top of page
omermuftuoglu.png

Bugünün Müslümanının Araçları

Doç.Dr.Ömer MüftüoÄŸlu'nun Kur'an'la Ä°letiÅŸim (OTTO: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Mesajı Anlamak İçin Tefsirden Yararlanma

Bugüne kadar tefsir faaliyeti olarak bu üretim yapılmış ve bir tefsir külliyatı oluÅŸturulmuÅŸtur. Kur’an’ı anlamak isteyen günümüz Müslümanı, bu talebini iÅŸin ehli gördüÄŸü kiÅŸilere ilettiÄŸinde, genellikle aldığı cevap ÅŸöyle olur:
"Aradıklarının hemen hepsi gelenekte mevcuttur. UlaÅŸabildiÄŸin tefsir birikiminden istifade etmeye çalış!"
​

Bu cevap, sorunu çözmemekte, günümüzün gerek “sıradan” gerekse "araÅŸtırmacı” karaktere sahip Müslümanı, Allah’ın mesajından beklediÄŸini, o mesajı anlamak için baÅŸvurduÄŸu kaynaklarda bulamamaktadır. Yadsınamaz olan ÅŸudur ki, insanlar Allah’ın kelamında bir “ÅŸeyler” aramakta ve bu arama faaliyetlerini izhar etmektedirler. Bu gerçek, alanla bir biçimde ilgili olan herkes tarafından bilinen hatta yaÅŸanan bir durumdur.

​

Dinî ilimler, ilahiyat gibi alanlarda öÄŸrenim görmemiÅŸ, ihtisas yapmamış okurlara Kur’an’ın ne demek istediÄŸini anlatabilecek yeni ürünler ortaya koymak, hiç kuÅŸkusuz bu alanın akademisyenlerinin yerine getirmesi gereken bir görevdir. Fatiha’dan baÅŸlayıp kelime tahlilleri yaparak Kur’an ayetlerini açıklamaya çalışma yöntemi, özellikle günümüz Türk okurunun, Kur’an’dan beklediÄŸini bulma arzusuna yeterince yardımcı olamamaktadır. Tefsir okumaya yönlendirilen hemen herkesin ortak kanaati bu istikamettedir.

​

Eldeki Mevcut Tefsirlerin, Ait Oldukları Dönemin Hakim Anlayışı Etkisindeki Açıklamaları

Tefsirler, yazıldıkları dönemin ihtiyaçlarını, fikri hareketliliÄŸini, tartışmalarını görmezden gelemez. Belki de tam tersi, bu dalgalanmalar yeni bir tefsirin yazılma gerekçesi olabilir. Daha net konuÅŸmak gerekirse, yazılan tefsirlerin, yazıldıkları dönemin fikri, ilmi, siyasi tartışmalarından uzakta kalmadıkları, çoÄŸunlukla taraf oldukları muhakkaktır. Bu durum yaÅŸanan hayatın bir parçası olarak görülmektedir. Elbette her eser, oluÅŸtuÄŸu dönemin ÅŸartlarıyla oluÅŸur. Bu tabiidir.

​

Ayetlerin tefsirleri yapılırken deÄŸinilen o günlerin din üzerinden yapılan ama aslen siyasi alana ait, çoÄŸunluÄŸu egemenlik, hükümranlık ve saltanata dair tartışmalar, klasikler arasında sayılan tefsirlerde yer almıştır. Bu yönü öne çıkan tefsirlerin bugün çevirilerinin yapılarak halkımıza sunulması, günümüzden yüzyıllar önce yapılmış çoÄŸu siyasi olan ancak ayetlerin anlamları üzerinden yürütülen tartışmaları farkında olmadan bugüne taşımaktadır. Böylelikle, bir daha üzerinde konuÅŸulmamak üzere tarihteki yerlerini almaları gereken tartışmalar, ısıtılarak yeniden gündeme taşınmış olmaktadır. Bugünün çoÄŸu tefsir okuyucusunun ise aslında bu tartışmaları okumak, tarafları tanımak, delilleri deÄŸerlendirmek, verilen nihai kararları öÄŸrenmek gibi niyetleri yoktur.

​

Burada, önceki tefsir kitaplarını suçlamanın bir anlamı olmayacağı ortadadır. Elbette bulunduÄŸu dönemin tartışmalarına katılmak, o konularda görüÅŸlerini ortaya koymak, yaÅŸadığı zamana katkı saÄŸlamak isteyen her yazarın doÄŸal davranışı sayılmalıdır. 

