top of page

SavaÅŸa DoÄŸru (1783-1787)

1783

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

1783 Yılında Osmanlı İmparatorluğunun Durumu ve Geleceği

Kabineleri ve kamuoyunu genel olarak meşgul eden ve endişelendiren iki soru vardı:

  1. Rusya ve Babıali arasında yeniden tesis edilen barış konusunda her iki taraf da ciddi miydi ve sürekli olacak mıydı?

  2. Kayser, acaba yalnızca özverili olmanın onuru ile yetinerek, akabinde uygun bir tazminat talebinde bulunmayacak mıydı?

 

Birinci soruya gelince, gerçekte ne Ä°stanbul'da ne de Petersburg'da hiç kimse, Büyük Frederik'in ifadesine göre, bu "aceleyle bir araya yapıştırılmış ve üzeri boyanmış barışın" sürdürülebilirliÄŸine inanmıyordu. Her iki taraf da bunun ancak iki yıl devam edeceÄŸi fikrindeydi.

​

Osmanlı Bürokrasisinin DüÅŸünceleri

Beylikçi daha Ocak ayında Prusya maslahatgüzarına “Babıali'nin, Rusya'nın Kırım üzerindeki hakimiyetini yalnızca daha kararlı ve daha güçlü bir ÅŸekilde ortaya çıkabilmek için zaman kazanmak amacıyla kabul ettiÄŸini” itiraf etmiÅŸti.

​

Rusya, herhangi bir teÅŸebbüste bulunmaya cesaret edene kadar muhtemelen iki yıl geçecekti. Sırf donanmasını hazırlamak için bile bu kadar zamana ihtiyacı vardı ve anlaşıldığı kadarıyla bu arada Ä°ran'ı da tamamen bertaraf etmeye çalışacaktı ki, bu da hazinesini tüketecekti. Hala yeterince parası ve insanı olan Babıali bu arada silahlı kuvvetlerini güçlendirebilir ve Prusya, Fransa, Sardunya ile dörtlü ittifaka dair müzakerelere devam edebilirdi.

 

Silahlı kuvvetlerini daha ziyade Almanya'ya ve bilhassa Toskana için Ä°talya'ya yönlendirmeye niyetli göründüÄŸünden, kayserden ÅŸimdilik korkmak gerekmiyordu.

​

Prusya Elçisinin DüÅŸünceleri

Ä°stanbul'a gelir gelmez taze ve keskin bir bakışla bu hasta devlet yönetiminin derinlerine inen Diez de Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu için Avrupa'da talihli bir gelecek, uzun bir süre tanımıyordu.

​

Muhafaza edici unsurlarının, direniÅŸ imkanlarının mevcut olmadığını düÅŸünüyordu. Gerçi hala yeterince paraları ve birlikleri vardı, ama Babıali'de tamamen eksik olan siyaset bilimi ve savaÅŸ sanatı idi. Bilhassa savaÅŸ sanatı konusunda tamamen geride kalmışlardı. Yalnızca milletin savaÅŸçı ruhu rahat yaÅŸam ve gevÅŸeme sebebiyle tamamen yok olmalda kalmayıp, orduda temelli bir reforma dair denemeler de neredeyse hiçbir iz bırakmadan gelip geçmiÅŸti. Humbaracı Ahmed PaÅŸa ve Tott'tan beri ordu için yaptıkları, asla derinlere kök salmamıştı. Bu yüzden kılıç kullanan yüz binlerce kiÅŸi varken, neredeyse tek bir disiplinli asker yoktu.

​

Bütün bunlara devlet bütçesinin cari ihtiyaçlarını artık karşılayamayan kötü mali yönetim ekleniyordu. Devletin en iyi güçleri, hala makamlarında kaldıkları kısa süreyi para sızdırmalardan rahat bir yaÅŸam sürmekten ve bunu mümkün olduÄŸunca kârlı hale getirmekten baÅŸka bir ÅŸey düÅŸünmeyen vicdansız valilerin açgözlülüÄŸü ile sömürülüyordu. Toprakların ekilmesi bu yüzden sürekli olarak ihmal ediliyordu, malın ve mülkün hiçbir emniyeti yoktu ve nüfus sürekli azalıyordu. Yüksek eÄŸitim tamamen eksikti; sanat ve bilimden hiçbir iz görülmüyordu!

Tek kelimeyle böyle bir imparatorluÄŸun hala varlık göstermesine ÅŸaşılmalı idi.  

​

Prusya Kralının DüÅŸünceleri

Kendini bir deha olarak kabul ettiren ve dönemin en parlak siyasi zekâlarından biri olan Kral II. Frederik'in, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun geleceÄŸi hakkındaki bu görüÅŸleri paylaÅŸmaması oldukça ilginçtir.

​

Osmanlıların savaÅŸ gücüne o da çok itibar etmiyordu. Bir zamanlar çok büyük iÅŸler baÅŸardıkları savaÅŸçı ruhlarının ve dini tutkularının yerine henüz baÅŸka bir ÅŸey koyamamışlardı, zira Avrupa'da savaÅŸ sanatındaki ilerlemeleri daima kollarını baÄŸlayarak, uzaktan seyretmiÅŸlerdi. Kral, Diez'e cevaben, bu milletin karakteri ve yardımcı kaynakları hakkında fazla olumsuz bir görüÅŸe ve buna karşın, iki imparatorluk sarayının gücü ve siyaseti hakkında fazla olumlu bir görüÅŸe sahip olduÄŸunu düÅŸündüÄŸünü yazdı.

​

Kayser, Sırbistan'ı, Bosna'yı ve Dalmaçya'yı kendisi için kazanacak olsa bile Rusya'nın asla Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nu fethetmesine izin vermeyecekti ve Rusya da kaysere daha fazlasını bırakmaya niyetli olamazdı.

Osmanlı milleti ne kadar yozlaÅŸmış olursa olsun, muhtemel bir tehdit karşısında tekrar toparlanacağını ve iÅŸler son raddeye kadar geldiÄŸinde her zaman olduÄŸu gibi, aralarından onları yönetebilecek ve harekete geçirebilecek tek bir dehanın bile çıkması halinde, dinin ve vatanseverliÄŸin itici gücü sayesinde bütün kudretini toplayarak ayaÄŸa kalkacağım düÅŸünüyordu.

​

Ayrıca Fransa da kendi menfaatlerini, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Avrupa'dan tamamen çıkartılmak gibi bariz bir tehlike ile karşı karşıya kaldığında, Babıali'yi tamamen kendi kaderine terk edecek kadar yanlış idrak edemezdi.

 

Azınlıkları Kışkırtan Teşkilat

Daha o dönemlerde Ä°stanbul merkezli olup, buradan eyaletlere, bilhassa BoÄŸdan ve Eflak'a kadar uzanan, teÅŸkilatlanmış bir ayaklandırma sistemi mevcuttu. Ne tuhaftır ki, bu hususta en önemli rolü oynayanlar, Rusların hizmetindeki Cizvitlerdi. Babıali'nin Müslüman olmayan tebaasını, yani Rumları, Ermenileri, Yahudileri ve Katolikleri Babıali'ye sırt çevirmeleri için kışkırtıyorlardı.

​

RüÅŸvet

Bütün bunlara bir de bu Rus ajanlarının daima çok paraya sahip olmaları ve bilhassa Ä°stanbul'da Rus rublelerinin ve diÄŸer rüÅŸvet araçlarının gittikçe daha çok sevilmesi eklendi. Bulgakov'a bu amaçla kısa bir süre önce 150 bin akçe deÄŸerinde her türden deÄŸerli eÅŸyalar, ipekler, deÄŸerli yüzükler, altın tabaklar, vs. gönderilmiÅŸti. Bu sayede Türkleri, Rumları ve Ermenileri satın aldı ve böylece Rus grubu Osmanlı payitahtında sürekli olarak büyüyordu ve sonunda Babıali'de istediÄŸi herÅŸeyi kolayca yaptırabiliyordu. Bu uÄŸursuz rüÅŸvet sistemi, Kral Büyük Frederik'e göre de Osmanlı devlet yönetiminin en temel musibeti ve kararlı bir Åžark siyasetinin en önemli engeli idi. 

​

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Avusturya’nın Talepleri ve Osmanlıların Beklenmeyen Tepkisi

Kayser, hiç beklenmedik bir ÅŸekilde topraklarının Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun bazı sınır boyları aleyhine geniÅŸletilmesine dair yeni taleplerde bulundu. Mayıs ayı sonunda, elçisi aracılığıyla yalnızca Orsova Åžehri'ni ve bölgesini veya BoÄŸdan'ın Tuna ve Oltu nehirleri arasındaki bölgesini talep etmekle kalmayıp, Karlofça Barış AntlaÅŸması'nın 5. maddesi gereÄŸince bugüne kadar Bosna sınırındaki mülkiyet durumlarının da daha kesin bir biçimde düzenlenmesini talep etti. Gerekçe olarak, Osmanlı tebaasının Avusturya topraklarında hala süregelmekte olan talanlarının bu düzenlemeleri kaçınılmaz hale getirmesini gösteriyordu.

​

Babıali, kayserin bariz bir ÅŸekilde hukuka aykırı toprak saldırıları anlamına gelen bu temelsiz taleplerini haklı bulamazdı, zira burada Karlofça Barış AntlaÅŸması'ndan sonra kesin bir sınır düzenlemesi yapılmış ve Pasarofça ile Belgrad Barış AntlaÅŸmaları ile onaylanmışh. Bu yüzden Avustuıya elçisine, kaysere kesin bir cevap verebilmek için, öncelikle durum hakkında bilgilenmek üzere mahallinde inceleme yapılacağını söyledi.

