top of page

Hac'da Gözetilen Maslahatlar

Åžah Veliyullah Dihlevi‘nin Hüccetullahi'l BaliÄŸa (İz:2001) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Hacda gözetilen maslahatlar çeÅŸitlidir. Bunları aÅŸağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
  1. Allah’ın evine saygı oluÅŸu: Kâbe, Allah’ın niÅŸanelerinden biridir; dolayısıyla ona saygı göstermek, Allah’a saygı göstermek demektir.

  2. Yıllık kongre oluÅŸu: Her devletin ya da ulusun, uzak yakın herkesin katıldığı toplantıları olur. Böylece birbirlerini tanımaları, kendi durumlarını öÄŸrenmeleri, simgelerini saygıyla yüceltmeleri amaçlanır. Hac da Müslümanların yıllık kongresidir, güçlerinin gösterildiÄŸi, askerlerinin toplandığı, dinlerinin yüceltildiÄŸi bir gövde gösterisidir. Nitekim, “Biz, Beyt’i (Kabe’yi) insanlara toplantı ve güven yeri kıldık.” ayeti bu manayı ifade etmektedir.

  3. İnsanların, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den tevarüs ettikleri ÅŸeylere uygun olması: Bu iki peygamber, hanif İslâm dininin imamlarıdırlar ve onu Arap milleti için ÅŸeriatlaÅŸtırmışlardır. Rasûlullah (s.a.) ise, hanif İslâm dininin ortaya çıkarılması ve ÅŸanının yüceltilmesi için gönderilmiÅŸtir. “Atalarınızın İbrahim’in dininde olduÄŸu gibi...”  ayeti bu manayı ifade eder. Bu durumda, İslâm ÅŸeriatının kurucuları olan bu iki peygamberden tevarüs edilegelen fıtrat özelliklerinin, hac vecibeleri gibi ÅŸeylerin korunması gerekli olacaktır.​

Mekke

Prof. Dr. M. Esad CoÅŸan’ın Hac ve Umre (Server İletiÅŸim: 2015) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

​

İslâm’ın en hikmetli, en saltanatlı, en ihtiÅŸamlı, Türkçe tabirle en görkemli ibadetlerinden birisi de hac ibadetidir.

​

Hac ibadeti, bir yönden bakarsanız son derece derviÅŸâne, mütevâzıyâne, sessiz sedasız ferdî bir ibadettir. Adamcağız kendi ülkesinden kalkıyor; diyarları geçerek, daÄŸları ovalan aÅŸarak, tozlara bulanarak, saçı sakalına karışarak geliyor. Kendi derûnî, dinî hayatını yaşıyor; gözyaÅŸları içinde burada ibadetlerini yapıyor. 

​

Tüm dünyanın insanlarına hitap eden, müÅŸterek hareket etmelerini saÄŸlayan ÅŸahane bir ibadetle karşı karşıyayız. BaÅŸka dinlerde böyle ÅŸeyler yok. 

​

Dünyanın fâniliÄŸi zihinlerinde vurgulanıyor, ölüm hatırlatılıyor. MahÅŸer yerinin misali dünyada iken insanların gözü önünde beliriyor. 

​

Allah Allah! Allahu Ekber!

​

İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Milyonlarca insan bir ovada, bembeyaz, toplanmışlar, mahrumiyetli, güneÅŸin altında, kumların üzerinde... MahÅŸer yerini hatırlatıyor. 

​

Hac muazzam sembollerle dolu bir ibadet. Sembolik tarafını çok iyi anlamak lazım. Zahirine takılıp kalmamak, ÅŸekilde boÄŸulmamak lazım. 

​

Rahman’ın Misafirleri

Hac yapan kimselerin en güzel vasfı nedir? 

​

Benim çok hoÅŸuma gidiyor, levhalarda gördüÄŸüm zaman keyfim geliyor. Cidde’den gelirken;

 “Ey Rahman’ın misafirleri! Merhaba, hoÅŸgeldiniz!” diye levhalar yazmışlar.

