top of page

Tanzimat Fermanı (1839)

Tanzimat İhtiyacı ve Çalışmanın Arka Planı

Tanzimat’ın II. Mahmud’un saltanatının son senelerinde ilan edileceği, ancak Mısır meselesinin bir türlü çözülememesi ve bazı devlet adamlarının gayretleriyle bu girişimin iptal edildiği bilinmektedir. II.Mahmud, bir heyete Tanzimat meselesinin bütün ayrıntılarıyla incelenmesi için görevvermişti. [1]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[2]

II. Mahmut tarafından yapılmak istenen söz konusu düzenlemelerin yetersiz kalması, gerek askerî, gerekse de siyasi ve mali konularda sıkıntıların devam etmesi, daha ileri birtakım adımların atılması zorunluluğunu getirmişti. Gerçekten de 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Yunanistan’ın kurulması, Mehmet Ali Paşa isyanı karşısında Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü çaresizlik ve Hünkar İskelesi Anlaşması’yla Rusya’nın Boğazlara inmesi, Osmanlı Devleti’ni Avrupa’nın yardımına ihtiyaç duyar hâle getirmiş; bu desteği sağlamak için gerek ekonomik gerekse de siyasi alanda pek çok tavizler verilmesine sebep olmuştu. Karlofça Antlaşması’ndan bu yana yapılan ıslahatlar Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya yetmemişti. Tanzimat Fermanı bu gelişmelerin bir sonucu olarak ilan edilmiştir.[3]

 

Tanzimat Fermanı, kendinden yaklaşık 100 yıl önce başlamış olan Batılılaşma projesinin resmî devlet görüşüne dönüştürüldüğünü ilan eden bir beyannamedir.[4]

 

Tanzimat’ın İlanı

Sultan II. Mahmud öldüğü zaman, Mustafa Reşid PaşaLondra'da bulunuyordu. İngilizlerle dostluğu ilerletmiş, Fransızlarla yakınlık kurmuştu. Alelacele İstanbul'a döndü. Genç padişahla görüştü ve fikirlerini anlattı. Reşid Paşa'nın anlattıkları güzel şeylerdi. Avrupa'nın sempatisini kazanacaklar ve yardım alıp hızla kalkınacaklar, aradaki boşluğu dolduracaklardı.Eğer Avrupa gibi olunursa, Avrupalılar, Osmanlı Devleti'ne yakınlık duyacak ve çıkardıkları karışıklıklara son vereceklerdi...[5]“Alafranga” padişah olarak anılan Abdülmecid’in Mustafa Reşid Paşa’dan etkilendiği açıktır.[6]

 

Mustafa Reşid Paşa padişahın onaylamasıyla 3 Kasım 1839’da Gülhanemeydanında “Tanzimat Fermanı” diye anılan Hatt-ı Hümâyûn’u toplanan kalabalığabizzat okudu.[7]

 

II. Mahmut döneminde hazırlanıp Sultan Abdülmecit döneminde ilan edilen Tanzimat Fermanı ya da Gülhane Parkı’nda okunmasından dolayı Gülhane Hatt-ı Hümayunu, 3 Kasım 1839 tarihi ile Osmanlıda yeni bir devrin başlangıcını temsil etmektedir.[8]

 

Tanzimat Fermanı’nın Fikri Arka Planı ve Osmanlıcılık projesi

Bu fermanın en temel mesajı kanun karşısında eşitlik,can ve mal güvenliğinin sağlanması, vergi ve askerlik gibi halkı doğrudan ilgilendiren konular üzerinde durmasıdır. [9]Osmanlı Devleti artık bütün tebaasına “vatandaş” statüsü tanımakta, herkesi can, mal ve namus noktasında devletin koruması altına almaktadır. [10]

 

Öncelikli hedef, imparatorluğun Balkan coğrafyasındaki varlığını sona erdirecek bir gelişme olan milliyetçi gelişmelerin önünü alma, Mısır sorununun çözümünde Avrupalı devletlerle kamuoylarının desteğini sağlama ve özellikle de idari-hukuki açıdan devlet-toplum ilişkilerini yeniden düzenleme isteğiydi.[11]