​

Oysa elçi, kesin cevabı hemen istiyordu, hem de kayserin her türlü oyalayıcı ve belirsiz cevabı bir ret ve iliÅŸkileri resmen kopartmak için bir sebep addedeceÄŸine dair tehditte bulunarak. Babıali'nin ise sinmeye hiç niyeti yoktu; aksine yalnızca iki durumun mümkün olabileceÄŸini belirtti: Kayser, taleplerinde ya haklıydı ya da haksızdı. Birinci durumda Babıali durumu iyice inceledikten sonra talep edileni vermekten imtina etmeyecekti; ikinci durumda ise Babıali'nin böyle bir ÅŸeyi ancak reddetmesi beklenebilirdi ki, bu durumda kayserin nasıl tedbirler alacağı umurunda deÄŸildi.

​

Hemen ardından meseleyi daha ayrıntılı olarak incelemek üzere Bosna'ya ve Orsova'ya bir kapıcıbaşı gönderdiÄŸi bu kesin cevap, Avustuıya elçisini etkilemekte gecikmedi. Kayser ise elçinin raporu üzerine Babıali'ye hala dostluÄŸunu ve iyi komÅŸuluk iliÅŸkileri içinde olmayı istediÄŸine ve Babıali'ye karşı düÅŸmanca niyetler beslemediÄŸine dair güvence verdi. 

​

Rusya’nın Avusturya’ya DesteÄŸi

Lakin Rusya da kayserin taleplerini ciddi bir biçimde destekleyecekmiÅŸ gibi görünmeye baÅŸlayınca, bütün bu mesele Babıali için endiÅŸe verici bir hal aldı. Kayser, haklı olarak, çariçeye Kırım'ı ve Kuban'ı ele geçirdiÄŸi sırada sunduÄŸu hizmetlerin benzer bir karşılığa deÄŸer olduÄŸu düÅŸüncesi ile çariçeden Babıali nezdindeki taleplerini resmen desteklemesini istemiÅŸti. Bu hususta çok ileri gitıneye niyetli olmamasına raÄŸmen, Babıali'ye karşı yukarıda belirtilen talepleri söz konusu olunca kayserin isteklerinden kaçamazdı.

​

Bu yüzden Divan-ı Hümayun'a Bulgakov aracılığıyla "Babıali kayserin taleplerini yerine getirmemesi halinde, ÅŸu anda kendisi ve Babıali arasında mevcut iyi iliÅŸkilerin bozulması anlamına gelecek olsa bile, müttefikinin menfaatlerini kendi menfaati kabul etmek zorunda kalacağını" bildirdi.

​

Reisülküttab, bunun üzerine elçiye Avusturya elçisine verdiÄŸi cevabın aynını verdi ve Babıali'nin, kayserin taleplerinde haksız olduÄŸu ortaya çıkacak olursa, çariçenin böyle haksız talepleri destekleme niyetinde olabileceÄŸine kesinlikle ihtimal vermediÄŸini de özellikle vurguladı.

​

Elçi ÅŸimdilik bu cevapla yetindi ve Babıali kesin bir ret cevabında ısrar edecekmiÅŸ gibi göründüÄŸünden, önce kayserin gerçekten de biraz ileri giden taleplerini daha fazla destekleyip desteklemeyeceÄŸine dair talimat istedi. St. Petersburg ise buna pek meyilli görünmüyordu. Önce uzunca bir süre cevabın gönderilmesi ertelendi ve daha sonra Eylül ayı sonunda, Avusturya elçisini yapılacak müzakerelerde yalnızca genel olarak desteklemesi yönünde talimat gönderildi.

​

Bu arada Avusturya iÅŸi zaten çok ilgisizce yürütüyordu. Zira Divan-ı Hümayun, kayserin isteklerini yerine getirmeye meyilli görünmüÅŸ olsa bile, halk arasında çok daha kararlı bir direnç baÅŸ göstermeye baÅŸlamıştı, dolayısıyla iÅŸleri son raddeye getirmek çok da uygun görünmüyordu. Halka açık meydanların fanatikleri, padiÅŸahın Kırım'ı feda ettikten sonra, ÅŸimdi de Bosna'yı yüzüstü bıraktığını ileri sürerek, seslerini yükseltiyorlardı.

Eyaletlerde de kayserin muhtemel saldırılarına karşı güçlü bir hareket görülüyordu. BoÅŸnaklar, Babıali'ye Babıali'nin sadık tebaası olarak, ülkelerini kanlarının son damlasına kadar savunmaya hazır olduklarını açıkladılar. Bunun için askeri birliklere ihtiyaçları yoktu, zira kolayca ıoo bin kiÅŸiyi seferber edebilirlerdi; yalnızca silah ve cephane gönderilmesi yeterdi. Babıali bu talebi her türlü silah araç gereçlerden muazzam miktarlarda göndererek hemen yerine getirdi.

​

Aynı zamanda Tuna Nehri'ne doÄŸru önemli merkezi takviyeler gönderildi; sınır kaleleri savunma durumuna geçirildi ve buradaki savaÅŸ malzemeleri, bilhassa kale topları önemli ölçüde arttırıldı. Ayrıca kapudan paÅŸaya donanması ile kış aylarında Mora'ya doÄŸru yola çıkma emrinin de, gerektiÄŸinde Bosna'ya gidecek harekât ordusunda seraskerlik görevini üstlenmek üzere, Dubrovnik üzerinden Bosna'ya daha hızlı ulaÅŸabilmesi için verildiÄŸi yönünde deÄŸerlendirildi.

​

Bu yüzden bu durum karşısında Avusturya elçisinin gittikçe sesi soluÄŸu kesiliyordu. Hollanda ile fazlasıyla meÅŸgul olunduÄŸundan, Viyana'da da iÅŸleri son raddeye getirmek istemiyorlardı. Hatta Rus elçisine ÅŸimdilik fazla müdahale etmemesini bile söylemiÅŸti. Öncelikle zaman kazanılmaya ve sonucun ertelenmesine çalışılıyordu. AÄŸustos ayı sonunda Fransa'nın hiç beklenmedik arabuluculuk teklifi, her iki tarafa da istedikleri fırsatı verdi.

​

Fransa’nın Arabulucuk Teklifi ve Reddedilmesi

Kayserin isteÄŸi üzerine böyle bir iÅŸe kalkıştığı söylenen Fransa, bu sayede sanki Divan-ı Hümayun nezdinde azalan nüfuzunu yeniden kazanmak istiyordu ve bu hususta hiç de özveri ile hareket etmiyordu. ArabuluculuÄŸunun bedeli olarak, Karadeniz'e serbestçe çıkma hakkını talep ediyordu. Oysa Babıali bunu kabul etmeye hiç hevesli deÄŸildi. Aslında arabuluculuk için hiçbir sebebin mevcut olmadığını bildirdi; zira Fransa, hiçbir ÅŸekilde Babıali'yi üçünü bir devlet lehine kendi haklarından vazgeçmeye ikna etmeye çalışmayacağına göre, hak kabul ettiÄŸi bir ÅŸeyi, baÅŸkalarının yardımı olmadan da yapabilirdi.

​

1784

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Rusya Ä°le Ä°liÅŸkilerin Kafkasya Yüzünden Gerilmesi

Kayser ve Babıali arasındaki kavga bu ÅŸekilde bariz bir sonuç alınamadan uzayıp giderken ve ciddi bir niteliÄŸe bürünmeyecekmiÅŸ gibi görünürken, Rusya'nın Babıali ile iliÅŸkileri yeniden rahatsızlık verici ve tehditkâr hale geldi. Divan-ı Hümayun'a bilhassa Rus konsolosların huzursuzluklar ve küstahlıklara dair yinelenen ÅŸikayetleri geliyordu. Konsoloslar, imparatorluÄŸun her yerine yayılmışlardı ve çok yönlü faaliyetlerinde yetkilerinin dışına da çıkıyorlardı.

ÖrneÄŸin BoÄŸdan'da ve Eflak'ta voyvodaların hoÅŸnut olmayan tebaasını himayelerine alıyorlardı.

​

Bu gibi sürtüÅŸmelerden ziyade, Rusya'nın Ä°ran meselesine ve Kafkasya'nın özgür halklarının kavgalarına müdahalesi çok daha endiÅŸe verici idi. Zira çariçenin, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nu Avrupa'da daha kolay ve daha kesin bir ÅŸekilde tamamen yok edebilmek için, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun Asya'daki gücünü sistematik olarak zayıflatmaya çalıştığından ÅŸüpheleniliyordu.

​

Ä°stanbul'daki savaÅŸ yanlıları, Nisan ayında barış yanlısı sadrazamı, baÅŸta aynı düÅŸüncede olan ÅŸeyhülislam olmak üzere, yandaÅŸları ile birlikte devirmeyi baÅŸardıktan sonra, yeniden üstünlüÄŸü ele geçirdiler. Bu deÄŸiÅŸikliÄŸin arkasındaki itici gücün kapudan paÅŸa olduÄŸu düÅŸünülüyordu. Azledilen sadrazam, bilhassa Kırım'ın ve Kuban'ın Ruslara devrini var gücüyle desteklemesi ve genel olarak amaçlarım yerine getirmelerine yardımcı olması için, Ruslardan ve Avusturyalılardan muazzam paralar almakla suçlandı. Mirasında gerçekten de bu konuda hiçbir ÅŸüpheye mahal vermeyen belgeler bulundu.

