Arayan İnsan
İslam'a Giriş
Tavafın Yapılış Şekli
Åžah Veliyullah Dihlevi‘nin Hüccetullahi'l BaliÄŸa (İz:2001) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
​
Tavafı ÅŸöyle yapar: Hacer-i Esved’e gelir, onu selamlar, sonra onun sağından itibaren yedi defa Kabe’nin etrafında döner, her defasında Hacer-i esved’i öper ya da uzaktan elinde baston gibi bir ÅŸeyle ona iÅŸarette bulunur, tekbir alır. Sonra Makam-ı İbrahim’e gelir ve iki rekat namaz kılar.
Hacer-i esved’den baÅŸlaması ÅŸunun içindir: Tavafın baÅŸlangıç yerinin ve hangi tarafa doÄŸru yürüneceÄŸinin belirlenmesi gerekir. Hacer-i esved, Kâ’be’nin en mukaddes parçasıdır; çünkü cennetten inmiÅŸtir.
​
Yapılan ilk tavaf esnasında remel ve ıztıbâ’ yapılır, yani seÄŸirterek çalımlı çalımlı yürünür. Tavafın akabinde de Safa ile Merve arasında sa’y yapılır.
​
Bunun çeÅŸitli gerekçesi vardır:
-
İbn Abbâs’ın zikrettiÄŸi gibi müÅŸriklerin kalplerine korku salmak, Müslümanların güç ve kuvvetlerini göstermek için böyle yapılır. Mekkeliler, “Yesrib humması Müslümanları zayıf düÅŸürmüÅŸ,” demekteydiler. Bu durumda remel, bir tür cihâd olur. Bu gerekçe, Mekke’nin fethi ve müÅŸriklerin Müslüman olmalarıyla sona ermiÅŸ ve bitmiÅŸtir.
-
Allah’a tâat yolunda arzulu olunduÄŸunu, uzun yolun ve aşırı yorgunluÄŸun iÅŸtiyakını artırmaktan öte, azmini köreltmediÄŸini, ÅŸevkini kırmadığını gösterir.
Hz. Ömer (r.a.), gerekçesinin sona erdiÄŸi düÅŸüncesiyle remel ve ıztıbâ’ yapmayı terk etmek istemiÅŸti. Sonra, bunların sona ermeyen daha baÅŸka gerekçeleri olabileceÄŸi mülahazasıyla düÅŸüncesinden vazgeçti.
Hacerü’l Esved’i İstilam’ın Anlamı
Prof. Dr. M. Esad CoÅŸan’ın Hac ve Umre (Server İletiÅŸim: 2015) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..
​

Hadis-i ÅŸerifte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; Hacerü’l-Esved’e istilâm etmek, selam vermek; “Allahu Teâlâ hazretleri ile musafaha yapıp ona bey’at etmek demektir.” buyuruyor. Hani nasıl sahabe-i kirâm Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in elini tutup; “Yâ Resûlallah! Sen Allah’ın elçisisin. Biz sana tâbiyiz, emret! Sevinçli ve üzüntülü zamanlarda, istediÄŸimiz ve istemediÄŸimiz hallerde biz tamamen sana tâbi olacağız. Bundan sonra senin emrine giriyoruz!” dedikleri zaman; “Allah’ın eli sizin o tuttuÄŸunuz elin üzerindedir, Allah’a yapılmış bey’attir.” denildiÄŸi gibi Hacer-i Esved’e istilâm eden, selam veren, dokunan veya uzaktan iÅŸareten, remzen bu iÅŸi yapan insan, Allahu Teâlâ hazretlerine söz vermiÅŸ oluyor.
​
Onun için millet orada birbirini kırıp geçiriyor. O uzaktan da olur. Halka ezâ vermemek daha güzel.
​
Hacer-i Esved’e elini sürüyorsan sürüyorsun, öpebiliyorsan öpüyorsun. Öpemiyorsan uzaktan Bismillâhi Allâhu Ekber diyorsun. Buna istilâm etmek deniliyor. Uzaktan Peygamber Efendimiz de deÄŸneÄŸini Bismillâhi Allâhu Ekber diye devesinin üzerinden iÅŸaret edip o da öyle yapmış. Caiz; Efendimiz de yapmış. Efendimiz devede iken deÄŸneÄŸini iÅŸaret ederek istilâm etti. Selam uzaktan da olur. Ama ÅŸunu iyi bilelim ki biz Allahu Teâlâ hazretlerinin elini tutup musafaha yapmış insanlarız. Tüylerimizin diken diken olması lazım.
