Arayan İnsan
İslam'a Giriş
Mekke
Prof. Dr. M. Esad CoÅŸan’ın Hac ve Umre (Server İletiÅŸim: 2015) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..
​

Åžu diyarları bir düÅŸünüverin. Hz. Adem atamız buralarda dolaÅŸmış.
Zamanın geçmesiyle izleri kalmış veya kalmamış olan yerinde, oÄŸlu İsmail aleyhisselam ile beraber bu binayı Allahu Teâlâ hazretlerinin emri üzere, o mübarek mahalde tekrar bina eylemiÅŸ.
Buralar nice peygamberlerin ziyaretgâhı olmuÅŸ, cevelangâhı olmuÅŸ, devran ettiÄŸi yerler olmuÅŸ. Rükn ile Makam arasında, Hicr-i İsmail’de, Kâbe-i MüÅŸerrefe’nin çevresinde nice peygamberin medfun bulunduÄŸunu kitaplarımız yazıyor. Çok peygamberlerin kabirleri vardır. Ama artık bilinmiyor.
​
İbrahim aleyhisselam duasında ne diyor?
​
“Yâ Rabbi! Ben zürriyetimden bir kısım evladımı, hanımımı ve çocuÄŸumu, senin muhterem, mukaddes evinin yanındaki ekin bitmez bir vadiye iskân ettim.”
​
“Yâ Rabbi! Sen onlara rızıklar, meyveler, sebzeler ver; yesinler, içsinler, mahrum bırakma, rızıkları bol olsun.” diyor.
​
Kâbe-i MüÅŸerrefe’yi İbrahim aleyhisselam’ın yeniden ortaya çıkarması ve bina etmesini Allah emretti. Orada Kâbe’nin bina edileceÄŸini vahyetti. Hem İbrahim aleyhisselam biliyordu hem Hacer validemiz biliyordu hem de İsmail aleyhisselam biliyordu. Cebrail aleyhisselam; “Åžuraya Kâbe’yi bina edeceksiniz, inÅŸaat yapacaksınız.” diye yerini gösterdi.
​
Peygamberlerin çoÄŸu Cebel-i Ebû Kubeys’te defnedilmiÅŸ; Safa tepesinin arkasında, ÅŸimdi Saray’ın olduÄŸu yerde. ÇoÄŸu oralarda medfun. Bir kısmı rükn ile makam arasında defnedilmiÅŸ. İsmail aleyhisselam Hicr-i İsmail’de defnedilmiÅŸ. Kâbe’nin o açık olan duvarın arkasındaki kısmında daha nice nice peygamberler olduÄŸu rivayet ediliyor.
​
Kentlerin Anası
Mustafa İslamoÄŸlu’nun Hac Risalesi (DüÅŸün: 2014) ve Hac ve Umre Yazıları (DüÅŸün:2013) adlı kitaplarından kısaltılarak alınmıştır..
​

Mekke: Kentlerin Anası
Mekke, uçsuz bucaksız bir çölün baÄŸrından fışkırmış volkanik lav kayalığı ormanının ortasındaki dar bir vadide kurulmuÅŸ mütevazı bir ÅŸehir. Etrafı çepeçevre siyah volkanik granit taÅŸlarından oluÅŸan sivri ve çıplak tepelerle çevrili.
​
Kâbe’nin bulunduÄŸu yer bir volkan aÄŸzı görünümünü vermektedir. Yeryüzünün oluÅŸum çağında burada gerçekleÅŸen muazzam bir püskürme etrafı çepeçevre saran tepeleri oluÅŸturmuÅŸtur.
​
Mekke’nin ortasında yer aldığı, bu lav kayalıklarından oluÅŸmuÅŸ siyah tepelerle çevrili irili ufaklı abartısız yüzlerce havza var bölgede. Müzdelife’nin, Mina’nın ve Arafat’ın da bunlardan birer havza olduÄŸu hemen göze çarpıyor.
En’am 92 ve ÅŸura 7’den yola çıkarak Mekke’nin yeryüzünde insanoÄŸlunun ilk kurduÄŸu ÅŸehir olduÄŸunu düÅŸünmemiz gerekir. Çünkü Kur’an ona “Ummu’l-Kurâ” adını verir. Yani ÅŸehirlerin anası;
“İşte bu, bütün kentlerin anası ve onun çevresinde oturan herkesi uyarman için yücelerden indirdiÄŸimiz ve kendisinden önceki vahiylerden bugüne kalan tüm hakikatleri doÄŸrulayan bir kitaptır.” (6.92)
​
Buzul çağında insan yerleÅŸimine en elveriÅŸli, yemyeÅŸil bir bölgedir. Yani ki burası yerkürenin göbeÄŸidir. Allah’ın insana misafirhane olarak hazırladığı, dayayıp döÅŸediÄŸi yeryüzü, ilk olarak insan misafirini burada ağırlamıştır.