1785

Jorga.png

Nicolae Jorga'nın Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe: 2005) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Ä°ran’da KarmaÅŸa

Rusya bu arada Kırım ve Kafkasya’daki yeni konumunu saÄŸlamlaÅŸtırmaya çalışıyordu. 

​

Ä°ran Åžahı, 11 Åžubat 1785 tarihinde öldükten sonra, kısa bir süre için Ä°sfahan’da hüküm sürmüÅŸ Feth Ali’yi yenen kardeÅŸi Cafer, Rus elçisini acilen memleketine dönmeye zorladı ve Gürcü asıllı olup, adı kötüye çıkmış LaÅŸkarev’i yeni Rus elçisi olarak hiçbir ÅŸekilde kabul etmek istemedi. Bu olay, Ä°ran Åžahı’nın tahtına mâl oldu, zira bir süre sonra Ruslar tarafından desteklenen ve bunlara yandaÅŸlık yapan hizip kendisini ülkeden sürdü.

​

Bab-ı Alî’de SavaÅŸ Yanlılarının Ağırlık Kazanması

Aynı dönemlerde seksen yaşında, ancak enerjik bir yapıya sahip olan ve hiçbir rakip kabul etmeyip, yeniçeriler ve ulema sınıfının yardımı ile sarayda aralarında kethüdanın ve kaptan-ı deryanın da bulunduÄŸu düÅŸmanlarını yenen eski Özi Valisi, yeni Sadrazam Åžahin Ali PaÅŸa, selefi Halil Hamid PaÅŸa’dan daha fazla savaÅŸ yanlısı idi.

​

Kafkasya'da Ä°mam Mansur

1785 yılı sonlarında Nogay asıllı, Müslümanların ÅŸanlı geçmiÅŸini tekrar canlandırmak için kutsal savaÅŸa çaÄŸrı yapan bir ÅŸahıs ortaya çıktı. Bu ÅŸahsın adı Ä°mam Mansur’du. Türklerden, iÅŸgal ettikleri Müslüman bölgelerinden Rusları çıkartmalarını deÄŸil, sadece Osmanlı Sultanı’nın halkını her yönden memnun etmesini ve Kur’an-ı Kerim’in ebedî kuralları ile yönetmesini istiyordu.

​

Ruslar, Ä°mam Mansur’u yenemedikleri gibi, Ä°mam Mansur bazı önemli zaferlerden sonra, kışı kendilerine zorla dayatılan Hristiyanlığı reddeden sayısız Çerkes’i, Abaza’yı ve Tatar’ı etrafına topladığı Taman Adası’nda geçirdi.

​

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Bu arada meydana gelen hadiseler, dış siyasette de daha kararlı adımların ahlmasını ve daha kesin kararların alınmasını gerektirmiÅŸti. Bilhassa Ä°ran sınırında ve Kafkasya'daki durumlar gittikçe daha acil bir hal aldı.

Babıali tarafından desteklenen ve soyunu eski Kırım hanlarının bir koluna dayandıran Abaza lideri Ä°mam Mansur, baÅŸlarına geçtiÄŸinde ve olaya bir din savaşı görünümü verdiÄŸinde, bu halk hareketi Ruslar için daha tehlikeli bir hal aldı.

​

Kısa sürede 100 bin kiÅŸiye kadar büyüyen ordusunda katı bir disipline önem veriyordu. Kahve ve tütün gibi, lükse kaçan ve gevÅŸemelerine sebep olabilecek herÅŸey, kesinlikle yasaktı. Birliklerin tek besini biraz pirinç ve saf su olacaktı. Taktiklerinin olaÄŸan dışılığı, kendi ürettiÄŸi ve bilhassa Katkasya'nın daÄŸlarında ve ovalarında olaÄŸanüstü bir yankı bulan savaÅŸ müziÄŸi sayesinde çok ÅŸey baÅŸardı. Binlerce kiÅŸiyi kendine baÄŸlamayı baÅŸardığı, herkesi büyüleyen ateÅŸli bakışı hakkında mucizevi ÅŸeyler anlatılıyordu.

​

Ä°mam Mansur hiç vakit kaybetmeden ve Ruslara her yerde 30 bin kiÅŸi ve 84 topu bulan ağır kayıplar yaÅŸattıktan sonra,  yılın sonlarına doÄŸru, ertesi ilkbaharda Kırım'a doÄŸru yola çıkmak üzere kış karargahına çekildiÄŸi Taman'a geldi. Hatta daha kış aylarında Azak Denizi'nin buz tabakasını aÅŸarak, Kırım'a akın etmeye niyetli olduÄŸu bile iddia ediliyordu. Zira karşıya geçmek için gemileri yoktu.

​

Babıali, bir taraftan böyle bir yardıma ne kadar sevinse de diÄŸer taraftan bu inanç kahramanının davranışları Babıali'yi de huzursuz etmeye baÅŸlamıştı. Ciddi bir biçimde Ä°slam reformcusu olarak, tıpkı bir zamanlar Abaza Mehmed PaÅŸa gibi, muzafer kılıcını Babıali'ye çevirmeyi akıl edebileceÄŸinden endiÅŸe ediliyordu. PadiÅŸaha gönderilen iki yazıda gerçekten de hükmedici bir ton takınmıştı. Hilal'in hayrı için savaÅŸtığını yazıyordu; padiÅŸah, bu mücadelede ne lehine, ne de aleyhine taraf tutmalı idi, yalnızca yönetimde ülkenin çöküÅŸünün sebebi olan suistimalleri ortadan kaldırmalı idi.

​

Bu yüzden Ä°mam Mansur'u gerçi el altından para ile desteklemeye devam ettiler, ama aynı zamanda sınır eyaletlerindeki valilere Osmanlı topraklarına girmeye yeltendiÄŸi anda, ilerlemesini önlemelerine dair emir verildi.

Aynı zamanda Gürcistan'da ve Ä°ran'da da durumlar Çariçe Katerina'nın menfaatleri için hiç de lehte olmayan bir hal aldı. Lezgiler, defalarca Gürcistan'a akın etmiÅŸler; Rus birlikleri ile birleÅŸen Gürcistan birliklerine birkaç önemli maÄŸlubiyet yaÅŸatmışlardı. Lezgilerin akınları, artık yalnızca para karşılığında temin edilebilen savaÅŸ araç gereçleri ve bilhassa barut eksikliÄŸinden dolayı yılın sonlarına doÄŸru azaldı.

​

Son olarak Kuban'ın Babıali'nin hakimiyeti altında kalan kısımlarındaki Tatarlar arasında da öncelikli amacı, Astrahan'a yapılacak bir saldırıymış gibi görünen endiÅŸe verici hareketler baÅŸ gösterdi. Hatta Babıali'nin Kırım'dan göç eden ve oraya buraya dağılan Tatarları Besarabya'da iskan etmeyi ve onlara burada yeni bir han seçtirmeyi planladığı bile söyleniyordu.

​

Rusya'nın bu gibi talepleri hemen silahları ile destekleyip, yerine getiremeyecek durumda olduÄŸu pekala biliniyordu. Bütün dikkatini, Kafkasya'da Karadeniz ve Hazar Denizi arasındaki geniÅŸ sınırlarını Gürcistan ve Ä°ran yönünde oradaki daÄŸ halklarına karşı korumaya ve savunmaya vermek, bütün silahlı kuvvetlerini bu yönde kullanmak zorunda idi. Çariçenin meclisinde, Asya tarafındaki sınırlar tam olarak emniyete alınmadan, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun Avrupa'daki kısmına karşı kesin teÅŸebbüslerde bulunamayacakları düÅŸüncesi gittikçe daha kesin bir kanı haline geliyordu.

​

Kırım'ı korumak ve Ä°mam Mansur'un ilerleyiÅŸini engellemek için, yaz aylarında Kuban'a doÄŸru 30 bin kiÅŸi harekete geçirilirken, Astrahan sınırına ve Gürcistan'a dağılmış ordu zamanla 45 bin kiÅŸilik daimi birliklere ve 20 bin milise kadar yükseltildi. 1786 yılı baÅŸlarında harekat ordusunun tamamı 115 bin kiÅŸiden oluÅŸuyordu. Lakin üçte biri yok olmuÅŸtu bile, zira birlikler sınırlar boyunca küçük gruplar halinde yerleÅŸtirilmek zorunda kaldığından, düÅŸmanların onlara tek tek saldırması ve yok etmesi daha da kolay olmuÅŸtu.

​

Ä°man Mansur ÅŸimdi de Taman'a yaklaşırken, yalnızca 5 bin Tatar'ın ve 20 bin Rus'un silahaltında olduÄŸu Kırım, neredeyse bütün birliklerden yoksun bırakıldı, zira Ä°mam Mansur'u karşılamak için bütün birliklerin Taman'a çekilmesi gerekiyordu. Güneyde Kuban'dan Kafkasya ve Gürcistan'a kadar, daÄŸ halklarının sınır ülkelerine akın etmek için kullandıkları bütün daÄŸ geçitlerinin nöbetçi kuleleri ile donatılacağı büyük bir askeri baÄŸlantı yolu kurulurken, kuzeyde geçitler ya yine daÄŸ kuleleri kurularak ya da kayaları havaya uçurarak eriÅŸilmez hale getirilecekti. Bu ÅŸekilde daÄŸ halklarını silah zoruyla olmasa da sonunda açlık sayesinde ram edebilmeyi umuyorlardı. Oysa bunun için de ÅŸu anda mevcut olmayan zaman ve önemli parasal kaynaklar gerekli idi.