​

Nüzul Sebebi Rivayetlerinin YetersizliÄŸi

Günümüz Müslümanını, mesajın indiÄŸi ortamı anlatan rivayetlere ulaÅŸma konusunda da zorluklar beklemektedir. Bu zorlukların adı; yetersizlik ve ayıklanmamışlık konulabilir. Nüzul sebebi rivayetlerinin her ayet için mevcut olmayışı, sadece bugünün Müslümanının sorunu olmamıştır. Tarihi süreç içerisinde bu iÅŸin meraklıları merak etlikleri ayetlerin nüzul sebebi rivayetlerini aramışlar ancak çoÄŸu zaman bu bilgilere ulaÅŸamamışlardır.

​

Ayetlerin çoÄŸunun nüzul sebebi rivayetlerinin kaydedilmemiÅŸ olması, ümmetin bir iÅŸi eksik bırakması olarak deÄŸerlendirilmemelidir. Zira tefsire dair rivayetlerin derlendiÄŸi hicri ikinci asırda bu iÅŸle meÅŸgul olanlar, çoÄŸunluk itibariyle kendilerinden önceki nesilden bu konuda bir ÅŸeyler duymuÅŸ insanlardır. Onlar, nüzul sebebi rivayeti aramak yerine, mevcut rivayetleri kayıt altına almak ve onları muhafaza etmek gibi daha öncelikli bir iÅŸi yapıyorlardı. Dolayısıyla ayetlerin nüzul sebeplerine dair rivayet ihtiyacı içinde deÄŸildiler. Bu ihtiyaç duymama hali, kendilerinden önceki vahyin iniÅŸine tanıklık etmiÅŸ neslin bunları anlatmaları sırasında kaydedilenlerin tespiti ve muhafazasıyla sınırlı kalmış, her ayetle ilgili nüzul sebebi rivayeti arama gibi bir arayışa onları sevk etmemiÅŸtir.

​

Tefsirin ilk örnekleri, anlaşılmayan bazı kelime, tabir ve deyimlerin karşılıklarını veren, sözlük türü, teknik ifadesiyle “Äžaribu’l-Kur’an” türü tefsirler olduÄŸu için de nüzul sebebi rivayetlerinin tefsirlerin içine girmesi, İbn Ebî Hatim ve Taberî gibi müfessirlerin teliflerini bekleyecektir. Bu da hicri üçüncü asrın beklenmesi demektir. Üçüncü asra gelinmesi ise nüzul sebebi rivayetleri açısından elde kalanla yetinmeyi zorunlu kılar. Bu rivayetleri bilenlerin de hayatta olmayışları, eldeki mevcutların kayda geçirilmesiyle yetinileceÄŸi anlamına geliyordu.

​

Nüzul sebebi rivayetleri, özellikle klasik birikimde ayıklanmamış ve olduÄŸu gibi aktarılmış durumdadır ve bu birikim, çeviri yoluyla bugünün okurunun ulaÅŸabileceÄŸi hale getirildiÄŸinde de baÅŸtan öngörülemeyen durumların ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla klasik tefsir birikiminin bugünün Türkçesiyle de olsa bugünün Müslümanına kazandırılması, onun Kur’an’dan duymak istediklerini söylemediÄŸinden, Kur’an’ı anlamasına dair arzu edilen neticeyi verme açısından yetersiz kalmaktadır.

​

Mesajı Anlamak İçin Dil ÖÄŸrenme

Günümüz Müslümanı Kur’an mesajını anlama konusunda kendisini bu mesaja muhatap kılmaktan ziyade, mesajı kendisine öÄŸretecek, aktaracak, belletecek bir yöntem arama ve bu süreçte iÅŸine yarayacağını düÅŸündüÄŸü yöntemleri kullanma eÄŸilimindedir.

​

Arapça ÖÄŸrenme

Bu yöntemlerden bazıları ÅŸunlardır: Lisan kurslarına gitmek. Özel olarak bu amaca yönelik yapılan derslere, sohbet Halkalarına katılmak. Meal okuyup bitirmek. KarşılaÅŸtırmalı meal okumaları yapmak...

​

Kendimden örnek vermem gerekirse; bana -çok deÄŸil, Kur’an’ı anlayacak kadar- Arapça öÄŸrenmek isteÄŸiyle çok sayıda müracaat olmuÅŸtur. Birkaç ayda bu iÅŸi bitirme iÅŸtahında olan kiÅŸilerin hevesleri hep dikkatimi çekmiÅŸtir. Bizim yaptığımız iÅŸle uÄŸraÅŸan, görüÅŸüp konuÅŸtuÄŸumuz çoÄŸu kiÅŸiye de aynı taleplerle müracaat edenlerin varlığını biliyoruz.

