; dolayısıyla özünü kendisi oluÅŸturmak zorundadır. İmdi eÄŸer Tanrı, yani bir yaratıcı varsa, özgürlük yok demektir ve insan, kendi özünü oluÅŸturma imkân ve gücünden yoksundur. Bu imkân ve gücün olabilmesi için Tanrı'nın olmaması gerekir.[32]

​

Acaba Tanrı'dan bu derece çabuk kurtulmak kolay iÅŸ midir? Neitzsche, Tanrı'nın ölümünün ne büyük ve endiÅŸe verici bir olay olduÄŸunun farkındadır. O ÅŸöyle der: Dünyanın bir daha sahip olamayacağı en kutsal ve güçlü varlık hançerlerimizin allında kana boyandı. Bu, insanlığın kaldıramayacağı kadar büyük bir olaydır."  Buna raÄŸmen Neitzsche'ye göre bu, yerine getirilmesi gereken bir İşti. EÄŸer insanın gücünün bir deÄŸeri olacaksa, sonsuzca güce sahip olan bir varlığın olmaması gerekirdi.[33]

​

Ne Neitzsche, ne Sartre, ne de Camus ve ne de onlar gibi düÅŸünenler, yavaÅŸ yol alan, kılı kırk yaran serinkanlı birer düÅŸünür gibi çıkarlar karşımıza. Onların ispat etmeye, hatta iknâ etmeye ne vakit ne de sabırları vardır. Onlar, bir haykırış içindedirler; muhatapları ise, ne teolog, ne de filozoftur, sadece bunalım içinde olan insandır.[34]

​

Bu bunalım felsefesi, "Tanrı yoktur" demekten çok "Tanrı var olmamalıdır" diyor. Bunun için gösterdiÄŸi gerekçeler ise, aşırılıklarla dopdolu. [35]

​

 

Dipnotlar

[1] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[2] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[3] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[4] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[5] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[6] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[7] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[8] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[9] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[10]Evren’den Allah’a. Caner Taslaman. ErkileÅŸim: 2013

[11]Evren’den Allah’a. Caner Taslaman. ErkileÅŸim: 2013

[12]Evren’den Allah’a. Caner Taslaman. ErkileÅŸim: 2013

[13]Evren’den Allah’a. Caner Taslaman. ErkileÅŸim: 2013

[14]Evren’den Allah’a. Caner Taslaman. ErkileÅŸim: 2013

[15]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[16]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013

[17]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[18]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[19]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[20]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[21]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[22]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[23]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[24]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[25]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[26] Akıl ve İnanç-Metinler. Michael Peterson… Küre: 2013

[27] Akıl ve İnanç-Metinler. Michael Peterson… Küre: 2013

[28] Akıl ve İnanç-Metinler. Michael Peterson… Küre: 2013

[29]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[30]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[31] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[32] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[33] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[34] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[35] Din Felsefesi. Mehmet S. Aydın. Selçuk:1992

[36]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[37]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[38]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[39]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[40]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[41]Allah Felsefe ve Bilim. Komisyon; Alvin Plantinga. İstanbul Yayınevi

[42]Allah Felsefe ve Bilim. Komisyon; Alvin Plantinga. İstanbul Yayınevi

 

​

bottom of page