Bütün dünya, Rusya'nın büyük fedakarlıklara ragmen hiçbir ÅŸey baÅŸaramadığını; resmen savaÅŸ ilan edilmemiÅŸ olmasına raÄŸmen, Babıali ile kalıcı bir savaÅŸ durumunda olduÄŸunu ve hiçbir ÅŸekilde silahlarını Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun Avrupa kesimine yöneltemeyeceÄŸini ve iki imparatorluk sarayının büyük yok etme planının gerçeÄŸe dönüÅŸtürülmesi için hiçbir ÅŸey yapamayacağını biliyordu.

1786

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Rusya’nın Kafkasya’daki BaÅŸarısızlıkları

Lezgiler, kış aylarının ortasında bir kez daha Gürcistan'a akın düzenlemiÅŸler; prense ait zengin gümüÅŸ ve bakır madenlerini tahrip etmiÅŸler; Kuban ile bütün irtibat yollarını kesmiÅŸlerdi. Kuban'da ve Kafkasya'da Ruslar, neredeyse aynı esnada önemli kayıplar yaÅŸamışlardı. Silahlı kuvvetleri 150 bin kiÅŸi kadar olduÄŸu tahmin edilen bu daÄŸ halkları, kendi aralarında bölünmüÅŸ bir halde silahlı kuvvetlerini genelde adi bir talana yönelik plansız bir çete savaşında bölerek heba etmekten ziyade ortak teÅŸebbüslerde bulunmuÅŸ olsalardı, Rusya'nın burada iÅŸi daha da zor olacaktı.  Ä°mam Mansur bile Ä°slam devletleri arasında kafirlere karşı mücadelede birbirlerini karşılıklı olarak desteklemek üzere genel bir birlik kurulmasına dair olaÄŸanüstü fikrini, Kafkasya'nın daÄŸ halkları arasında gerçekleÅŸtirmeyi baÅŸaramadı.

​

Ä°mam Mansur, daha kış aylarında Taman önlerindeyken, birliklerinin büyük bir kısmı tarafından terkedilmiÅŸti. Bu yüzden Kırım'a planladığı akından vazgeçmek zorunda kaldı ve 1786 ilkbaharında, Lezgilerini baÅŸkent Tiflis'e yapılacak bir saldırıda desteklemek üzere Taman'dan geri çekildi. Lakin bu saldırı gerçekleÅŸmediÄŸinden, mümkünse Buharalı Ä°mam Haris'in 45 bin kiÅŸilik birlikleri ile birleÅŸmek üzere, Dağıstan'a yöneldi.

1786 yılının sonbaharında, 80 bin kiÅŸinin başına geçerek, Ruslara önemli bir maÄŸlubiyet yaÅŸattı.  Bunun üzerine barış için müzakerelere oturmak istediler. Ancak Ä°mam Mansur hiçbir ÅŸeyi kabul etmedi.

​

Ahıska Valisi Süleyman PaÅŸa, 20 bin askeri ile Ä°mam Mansur'un ordusuna katılacaktı ve Babıali'nin yeniden 150 bin akçe para yardımında bulunduÄŸu Lezgilere de yardım edecekti. Aynı zamanda Diyarbekir'den 30 bin kiÅŸi Gürcistan sınırına gönderildi; buraya depolar kuruldu ve Ahıska valisine denizden top, barut ve cephane gönderildi.

​

Rusya’nın Bab-ı Alî’yi Tehditleri ve Geri Çevrilmesi

Rus elçisi bir nota ile Ahıska ve SoÄŸucak valilerinin Lezgilere ve Kuban Tatarlarına verdikleri desteklerden dolayı cezalandırılmalarını ve en azından makamlarından azledilmelerini talep etti. Divan-ı Hümayun ise bu mesele hakkında ayrıntılı açıklamalar yapmak niyetinde deÄŸildi ve paÅŸaların tamamen suçsuz olduÄŸunu iddia ederek, bir kez daha gayet anlaşılır bir ÅŸekilde, Rusya'nın bu yönde huzur istiyorsa öncelikle Tatarların yeni bir han seçmelerine izin vermek zorunda olduÄŸunu belirtti. Zira bu, halkları dizginlemenin tek çaresi idi.

​

BoÅŸ tehditler de hiçbir iÅŸe yaramadığından talepler elçi tarafından, daha ısrarlı olan ve doÄŸrudan "haklı talepleri yerine getirilmediÄŸinden, çariçenin artık silahlarla suçlulara karşı hareket etmek zorunda kalacağını ve Babıali'yi ret cevabının sonuçlarından sorumlu tuttuÄŸunu" belirten 18 Mayıs tarihli nota ile yinelendi.

​

Talep edilen kesin cevabı uzun süre beklemek zorunda kaldılar. Bulgakov üç hafta geçtikten sonra, bu arada yeni tayin edilen reisülküttaba taleplerini bir kez daha hatırlattığında reisülküttab, onu kısaca ÅŸu açıklama ile geri çevirdi:

"Rusya hangi hakla Gürcülerin meselesine karışıyordu? Çariçe gerçi hakimiyetini kabul ettiklerini iddia ediyordu; lakin Babıali'nin tebaası olduklarını, dolayısıyla Babıali'nin onayı olmadan baÅŸka bir hüldimdarın hakimiyetini asla kabul edemeyeceklerini bilmesi gerekirdi. Rusya'nın ÅŸu anda ihlal ettiÄŸi, Babıali'nin ise daima riayet ettiÄŸi antlaÅŸmalarla bu husus yeterince kanıtlanmıştı".

​

Bulgakov, bunun üzerine sarayının yeni talimatlarını beklemek zorunda olduÄŸundan baÅŸka bir ÅŸey söyleyemedi. 

Babıali ancak bir buçuk ay sonra Bulgakov'a nihayet 18 Mayıs tarihli notasına karşılık olarak, çok sakin ve ölçülü bir ÅŸekilde hazırlanmış yazılı bir cevap verdi. St. Petersburg sarayı, Ahıska valisinin cezalandırılmasını istiyordu; oysa antlaÅŸmalara aykırı bir filde bulunup bulunmadığı bile kanıtlanmamıştı. Durum böyle olmuÅŸ olsaydı, Babıali onu cezalandırmaktan hiçbir ÅŸekilde imtina etmiÅŸ olmazdı; lakin hiçbir gerekçe ve sebep olmadan valiyi görevinden almayacaktı; önce Rusya sarayına karşı suç iÅŸlediÄŸi ispatlanmalı idi. Rusya bu arada Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun sınırlarını aÅŸacak ve edilen yeminlere raÄŸmen herhangi bir düÅŸmanlıkta bulanacak kadar adaletten ve insanlıktan uzaklaÅŸacak olursa, Babıali de silahlı kuvvetleri ile pekala direnmeyi bilirdi. Bu durumda barışı Babıali deÄŸil, Rusya ihlal etmiÅŸ olacaktı.    

​

Rus elçisi, bu yüzden oldukça sıkıntılı anlar geçirdi. Hemen akabinde çariçenin barışı bozulmuÅŸ kabul edeceÄŸine dair sözlü tehdidi, bu ÅŸartlar altında Divan-ı Hümayun üzerindehiçbir etki bırakmadı. Zira bu hususta ciddi olmadığı ve savaşın en kötü ihtimalle ancak ertesi yıl baÅŸlayabileceÄŸini pekala biliyorlardı. Ahıska valisinin hareketlerine olumsuz bakmadıklarını kanıtlamak için de valiye açıkça bir kutlama yazısı ile birlikte 40 bin akçe tutarında para hediyesi, çok deÄŸerli bir onur kılıcı ve kıymetli bir samur kürk gönderildi.

​

Rusya’nın bütün destekleri ile irtibatı kesilen ve Lezgiler tarafından neredeyse tamamen çöle çevrilmiÅŸ ülkesinde büyük bir sıkıntı içinde bulunan Prens Erelde, kendini çaresizce yeniden Babıali'nin kollarına attı. Ä°stanbul'a elçi gönderdi ve yalnızca Babıali'nin arabuluculuÄŸuyla Lezgilerle barış yapmakla kalmayıp, Babıali'nin teveccühünü tekrar kazandığı takdirde, sadakatinin ispatı olarak rehineler vermeye hazır olduÄŸunu bildirdi.

​

Petersburg'da, herÅŸeye raÄŸmen, Kuban'dan Kafkasya boyunca Hazar Denizi'ne kadar daha az masraflı ve güvenli sınırlara sahip olmadıkları sürece, Babıali'ye karşı doÄŸrudan hiçbir ÅŸey yapaftayacaklannın pekala farkındaydılar. KeÅŸke ordu, donanma ve hazine daha iyi durumda olsaydı! Bilhassa hazinenin durumu çok kötü idi. Birçok alay, bilhassa subaylar, bir yıldır para almııyorlardı. Bütün bunlara bir de çariçenin yine iki grup oluÅŸturan bakanlan arasındaki görüÅŸ aynlıkları ekleniyordu. 

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Rusya’nın Avusturya’dan Destek Ä°stemesi

Bu ÅŸartlar alhnda çariçenin üzerinde durması gereken en önemli husus, olaylar en son raddeye geldiÄŸinde kayserin nasıl bir tutum takınacağım öÄŸrenmekti. Bu amaçla kaysere Babıali'nin 3 Temmuz tarihli açıklamasını bildirdi ve aynı zamanda Babıali'nin uygun bir telafide bulunmasını saÄŸlamak için Ä°stanbul'daki nüfüzunu kullanmasını, bu yöndeki telkinlerini bazı birlik hareketleri ile desteklemesini ve çariçe ile Babıali üzerinde etki bırakacak ortak tedbirler hakkında mutabakata varmasını talep etti.