​
Hadisin tam metni ve tercümesi ÅŸöyledir: “Haceru’l-Esved yeryüzünde Allah’ın yeminidir, yani saÄŸ koludur. Allahu Teâlâ onun aracılığıyla insanlar ile musafaha eder.”
​
"Secde Allahu Teâlâ hazretlerinin ayaklarına kapanmaktır.” diyor.
​
Hiçbir kimsenin ayaklarına kapandık mı biz?
​
Evelallah!
​
O, rükû olmasa dünyada eÄŸilmez baÅŸlar. Müslümanın başı, kimsenin önünde eÄŸilmez. Kimseye eyvallahımız yoktur. Kimsenin ayağına kapanmamışız ama secde Rahman’ın ayaklarına kapanma; iÅŸte öyle bir mana taşıyor. Ne kadar güzel! Ne kadar insanın tüylerini diken diken eden bir hâl!
​
Manasının büyüklüÄŸüne bakın! Millet niçin orada “İlla onu öpeceÄŸim, diye birbirini kırıp geçiriyor?
​
Ne demekmiÅŸ?
​
Allahu Teâlâ hazretlerine el tutup musafaha yapıp; “Yâ Rabbi! Ben sana söz veriyorum, bundan sonra iyi kulun olacağım, günahlardan uzak duracağım, hacılığa uygun bir ömür süreceÄŸim.” demek. İstilâm bu manaya geliyor, bunu da unutmayın.
Kabe'nin ÇaÄŸrısı
Mustafa İslamoÄŸlu’nun Hac Risalesi (DüÅŸün: 2014) ve Hac ve Umre Yazıları (DüÅŸün:2013) adlı kitaplarından kısaltılarak alınmıştır.
​

"Lebbeyk Allahümme Lebbeyk..."
(Buyur Allah'ım buyur! Ortağın yok Senin; emrine âmâdeyim, buyur! Hamd Sana, nimet Senden ve mülk Senin! EÅŸin, benzerin, ortağın yoktur senin!")
​
Kâbe'nin çaÄŸrısı Allah'ın çaÄŸrısıdır. Zira Kâbe Beytullahtır: İnsanlığın ilk mabedi, yeryüzünün atan kalbi, arzın arÅŸ rahminden beslendiÄŸi manevi göbekbağı...
​
Rivayet olunur ki, insanoÄŸlunun atası Âdem ve eÅŸi " cennet" teyken, arşın Kâbesi Beytu'l-Ma'mur'u tavaf eden meleklerin tesbihi ile mest olurlarmış. Ne zamanki iradenin dünyasına 'inmiÅŸler', o seslerden mahrum kalmışlar. Varlıklarını gözlerinden yaÅŸ diye akıtmışlar. En sonunda İlâhi affa mazhar olmuÅŸlar. Fakat içleri hep burukmuÅŸ. Çünkü meleklerin tesbihatını çok özlemiÅŸler. En sonunda Allah, Âdem'e yeryüzünde bir Kabe inÅŸa etmesini, ÂdemoÄŸlunun bu Kâbeyi tavaf etmesini emretmiÅŸ.
​
Ezraki’nin naklettiÄŸi sözlü geleneÄŸe ait meÅŸhur bir rivayete göre, semada meleklerin tavaf ettiÄŸi el-Beytü’l-Mamur un yeryüzündeki izdüÅŸümüdür. Buna göre el-Beytü’l-Ma’mûr, “metafizik Kâbe” olmaktadır. Ne zaman Kâbe ve Mekke söz konusu olsa, mutlaka sözlü ve yazılı geleneÄŸimizin kendisine atıf yaptığı ve Kâbe’nin ArÅŸtaki aslı olarak düÅŸündüÄŸü el-Beytul-Mamûr tasavvuru, kavramsal olarak Kur’an’a dayanır. Tur suresinin 4. ayetinde el-Beytü’l-Mamur ‘a yemin edilir.