​

İlahiyat Önlisans Programlarına Kayıt Olma

Bunların yanında bir de ön lisans düzeyindeki ilahiyat programlarına kayıt olanlar vardır. Bu kitabın yazıldığı döneme kadar devam edegelen açık öÄŸretim tarzında, örgün olmayan iki yıllık ilahiyat öÄŸrenimi Kur’an’ı anlamaya katkısı olur zannıyla birçok kiÅŸi tarafından okunmak istenmektedir. Bunların içinde, zaten üniversite muzunu olup, sadece Kur’an’ı anlayacak kadar Arapça öÄŸrenmek maksadıyla ikinci bir yüksek öÄŸretim olarak kaydolanlar da az deÄŸildir. Açık öÄŸretim ilahiyat ön lisans programına Kur’an’ı anlamamda katkısı olur ümidiyle baÅŸvuranlar bekledikleri gibi bir programla karşılaÅŸmamakta, özellikle Arapça dersi, modern usulle oluÅŸturulduÄŸundan, klasik usulde alt yapısı olanlara bile cidden zor gelmektedir. İleride programı deÄŸiÅŸir ya da bu tür bir ön lisans eÄŸitimi tamamen kaldırılabilir belki ama ÅŸimdiye kadar yürütülen programın gerçekten ne iÅŸe yaradığı, yarayacağı tartışmaları bir yana, Kur’an’ı anlama amacında olan günümüz Müslümanının derdine hemen hiçbir ÅŸekilde derman olmadığı ortadadır.

​

Günümüz Muhatabının Arapça ÖÄŸrenerek Kuran’ı Daha İyi AnlayabileceÄŸi DüÅŸüncesi

En önemli iddialarımızdan biri “kuru/sade Arapça bilgisinin Kur’an’ı daha iyi anlama konusunda bugünün muhatabına arzu elliÄŸi katkıyı saÄŸlamayacağıdır. Bu cümle; “kelimelerin sözlükte yazan karşılıklarıyla Kur’an ayetlerinin isabetli çevirileri yapılamaz” ÅŸeklinde de söylenebilir. Dahası, özellikle Türkiye’de Kur’an’ı anlama konusunda katkısı olacağı iddiasıyla öÄŸretilen Arapçanın, mevcut onlarca çeviriyi yapabilenlerden daha farklı nasıl bir seviyeye öÄŸrencisini ulaÅŸtıracağı mevzuu da bütünüyle bir muammadır. Mesela televizyon kanallarına kadar uzanan haftanın birkaç günü yayınlanan Arapça öÄŸretimi iddiasının ayetler üzerinden basit birkaç kural öÄŸretmekten öteye gidemeyeceÄŸi, gidemediÄŸi, bu iÅŸin içinde olan hemen herkesin tahmin edip görebileceÄŸi bir sonuçtur.

​

Ülkemizde İmam-Hatip Liselerinde, İlahiyat Ön lisans Programlarında, İlahiyat Fakültelerinde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ÖÄŸretmenliÄŸi Bölümlerinde, üniversitelerin Arap Dili ve Belagati Bölümlerinde Arapça öÄŸretimi yapılmaktadır. Bunların bir kısmı günümüz konuÅŸulan dilinin öÄŸretimi, bir kısmı gramer ağırlıklı bir öÄŸretim olarak sürüp gitmektedir. Bunlara ilaveten Diyanet İşlen BaÅŸkanlığının Haseki Dini Yüksek İhtisas Merkezi ile çeÅŸitli illerdeki Yüksek İhtisas Merkezlerinde de Arapça öÄŸretimi yapılmaktadır. Bu son sayılanlarda dini ilimlerin tahsili ve anlaşılması asıl amacına yönelik bir öÄŸretim mevcuttur. Yukarıda sayılanların dışında resmi olmayan birçok çatı altında da Arapça öÄŸretimi yapıldığı herkesin malumudur.