​

Kayser ise çariçenin bu talebini çok soÄŸuk karşıladı. Anlaşılan o ki, Avrupa Åžarkı'nda Rusya'nın mutlak etkisi altında özel imtiyazlara sahip olacak ve yalnızca yeni karışıklıklara yol açacak yeni bir Hristiyan devletinin kurulmasına yardımcı olmanın Avusturya'nın menfaatine olmayacağına ikna edilmiÅŸti. Bu yüzden 27 Eylül'de St. Petersburg'a gönderdiÄŸi cevap çok nazik olduÄŸu kadar ölçülü idi.

​

Çariçenin Babıali'nin haksız fiilinden dolayı yaÅŸadığı zorluklara üzüldüÄŸünü belirtiyordu cevabında; Babıali'nin vakit kaybetmeden sonuçları tahmin edilemeyen bir savaÅŸa giriÅŸebileceÄŸi endiÅŸesi mevcut olmamış olsaydı, Babıali'ye karşı hemen savaÅŸa yönelik gösterilerde bulunmaktan çekinmezdi. Yine de çariçeyi var gücüyle desteklemeye hazırdı ve Ä°stanbul'daki elçisine de Babıali'nin daha mantıklı bir davranış sergilemesini ve çariçeye daha önce elde edemediÄŸi telafide bulunmasını saÄŸlamak için elinden geleni yapması yönünde talimat vermiÅŸti.

​

DoÄŸal olarak çariçe bu cevapla pek tatmin olmadı. Kayserden yalnızca verimsiz sempatiler deÄŸil, daha faal hareketler beklemiÅŸti ve kayseri yakın zamanda yapacağı Kerson ve Kırım ziyareti sırasında bir görüÅŸmeye davet ederek kendi amaçlan için kazanabileceÄŸini düÅŸünüyordu. Oysa kayser bu davetten baÅŸlangıçta pek hoÅŸlanmamıştı. DoÄŸrudan reddedemese de daveti yalnızca ÅŸartlı kabul etti. Çariçeye ÅŸöyle yazıyordu: "Ä°çinde bulunduÄŸumuz ÅŸartların esiri olarak, gönülden istediÄŸim bu görüÅŸmeye katılmak için elimden geleni yapacağım." Bu deÄŸiÅŸiklik, çariçeyi önemli ölçüde kızdırdı ve bunun en yakın sonucu,  iki imparatorluk  sarayı  arasında  yine  soÄŸuk rüzgarların esmesi oldu.

​

Rusya’nın Fransa’nın ArabuluculuÄŸuna Yönelmesi

Çariçe bu arada hala Babıali'nin kararlı tutumunun öncelikle Fransa'nın nüfüzuna atfedilebileceÄŸinden ÅŸüphelendiÄŸi için Versailles kabinesine karşı duyduÄŸu bütün nefrete raÄŸmen, kayserin kendisine verdiÄŸi Fransa'nın arabuluculuÄŸuna baÅŸvurma tavsiyesini yabana atmaması gerektiÄŸini düÅŸünüyordu. Arabuluculuk için doÄŸrudan talepte bulunmadılar, ancak sarayı defalarca Babıali ve Rusya arasındaki barışı muhafaza etmek üzere çaba gösterdiÄŸinden, Versailles kabinesi Babıali'ye ÅŸimdiye kadar takip ettiÄŸinden daha farklı prensipler aşılayabilirse bunu hoÅŸ karşılayacaklarını anlatmaya çalıştılar.

​

Versailles kabinesi tabii ki Ä°stanbul'da azalmakta olan nüfüzunu tekrar yükseltmek için karşısına çıkan bu fırsatı seve seve kabul etti ve elçisine Divan-ı Hümayun'a arabuluculuk teklifinde bulunması ve barışçıl bir uzlaÅŸma amacıyla Rus elçisinin bundan sonra atacağı adımlan her ÅŸekilde desteklemesi talimatını verdi. Oysa reisülküttab bu teklifi oldukça soÄŸuk karşıladı. Bunun için hiçbir sebep mevcut olmadığından ve her iki devletin de birbirlerine karşı doÄŸrudan taleplerde bulunmadıklarından, Fransa'nın bu arabuluculukla ne amaçladığını anlamadıklarını açıkladı.

​

Babıali yalnızca gerekçesi olan haklarını savunuyordu. KomÅŸuları kendisi ile kavga arıyorsa bu Babıali'nin suçu deÄŸildi; kendilerine yapılan bütün saldırıları pekala geri çevirmeyi biliyorlardı ve kendilerini savunmak de yine kendi meseleleri idi. Elçinin bundan sonraki bütün ısrarları, Babıali'nin 3 Temmuz tarihli gerekçeli açıklamasına sadık kalmaya kararlı olduÄŸu açıklaması ile geri çevrildi. 

Jorga.png

Nicolae Jorga'nın Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe: 2005) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

1786 yılının Temmuz ayında savaÅŸa hazırlıklıydılar: “Bâbıâli kendini savunmasını bilir” diye gururla cevap veriyorlardı. Fransızların arabuluculuÄŸu açıkça, hatta baÅŸka zaman faaliyet göstermeyen Fransızlar her fırsatta küçük düÅŸürücü tavsiyelerde bulunmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmadıkları için biraz da kızgınlıkla reddedildi.

 

1787

SerhatKuzucu.jpg

Serhat Kuzucu'nun Kırım Hanlığı ve Osmanlı-Rus SavaÅŸları (Selenge: 2013) kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Kerson

II. Josef ile Çariçe II. Katerina her ne kadar Mohilev görüÅŸmelerinde Osmanlı topraklarının taksimi konusunda bir taslak üzerinde anlaÅŸmışlarsa da hemen bu projelerini uygulamaya geçilememiÅŸlerdi. Ä°ki lider bir süre daha bu konu hakkında görüÅŸmelerine gizli yazışmalarla devam ettiler.

​

II. Josef’in bu proje hakkında halen bazı çekinceleri olduÄŸu da gayet açıktı. Fakat ÅŸunu iyi biliyordu ki, II. Katerina Osmanlı Devleti’nin topraklarını parçalayarak, Bizans Ä°mparatorlugu’nu yeniden kurma fikrinden asla vazgeçmeyecekti.  

​

II. Katerina, bir taraftan Avusturya ile Osmanlı topraklarının taksimi konusunda diplomatik giriÅŸimlerini sürdürürken diÄŸer taraftan da Kırım Hanlığı ve Kafkasya bölgesindeki askeri ve siyasi nüfuzunu artırmaya çalışıyordu.

 

Kırım’ın Rusya tarafından iÅŸgali sonrası Rus Ä°mparatoriçesi buraya bir ziyarette bulunarak “Kırım Krallığı Tacını” giymek istiyordu.

​

Bu ziyaretini ise gecikmeli de olsa 1787 yılında yapma kararı aldı. Bunun için gerekli tüm hazırlıkları yapan General Potemkin, Kırım’a elli binin üzerinde asker yerleÅŸtirdiÄŸi gibi Katerina’nın ziyaret edeceÄŸi Kerson ÅŸehrine yerleÅŸtirdiÄŸi tak-ı zafer üzerine Rumca ve Rusça olarak “Bizans’a giden yol" ibaresini de yazdırdı.

​

Bu ziyaretin önemli bir yönü ise Avusturya Ä°mparatoru II. Josef'in de Kerson’a gelecek olmasıydı. Ä°ki lider burada bir araya gelerek, Osmanlı Devleti’ni parçalamaya yönelik hazırladıkları projenin son ÅŸeklini belirleyeceklerdi.

II. Katerina Mayıs ayının içinde Kerson’a geçebildi. Buraya II. Josef’in yanı sıra, Ä°stanbul’da bulunan Rus elçisi ve Avusturya elçisi de geldi.

Jorga.png

Nicolae Jorga'nın Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe: 2005) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Çariçe’nin yanında, bugüne kadar Ä°stanbul’da en fazla dostluktan dem vuran bir devletin temsilcisi bulunuyordu: Fransa, çökmekte olan Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasına katılıyordu. XVI. Louis’nin çıkarlarını baÅŸarılı bir ÅŸekilde temsil eden zarif giyimli, ince tabiatlı yazar Ségur, aynı zamanda Çariçe’nin Türklerin sürülmesinden oluÅŸan Bizans planlarını bile anlattığı sırdaşı idi.

​

DüÅŸmanı olup, Ä°ngiliz tüccarlarının Türklerle ticaretten büyük yararlar saÄŸlamalarına raÄŸmen, o güne kadar Türklerin menfaatlerini hiçbir zaman korumamış olan Ä°ngiltere temsilcisi, Müslüman ırmakları boyunca yapılan zafer alayında eksik deÄŸildi.

​

Kayser, bu projeyi kesinlikle onaylamayan Prusya Kralı Frederik’in, 17 AÄŸustos 1786 tarihindeki ölümünden dolayı rahatlamıştı. Frederik’in yerine gelen halefinin, müttefik planlarını kabule meyilli olması çariçe için memnuniyet verici bir olaydı. Fransa’nın zaman zaman barış çaÄŸrısı yapmasına ve temsilcisinin çekimser davranmasına raÄŸmen, yüzyılın en büyük projesinin yaratıcısı olan çariçe, Avrupa devletlerinin “sarayda ulema tarafından yönetilen ve yeniçeriler tarafından korunan ahmak despotu” Asya’ya sürmesine izin vereceklerini haklı olarak umut ediyordu.