​
Tarihçi Ezraki gibi el-Beytü’l-Mamur u yedinci semada olan ve her gün kendisini yetmiÅŸ bin meleÄŸin tavaf ettiÄŸi Kâbe’nin anası olan meta-kozmik bir mabed olarak niteleyenlerin yanında, müfessir Kadı Beydavi gibi onu tamamen mecaza hami ederek “mu minin kalbidir” diyenler de vardır.
​
Hacerü’l Esved
Hacerülesved, evet, hammadde olarak sadece bir taÅŸtır, fakat sembolik deÄŸeri taÅŸtan çok çok ötedir. Onun sembolik deÄŸeri Hz. Peygamber'in dilinde ÅŸöyle kristalleÅŸmiÅŸtir: "Hacerülesved, Allah'ın saÄŸ elidir."
​
Bu sözün bir mecaz olduÄŸunu anlamak için dil dahisi olmaya gerek yok. SaÄŸ el Arapça'da "sözleÅŸme, ahitleÅŸme" aracıdır. Dolayısıyla Hacerülesved'e el sürmek, Allah'a söz vermektir.
​
Kâbe deyince, hac deyince ilk akla gelen insanın Allah’la sözleÅŸmesidir. Haccın sırrı da iÅŸte burada yatmaktadır. Hac ibadetinin gayesi budur. Hacerülesved, iÅŸte bu sözleÅŸmeyi temsil etmektedir.
​
Hacerülesved bir taÅŸtır. Hz. İbrahim bu taşı tavaf baÅŸlangıcına iÅŸaret olsun diye Kâbe’nin bir köÅŸesine yerleÅŸtirmiÅŸtir.
​
Rasulullah taşı veda haccında öpmüÅŸtü, ibn Huzeyme’nin ibn Ömer’den naklettiÄŸi bir rivayet ÅŸöyle: "Rasulullah veda haccında Hacer’i önce selamladı, ardından dudaklarını yapıştırdı, uzun uzun gözyaşı döktü. Hz. Ömer de Rasulullah’ın bu davranışını kastederek bir hac sırasında Hacerülesved’i öper ve ÅŸöyle der: “iyi bilirim ki sen yalnızca bir taÅŸsın ne zarar verebilirsin ne fayda, eÄŸer Rasulullah’m seni öptüÄŸünü görmeseydim vallahi asla öpmezdim. ”
​
Tavaf
Tavaf, zerreden kürreye kadar bütün bir âlemin zikrine insan olarak katılmaktır. Tıpkı her atomda çekirdeÄŸin etrafında biteviye dönen elektron, milyonlarca yıldan beri dünyanın etrafını tavaf eden ay, güneÅŸin etrafını tavaf eden dünya gibi...
​
Ve tavaf, kozmik koroya katılıp, bütün bir varlıkla birlikte o evrensel ilâhiyi dillendirmenin öbür adıdır. Sahi, ÅŸu âlemde tavaf etmeyen bir tek zerre var mı?
​
Bütün bir fiziki varlık evreni özünde bitimsiz bir tavaf halinde. Her bir atom bitimsiz bir haccın faili. Atomun çekirdeÄŸi Kâbe, o çekirdek etrafında biteviye dönen elektronlar tavaf halindeki birer hacı. Dünya Kâbe, ay nurdan ihramıyla onun etrafında bitimsiz bir tavafı sürdürüyor. GüneÅŸ Kâbe, dünya onun etrafında tavaf halinde. Galaksinin merkezi Kâbe, güneÅŸ bütün bir sistemiyle onun etrafında tavaf halinde. Galaksi bilinmeyen bir merkezin etrafında tavaf halinde...
​
Kozmos, bütün bir evrenin tavaf halidir. EÄŸer bu tavaf durursa "kaos" olur.
​
Sevgili Peygamber'in ifadesiyle "anadan doÄŸduÄŸu günkü gibi" olmaktır tavaf. O dönenceye katılmak, kozmik koroda evrensel İlâhiyi söylemektir.
​
Tavaf daire çizmek, daire çizmek zamanı sonsuz kılmaktır. Çünkü daire sonsuzu temsil eder.
​
Fizik âlem tavaf halinde. Ya metafizik âlem?
