top of page

Safa ve Merve Arasında Sa’y Etmenin Sırrı

Åžah Veliyullah Dihlevi‘nin Hüccetullahi'l BaliÄŸa (İz:2001) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Safa ve Merve arasında sa’y etmenin sırrı, hadiste geldiÄŸi üzere ÅŸudur: Hz. İsmail’in annesi Hacer, suları tükenip de zor durumda kalınca bu iki tepe arasında su bulabilme ümidiyle koÅŸmuÅŸ, yavrusuna bir ÅŸey olur korkusuyla dönmüÅŸ ve böylece yedi defa gidip gelmiÅŸti. Allah Teâlâ, onun çaresizliÄŸini Zemzem’i çıkararak ve insanların kalplerine oraya yerleÅŸmelerini ilham ederek gidermiÅŸti. Dolayısıyla onun evlatlarına ve tabilerine bu nimetten dolayı ÅŸükretmeleri vacip olmuÅŸtur. 

​

Bu mucizeyi hatırlamak, insanın hayvanî gücünü hayret ve dehÅŸete düÅŸürür ve insanları Allah’a yaklaÅŸtırır. Bu konuda, kalbin bu ikisiyle destek bulması gibi yararlı bir ÅŸey olamaz. Mekke’ye ilk giriÅŸ anında açık, munzabıt ve insanların alışageldikleri ÅŸeylere muhalif olan, nefsin zelil kılınması manası taşıyan bir fiil ile onların sıkıntı ve zorluklarla dolu hallerine benzemeye çalışmak, dil ile onları yad etmekten çok daha etkili olur. 

Sa'y

Ali Åžeriati’nin Hac (Åžura: 1991) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

​

Mâkâm-ı İbrahim'de tavaf namazını ifa ettikten sonra "Sa'y yeri" ne gidersin; Safa ile Merve tepeleri arasında, üçyüz metre kadar bir mesafe. İki tepenin arasını yedi kez "sa'y" edersin.  

Sa'y, hedefi olan arayış dolu bir harekettir, koşmak ve atılmaktır.

​

Burada Hacer'sin!

​

Hacer: bir kadın, övünçsüz, tahkir olmuÅŸ bir kadın, bir câriye...: Sara'nın cariyesi!

​

Fakat Tevhid düzeninde: bu cariye Allah'ın muhatabı, Allah'ın büyük Peygamberlerinin annesi, Allah'ın rasülü, Allah'ın yarattığı en güzel ve en aziz deÄŸerlerin tecelligahı.

​

AÅŸk buyruÄŸuyla süt emen çocuÄŸunu tutup mamur ÅŸehirden, kendi hayat ve toplumundan, akrabalarından, bu taÅŸ ve asık suratlı tepelerin arasına geldi, tek başına, hiçbir azığı ve hiçbir kimsesi yok, sadece aÅŸkı var!

​

Geldi, çocuÄŸunu -Allah'ın fermanıyla- bu vadinin ortasına bıraktı, kuru, yanık, susuz, erimiÅŸ, kurak, bitkisiz bir vadi, bir hiç yani.

​

Korku, dehÅŸet, ürperti, yalnızlık ve ölüm vadisi... Mutlak tevekkül!

​

Ne kadar ÅŸaşırtıcı bir ÅŸey! Allah böyle yap demiÅŸtir: Ben sana, çocuÄŸuna, yaÅŸamına, geçimine ve geleceÄŸine kefilim! Sen ey Hacer! teslimiyet ve tevekkül timsali, aÅŸka inancın ve tevekkülün büyük muzafferi! Sen benim himayem altındasın.

​

Ve Hacer, teslimiyet ve itaatle çocuÄŸu vadinin ortasına bırakmıştır. Zira Allah böyle demiÅŸti.

AÅŸk, böyle istemiÅŸti!