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Savaş Hazırlıkları ve Osmanlı Kamuoyu

Babıali'hin hazırlıkları da büyük çabalarla devam ediyordu. Donanmayı uygun bir duruma getirmek için tersanelerdeki iÅŸçi sayısı arttırıldı. Ä°lkbahara kadar 31 kalyon, 10 top çeker ÅŸalope ve 80 daha küçük gemi, denize açılmaya hazır olacaktı; 14 ila 16 arası topla donatılmış 45 savaÅŸ gemisi ve 20 nakliyat gemisi, Karadeniz'e açılacaktı; gerektiÄŸinde nakliyat gemisi olarak kullanılmak üzere, Ä°stanbul Limanı'nda yatan ve Takımadalar'da ıskartaya çıkartılmış gemilerin hepsine el konuldu. Kapudan paÅŸa, Akdeniz donanmasının başına geçmek üzere derhal Mısır'dan geri çaÄŸrılırken, Karadeniz donanması için baÅŸka bir amiral tayin edildi.

​

Aynı ÅŸekilde kara ordusu da ele alındı. Arnavutluk'taki Ä°ÅŸkodra valisine her an güneye doÄŸruyola çıkınak üzere birlikleri ile hazırvaziyette bekleme emri verildi. Tuna üzerindeki Ä°smail, Silistre, Bender ve Özü kaleleri önemli ölçüde takviye edildiler. Bilhassa Özü'nün tahkimine büyük özen gösterildi. Kili'de Tuna Nehri'nin Karadeniz'e aktığı yerden dört saat uzağına siperli bir ordugah kuruldu ve Sinop'a Anadolu sahillerinin korunması için özel bir birlik gönderildi.  Sınırlardaki silahlı kuvvetler 160 bin kiÅŸiye çıkartıldı ve bunlardan 60 bin kiÅŸi Özü Nehri hattını koruyacaktı; 25 yeniçeri ortasına Mart ayı için yola çıkına emri verilmiÅŸti ve Anadolu'dan da yavaÅŸ yavaÅŸ kullanılabilen bütün birlikler Avrupa'ya geçirildi. Mart ayı sonunda herkes ve herÅŸey yerinde olmalı idi.

​

Halk arasında da savaÅŸ ruhu yine yükseldi. Her yerde cihad ilan edildi. GevÅŸek ve barış yanlısı padiÅŸah bile genel hareketlilikten etkilendi. SavaÅŸ masraflarını karşılamak için hemen Enderun Hazinesi'nden 3 milyon akçe Verdi.

Ruslara duyulan hoÅŸnutsuzluk kendini her yerde göstermeye baÅŸlamıştı. Ä°stanbul sokaklarında bir Rus görüldüÄŸünde, halk hakaretler ve lanetler yaÄŸdırıyordu. Sinop'ta bir Rus gemisinin mürettebatı ile kanlı bir kavga çıktı ve Özü'de komÅŸu ormanların kullanımından dolayı çıkan kavga, her iki tarafta da ölü ve yaralıların olduÄŸu bir çatışmaya dönüÅŸtü. Ä°zmir'deki Rus konsolosu, fanatikleÅŸmiÅŸ avam takımının öfkesinden canını zor kurtardı.

​

Gerçi hala biri saldırı savaşı lehine, diÄŸeri de aleyhine iki grup vardı. Lakin birincisi çok geçmeden üstünlüÄŸ saÄŸladı. BaÅŸlarında bulunan sadrazam, Rusya'yı bir anda ezmek için bu fırsatı kullanmak zorunda olduklarını ileri sürüyordu. Zira Rus ordusu kötü durumda idi, sarayda görüÅŸ ayrılıldarı hakimdi ve halk arasın hoÅŸnutsuzluk da son raddeye gelmiÅŸti. Babıali ise her zamankinden daha iyi hazırlanmıştı. Akıllı reisülküttab ise hala savunma savaşı lehine konuÅŸuyordu.

SerhatKuzucu.jpg

Serhat Kuzucu'nun Kırım Hanlığı ve Osmanlı-Rus SavaÅŸları (Selenge: 2013) kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya Ültimatom Vermesi

II. Katerina ile II. Josef’in 1787 yılında Kerson’da yaptıkları son görüÅŸme, bugüne kadar banşı korumak için büyük çabalar sarfeden Osmanlı Devleti’nin artık sabır ve tahammül sınırlarını zorlamaktaydı. Bu tarihten itibaren Sadrazam Koca Yusuf PaÅŸa olmak üzere, yöneticilerin fikirleri artık Rusya ile bir savaÅŸ yönündeydi.

​

II. Katerina ile II. Josef arasındaki Kerson görüÅŸmesi sonrası bu görüÅŸmeye katılan Rusya’nın Ä°stanbul Elçisi Bulgakov Ä°stanbul’a döner dönmez Osmanlı DevleLi’nden Varna’ya bir Rus konsolosunun atanması gibi yeni talepler gündeme getirdi. Bugüne kadarki yumuÅŸak ve anlayışlı davranışının karşılığı olarak her defasında kabul edilemez yeni istekler ileri süren Rusya’ya karşı Osmanlı yönetiminin tepkisi bu sefer çok sert oldu. Osmanlı Devleti Reisülküllap Feyzi Efendi aracılığıyla Rus Elçisi Bulgakov'a 27 Temmuz 1787 tarihinde Ä°stanbul Bebek’te yapılan görüÅŸmede altı maddeden oluÅŸan bir ültimatom vererek bunların derhal yerine getirilmesini isledi. Bu istekler ÅŸunlardı:

  1. Osmanlı Devleti’ne ihanet ettiÄŸi için görevden alman ve Rusya’ya kaçan BoÄŸdan voyvodasının teslim edilmesi

  2. Eflak ve BuÄŸdan’da görev yapan ve halkı Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtan Rus Konsolos vekilinin görevden alınması

  3. Kılburun mevkiinde bulunan göllerden çıkarılan tuzun Özi halkına ait kısmının verilmesi

  4. Osmanlı tüccarlarına Rusya’nın bazı bölgelerinde baskı ve kötü muamele yapıldığı, bu baÄŸlamda bu yerlere onları korumak ve ticari iÅŸlerine bakmak için Rusya’nın Osmanlı topraklarında atadığı konsoloslarla aynı koÅŸullarda birer memur tayin edilmesi ve bu memurun öncelikle hemen Kırım’a atanması

  5. Osmanlı karasularında ticaret yapan Rus tüccar gemilerinin ihracı yasak malları taşımaya devanı ettikleri, bu gemilerin hiçbirine ayrıcalık gösterilmeden aranacağı ve boÄŸazlardan geçiÅŸlerine izin verilmeyeceÄŸi

  6. Rus askerlerinin Tiflis ve Gürcistan bölgesinden hemen çekilmesi  

 

Bu istekler karşısında ÅŸaÅŸkına dönen Bulgakov, Rusya'nın amacının iki devlet arasındaki dostluÄŸun devam etmesinden yana olduÄŸunu, ancak ileri sürülen ÅŸartların kabul edilemeyeceÄŸini belirterek bu taleplere tepki gösterdi. Daha sonra ise, ilgili ÅŸartlar hakkında tek tek izahatlarda bulundu.  

​

31 Temmuz 1787 tarihinde tekrar bir araya geldiler. Rus elçisine Osmanlı Devleti’nin ilk görüÅŸmede sunduÄŸu taleplerini bir kez daha ve daha sert bir üslupla sunulunca, Rus elçisi Bulgakov Osmanlı heyetinin bu konudaki ciddiyetini anlamış ve mevzunun kendi yetkilerini aÅŸtığı düÅŸüncesiyle olsa gerek kesin bir cevap vermekten kaçınmıştı. Ä°ki taraf arasındaki görüÅŸmeler artık düzelmeyecek bir hal alınca Bulgakov, Osmanlı Devleti’nin bu isteklerini Çariçe’ye bildireceÄŸini belirterek toplantıdan ayrıldı.

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Bulgakov'un önce sarayından yeni emirler alması gerekiyordu. Reisülküttab bunun üzerine Babıali'nin en geç 26 AÄŸustos'a kadar kesin bir cevap beklediÄŸini açıkladı.

​

Bulgakov her ne kadar hemen çariçenin vereceÄŸi son kararı belirlenen tarihe kadar getirmesi için Petersburg'a bir ulak göndermekte acele etti ve diÄŸer elçilere de bu kritik durumu bildirdiyse de beklenen cevap daha gelmeden zarlar atıldı.

 

SerhatKuzucu.jpg

Serhat Kuzucu'nun Kırım Hanlığı ve Osmanlı-Rus SavaÅŸları (Selenge: 2013) kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Rusya’ya SavaÅŸ Ä°lanı

Rus elçisinin Osmanlı Devleti’nin isteklerine kesin bir cevap vermeden toplantıdan ayrılması bu giriÅŸimi de sonuçsuz bıraktı. Rus elçisi ile yapılan görüÅŸmeler sonrası toplanan Meclis-i Åžura, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yaÅŸanan gerginliÄŸi ele almak üzere müzakerelere baÅŸladı. Sadrazam Yusuf PaÅŸa söz alarak Rus hükümetinden cevap beklenmesinin boÅŸuna olduÄŸunu, derhal savaÅŸ kararı alınarak gerekli hazırlıkların yapılmasına baÅŸlanmasının önemini vurguladı. DiÄŸer devlet adamları Sadrazam Koca Yusuf PaÅŸa’nın bu konudaki kararlığını görerek ondan çekindiklerinden, herhangi bir itirazda bulunmadılar. Bunun üzerine Koca Yusuf PaÅŸa, dönemin Åžeyhülislamı Ahmet Efendi’den vakit kaybetmeden fetva hazırlaması için telkinde bulundu. Ahmet Efendi, 1787 yılının AÄŸustos ayında Ruslara harp ilanını içeren bir fetva hazırladı ve Rusya’ya savaÅŸ açılmasına karar verildi.