​
Hiç kuÅŸkunuz olmasın ki, o âlemin sakinleri de tavaf halinde.
Tavafta
Ali Åžeriati’nin Hac (Åžura: 1991) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..
​

Kabe İle Karşılaşma
Mescid-i Haram'ın eÅŸiÄŸindesin. İşte Ka'be, karşında durmakta! GeniÅŸ bir alan ve ortada boÅŸ bir küpten baÅŸka hiçbir ÅŸey yok! Ansızın vücudunu bir titremedir kaplıyor! Hayret ve ÅŸaÅŸkınlık içinde kala kalıyorsun! Åžurada hiç kimse yok, burada... hiçbir ÅŸey yok... hatta seyredecek bir ÅŸey bile yok!
​
BoÅŸ bir oda! o kadar!
​
İmanımızın, aÅŸkımızın, namazımızın, hayatımızın, ölümümüzün kıblesi gerçekten bu muydu?
​
Birdenbire sükût-i hayale uÄŸruyorsun! Burası da neresi? Nereye geldik acaba? Sarayı bilirim: saray, sanatkârâne bir mimari güzelliktir! Tapınağı bilirim: yüksek ve celalli tavanlar altında kutsal görkem ve ruhanî sükût, baÅŸtan baÅŸa güzellik ve sanat! Anıtı bilirim: büyük bir ÅŸahsın, dahî bir kahramanın defnedildiÄŸi yer...!
​
Bütün bunları bilirim ama peki burası ne...? Üstü açık bir meydanın ortasında boÅŸ bir oda! Ne mimarî, ne sanat, ne güzellik, ne hat, ne çini ve ne de alçıyla sıvama var burada!...
​
Ziyaret edeceÄŸim, yad edeceÄŸim, eÅŸiÄŸine varacağım bir Peygamber kabrinde, bir İmamın mezarında, bir pakın türbesinde, bir büyük insanın kabrinde dahi dikkatlerimi çekecek, hislerimi kendine baÄŸlayacak bir nokta, bir çehre, bir gerçeklik, bir nesnellik ve nihayet bir kimse, bir ÅŸey veya bir yer bulunur.
​
Oysa burada hiçbir ÅŸey yok, hiç kimse yok.
​
Tabii birdenbire anlıyorsun ki bu ne güzel bir ÅŸey! Gerçekten çok geçmeden bunun ne kadar güzel bir ÅŸey olduÄŸunu anlıyorsun. İyi ki hiç kimse yok, hiçbir ÅŸey yok, duygularımı kendine çeken hiçbir iÅŸaret yok. Aniden Kabe'nin bir dam olduÄŸunu, bir uçuÅŸ çatısı olduÄŸunu hissediyorsun. İhsasın hemen Ka'be'yi bırakıp fezada uçuyor.
​
İşte o anda "mutlak"ı hissediyorsun!
​
"Ebediyyet'i hissediyorsun.
​
Ne iyi burada hiç kimsenin olmaması. Ka'be'nin boÅŸ olması ne kadar güzel bir ÅŸey!
​
Ve sen artık yavaÅŸ yavaÅŸ anlıyorsun, "ziyaret"e gelmediÄŸini. Anlıyorsun ki sen Hacca gelmiÅŸsin, burası, senin konak başın deÄŸildir. Ka'be, "yolun kaybedilmemesi için bir iÅŸaret taşıdır". Bu sadece bir alâmet idi. Sadece sana yön gösteren bir "ok iÅŸareti"ydi. Sen haccetmiÅŸsin, yöneltmiÅŸsin; ebediyyet'e mutlak yöneliÅŸ, hareket, O'na doÄŸru ebedî hareket. Elbette Ka'be'ye kadar deÄŸil; zira Ka'be yolun sonu deÄŸil, tersine baÅŸlangıcıdır.
​
Ka'be yeryüzünde bir simge, Allah'ın evrendeki bir sembolü.
​
Mekke yakınındaki "Acun" dağından kopartılıp getirilmiÅŸ siyah taÅŸ parçalarını, sade; sanatsız, tekniksiz ve süssüz bir biçimde üst üste koymuÅŸlar, hepsi o kadar!
​
Ya adı, vasıfları ve lakapları ne? "Kabe"!