​

İnsanın içi bir hoÅŸ oluyor, hoÅŸuna gidiyor.

​

Her birinizin bir adı, bir kartviziti var. Bir yerdesiniz, hatırlı bir insan, itibarlı bir kimsesiniz.

Size burada bir kartvizit verseler, en büyük sıfatınız ne biliyor musunuz? 

Duyûfu’r-Rahmân. “Siz Rahmân’ın misafirlerisiniz.”

​

Rahman’ın evine gelmiÅŸiz. Ev sahibi misafire ikram eder ve korur. Misafir ev sahibinin himayesindedir. Misafire dokundurtmaz.

​

“Herkesin ümidi çoÄŸalsın, ÅŸevki artsın.” diye duyûfu’r-Rahmân. Rahmetine eÅŸ, emsal, misal, denk olmayan, tarifi mümkün olmayan o engin rahmetin sahibi Rahman’ın misafirleriyiz.

​

Evet günahımız çok ama Rahmanın misafirleriyiz. Yüzümüz kara ama iÅŸte böyle bir misafirlikle öyle bir davete “Buyur yâ Rabbi!” demiÅŸiz. Tekrar tekrar “Buyur yâ Rabbi!” demiÅŸiz. Sanki yerimizde oturmuÅŸken ok gibi fırlayıp “Emret, tekrar tekrar emrindeyim, fermanındayım yâ Rabbi!” diyoruz. Bu manayı, bu manzarayı gözümüzün önünden uzak etmeyelim. Biz bir davetliyiz, Rahmân’ın davetlisiyiz. Bir ÅŸey emrolunmuÅŸ: “Benim beytimi ziyaret edin, gelin bu vazifeleri yapın.” diye emrolunmuÅŸ. Biz de “Buyur yâ Rabbi! Geliyoruz yâ Rabbi! Emrindeyiz yâ Rabbi! Fermanını kabul ettik yâ Rabbi! Buyur!” diye kalkmış, gelmiÅŸiz.

​

Biz Türkçe’de birisini çağırdığımız zaman ismini söyleriz; “Ey filanca gel!” Veya adını sesleniriz; “Ahmet!”, Mehmet!”, Hasan!” diye bağırırız. O da “Buyur, evet.” der. Araplar birisini çağırdığı zaman cevap olarak “buyur” mânasına lebbeyk derler.  

​

Biz bu lebbeyk’i niye çekiyoruz?

​

Allah bizi İbrahim aleyhisselam’a, “Bu beytimi ziyaret edin.” diye çağırttı. Biz de o ziyarete; “Farz olduÄŸunu bildik, inandık, kalkıştık geliyoruz.” diye lebbeyk diyoruz. “Yâ Rabbi! Sen bizi çağırdın ya; buyur emrindeyim, geliyorum.” demek. 

​

Böyle deyip de ÅŸu hac yolculuÄŸunda, hac yolculuÄŸunun âdâbına sığmayan halleri iÅŸlemeyelim. Rahmân’ın misafiri olup da ÅŸeytana, nefse uymayalım, gaflete dalmayalım. Bu zamanın, bu mekânların kadrini kıymetini bilmeyip fırsatları fevt edenlerden olmayalım. Ne kadar yüce bir makamın misafiri olduÄŸumuzun idrakinde olalım.

​

Âdaba Riayet

Hocalardan birisi Hocamız Mehmed Zahid Kotku hazretlerine ÅŸikâyet etmiÅŸ: “Hocam, ben Kabe’ye gittim, tavafı yaptım ama ÅŸu kadarcık bir heyecan, bir feyiz, bir tat, bir lezzet, hiçbir ÅŸey duyamadım. Kalbim kaskatı ne aÄŸlamak geliyor ne bir heyecanlanmak var içimde.” 

​

Hocamız ona bir dua etmiÅŸ. O duadan sonra tavafa girmiÅŸ, aÄŸlaya aÄŸlaya, aÄŸlaya aÄŸlaya, feyizden, zevkten mest olmuÅŸ. 

​

İnsanın bir kusurundan, bir kabahatinden dolayı bazen kalbi katı olur. 