Yeryüzünün çok sonraki devirlerde çöllerle kaplanacak olan bölgelerinin, kadim zamanlarda ilk insan yerleÅŸimine en uygun sulak ve yeÅŸili bol yerler olduÄŸu bugün artık bilinen bir gerçektir. Öyle anlaşılmaktadır ki, insanoÄŸlunun ilk çaÄŸlarında yerleÅŸime çok elveriÅŸli olan bu bölge, küresel iklim deÄŸiÅŸiklikleri sonucunda çölleÅŸmiÅŸ ve kurak hale gelmiÅŸ. Bu da bölgeden diÄŸer verimli coÄŸrafyalara göç hareketlerini getirmiÅŸtir.
​
Kâbe: Kurulan Yeryüzündeki İlk İbadet Yeri
Bu ayette ve ÅŸura suresinin 7. ayetinde geçen “ÅŸehirlerin anası” ifadesi, ÅŸu ayetle birlikte okunmalıdır:
“Åžu bir gerçek ki, insanlık için inÅŸa edilen ilk mabed Bekke’deki bereket ve bütün bir insanlık için rehberlik merkezi olan (Kâbe) dir ki orada hakikatin apaçık belgeleri yer alır; orası bir zamanlar İbrahim’in eÄŸleÅŸtiÄŸi yerdir; kim oraya girerse esenlik ve güvenliÄŸe kavuÅŸur: Bundan dolayıdır ki, ona ulaÅŸmaya güç yetiren bütün insanların Beyti haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır, inkarda ısrar edenlere gelince; bilsinler ki, Allah yarattığı alemlerden bağımsızdır, her açıdan kendi kendisine yetendir. ” (3.96-97)
​
Kâbe, yeryüzünde kurulan ilk mabeddir. Mekke ise tüm ÅŸehirlerin anası, yani insan soyunun ilk medeniyet beÅŸiÄŸi. Müslüman tasavvuru Kâbe ve Mekke’ye böyle bir misyon biçer.
​
el-Beytü’l-Mamur’un yeryüzündeki izdüÅŸümü olan Kâbe’yi, ilk kez ibadet yeri olarak kullanan, insan soyunun atası Âdem’dir.
​
Bir yoruma göre ilahi otoriteyi temsil eden arşın altında bulunan el-Beytu’l-Ma’mur’un yeryüzündeki izdüÅŸümü olarak inÅŸa edilen Kâbe, insanlığın ilk atasına mabetlik etmiÅŸtir. Mekke iÅŸte bu ilk mabed etrafında ÅŸehirleÅŸmiÅŸ ilk yerleÅŸim birimidir.
​
Mekke ve Kâbe’nin İkinci İnÅŸası
Mekke ve Kâbe’nin tarihi Hz. İbrahim’le baÅŸlamamıştır. Hz. İbrahim, bir ibda edici (sıfırdan kurucu) deÄŸil, bir ihya ve inÅŸa edicidir. İbrahim suresinin 23. ayetinden de bu açıkça anlaşılmaktadır.
​
İlk bakışta göze çarpan coÄŸrafi gerçek, bu arazinin, günümüz ÅŸartlarında insan yerleÅŸimine hiç de elveriÅŸli olmadığıdır. Bölgede ırmak, göl gibi doÄŸal bir su kaynağı yok. Bölgede ziraat yapılmaya elveriÅŸli toprak yok. Bölgede hayvancılığa elveriÅŸli bir iklim ve otlak yok.
​
ÇocuÄŸu İsmail’i ve onun annesi Hacer’i bu ıssız ve kurak vadiye getiren Hz. İbrahim de bu gerçeÄŸi tüm çıplaklığıyla fark etmiÅŸ olmalı ki, yukarıda alıntıladığımız İbrahim suresinin 37. ayetinde bölgenin bu olumsuz özelliklerini sayarak ailesini sırf ibadet etsinler, iyi bir kul olsunlar diye bu insan yaÅŸamına elveriÅŸli olmayan araziye yerleÅŸtirdiÄŸini ifade ederek, Allah’tan onların rızıklandırılmalarını niyaz eder.
​
“Yine, Kâbe’yi insanlık için daimi bir merkez ve kutsal bir güvenlik bölgesi kılmıştık, ÅŸu halde İbrahim’in makamını dua ve ibadet yeri edinin. Nitekim biz İbrahim ve İsmail’e, Tavaf edecekler, iç dünyasını imar için içe kapanacaklar ve uzun uzun rükû, ve secde ite namaz kılacaklar için mabedimi temiz tutun diye emretmiÅŸtik. Hani İbrahim de ÅŸöyle dua etmiÅŸti: ‘Rabbim! Burasım güvenli bir bölge kıl, onun sakinlerinden Allah’a ve ahiret gününe inananları her türlü nimetle rızıklandır!’ Allah karşılık verdi: ‘Onlardan hakikati inkar edenleri de, kısa süren bir safadan sonra, yakıcı bir azaba mahkûm ederim ki, orası pek fena bir duraktır’.” (Bakara, 125-126).