​
Bir "küp"! Hepsi bu iÅŸte!
​
Peki niçin "küp"? Niçin böyle sade, gösteriÅŸsiz ve süslememiz? Ne için böyle?
​
Allah, "ÅŸekil"sizdir, "renk" sizdir, "benzer"sizdir. İnsanoÄŸlunun tercih ettiÄŸi, gördüÄŸü ve tasavvur ettiÄŸi her türlü model ve tarz, Allah deÄŸildir. Allah'a özgü de olamaz.
​
Allah "mutlak"tır, "yön"süzdür.
​
O'nun karşısında yön tutan "sen"sin.
​
Gerçekten sen Ka'be yönündesin, ancak Ka'be'nin yönü yoktur.
​
Remz, Allah deÄŸildir.
​
"Yönsüzlük" yeryüzünde nasıl gösterilebir?
​
Sadece "bütün birbirine zıt yönleri" bir araya getirmek suretiyle. Ta ki her yön, kendi zıt yönünü ortadan kaldırsın ve böylece zihin, ondan "yönsüzlüÄŸü" anlasın, ona yönelebilsin.
​
Bütün yönler, toplam kaç tane?
​
Altı!
​
Bütün bu altı yönün hepsini kendinde toplayan tek ÅŸekil nedir?
​
Küp!
​
Küp, yani bütün yönler.
​
Ve tüm yönler, yani yönsüzlük! O'nun tıpkı simgesi!
​
Ka'be!
​
Ka'be'de hangi yöne dönerek namaz kılarsan, Allah'a doÄŸru namaz kılmış olursun. Ve Ka'be'nin dışında da her ne yöne yönelirsen, O'na yönelmiÅŸ olursun.
​
Ka'benin dışında her ÅŸekil, ya kuzeye dönüktür, ya güneye. Ya doÄŸuya doÄŸru uzanmıştır. Ya da batıya. Ya yere yöneliktir ya da göÄŸe.
​
Ka'be ise birine deÄŸil hepsine, bir yere deÄŸil her yere yönelik.
​
"Bütün yönlülük" veya "yönsüzlük", Allah! O'nun sembolü! Ka'be!
​
Ne görüyoruz? "Aklımız" almıyor!
​
Haceru'l-Esved ve Bîat
"Hacerü'l-Esved rüknü"nden baÅŸlamalısın tavafa. Buradan girersin dünyanın sistemine; halkın girdabında insanların arasına. Bir damla gibi yok olur, kalırsın. Kendi yörüngeni bulur, kendi hareketini baÅŸlatırsın. "Merkeze" yerleÅŸir, yörüngeye oturursun, Allah'ın yörüngesine, ama halkın arasında!
​
Öncelikle Hacer'ül-Esved'e "dokunmalı"sın. SaÄŸ elinle Hacer'ül-Esved'i sıvazlamalı ve hiç vakit kaybetmeden kendini girdaba atmalısın.
​
Bu taÅŸ, "el"in sembolüdür, saÄŸ elin. Kimin eli bu el? Allah'ın saÄŸ eli.
​
"Hacer-i Esved, Allah'ın yeryüzündeki saÄŸ elidir"!
​
Yalnız bir insan, yaÅŸayabilmek için; yalnız bir kabile, çölde barınabilmek için, kabile reisiyle, kabilelerle andlaÅŸma yapar, kabile reisi veya kabilelere müttefik olurdu. Dostluk anlaÅŸması, himaye anlaÅŸması. Fertler, bir iÅŸ bir ülkü adına bir rehberle anlaÅŸma yaparlardı. Bu anlaÅŸmanın adı, biat idi.
Biat nasıl mı yapılırdı? Åžöyle:
Bir kabile reisi veya bir liderle biatleÅŸmek istediÄŸin zaman saÄŸ elini uzatırdın. Reis veya rehber, saÄŸ elini, senin saÄŸ elinin üzerine koyardı. Böylece sen ona biat etmiÅŸ, onunla müttefik olmuÅŸ olurdun.
GeleneÄŸe göre, sen elini biat için bir kimsenin eline koyduÄŸunda, önceki biatlardan kurtulurdun.