​

İbadetin sevabını Allah en çok en güzel duygularla, en içten yapana verir. Takvası en çok olana verir. Duygusuz, namaza durmuÅŸ, aklı parada pulda, çarşıda pazarda, alışta veriÅŸte; ona vermez. Ötekisi aÄŸlaya aÄŸlaya namaza durmuÅŸ. Allahu Ekber demiÅŸ, aÄŸlıyor; Fatiha’yı okuyor, aÄŸlıyor; secdeye varmış, aÄŸlıyor:

​

  • Mübarek, dövdüler mi, niye aÄŸlıyorsun; bir yerin mi acıyor, ondan mı aÄŸlıyorsun?” 

  • “DeÄŸil.”

  • “Niye aÄŸlıyorsun?”

  • “Sorma hocam, karıştırma, kurcalama.”

​

Neden aÄŸlıyor? Çünkü içinden güzel duygular geliyor. 

​

“Hocam, güzel duygusu filan olur mu, günahına aÄŸlıyor.” Günahına aÄŸlamak da çok güzel! Bir insan günahına aÄŸladı mı, ÅŸöyle gözünden bir sinek başı kadar bir damla gözyaşı çıksa azıcık bir aÄŸlamak bile çok sevap. GözyaÅŸları topraÄŸa döküldü mü inci taneleri gibi, afv u maÄŸfiret olunuyor. 

​

Onun için yaptığınız ibadeti takvâ ile yapmaya çok dikkat edin. Duyarak; duygulu, hassas insan olarak, düÅŸüne düÅŸüne, edebli edebli yapmaya çalışın. 

​

 “Hocam bu edeb ne demek?”

​

Edeb, “bir iÅŸin esasına uygun yapılmasını gösteren kaideler” demektir. O iÅŸin nasıl yapılması gerekiyor? Bu iÅŸin tam bir ustası, en iyisi bu iÅŸi yaparsa nasıl yapar? İşte onları yazmak gerekse ÅŸöyle yapar, böyle yapar. İşte bu iÅŸin âdabı budur... 

​

Haccın Sosyal Yönü

Bu yüzyılın insanını en çok heyecanlandıran hususlardan biri olan hac, muhteÅŸem bir toplantı oluyor. İslâm’da topluluk yani cemaat çok büyük önem taşıyor. Hakikaten İslâm dininin bütün ahkâmı, cemaati kuvvetlendirmeye; toplumu, topluluÄŸu güçlendirmeye, muhabbetlendirmeye yöneliktir. Toplanmayı, birliÄŸi beraberliÄŸi, muhabbeti teÅŸvik etmektedir. TopluluÄŸun teÅŸekkülüne mâni olan her ÅŸey çok büyük günahtır. TopluluÄŸu saÄŸlayacak her türlü davranış sevaptır. 

​

Selam sevaptır; cemaatle namaz sevaptır; Müslümanın kardeÅŸini sevmesi sevaptır. Ama bunun karşılığında ara bozmak çok büyük günahtır. Cemaatten uzak düÅŸmek, tefrikaya düÅŸmek günahtır. İslâm dini, bütün ahkâmı ile toplumu teÅŸvik ediyor, Müslümanların muhabbetli bir toplum olmasını saÄŸlamaya çalışıyor. Bunu, ibadetlerde de emrediyor.

​

Namazın cemaatle kılınması, evde kılınmasından 27 kat daha sevap oluyor. Büyük mescidlerde, cuma namazı kılınan mescidlerde kılınması 50 misli sevap oluyor. Dağın başında ezan ve kamet getirerek, görünen görünmeyen varlıkları, melekleri toplayarak kılınan namaz 50 misli sevap oluyor. Mekke-i Mükerreme’de kılınan namaz, yapılan ibadet 100 bin misli sevap kazanmaya sebep oluyor.

​

İnsan evinde cemaatle namaz kılsa, “Çoluk çocuÄŸu topluyorum namaz kılıyorum.” diye evinde kılıyorsun ama camideki kadar sevabı olmaz.

