Arayan İnsan
İslam'a Giriş

Kur'an'ın Anlaşılması, Yorumlanması
ve Modern ÇaÄŸa Taşınması
Kur'an Vahyi (Kur'an Çalışmaları Vakfı: 2017) adlı sempozyum kitabından kısaltılarak alınmıştır.
KonuÅŸmacı Prof.Dr. Mustafa Öztürk
​
DoÄŸal ve Yorum Yoluyla Anlama
Günümüzde dini alanla ilgili olarak en çok konuÅŸulup tartışılan konulardan biri, “Kuranı anlama sorunudur. Tartışmaların genel muhtevasına bakılırsa Kur’an’ı anlamak ciddi bir “sorun”dur. Öncelikle ÅŸunu belirtelim ki; “anlama sorunu” tabiri Kur’an’ın bugüne kadar anlaşılmadığına atıf yapmamakta, bilakis sorunun içinde bulunduÄŸumuz dönem ve durumla ilgili yorum sorunu olduÄŸuna iÅŸarette bulunmaktadır.
​
Bu yüzden, Kur’an’la ilgili olarak, “doÄŸal anlama” ve “yorum yoluyla anlama” diye ifade edebileceÄŸimiz iki farklı anlama türünden kısaca söz etmek lazımdır.
​
Kur'an'ı doÄŸal anlama ile yorum yoluyla Kur’an’da yeni anlamlar arama ve ayetlerden yeni çıkarımlar yapma ÅŸeklindeki ilmi ve entelektüel anlama birbirinden çok farklıdır. ‘DoÄŸal anlama’ dediÄŸimiz ÅŸey ne ilmidir ve ne de entelektüel bir faaliyetin eseridir. Daha açıkçası, İslami ilimler sahasında hiçbir tahsili olmayan ve bu sahada hiçbir donamını bulunmayan bir mümin dahi gayet kolay biçimde Kur’an’ı anlayabilir; çünkü burada söz konusu olan anlamadan maksat, Allah’ın bilhassa inanç ve ahlakla ilgili emirleri ile insanoÄŸlundan temel beklentilerinin bilinmesi ve bu temel bilgi ışığında imanlı ve ahlaklı bir hayat sürdürülmesidir. Bu ÅŸekildeki anlama için akil-baliÄŸ olmak kafidir.
​
Halbuki ilmi ve entelektüel düzeyde anlama çok baÅŸka bir ÅŸeydir. Bu tür anlama yorum marifetiyle gerçekleÅŸtiÄŸinden, iÅŸin tabiatı gereÄŸi Kur’an bir bilgi nesnesi olarak incelenir; çünkü bu faaliyetteki esas amaç, ilmi kurallar ve kıstaslarla Kur’an metnini irdelemek, kimi zaman çağın sorunları ve ihtiyaçları ile ilgili birtakım yeni hükümler ve çözümler üretmektir. Bu çerçevede yorum bir tür içtihat olarak da görülebilir. Böyle bir faaliyette dindarlık katsayısını arttırmak gibi bir amaç gözetilmediÄŸi kesindir. Kaldı ki, dindarlık kutsal metnin ÅŸu veya bu ÅŸekilde yorumlanmasına baÄŸlı bir tecrübe deÄŸildir.
​
Yorum faaliyeti bütün bir İslam tarihi boyunca sayısız mezhep ve ekolün Kur’an’dan çok farklı anlamlar ve sonuçlar çıkarmasının, meÅŸruiyet, nüfuz ve iktidar odaklı ihtilaflar neticesinde oluÅŸan farklı duruÅŸ ve vaziyet alışları Kur’an’a onaylatma çabası ile ilgili olduÄŸunu anlamaya da yardımcı olabilir.
​
Gerçek Manada Müslüman Olmak İçin Kur’an’ı Anlama Çabası
Son dönemde daha ziyade sivil çevrelerce dile getirilen Kur’an’ı anlama meselesi ilmi ve entelektüel anlamadan ziyade, “gerçek manada Müslüman olmak ve tam manasıyla Müslüman olarak yaÅŸamak” amacına yönelik bir anlamaya atıfta bulunuyor gibidir. Fakat ilginç olan ÅŸudur ki bu tür bir anlamayı kendilerine dert edinen çevreler yıllardır planlı ve programlı biçimde meal-tefsir okumalarına raÄŸmen gerçek Müslümanlığın ne olduÄŸunu yahut Allah’ın Müslümanlık hakkında tam olarak ne buyurduÄŸunu halen anlayabilmiÅŸ deÄŸillerdir. Bu yüzden de meal-tefsir okumaları kesintisiz olarak devam etmektedir.