Allah, saÄŸ elini sana uzatmış; sen de saÄŸ elini uzat, O'na biat et. O'nunla müttefik ol. Önceki bütün ittifak, anlaÅŸma ve baÄŸları at, iptal et. Elini, zer u zor ve hile ile biat için uzatmaktan, yeryüzü ilahları, kabile reisleri, KureyÅŸ eÅŸrafı, patronlar ve köÅŸk sahipleriyle anlaÅŸmaktan, evet bunların hepsinden uzak dur; bırak onları, özgür ol.
​
Allah'a el verdin. "Fıtrat mîsakı"nı yeniledin. "Sorumlu" hale geldin. Allah'la müttefik oldun. Harekete geç, halka katıl, yörüngeni bul... Tavaf zamanıdır, gir öyleyse tavafa!
​
Tavaf
İşte Ka'be! Bir girdabın ortasında. Haykırıp gürleyerek Ka'be'yi tavaf eden bir girdabın. Ortada sabit bir nokta. Ondan baÅŸka her ÅŸey çevresinde hareket halinde, daire çiziyor.
​
Sonsuz sabitlik ve sonsuz hareket!
​
Ortada bir güneÅŸ ve çevresinde her biri bir yıldız, kendi yörüngesinde, daire çizerek güneÅŸin etrafında dönüyor.
​
Sebat, hareket ve düzen! = Tavaf!
​
Hareket içinde bir zerre; her dem, bir yerdesin, ebedî bir devinimsin. Yalnızca bir "tarz"sın ve her an "bir" tarz içindesin. Daima deÄŸiÅŸim halinde, oluÅŸ halindesin, deÄŸiÅŸmekte, olmadasın. Tavaftasın. Fakat her zaman ve her mekanda "O"nunla, Ka'be ile arandaki mesafe sabittir! Uzaklığın ve yakınlığın, bu dönen dairede hangi ışını seçeceÄŸine baÄŸlıdır. Uzak veya yakın, fakat Ka'be'ye asla yapışmıyorsun, asla Ka'be'nin yanıbaşında durmuyorsun. Çünkü durmak yok; senin için sabitlik yok, duraÄŸanlık yok.
​
İnsanların oluÅŸturduÄŸu girdap, Ka'be'nin çevresinde dönüyor. Açık olan, görünen sadece insandır.
Ne görüyorsun? Ka'be duruyor: çevresinde ne var? Beyaz bir sel, tek vücut, tek renk, tek tarz, gösteriÅŸsiz, kibirsiz, ferdîliÄŸi seçkin ve ayrıcalıklı kılan hiçbir iÅŸaret ve alâmet-i farikası yok. Hiç kimse tanınamaz burada. Burada sadece "küllî" olanı görebilirsin… Hasan ya da Hüseyin, kadın ya da erkek, doÄŸulu ya da batılı her kim olursa olsun burada gerçekliklerin hepsi yok olmuÅŸtur. Åžimdi Ka'be'nin etrafında, sadece insandır tavaf eden halktır! Gerisi hiç!
​
Niçin duruyorsun öyle, ey ÅŸebnem? Kendi düzeniyle yaratılış düzenini ifade eden bu boÅŸ sedalı dalgalı girdabın kenarında niçin beklersin? Gel, bu girdaba katıl, adım atarak ilerle!
​
Åžimdi artık yaratılış düzeninin bir parçası oldun. Bu sistemin yörüngesine oturdun. Dünya güneÅŸinin çekim alanına girdin. Soldan saÄŸa dönen bir yıldız gibi tavaf yapıyorsun. Allah'ın çevresinde tavaf yapıyorsun. Dönüyor, dönüyor ve nihayet bir hiç olduÄŸunu hissetmeye baÅŸlıyorsun. Artık kendim hatırlamıyorsun. Var olan, yalnızca aÅŸktır: aÅŸkın cazibesi. Sen ise bir "meczûb"!
​
Dönüyor, dönüyor, "hiç" diye bir ÅŸey olmadığını, ancak "O"nun var olduÄŸunu, kendinin yokluk olduÄŸunu, "kendi varlığım hisseden bir yokluk" veya Kendi yokluÄŸunu hisseden bir varlık" olduÄŸunu hissediyorsun.
​
Dönüyor... dönüyor, bir "nokta" olduÄŸunu hissediyorsun.