 

Zinkeisen.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Savaş İlanı

Savaşın tehlikelerini ayrıntılı birer notayla tarif eden Fransız sefirinin ve Avusturya elçisinin son bir arabuluculuk teÅŸebbüsü, soÄŸuk bir biçimde geri çevrildi. Avusturya elçisinin, kayserin muhtemel bir savaÅŸ halinde, Rusya'ya karşı bir müttefik olarak görevini yerine getirmek zorunda kalacağına dair tehdidi bile çok az etki bıraktı. St. Petersburg'da hiçbir sebep olmadan, sürekli olarak Ä°ngiliz elçisi ile birlikte Ä°stanbul'daki savaÅŸ ateÅŸini körüklemekle suçladıkları Prusya elçisinin saÄŸduyulu uyarıları da iÅŸe yaramadı. 

​

Divan-ı Hümayun'da bir ÅŸekilde muhafaza etmeyi baÅŸardıkları sakin tutum, yerini artık padiÅŸahı bile etkisi altına alan tutkulu heyecana bırakmak zorunda kaldı. 

​

Bulgakov, 16 AÄŸustos'ta bu defa çok daha büyük bir ihtiÅŸamla gerçekleÅŸtirilen Divan-ı Hümayun'a tek başına gitmek zorunda kaldı. Sadrazam burada kendisine hemen ÅŸu soruyu sordu: Sarayı taleplerini geri çekmeye ve bilhassa Gürcistan üzerindeki hakimiyet hakkında vazgeçmeye niyetli miydi? Rusya, bütün antlaÅŸmaları bozduÄŸu için, Babıali de bütün antlaÅŸmaları, bilhassa Küçük Kaynarca Barışı'ndan sonra yapılanları, geçersiz ilan etmek zorunda idi. Bununla tabii ki Kınm'ın geri verilmesi gerektiÄŸinden bahsediliyordu.

​

DuyduÄŸu endiÅŸeden neredeyse söyleyecek söz bulamayan Bulgakov, yukarıdaki sorulara istenen yazılı cevabı vermeye yetkili olmadığım açıkladı. Ancak kendisine zaman tanındığı takdirde çariçeye hemen raporverecek ve Babıali'ye mümkün olan en kısa zamanda kararını bildirecekti. Sadrazam, elçiyi bunun üzerine: "Bu gibi bahanelere tokuz; zira bunlar, antlaÅŸmaların ihlalini daha da ileri götürmeye ve Rusya'nın Gürcistan'a birlik göndererek yaptığı saldırılan gizlemeye yöneliktir. Elçiyi derhal Yedikule'ye götürün!" diye tersledi.

 

Jorga.png

Nicolae Jorga'nın Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe: 2005) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

SavaÅŸ Öncesi Diplomatik Faaliyetler

Osmanlı Devleti’nin SavaÅŸ Kararının Gerekçelerini Avrupa Devletlerine Ä°zahı

Bâbıâli, dost devletler arasında önceliÄŸe sahip Prusya ve Ä°ngiltere’ye 24 AÄŸustos’ta, Rusya’nın antlaÅŸmaları “ihlal ettiÄŸinden” veya kasten ve kendi çıkarı doÄŸrultusunda farklı yorumladığından; Gürcistan’ı ele geçirmeye çalıştığından; Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun tüm eyaletlerinde sultana karşı genel bir ayaklanma çıkartmak için yardımcı aradığından; ülkesinde bulunan Müslümanlara zarar verip, eziyet çektirdiÄŸinden ve nihayet Mavrokordato’ya saÄŸladığı himaye ile “kötü niyetlerini” açıkça belli ettiÄŸinden dolayı, çariçenin uzun zamandır bir tehdit aracı olarak kullandığı savaşın, sultanın haklarını korumak için artık kaçınılmaz olduÄŸunu bildirdi.

Çariçenin buna cevabı, 1774 yılından beri Türklerin barış ihlallerinin sayıldığı ve adaletin saÄŸlanması için tüm Hristiyanlığa seslendiÄŸi manifesto oldu.

SerhatKuzucu.jpg

Serhat Kuzucu'nun Kırım Hanlığı ve Osmanlı-Rus SavaÅŸları (Selenge: 2013) kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Osmanlı yönetimi her ne kadar yayınladığı beyannamede iki devlet arasındaki yaÅŸanan siyasi geliÅŸmeleri Avrupa devletlerine izahta bulunsa da Ä°ngiltere, Fransa, Prusya gibi güçlü devletler zaten bu süreci yakinen takip etmekteydi. Çünkü Osmanlı Devleti’nin coÄŸrafi, politik ve stratejik önemi, onlan bunu yapmaya mecbur kılıyordu. Ä°ki devlet arasında çıkan savaÅŸ zaten beklenen bir durumdu. Önemli olan bundan sonra ne olacağıydı. Rusya ve Avusturya gibi iki güçlü devlet karşısında Osmanlı Devleti’nin tek başına baÅŸarılı olamayacağını bilen Prusya, Ä°ngiltere, Fransa ve Ä°sviçre’nin bu konuda ciddi endiÅŸeleri vardı.

​

Rusya’nın SavaÅŸ Kararına Tepkisi

Osmanlı Devleti’nin savaÅŸ ilanı karşısında II. Katerina, uzun zamandır bir savaşın zeminini oluÅŸturduÄŸu için, bu kararı bir fırsat olarak gördü. Zira Avrupa’nın mevcut politik oldukça uygundu.

​

Ä°ngiltere Yedi Yıl SavaÅŸları ve daha sonra da Amerikan’daki kolonilerin bağımsızlık hareketleri ile uÄŸraÅŸmış, bu mücadeleler sonunda oldukça yıpranmış ve büyük ekonomik sıkıntılar içerisine girmiÅŸti.

​

Fransa’nın da Ä°ngiltere’den farklı bir durumu yoktu. Ä°ngiltere’ye karşı Amerikan kolonilerine yapılan yardımlar Fransa ekonomisini bir hayli sarsmış hatla bu ekonomik sıkıntıların yarattığı iç istikrarsızlıklar ülke içerisinde halk hareketlerine neden olmaya baÅŸlamıştı.

​

Rusya’nın yayılmacı politikalarından en çok çekinen Prusya ise eskisi kadar güçlü olmadığı gibi, 1786 yılında Büyük Frederik’in ölmesi ile büsbütün zayıf kalmıştı.

​

II. Katerina, Osmanlı Devleti’nin savaÅŸ kararı Petersburg’a ulaşır ulaÅŸmaz, 7 Eylül 1787 tarihinde bir bildiri yayınladı. Bu bildiride; “Bildin dünyanın gözü önünde Rusya’yla ebedi barış antlaÅŸması imzaladığım teyit eden Bâb-ı Âli, yine tüm kutsal ÅŸeyleri haince yıktı. Biz, Tanrı'nın doÄŸru yargısına ve yardımına, komutanlarımızın dirayetine ve ordumuzun cesaretine sarsılmaz bir ümitle güveniyoruz. Onlar, dünyanın hafızasında sakladığı, düÅŸmanınsa taze yarasını taşıdığı önceki zaferlerinin izinden yürüyeceklerdir.’’ diyerek iki devlet arasında baÅŸlayan savaşın tek sorumlusunun Osmanlı Devleti olduÄŸunu vurguladı.

 

1788

SerhatKuzucu.jpg

Serhat Kuzucu'nun Kırım Hanlığı ve Osmanlı-Rus SavaÅŸları (Selenge: 2013) kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Avusturya’nın SavaÅŸ Ä°lanı

Avusturya elçisi Herbert Ratkal, tercümanı ile Bâb-ı Âli’ye gönderdiÄŸi mektupta ülkesinin Rusya’nın müttefiki olarak Osmanlı Devleti’ne harp ilan edeceÄŸini açıkladı ve bu açıklamasının akabinde de Ä°stanbul’u terk etti.

Avusturya’nın bu kararı Sadrazam Koca Yusuf PaÅŸa’yı çok ÅŸaşırttı. Zira Sadrazam Koca Yusuf PaÅŸa, Fransız elçisinin devreye girerek II. Josef’i Osmaıılı Devleti’ne karşı savaÅŸ açmaması konusunda ikna ettiÄŸini düÅŸünüyordu. Ayrıca, Avrupa'da yaÅŸanan Veraset SavaÅŸları esnasında, Osmanlı Devleti bütün telkinlere raÄŸmen, Avusturya’nın içinde bulunduÄŸu zor durumdan faydalanmayarak ona savaÅŸ açmamıştı.  