​
Kâbe’nin yerinin Hz. İbrahim’den önce de mabed olarak bilindiÄŸi İbrahim 37. ayetteki “ben neslimi senin kutsal evinin yanma ziraata elveriÅŸsiz bir vadiye yerleÅŸtirdim.” demesinden de istidlal yoluyla çıkarılabilir.
​
Kâbe, Hz. İbrahim ve oÄŸlu tarafından içerisinde ibadet edilmek üzere inÅŸa ve ihya edildiÄŸinde, Hz. İbrahim Allah’ın emriyle insanları buraya ziyarete çağırmıştır. Bu çaÄŸrı Allah indinde öylesine kabul görmüÅŸ ki, banisinin ölümünden binlerce yıl sonra dahi dünyanın dört bir yanından insanlar bu bakır renkli, çorak ve kurak araziye sevinç gözyaÅŸlarıyla bir sel gibi akmaya devam etmektedirler.
​
Ezraki’nin naklettiÄŸi, sözlü gelenek tarafından dilden dile aktarılan Adem’in Kâbe’ye kavuÅŸma kıssası özede ÅŸöyle: Âdem cennetteyken meleklerin el-Beytu’l-Ma’mûr’daki tesbih ve tekbir seslerini iÅŸitiyordu. O da bu meleki koroya katılıyordu. DüÅŸüÅŸ’ten sonra gurbet ve yalnızlığı birden yaÅŸadı.
​
Âdem cennetten uzaklaÅŸtırıldıktan sonra, el-Beytu’l-Mamur u tavaf eden meleklerin tesbih ve tekbir seslerini duyamaz olmuÅŸtu. Hasret kaldığı o sesleri yeniden duymak, o seslere eÅŸlik etmek iÅŸtiyakıyla yanıp tutuÅŸuyordu, iÅŸte Kâbe Âdem in bu iÅŸtiyakına bir cevap olarak Allah’ın emri, meleklerin de yardımıyla bina edildi.
Milyonlarca insanın yüz sürmek için can attığı bu sade ve mütevazı yapı, tevhidi sembolize ediyordu. Bu küçük yapı, sadeliÄŸi ve mütevazılığı ihbarıyla dünyadaki hiçbir sanat eseriyle karşılaÅŸtırılamayacak kadar orijinal bir yapıydı.
​
Kabe’ye Yolculuk
İnsanlığın tanıdığı en büyük iman hamlesi bu topraklarda baÅŸlamıştır. Âdem, Havva’sına ve yitirdiÄŸi cennetine bu bölgede kavuÅŸmuÅŸtur. Artık tarihen sabit bir gerçektir ki, üç semavi ÅŸeriatın ortak atası İbrahim, onun aziz hatıraları Hacer ve İsmail bu bölgede rollerini oynamışlardır. Hepsinden öte Son Peygamber insanlığın kararan ufkunu yeniden aydınlatan ebedi mesajını bu bölgede almaya ve yaymaya baÅŸlamıştır.
​
İnsanlığın ilk mabedi olan Kabe, yeryüzünün baÄŸrını insan yaÅŸamına açtığı ilk yerdir. Bu niteliÄŸiyle insanoÄŸlu bu mekâna, yeryüzünde yaÅŸadığı sürece minnet ve teÅŸekkür borçludur. Tabi ki bu teÅŸekkür gerçekte Kâbe'ye deÄŸil, Kâbe'nin Rabbine’dir.
​
Mekke insanlığın baba ocağı-ana kucağıdı.
​
Kâbe'ye yolculuk... Anlamsızlığın revaç bulduÄŸu bir dünyada, anlama doÄŸru yolculuktur.
​
Yeryüzünün göbeÄŸine yürümek...
​
Nasıl ki ana rahmindeki bir bebek göbeÄŸinden besleniyorsa, er-Rahmân ve er-Rahîm'in sınırsız ve sonsuz rahmetine muhtaç yeryüzü ve onun kutlu konuÄŸu insan da bu manevi kordondan besleniyor.
​
Kur'an "Ona bir yol bulabilen herkesin Kâbe'yi ziyaret etmesi, Allah in insanlık üzerindeki hakkıdır" der. (Âl-i İmran 97)
​
Ayetteki "insanlık" kelimesine dikkat. Adeta insandan yeryüzünde kendisine ev sahipliÄŸi yapan ilk mekâna vefa borcunu ödemesi, baba ocağını ziyarete gider gibi ziyaret etmesi istenmektedir.
​
Bunun için Kâbe'yi ziyaret, yani hac ve umre, kaynaÄŸa yöneliÅŸ, öze dönüÅŸtür.