​
Özgürlükten daha üstün, daha öte bir ÅŸey: bizzat kendi kendine seçtiÄŸin cebir!
​
Aşk zirvesine ermiştir. Aşk mutlaka ermiştir. Ve sen kendini kendinden tecrit ettin. Soyutladın, soyut oldun. Anlıyorsun ki zerre zerre onda eriyor, zerre zerre onda yok oluyorsun; baştan başa aşk oluyor, kendini feda ediyorsun!
​
Aşkı, hareketle izah etmek isteseler, nasıl izah ederler? Acaba bu hareket, nasıl bir şey?
​
Kelebek, öteden beri bize öÄŸretmedi mi!
​
Ka'be aÅŸk merkezidir. Sen ise bir pergel merkezisin ve bu dairede sersem olmuÅŸsun!
​
Yedinci turun sonunda tavaftan çıkarsın. Yedi mi dedin?
​
Evet!
​
Burada yedi, altı+bir deÄŸildir. Burada yedi sonsuzdur; daima halkın geçiÅŸ yerinde O'nun evinin çevresinde dönüyorum. Bu haccdır, ziyaret deÄŸil.
​
Mâkâm-ı İbrahim
Şimdi sıra Makam-ı İbrahim'de iki rekat namaz kılmaya geldi.
​
Burası neresi? Makam-ı İbrahim: üzerinde İbarihim'in ayak izlerinin bulunduÄŸu bir kaya parçası. İbrahim, bu taşın üzerine çıkarak Hacer'ül-Esved'i yerine koymuÅŸtur.
​
Evet, İbrahim, bu taşın üzerinde durmuÅŸ ve Ka'be'yi inÅŸa etmiÅŸtir.
​
Ne kadar sarsıcı değil mi?
​
Yani ayak, İbrahim'in ayağını koyduğu yerde durmaktadır. Kimin ayağı senin ayağın!
​
Vay be! Bu Tevhid insanın başını neler getiriyor, insana neler yapıyor! Ne kadar zor ve çetin! Bazen seni bir hiç yapıyor, bazen her ÅŸey. Bazen senin "sen olmaklığına" tahammül edemiyor, seni çamura batırıyor, bazen melekûtun zirvesine çıkartıyor ve Allah'la diz dize oturtuyor, Allah'ın özel Haremine götürüyor, Allah'ın çok yakını yapıyor, Allah'ın benzeri olarak görüyor. Sana vuruyor, çarpıyor, eziyor, yok ediyor, eritiyor, tahkir ediyor, boynuna kölelik boyunduruÄŸu geçiriyor, alnını topraÄŸa secde ettiriyor ve sonra da seni çağırıyor: Ey dost! Ey arkadaÅŸ! Benim yalnızlık dostum, haremimin mahremi, sırdaşım, emanetçim, muhatabım, yaratış gayem, özel dostum...!
​
Bir saat önce, tavaf girdabının kenarında durmuÅŸ, azar yaÄŸmuruna tutulmuÅŸtun. "Senlik" içinde durmuÅŸ, kendi ferdiyetinin ayağı üzerinde karar kılmış, halkın dışında, halkı seyretmiÅŸ olan seni deÄŸersiz bir zerre olarak görüyor, "pis kokulu bir çamur", "kuru kil", "çanak çömlek yapımında kullanılmanın dışında bir iÅŸe yaramayan toprak parçası" ve "sel artığı çamur" olarak...
​
Sonra ne olur?
​
Ve ÅŸimdi bir saat sonra, yani Tavaftan sonra…Åžimdi bir İbrahim oldun!
​
Mâkâm-ı İbrahim'de duruyorsun. İbrahim'in ayak bastığı yere ayağını koyuyor, karşısına geçiyor, O'na kulluk ediyorsun.
​
Sen İbrahimsin artık!
​
Ve sen, ÅŸimdi iÅŸte "Makam-ı İbrahim"desin. İbrahim'in ayaklarını koyduÄŸu yere basıyorsun. İbrahim'in yükseliÅŸ merdiveninin en son basamağındasın. İbrahim'in Mirac'a çıkışının en yüksek noktasındasın, Takarrübde İbrahim'e en yakın mesafedesin: "Makam-ı İbrahim"de!