“Mahalledeki mescidde kılıyorum hocam.” 

​

Mahalledeki mescidde, köydeki camide kılarsın ama ÅŸehirdeki kadar olmaz. Ona 25, ötekisine 50. 

Kulağını dayadı bir ezan okudu, daÄŸlara taÅŸlara Allah’ın varlığını birliÄŸini ilan etti. Ondan sonra kamet getirdi, namaz kıldı. Bunun sevabı bire 50. O da çok sevap.

​

Ama Mekke-i Mükerreme’de 100 bin misli. 

​

Namazda bunu görüyoruz. Namaz yetmiyor; Allahu Teâlâ hazretleri haftada bir cuma namazını emretmiÅŸ. Dinî ahkâm cuma namazı kılmanın önemini vurgulamış. Cuma namazını üç defa mazeretsiz, makbul bir özür olmadan terk etmenin kalp mühürlenmesine, insanın mânevî bakımdan çok büyük cezaya uÄŸramasına sebep olacağı bildirilmiÅŸ. Böylece haftada bir Müslümanları topluyor. 

​

Günde beÅŸ defa toplantı yetmiyor veya onun üstüne ilaveten, fazileten haftada bir cuma namazı; o da muhteÅŸem bir ibadet. O da kâfi gelmiyor; bütün dünya Müslümanlarının yılda bir defa bu mübarek mahalde toplanmasını saÄŸlayan bir ibadet emrediliyor. O zaman insanoÄŸlu için İslâm’ın ne kadar önemli olduÄŸu anlaşılıyor. 

​

İslâm muhabbeti teÅŸvik ediyor. Tamam, iyi, güzel; muhabbeti teÅŸvik ediyor ama ibadetlerini gösteriyor. Bir araya geleceksin, namazı beraber kılacaksın, Cuma’yı beraber kılacaksın, haccedeceksin; bütün Müslümanlar bir araya gelecek. 

​

Dünyanın her yerinden geliyor; Malezya’dan, Endonezya’dan, Afrika’dan, Amerika’dan, Japonya’dan, Asya’dan, Avrupa’dan… Müslümanlar bir araya geliyorlar ki cihanÅŸümul anlamda İslâm’ın meselelerini konuÅŸsunlar. 

​

“E mübarekler! Niye helva yapıp yemiyorsunuz?” demiÅŸ. Nasreddin Hoca saÄŸ olsaydı gelir, Müslümanlara bunu sorardı. “Hepiniz toplanmışsınız, bu diyara gelmiÅŸsiniz. E mübarekler! İslâm’ı konuÅŸsanıza.” 

​

Bunu hisseden Müslüman münevverler, aydınlar bunları yapmaya çalışıyorlar. 

​

Burada birtakım kuruluÅŸlar bazı toplantılar yapıyor. O toplantılara bazı kardeÅŸlerimiz çaÄŸrılıyor, katılıyor. Bu iÅŸleri idrak edemeyen avâm-ı nâs hac ibadetini yapıp geçip giderken; gelenlerden içinden bu evsafta olanları tespit ettiklerini toplantıya çağırıyorlar. Suud hükümeti de böyle ÅŸeyleri kolaylaÅŸtırıyor. Hatta bazılarını kendisi davet ediyor; “Buyurun, haccı bizim misafirimiz olarak yapın, diyor. Bunlar Mina’da, Arafat’ta. Mekke-i Mükerreme’de, muhtelif yerlerde hac esnasında toplanıyorlar ve İslâm’ın, Müslümanların meselelerini müzakere ediyorlar: fiilen böyle ÅŸeyler oluyor.

​

Ben zaman zaman fıkıh kitaplarının yeniden yazılmasını temenni ederim. Mesela bir “Hac Kitabı” yazıldığı zaman öyle ÅŸeyler vurgulanmalı ki haccı yapacak olan insan; “İlk önce bunu yapmam lazım.” diye düÅŸünmeli. 