​

Fakat Hacer, teslimiyet ve rıza kahramanı bu kadın, hiç durmaksızın ayaÄŸa kalktı, tek başına, Mekke çevresindeki kuru, kurak, yanık-yakıcı daÄŸlarda su aramaya, su bulmak için koÅŸuÅŸturmaya, bütün gücüyle aramaya, hareket, gayret, himmet, kararlılık ve kendine güvenle, kendi ayakları üzerinde durarak, kendi iradesiyle, kendi düÅŸüncesiyle su bulmaya çabaladı. Bir kadın, bir anne, tek başına, âvâre, periÅŸan, muzdarip, mesul, telaÅŸlı, arayış içinde, âşık, dertli, korumasız, evsiz, kimsesiz... ama umutlu, bir esir, bir garib, bir câriye…

​

Yüksek tepelerin başında feryad etmeden koÅŸuÅŸturuyor. Su arayışı içinde!

​

İbrahim kültürünün prometesi, Bir Tanrı deÄŸil, bir câriye. "AteÅŸ" deÄŸil "su" bahÅŸeden bir câriye.

Su mu? Evet su! Gayb deÄŸil, metafizik deÄŸil, âb-ı hayat deÄŸil.  

​

Peki ya nedir?  

​

Maddi'nin maddîsi. Yeryüzünde akan sıvı bir madde. Maddî hayatın teÅŸne olduÄŸu, bedenin muhtaç olduÄŸu, vücudunda kan halini alan, annenin memesinde süte dönüÅŸen ve çocuÄŸun aÄŸzında su olan ÅŸey!

​

Su aramak için Sa'y, maddî hayatın olmazı olmazı...

​

Ve Sa'y: maddî bir iÅŸ, Maddi bir çaba; su için, ekmek için, susuzluÄŸunu gidermek için, çocuÄŸunun açlığını gidermen için, iyi yaÅŸaman için çabalamak ve koÅŸuÅŸturmak... Susamış bir kimse, bu yanmış ve yakıcı çölde bir pınar bulup kendisine su armaÄŸan etmeni beklemekte. Zira sen sorumlusun.

​

Sa'y: ihtiyacını doÄŸanın kalbinden temin edinceye, taÅŸtan su çıkarıncaya kadar yeryüzünde, toprakta didinmek.

​

Sa'y: mutlak maddiyat, maddî ihtiyaç, maddî eylem, maddî hedef!

​

Hayret! Sa'y ile tavaf arası, birkaç adım, birkaç saniye ve fakat bunca yol, bunca mesafe söz konusu!

​

İki zıddın, iki karşıtın fasılası! Tavaf, mutlak aşk, Sa'y ise mutlak akıl!

​

Tavaf, büsbütün "O"! Sa'y ise büsbütün "sen".

​

Tavaf cebr-i İlahî! Sa'y ise ihtiyâr-i insanî!

​

Tavaf, mumun çevresinde döne döne yanıp kül olan, hiç olan, aÅŸkta yok olan, ışıkta ölen bir kelebek... Sa'y ise sarp ve kara daÄŸların tepelerinde kendi büyük gayretiyle uçup rızık arayan ve rızkını taÅŸtan çıkaran bir kartal...

​

Gök ve yer onun emrinde; rüzgarlar, onun uçuÅŸuna ram. Uzak ufukları, onun uçuÅŸ menzilinde, bütün bir uzay boÅŸluÄŸu onun himmet ve gayretinin cilvegâhı, bütün bir yeryüzü onun kanatlarının altında, Yeryüzünün sarp kayalıklı daÄŸları, onun keskin ve maÄŸrur bakışlarına ezilmiÅŸ ve teslim olmuÅŸ!

​

Tavaf, kendini "hakikat"te kaybetmiÅŸ insandır. Sa'y ise kendini "gerçeklik"te kaybetmiÅŸ beÅŸerdir.

Ve Hac: iki zıddın birleşmesi!

​

Tarih boyunca insanlığı meÅŸgul eden, "materyalizm mi idealizm mi? Dünya mı Ahiret mi? Yeryüzü sofraları mı gökyüzü sofraları mı? Maddiyat mı maneviyat mı? İrade mi meÅŸiyet mi? gibi ikilemli sorulara insanoÄŸlunu maruz bırakan tezadın halli.

​

İbrahim'in Rabbi, sana öÄŸretiyor: "Her ikisi de"!