​

Avusturya Çarı II. Josef’in Osmanlı Devleti’ne savaÅŸ kararı alması aslında beklenen bir durumdu. Zira II. Katerina ile II. Josef’in Osmanlı Devleti’ne karşı yaptıkları ittifak herkes tarafından gayet iyi biliniyordu. Hatla 1783 yılında Prusya Kralı Büyük Frederik, elçisi vasıtasıyla Osmanlı Devleli’ne gönderdiÄŸi bir yazıda Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki anlaÅŸmazlıkların giderilmesinin zor olduÄŸunu bildirmiÅŸ ve Osmanlı yönelimini Rusya ve Avusturya arasındaki ittifak hakkında da uyarmıştı.  

​

Avusturya’nın almış olduÄŸu savaÅŸ kararı ile birlikte Osmanlı Devleti gerek ekonomik gerekse askeri açıdan hiç de hazır olmadığı bir savaÅŸta bu sefer Rusya ile birlikte Avusturya gibi güçlü bir devlete karşı da mücadele etmek zorunda kalacaktı. Bu durum üzerine toplanan Meclis-i Åžura ÅŸeyhülislamdan gerekli fetvayı alarak, Rusya’ya olduÄŸu gibi, Avusturya üzerine de savaÅŸ kararı aldı.  

Hammer.jpg

Johann Wilhelm Zinkeisen'in Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Babıâli, son zamanlarda bu kadar müsamahalı muamele görmüÅŸ, antlaÅŸma hükümlerine aykırı olarak BoÄŸdan'ı iÅŸgal edip "sınırlarını istediÄŸi gibi tesbit etmiÅŸ" olmasına raÄŸmen bu bölge kendisine bağışlanmış, gene eski anlaÅŸmalar hilâfına olarak Memleketeyn Prensliklerine gönderdiÄŸi temsilcisi nihayet ebedî dostluk niÅŸanesi olarak tanınmış olan Viyana hükümetinin hareketlerine karşı çok öfkeleniyordu. Lâkin daha 9 ÅŸubatta Avusturya Ä°mparatoru Jozef'in savaÅŸ beyannamesi yayınlanmıştı: Bu beyannamede o, Avrupa'yı, Barbarlardan temizlemek istediÄŸini söylüyordu.

​

Osmanlılar, Avusturyalılardan bu meydan okuyuÅŸlarını "her gün ölmektense bir defa ölmek evlâdır" sözleriyle karşıladılar.

Jorga.png

Nicolae Jorga'nın Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu Tarihi (Yeditepe: 2005) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. 

Savaş Hazırlıkları ve Zorluklar

Bâbıâli, hiçbir zaman hiçbir savaÅŸa böylesine titizlikle ve çaÄŸdaÅŸ Avrupa tarzında hazırlanmamıştı. Batı tarzında düzenli ve daimi bir ordu kurma planı artık tamamen terk edilmiÅŸse de Ä°stanbul’da S.-Remy ve Aubert tarafından yönetilen bir topçu okulu bulunuyordu: Humbaracıların başında Ä°ngiliz bir devÅŸirme vardı ve sultanın yeni gemileri Fransız Le Roy tarafından inÅŸa edilmiÅŸti. Kaleler uzun zaman önce savunma durumuna geçirilmiÅŸti ve en fazla tehdit altında bulunan Özi Kalesi’nin güçlendirilmesi için Fransız mühendis La Fitte-clave gerekli tedbirleri almıştı.

 

Mavroyani, masrafları kendine ait olmak üzere bir Tuna filosu yaptırdı. Depolar dolu idi ve önceki savaÅŸtaki baÅŸarısızlıklarda çok büyük bir rol oynayan erzak eksikliÄŸine dair hiçbir endiÅŸe duyulmasına gerek yoktu: Romen prensliklerinden Ä°sakça ve Ä°smail’e çok büyük miktarlarda erzak götürülmüÅŸtü. Osmanlı hazinesinin dolu olduÄŸu ve Sultan I. Abdülhamid, gerektiÄŸinde kendi iç hazinesinden de gerekli masrafları karşılamaya hazır olduÄŸu kesindi.

​

Tüm hazırlıklara raÄŸmen Osmanlı ordusu bir sonraki ilkbahar gelene kadar hiçbir faaliyette bulunmadı. Ä°lkbahar geldiÄŸinde ise yapılan tek faaliyet düÅŸmanların uzun zamandır yürüttükleri saldırıya karşı savunma harekâtı oldu. Hazır duruma getirilen tüm savaÅŸ araçları ya kullanılmadı, ya da harap oldu. Cesur, hatta çok istekli görünen savaÅŸ yanlılarının liderleri ancak Rusya ile iliÅŸkiler tamamen kesildikten sonra, en beklenmedik gerçekle yüz yüze geldiler: HerÅŸey eyalet idarecilerinin tutumuna, ülkede kurulan otoriteye, Bâbıâli’ye karşı sadakatlerine ve ortak hareket etme ihtimallerine baÄŸlı olduÄŸu için, Osmanlı Devleti çok geniÅŸ topraklara sahip olmasına ve pek çok kavim üzerinde hüküm sürmesine raÄŸmen, yetenekli bir ordu toplayamıyordu.

​

Asya birliklerinin ve Anadolu sipahilerinin katılımını artık düÅŸünmek dahi mümkün deÄŸildi. Sadece Anadolu Yarımadası hâlâ gerçek anlamda Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na baÄŸlı idi. Kars, Erzurum ve DoÄŸubeyazıt’ın yeniçerileri, DoÄŸubeyazıt Valisi tarafından hizmete alınan ve Hoy ile Hırsova komutanı Ahmed Han’a karşı sınırı koruyan savaÅŸçı daÄŸ Ermenileri, tıpkı Kürtler gibi, Osmanlı Sultanı adına Ruslarla savaÅŸmak için Tuna ve Özi boylarına gitmeye hiç niyetli deÄŸildiler.

​

Valiler ve vergi tahsildarları tarafından kanı emilen Suriye’de, özellikle de Mezopotamya’da baÅŸta Fransız ve Ä°ngiliz konsoloslar olmak üzere, konsoloslar, ülkenin en itibarlı ÅŸahsiyetleri hâline gelmiÅŸlerdi. DoÄŸu Hindistan ve yeni DoÄŸu Akdeniz ÅŸirketlerinin temsilcilerinin yeniçeriler eÅŸliÄŸinde sergiledikleri görkem karşısında, kimi zaman bahÅŸiÅŸ bile aldığı Frenklere muhtaç olan Basra Valisi’nin gösteriÅŸsiz eski tarzı sönük kalıyordu. Onların yanında bu canlı ticarette oldukça büyük kazançlar elde eden Ermeniler ve Yahudiler de kıskançlık uyandıran konumlara gelmiÅŸlerdi. 

​

Ä°ç bölgelerde görev yapan valiler neredeyse bağımsızdı ve Kürt veya Türkmen asıllı leventlerini ve MaÄŸribî veya Berberîleri nefret ettikleri ve korktukları Yusuf PaÅŸa’ya ve kaptan-ı deryaya tahrik ettikleri düÅŸmanlarına karşı yardım etmek için Avrupa’ya göndermeye gönüllü deÄŸildiler. Cezzar Ahmed PaÅŸa’nın ayaklanmasından beri, zorbalıkla yönettikleri topraklarda sultanın haklarını umursamak istemeyen sahil kesiminin komutanları da aynı ÅŸekilde düÅŸünüyorlardı.

​

Yeni savaşı baÅŸlatırken, erzak ve malzeme temini için her türlü tedbiri almış olan devlet adamları, kelimenin tam anlamıyla ortadan kaybolmuÅŸ sipahilerden, barışsever zanaatçı ve tüccar veya avare takımından baÅŸka bir ÅŸey olmayan yeniçerilerden ve sadece kendi amaçları için yaÅŸayan ve savaÅŸan eyalet askerlerinden yeni bir ordu oluÅŸturmak zorundaydılar. BaÅŸa çıkılması gereken en büyük zorluk bu idi ve hemen bir felaketin ortaya çıkmaması sadece Avusturya ve Rusya’nın, Bâbıâli’nin böyle bir karar alacağını düÅŸünmedikleri, dolayısıyla hazırlıksız olmalarından kaynaklanıyordu.

​

Avrupa Ülkelerinin Tutumları

Ne artık yaÅŸlanmaya baÅŸlayan Sultan I. Abdülhamid, ne de sadrazamı savaÅŸ istiyordu. Batılı müttefiklerden gerçek bir yardım beklenemezdi. Prusya hiçbir zaman ciddi bir müttefik olmamış ve Fransa, ilk baÅŸlarda Bâbıâli’nin gördüÄŸü kötü muameleye itiraz etmiÅŸ, hatta Petersburg ve Viyana’ya tehditte bulunmuÅŸtu, ama Fransa’nın diplomatik çevrelerinin nihayet aklı başına gelip, olanları deÄŸiÅŸtiremeyeceklerini anladıklarında, ÅŸu açıklamayı yapmakla yetindi ve olayları kendi akışına bıraktı: “Bu devasa sistem, Tanrı korusun, tekrar güç kazanacak olursa Avrupa’nın hali ne olur?” Fransa’nın bu konuda yaptığı tek ÅŸey, kendini her ne ÅŸekilde olursa olsun, her zaman arabuluculuk yapmaya hazır tutması oldu. Ancak her fırsatta çariçe tarafından geri çevrildi ve bu arabuluculuk rolünü üstlenmesi engellendi. O dönemde hayli zayıflamış olan Ä°ngiltere ise DoÄŸu Akdeniz’de oldukça büyük çıkarları olmasına raÄŸmen, “DoÄŸu’nun iÅŸlerine çariçenin onayı olmadan burnunu sokmak istemiyordu.”

Osmanlılar

bottom of page