​
İşin gerçeÄŸini yalın bir ÅŸekilde ifade etmek gerekirse, anlama ile ilgili asıl dert, Müslümanlık meselesiyle ve/veya daha iyi Müslüman olma gayreti ile ilgili olmasa gerektir. GözlemlediÄŸimiz kadarıyla iÅŸin gerçek yüzü, entelektüel tatmin için Kur’an ile vakit geçirme isteÄŸi ile ilgilidir. Anlama meselesi ile ilgili asıl sorun, ahlak sorunudur. Ahlak sorunu dediÄŸimiz ÅŸey ise tam olarak Aliya İzzetbegoviç’in ÅŸu çarpıcı ifadesinde karşılık bulur:
“Kur’an-ı Kerim’i okuyor, yorumluyorlar, sonra yine okuyorlar, inceliyorlar ve sonra yine okuyorlar. Bir defa olsun uygulamak zorunda kalmamak için bir cümlesini binlerce defa tekrarlıyorlar. Hayatta nasıl uygulanacak sorusundan kaçmak için Kur’an-ı Kerim’in nasıl okunması gerektiÄŸi hususunda geniÅŸ ve itinalı bir ilim ürettiler. Nihayetinde, Kur’an-ı Kerim’i anlaşılan bir manası ve içeriÄŸi olmaksızın çıplak bir ses haline getirdiler.”
​
Bir İhtiyaç Olarak Kur’an Yorumu
İslam geleneÄŸinde Kur anın her çaÄŸda yeniden yorumlanmasının gerçek bir ihtiyaç olup olmadığı öteden beri tartışılmıştır. Bu tartışma aslında yorumdan ziyade, “Din nedir, ne deÄŸildir?” meselesi ile irtibatlıdır.
​
Ehl-i Hadis ve Selefiyye ekolüne göre din; haber, eser ve taklitten ibarettir. Kur’an, Sünnet ve selef (Sahabe ve Tabiun) uleması dini alanda gerekli olan her ÅŸeyi söylemiÅŸtir. Bu bakımdan, dini alanda kiÅŸisel görüÅŸlere (rey) yer olmadığı gibi tevile ihtiyaç da söz konusu deÄŸildir. Ehl-i Hadis ekolünün hicri III.- IV. yüzyıllarda BaÄŸdat’taki önemli temsilcilerinden biri olan Ebu Muhammed el-Berbehari’den (v. 941) aktarırsak,
“Din nakle sadakat ve taklitten (selefe ittiba) ibarettir. Dini alanda rey ve kıyasa müracaat merduttur. Makbul ve muteber olan tutum, nassların zahirini esas almak ve nakle dayalı delilden bağımsız izahata kalkışmamaktır. Kısacası, din konusunda nakle (nass, haber) uymak ÅŸarttır. Akıl dini alanda ölçüt deÄŸildir.”
​
Ehl-i Hadis ekolüne ait görüÅŸleri sistematik Selefi düÅŸünceye dönüÅŸtüren İbn Teymiyye (v.1328) de bu anlayışın önemli temsilcilerindendir.
​
İmam Matüridi’nin (v.944) aktardığı tanıma göre tefsir, genel olarak algılandığı gibi Kur’an’ın yorumu deÄŸil, ilk hitap çevresinde Allah’ın muradının ne olduÄŸuna ve bu muradın ne ÅŸekilde anlaşıldığına dair beyandır. Bu yüzden, Kur’an vahyinin nüzulüne tanık olan ilk muhatap kitle (sahabe) dışında hiç kimse tefsire mezun deÄŸildir. Tefsir Kur’an vahyinin insanlığa ne getirdiÄŸi sorusunun cevabını, yani özgün anlamı arar. Özgün anlamın nüzul döneminde ifade ettiÄŸi mesajı sonraki dönemlerde ve farklılaÅŸan baÄŸlamlarda yeniden yorumlama faaliyetleri ise Matüridi’ye göre tevil kategorisine girer. Buna göre, tefsir yolu ile ortaya konulan tarihsel mesaj, İslam’ın bugün nasıl anlaşılması ve yaÅŸanması gerektiÄŸi, yani modern çaÄŸa mesajının ne olduÄŸu sorusunun doÄŸrudan cevabını deÄŸil, ama bu soruya verilecek cevabın ilk ve kaçınılmaz adımını teÅŸkil eder. Dolayısıyla, Kur’an ilk muhatapların algı ve idrak ufuklarından bağımsız olarak açıklanıp yorumlanamaz.