​

“Hacca gidiyorsun kardeÅŸim, orada bütün Müslümanlar toplanacak, alem-ı İslam'ın kalbi orada atacak. Dünyanın her yerinden kardeÅŸler gelecek. Oradaki insanlarla tanış, kartlarını al, adreslerini al; onlara da ‘İslâm sizin memleketinizde nasıldır?’ diye sor, dertleÅŸ. ‘Benim memleketimde böyledir. Sana nasıl yardım edebilirim, sen bana nasıl yardım edebilirsin?” diye konuÅŸ. 

​

Kitaplarda; “Haccın en önemli, en mühim iÅŸlerinden birisi budur.” diye siyah, kocaman harflerle, aralıklı yazmak lazım. Döne döne yazmak lazım; evirip çevirip tekrar tekrar hacının karşısına getirmek lazım. 

Allah’ın Sembolleri

Mustafa İslamoÄŸlu’nun Hac Risalesi (DüÅŸün: 2014) ve Hac ve Umre Yazıları (DüÅŸün:2013) adlı kitaplarından kısaltılarak alınmıştır.

​

Åžeair, "Semboller'' demek. Kur' an bu kavramı Haccı ifade eden bir terkip olarak "Allah'ın sembolleri" (ÅŸe'âirillah) ÅŸeklinde kullanır. Bir yerde sembollerden söz ediliyorsa, orada durmak gerek. Çünkü hiçbir sembol, bizatihi kendisine atıf yapmaz. Her sembol kendi dışında bir hakikate atıftır ve sembolize ettiÄŸi bir deÄŸer vardır. Haccı anlamak isteyen, ÅŸu soruyu sormak zorundadır: Peki, hac Allah'ın sembollerindense, bu semboller neyi sembolize ederler?

​

Yani Allah bu sembollerle neyi anlatmıştır! 

​

Hac yolu, "hayat yolunu" sembolize eder…

Bu yolda İnsan et-kemik deÄŸil, Hacerülesved taÅŸ deÄŸil, zemzem su deÄŸil...  

​

Sembollerin sembolik deÄŸeri göz ardı edilirse, geriye ne kalır ki? EÄŸer sembolize ettiÄŸi ÅŸeyi görmezden gelirseniz bayrak "bir parça bez", vatan büyücek bir "gayrı menkul" olarak görülmez mi? 

​

Hac ve haccı oluÅŸturan sembolik hareketler için Kur'an'da ÅŸeairullah ifadesi kullanılır. Anlamı "Allah'ın sembolleri" demektir. Kur'an diÄŸer ibadetler için bu ifadeyi kullanmaz. 

​

Hz. Peygamber'in dilinde de hacla ilgili terimler, diÄŸer ibadetlerden farklı olarak ifade edilmiÅŸtir. Mesela, hac ibadetinin tüm birimleri "menasik" terimiyle ifade edilir. Yine diÄŸer ibadetlerin makbul olması" dilenirken, yalnız haccın "mebrur olması" dilenir. 

​

Bütün bunların da gösterdiÄŸi gibi, haccı diÄŸer ibadetlerden ayıran temel bir nitelik vardır. O da sembolik yanının ağır basmış olmasıdır. Hac sembollerle donanmış müthiÅŸ bir ibadetler mecmuasıdır. Mali, bedeni, ferdi, içtimai, siyasi boyutları bünyesinde toplayan en kapsamlı ibadettir. 

​

Sembolik boyutuyla adeta ayı gösteren parmaktır hac. EÄŸer parmağın gösterdiÄŸi yere bakmaz da parmaÄŸa bakarsanız, elbette Kâbe'nin ÅŸahsında "taÅŸtan bir yapı", Hacerülesved’in ÅŸahsında "taÅŸ", Arafat'ın ÅŸahsında "çölde bir tepe", zemzemin ÅŸahsında "su" göreceksiniz. Bu durumda, -hâÅŸâ- tavafı "dolapçı beygiri gibi dönmek, Safa ile Merve arasındaki sa'yi "uzun bir volta atmak", kurbanı "mal boÄŸazlamak", hatta haccı "dinsel turizm" olarak nitelemek iÅŸten bile deÄŸildir.  