​

Dil öÄŸrenmek, öÄŸretmek bambaÅŸka bir ÅŸeydir, Kur’an’ı anlamak ise bambaÅŸka bir ÅŸey. Kaldı ki ileri düzeyde çeviri yapabilme, dili öÄŸrenen herkesin kolaylıkla yapabildiÄŸi bir faaliyet olmaz. Kutsal metin çevirisi ise tamamen profesyonel yapılabilecek bir ÅŸeydir. Üç ay, beÅŸ ay, bir yıl Arapça kursuna giderek yapılabilecek bir iÅŸ hiç deÄŸildir. Sırası gelmiÅŸken, Kur’an’ı anlama arzusu olan günümüz Müslümanlarının bu iÅŸin yolu Arapçayı öÄŸrenmekten geçer anlayışına taşınarak bu iÅŸ için düzenlenmiÅŸ kurslara yönlendirilmeleri ama sonuçta zamanını, ümidini ve parasını harcayan insanların arzu ettikleri anlama düzeyine ulaÅŸamamaları kördüÄŸümüne bir son vermenin gerekli olduÄŸunu da ifade etmeliyiz.

​

Kur’an, gramer kuralları dikkate alınarak, kelimeleri, cümleleri seçilerek bir yazar tarafından, yazı kuralları çerçevesinde oluÅŸturulmuÅŸ klasik bir metin olsaydı, o zaman bu metin çeviri kuralları yardımıyla rahatlıkla çevrilebilirdi. Ancak Kur’an’ın böyle bir yapıda olmayışı, klasik çeviri teknikleri, sözlük yardımı ve kelime-cümle bilgisi yardımıyla anlaşılmayacağını kendiliÄŸinden ortaya koyar. Kur’an’daki bitmemiÅŸ cümleler, tamamlanmamış ifadeler, onun bir muhatabının olduÄŸunu ve bu söylenmeyen kısmın muhatap tarafından anlaşıldığını bize gösterir. Çeviri teknikleri uygulandığında bu tamamlanmamış cümlelerin parantez içi ilavelerle tamamlanması gerekir. Parantezin içine yazılacak olan ÅŸey de çeviriyi yapanın o cümlenin geri kalanını tahmini olacaktır. Bunu, Kur’an üzerinde uzun yıllar düÅŸünen, vahyin diline ve üslubuna alışmış olan çevirmen takdir edebilir. Kurstan öÄŸrenilen Arapça ile Kur’an çevrilmesi, meallere bakarak kendini çeviri yapıyor zannetmekten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

​

Kur’an’ın İndiÄŸi Döneme Dair Bilgi Takviyesi Yapmadan Kur’an’ı Anlamak

Kur’an’ı anlamaya çalışan herkesin hafızası bir ÅŸeylerle doludur. Hepimizin hafızasında önceden beri var olan kabuller, inanışlar, peÅŸin hükümler, doÄŸrular ve yanlışlar vardır. Bu doÄŸal bir durumdur. BoÅŸ zihni olan bir kiÅŸi düÅŸünülemez. Yine, kendisini duyuların bağından arındırmış bir zihin de düÅŸünülemez. Bütün zihinler, duyuların kendilerine saÄŸladığı bilgileri kullanırlar.  Bu boÅŸ olmayan zihin, anlamaya konu olan her yeni durumda devreye girer ve anlama bu önceden var olan birikimle beraber gerçekleÅŸir.

​

Kur’an’ı anlamak için onun indiÄŸi döneme dair mümkün olduÄŸunca çok malumatı anlayacak kiÅŸinin hafızasında tasnif edilmiÅŸ bir ÅŸekilde yer almış olması gerekir.

​

Bugünün Müslümanı Kur’an’ı anlamak için Arapça Kursu aramayı, “iyi” bir Arapça sözlük yardımıyla ayetleri kendi başına, çevirmeyi hayal etmek yerine mevcut 100’den fazla çeviriyi yapanlara saygı duyup, bu çevirileri sahibi olduÄŸu hangi özellikte ve içerikle dolu olan zihne sunacağını düÅŸünmeli ve bu zihni inÅŸa etmeye yönelmelidir.

​

Tarihin milattan sonraki 610 ila 632 yılları arasında Hicaz bölgesinde yaÅŸanan dilimine vahyin yaptığı müdahalenin, o tarihten sonraki dönemlere taşınabilmesinin yegâne yolu, mesajın, alınacağı dönemde nasıl alınacağının yöntemlerini belirleyebilmekten geçer. Mesaj, bir verici tarafından verilmiÅŸtir, ilk verildiÄŸi dönemde de birçok alıcı tarafından alınmıştır. Bugün de aynı ÅŸekilde alıcısını beklemektedir. Bu alıcı, mesajı ilk alanların hassasiyetine, dikkatine, algı biçimine, deÄŸerler sistematiÄŸine ne kadar vakıf ise mesajı orijinaline o kadar yakın alabilecektir. Böyle olmadığında ise mesajla doÄŸru iletiÅŸimin yolu en başından kapanmış olacaktır.

bottom of page