​
Erken dönemlerdeki Müslüman alimlerin Kur’an’la iliÅŸki biçimleri Maturidi’nin tefsir tanımını teyit eder mahiyettedir. Tabiin alimler karşılaÅŸtıkları anlama zorluklarını giderme hususunda vahye tanıklık etmiÅŸ, vahyin konu edindiÄŸi olayların içinde yaÅŸayan Sahabenin tanıklığına baÅŸvurmuÅŸlardır. Günümüze ulaÅŸan tefsir rivayetlerinin çok büyük bir çoÄŸunluÄŸunun Tabiin neslinden gelmesi ve bu rivayetlerdeki muhtevanın büyük ölçüde Sahabeye dayanması bunun bir sonucudur. Tabiun neslinin sorularına Sahabenin verdiÄŸi cevaplardan oluÅŸtuÄŸunu düÅŸünecek olursak, tefsir müktesebatını neredeyse tamamen ikinci nesle borçlu olduÄŸumuzu söyleyebiliriz.
​
Tefsire Gerek Var mı?
Bu izahattan sonra, “Bugün Kur’an tefsirine ihtiyaç var mıdır?” ÅŸeklindeki bir sorunun doÄŸru sorulmuÅŸ bir soru olmadığı söylenebilir. Her ÅŸeyden önce, tefsir ÅŸimdiki zamana dair bir anlam arayışı ile deÄŸil, geçmiÅŸte, daha doÄŸrusu Kur’an’ın nazil olduÄŸu zaman ve zemindeki ilk ve özgün anlamın ne olduÄŸu ile ilgili bir ilmi faaliyettir. Matüridi’nin naklettiÄŸi tanımla da örtüÅŸen bu tespit, bir ilim dalı olarak tefsirin hem asıl iÅŸlevini hem de alanını çerçevelemektedir.
​
DoÄŸru soru, “Bugün Kur’an’ın yeniden yorumlanmasına ihtiyaç var mıdır?” ÅŸeklinde formüle edilebilir ve bu sorunun cevabını özellikle Kelam ve Fıkıh gibi normatif ilimlerden hareketle vermek gerekir; çünkü bu iki ilim dalı Müslümanların deÄŸiÅŸen zaman ve ÅŸartlara intibaklarını saÄŸlama gerek itikâdi gerekse toplumsal düzen ve hukuk alanında ortaya çıkan sorunlara çözüm bulma iÅŸlevine sahiptir. Kelam ilmi Müslüman topluma dünya görüÅŸü kurarken, Fıkıh ilmi güncel hayattaki sorunların çözümü ile ilgilenir. Dolayısıyla, Kur’an yorumu bu iki ilim dalının bir bakıma varlık sebebidir.
​
İtikadı ve hukuki alanlarda her çağın sorunları farklıdır ve bu farklılık kaçınılmaz olarak her iki alanda da yeni yorumları zorunlu kılmaktadır. Nitekim Kelami-İtikadi alanda, sözgelimi Ehl-i Hadis (Selefiyye) diye anılan erken dönem Sünni itikadın zaman içerisinde farklı bir mecrada yol aldığı, sonunda EÅŸ’arilik ve Matüridilik diye iki büyük kola ayrıldığı malumdur. Keza, bu iki kolun onlarca meselede birbirine muhalif görüÅŸ ve anlayışa sahip olduÄŸu da malumdur. Tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan farklılıklar yeni sorun ve yorumların mahsulüdür. Benzer ÅŸekilde Hanefilik, Åžafiilik, Malikilik, Hanbelilik gibi fıkıh ekolleri de farklı zamanlar, ÅŸartlar ve paradigmalar çerçevesinde nassların farklı yorumlanması ile ortaya çıkmıştır.
​
Sonuç olarak, Kur’an’ın ÅŸu veya bu ÅŸekilde yorumlanmasının geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de zorunluluk arz ettiÄŸi ÅŸüphesizdir; ancak burada, Hazreti Peygambere izafe edilen “Her kim Kuran’ı kendi reyine göre izah ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın!” mealindeki rivayetler gündeme gelebilir. Bazı araÅŸtırmalara göre; bu rivayetlerin Ehl-i Hadis ile Eyl-i Rey arasındaki ihtilaflar zemininde üretildiÄŸi söylenebilir. Daha açıkçası, Kur’an’ın rey ile yorumlanmasını yasaklayan rivayetler, muhtemelen, nakil geleneÄŸine dayalı tefsir anlayışından rey temelli yoruma geçiÅŸ sürecinde meydana gelen tartışmaların tezahürü olarak deÄŸerlendirilebilir. Bütün bu ihtimaller bir yana bırakılıp, bir an için Hazret-i Peygamber’in gerçekten reye dayalı Kur’an yorumu hakkında tehdit içerikli bir söz söylediÄŸi kabul edilse dahi bu söz Gazali’nin (v. 1111) belirttiÄŸi üzere Kur’an’ın düÅŸünce ve çıkarım yoluyla yorumlanamayacağı ÅŸeklinde bir anlam içermez. Kaldı ki, tek bir ayetle ilgili olarak sahabilerden ve müfessirlerden 5, 6, 7 farklı mana takdiri nakledildiÄŸi vakidir. Bu farklı anlamlar bizzat Hazret-i Peygamber’den iÅŸitilmemiÅŸtir. Üstelik söz konusu anlamlar birbiriyle telifi mümkün olamayacak düzeyde farklı olabilmektedir. Hazret-i Peygamber’den bizzat iÅŸitilmiÅŸ bir izah söz konusu olduÄŸunda, tabir caizse akan sular durun fakat Hazret-i Peygamber’e ait tefsir rivayetleri çok az sayıdadır. Sahabenin kendi reylerine dayalı izahları ise mutlak baÄŸlayıcı olmamalıdır. Üstelik Sahabenin birbirine muhalif görüÅŸlere sahip oldukları malumdur.