Sembolik İbadet

Ali Åžeriati’nin Hac (Åžura: 1991) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

​

Hac, diÄŸer dinî veya dinî olmayan hüküm ve ameller arasında müstesna bir yere sahiptir.

​

Hac, "MüteÅŸabih bir hüküm"dür..., MüteÅŸabih ayet gibi...!

​

Kur'an'daki ayetler iki kısımdır: Muhkem ve MüteÅŸabih. Muhkemler, tek boyutlu ayetlerdir. Açık, sabit manası olan sözlerdir. MüteÅŸâbihler ise çok boyutlu ayetlerdir. Zihni deÄŸiÅŸik yollara sevk eden, birkaç mananın anlaşıldığı sözlerdir.

​

En zengin, en esaslı manalar, "müteÅŸâbihât" kapsamında gizlidir. Her çaÄŸda ve her keÅŸifle, bu ayetlerin sayısız batınlarından bir batın açılır; düÅŸünce ve duyguların deÄŸiÅŸim ve geliÅŸiminde, beyanın sırlarla dolu karmaşık dokusu içerisinde bu ayetler daha bir açılır, daha bir aydınlanır.

"Kur'an'ın sözü"nü sade bir mesaj yapan, bu MüteÅŸabih ayetlerin çok renkli, yüzlerce kenarlı prizmasıdır. Mesajındaki sadelikten dolayı, onları, bir çöl bedevisi kolayca anlayacağı, kendisini ona muhatab göreceÄŸi gibi, medenî bir filozof da onun sanatsal mucizesi, manevî zenginliÄŸi ve fikrî kurgu derinliÄŸinden hayrete düÅŸer, bu filozofun araÅŸtırmacı düÅŸüncesi ve anlam bulucu gönlü, onun sonuna eriÅŸemez, onu aÅŸamaz!

​

Bu MüteÅŸabih ayetlerdir ki bu kitabın ebedîliÄŸini, etkinliÄŸini, öÄŸreticiliÄŸini, sürekli tazeliÄŸim; her ÅŸeyi çürüten, köhne yapan ve öldüren zaman sürecine ve de "kevn ve fesad", "ölüm ve hayat" yeri olan zemine karşı korumuÅŸ, teminat altına almıştır.

​

Benim gözümde, hükümler de ayetler gibi muhkem ve müteÅŸâbih diye ikiye ayrılır. Cihad, bir "muhkem hüküm"dür. Hacc ise bir "müteÅŸâbih hüküm"! Bu "müteÅŸâbih hükm"ün anlaşılmasını zorlaÅŸtıran, onu beyan etmek için seçilen dilin, "remizli bir dil", bugünkü ıstılahıyla sembolik dil oluÅŸudur. Bunun anlaşılmasını daha da zorlaÅŸtıran ÅŸey ise, bu "sembolik dil"in "lafız" deÄŸil", "hareket" oluÅŸudur.!

​

Ve sessiz bir hareket!

​

"Remzî hareketler"le açıklanmış olan "müteÅŸabih bir hüküm"!

​

Ve Haccı müteÅŸabih kılan sadece "dil" deÄŸildir. Onun müteÅŸabih içeriÄŸi vardır!

​

Niçin böyle?

​

Zira Hacc, içindekileri, bir çaÄŸda, bir neslin gözü önüne çıkarıp koyacak ve bir "kavrayış" ihtiyacı ve bir "duygu" gücü için sofraya getirecek kadar basit birÅŸey deÄŸildir. O takdirde gelecek asırlar için tekrarlanan bir gelenek haline gelir ve gelecek nesiller için kalıpsal seronomilerden, abes ruhsuz, bomboÅŸ, kelâmsız, rolsüz, nakışsız, köhne, bitmiÅŸ ve tarihte kalmış bir ÅŸeyden ibaret olurdu!

​

Hac, genel bir bakışla insanın Allah'a doÄŸru varlık seferidir; AdemoÄŸullarının yaratılış felsefesinin sembolik gösterisi; bu felsefede ortaya konan ÅŸeyin nesnel tecessümüdür. Tek kelimeyle Hacc, "yaratılış tiyatrosu"dur. Bu gösterimin yönetmeni Allah, dili ise harekettir.