​

Hacer! Bir anne!

​

O, "aÅŸk" fermanıyla kendini "O'na" mutlak olarak teslim eder, çocuÄŸunu ÅŸehir, memleket ve hayattan alıp bu yanık, yakıcı, suzu, harab, kimsesiz vadiye getirir ve vadinin eline teslim eder.

Tam bir tevekkül, bütün hesap-kitapların yerini iman gücüne bırakmak, aÅŸka, "O"na dayanmak...! Tavaf!

​

Fakat o, âbidler ve zâhidler gibi, çocuÄŸunun yanıbaşında oturarak mucize beklemez, gaybdan bir el uzansın da bir çözüm bulsun, gökten bir sofra insin, cennetten bir nehir gelsin, tevekkül ihtiyacı gidersin diye bekleyip durmaz.

​

ÇocuÄŸu "aÅŸk"a emanet eder ve kendisi hemen "Sa'y"e baÅŸlar, koÅŸuÅŸturur, "iradesini" sembolize eden ayakları ve gücünü simgeleyen elleriyle...

​

Åžimdi Mekke'nin etrafındaki ıssız, kurak daÄŸlarda "yalnız", "susamış", "sorumlu", "garib", "âvâre" bir insan, "su" temin etmek için çaresizce didinip duruyor!

​

Hayret edilecek bir durum! Acaba Hacer'den mi söz ediyorlar, yoksa "insan"dan mı?

​

Hacer'in sa'yi" baÅŸarısızlıkla sonuçlanır, umutsuzca çocuÄŸuna döner ve bir de ne görsün: Ne garib! AÅŸka emanet ettiÄŸi bu çocuk, susuzluÄŸunun bıkkınlığıyla kıvranıp dururken, ayaklarıyla yere vurmuÅŸ, umutsuzluÄŸun zirvesinde, sonuçsuz çabaların sonunun geldiÄŸi yerde, evet tam o anda, tahmin edilemeyecek bir anda, beklemediÄŸi bir yerden, ansızın, birden bire, evet mucizevi bir ÅŸekilde: Allah'ın niyaz ve rahmet gücüyle, Zemzem...!

​

Taşın kalbinden çıkan, hayat bahÅŸedici tatlı su kaynağı, İşte... ders!

​

"Su"yu bulmak, "Sa'y"le deÄŸil, aÅŸkla bulmak, fakat "Sa'y"den sonra"!

​

"Her ne kadar, çalışarak ona ulaÅŸtırmasalar da ey gönül, sen yine de gücünün yettiÄŸi kadar çalış"!

Çaba göster, ey aÅŸka dayanmış kiÅŸi, Sa'y et! Tam bir iman, tam bir tevekkül!

​

Yedi kez, tam tavaf sayısı kadar!

​

Safa tepesinde, avare, didinen beyaz insan seline bak. Bak ki ne kadar arayış içinde olan, bitkin ve susamış olarak Safa'dan inen insanları göresin. İnsanlar, bu çölün yanık-yakıcı kayalıklarından su bulmak için koÅŸuÅŸturup duruyorlar. Merve'ye doÄŸru akıyor, Merve tepesine çıkıyor, su bulamıyor, boÅŸ eller, meraklı bakışlar ve susuzluktan çatlamış dudaklarla geri dönüyorlar. Sonra yine Safa'nın kuru ve kurak çölüne varıyor ve görüyorlar ki yolun sonunda, daha önce var olan ÅŸeyin aynısı var. Geri dönüyor ve aceleyle geliyorlar. Yine Merve'ye varıyorlar. DeÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok. Tekrar dönüyorlar. DeÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok. Tekrar dönüyorlar, aceleyle gidip geliyorlar, yedi defa oluncaya kadar! Daima!

​

Sonuçta su bulamaz, ama Merve'ye ulaşır, o insan seli! Sen ey katre! Kendini Safa tepesinden, bu beyaz avarelik, telaÅŸ ve susuzluk nehrine at!

​

Cemiyet selinde boğul, yukarıdan aşağıya bırak kendini, Sa'y et herkesle birlikte.

bottom of page