​
Sonuç olarak, yorum kapısı açıktır.
​
Genel DeÄŸerlendirme ve Sonuç
İslam dininin insan ve toplumla buluÅŸması ilahi hitap/kelam ÅŸeklinde gerçekleÅŸmiÅŸ ve bu hitap Hazret-i Peygamber tarafından hem tebliÄŸ hem de tevil ve teevvül edilmiÅŸtir. Günümüze ulaÅŸan haber/rivayet malzemesi de Kur’an’ın nazil olduÄŸu çaÄŸdan itibaren hem anlaşıldığını hem de ne ÅŸekillerde anlaşıldığını gösterir mahiyettedir. Bu bakımdan, en başından beri tartıştığımız anlama meselesi ilkten anlama ile deÄŸil, yeniden yorumlama ile ilgili bir meseledir. Bugünkü Müslüman nesil için ilk ve ilkten anlama söz konusu deÄŸildir; çünkü ilk anlama Kur an vahyinin ilk muhataplarınca gerçekleÅŸtirilmiÅŸ ve bu anlama tarzı hem rivayet hem de yaÅŸayan Sünnet yoluyla tarihe geçmiÅŸtir.
​
Kur’an’ı anlama sorununun öncelikle onun nazil olduÄŸu dönemi, o dönemin genel sosyolojisini ve kültürel evrenini anlama sorununa karşılık geldiÄŸini söylemek gerekir; fakat günümüzde dillendirilen anlama sorunu, daha önce de belirtildiÄŸi üzere yorum ile ilgilidir. BaÅŸka bir ifadeyle, “anlama sorunu” tabirinin güncel anlam ve kullanımı, “Kur’an modern çaÄŸa uygun ÅŸekilde nasıl yorumlanır? sorusunun cevabını aramakla ilgilidir; çünkü Kur’an bilhassa sosyal hayat ve hukuk alanında doÄŸrudan doÄŸruya nazil olduÄŸu tarihsel vasat hakkında konuÅŸurken bugünkü sosyolojiye dair konuÅŸmamakta; fakat modern zamanlar için de konuÅŸturulması gerektiÄŸine inanılmaktadır.
​
Her insan teki kendine özgü olduÄŸundan, -dolayısıyla her yorumcunun idrak düzeyi, bilgi ve donanım kapasitesi ve daha da önemlisi ihtiyaçları, eÄŸilimleri baÅŸka bir yorumcununkinden az çok farklı olduÄŸundan- yorumun çoÄŸalması ve farklılaÅŸması kaçınılmazdır.
​
Kur’an’la ilgili bir yorumun gerçekten yorum olup olmadığı hakkında denetleyici ve disipline edici ölçütler bulunup bulunmadığı kuÅŸkusuz çok önemli bir meseledir. Hal böyle iken, günümüzde Kur’an’la ilgilenen pek çok kimse yorum faaliyetini -tabir caizse- keyifli bir uÄŸraÅŸ ya da hobi gibi görmekte, dolayısıyla yorum faaliyetinin amatörce de yapılabileceÄŸini düÅŸünmekte, hatta Felsefe geleneÄŸindekine benzer ÅŸekilde, Kur’an ayetlerine dair herhangi bir fikir beyanının yorum diye adlandırılmasının bizatihi anlamlı ve deÄŸer katıcı bir ÅŸey olduÄŸunu düÅŸünmektedir.
​
Bu yüzden, özellikle belirtmek gerekir ki Kur’an yorumu entelektüel fantezilerimiz, hayallerimiz ve düÅŸlerimizi serimleme alanı yahut ilgi çekmek ve beÄŸenilmek arzusuyla ürettiÄŸimiz uç fikirleri teÅŸhir meydanı deÄŸildir. Yorum hem bir ilmi faaliyet hem de bu faaliyetin semeresi olarak belli bir usule dayanmak zorundadır.