 

  • Asıl karakterler: Adem, İbrahim, Hacer ve İblis;

  • Sahneler: Harem ve Mescid-i Haram bölgesi, Sa'y, Arafat, MeÅŸ'ar, Mina.

  • Semboller: Ka'be, Safa, Merve, gündüz ve gece, gün batımı ve gün doÄŸumu, put, kurban.

  • Elbise ve süs: İhram, tıraÅŸ ve taksir... Bu tiyatroda oyuncular kim?

​

Bu daha da şaşırtıcıdır.

​

Buluşma Zamanı

Åžimdi, kapı çalma zamanı gelmiÅŸtir; vakit, kapı çalma vaktidir. Zilhicce'dir, Hacc ayı: Hürmet ayı. Bu ayda kılıçlar dinlenmeye çekilmiÅŸ, savaÅŸ atlarının kiÅŸnemesi, savaÅŸçıların ve kılıç kuÅŸanmış olanların naraları çölde sessizliÄŸe gömülmüÅŸtür.

​

SavaÅŸ, kin ve korku, yerini barış, perestiÅŸ ve güvenliÄŸe bırakmıştır. Halkın, Allah'la görüÅŸme zamanıdır; Mevsim'inde gitmek gerek oraya. Allah'ın yatıma, insanlarla birlikte gitmek gerek. İbrahim'in yeryüzündeki çaÄŸrısını duymuyor musun?

​

Zaman, buluÅŸma zamanıdır.  

​

Borçlan ödemek, keder ve sıkıntılardan kurtulmak, kahır ve kırgınlıkları atarak barış yapmak, hesapları kapatmak, diÄŸerlerinden helallik dilemek, yaÅŸamını, iliÅŸkilerini, suretini, birikim ve kazanımlarını aklamak, evet bütün bunları, hemen burada ölecekmiÅŸsin, sanki bir daha dönmemecesine gidiyormuÅŸsun gibi yapmak, son veda anının bir sembolü, insanî yazgının bir iÅŸareti, ebediyete kavuÅŸmak için bütün her ÅŸeyi kesip atmanın bir göstergesi ve dolayısıyla: vasiyetin bir ifadesidir, yani ölümün iÅŸareti, ölüm için bir provadır. Ölüm ki bir gün seni zorla seçer...

​

Sen ÅŸimdi Haccet, sonsuzluÄŸa yönel, Allah'la görüÅŸmeye, Hesap Gününe, artık "amel edemeyeceÄŸin" yere: mahkemeye; kulak, göz ve kalbini yargılayacakları, tek tek hesaba çekip sorgulayacakları mahkemeye.

​

O halde ÅŸimdi "dâr-i amel"de [amel yurdu] iken, kendini "dâri hesâb"a [hesap yurduna] yolculuk için hazırla. Ölüm için idman yap. Bir bakıma ölümü prova et. "Ölmeden önce öl."!

​

Haccet!

​

Hac mı?...

​

Hac, O'na dönüÅŸün bir göstergesidir; O, mutlak ebediyettir, O, sonsuzdur. O'nun sınırı, ucu-bucağı yoktur.

​

"O'na" dönüÅŸ, mutlak kemâl, mutlak iyilik, mutlak güzellik, mutlak güç, ilim, deÄŸer ve hakikate doÄŸru hareket etmek; yani Mutlak'a doÄŸru hareket, mutlak kemâle doÄŸru mutlak hareket, ebedî hareket demektir.  

​

İslam: "Allah'a doğru" gidiştir.

​

Allah senden uzak değildir ki ona kavuşasın. Allah senden daha yakındır.

​

Ve Allah, ulaşılabilmekten, ulaşılabilecek olandan uzaktır, münezzehtir.

​

Zaman "buluÅŸma zamanı"dır: Haccet! Mîkât'a git, İnsan'ın büyük Dostuyla, yani seni insan yaratan Dostla randevun var.

​

​

bottom of page