 

Devlet’in kuruluşundan beri “şer’i şerife” uyulduğu, bu nedenle Devlet’in kudretli, halkın refah içinde olduğu ifade edilerek başlayan Ferman’da, Devlet’in geri kalmasının sebebi olarak 150 yıldan beri kanunlara uyulmaması nedeniyle Devlet ve halkın kuvvet ve refahını kaybetmesi, güçsüz ve fakir düşmesi gösterilmektedir. Devletin ve ülkenin iyi idare edilmesi, eski gücüne kavuşması için yeni kanunların yapılması gerekli ve önemlidir.[12]Fermanda bütün tedbirler alındığı takdirde verimli coğrafyası ve yetenekli halkı sayesinde Osmanlı Devleti’nin “5-10 sene zarfında” eski kudretine kavuşabileceği beklentisi dile getirilmiştir.[13]

 

Tanzimat Fermanı,  maddelerinden de anlaşılacağı üzere, geleneksel yapıyı kökten sarsacak yeni esaslar getirmekteydi. Müslim-gayrimüslim eşitliği, Yunan ve Sırp isyanlarıyla birlikte milliyetçi bir tutum sergileyen gayrimüslimlerin imparatorluktan ayrılmasını önlemek amacıyla ortaya atılan ve daha sonra sık sık vurgu yapılacak olan bir Osmanlı milleti oluşturmayı hedefleyen önemli projenin ilk adımıydı.[14]

Osmanlı Devleti, önce Sırpların ve ardından da 1821’de Rumların ayrılıkçı taleplerle isyan edip neticede Sırpların özerk bir yapıya ve Mora İsyanı sonunda da Yunanlıların bağımsızlıklarına kavuşması ve II. Mahmud döneminde ülkenin değişik yerlerinde iç karışıklıkların ortaya çıkmasıyla birlikte yepyeni bir sürece girmiş oldu. Bu süreçte imparatorluğu oluşturan farklı unsurları bir arada tutabilmek için artık yeni birtakım çözümlerin ortaya konulması gerekiyordu. Bu fermanın ilkeleri doğrultusunda daha sonra yapılan siyasi ve hukuki düzenlemelerle bütün tebaa Osmanlılık kimliği altında birleştirilmeye gayret edildi. [15]

Osmanlı tebaasını oluşturan her zümre fermanı kendi açısından yorumladı; müslümanlar, gayrimüslimlere verilen yeni haklardan hoşlanmadı; gayrimüslimler ise, fermanla birlikte büyük bir beklenti ve ümide kapıldı.[16]

Müslümanlar birbirlerine:"Tanzimat nedir?" diye soruyorlar ve şöyle cevap veriyorlardı: "Gâvura 'gâvur' denilmeyecek."[17]

 

Tanzimat Fermanına Dış Ülkelerin Tepkileri

Tanzimat Fermanı, dış kamuoyunda farklı tepkiler aldı. İngiliz ve Fransız kamuoyu fermanı olumlu buldu; Avusturya ve Rusya ise, olumsuz ve ihtiyatla karşıladı. Rusya, iç ve dış siyasette Osmanlı Devleti’ne güç katacağı ve İngiltere’yle Fransa’nın bu ülkedeki etkinliklerini arttıracağı gerekçesiyle yeni kararlara karşı olumsuz bir tavır takındı.[18]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Avusturya Başbakanı Prens Metternich[19]

Padişahın ve yönetici elitin yetkilerinin bu fermanla sınırlandırıldığını gören Avusturya Başbakanı Prens Metternich, ülkesinde de benzer isteklerle karşılaşabileceği endişesiyle ilân edilen reformları eleştirdi. [20]Şöyle diyordu:

"İmparatorluk günden güne zayıflamaktadır. Niçin saklamalı? Onu bu hâle düşüren sebeplerin başında Avrupalılaşma' zihniyeti gelir."Babıali'ye tavsiyemiz şudur:"Hükümetinizi dinî kanunlarınıza saygı esası üzerine kurunuz. Devlet olarak varlığınızın temeli, padişah ile Müslüman tebaa arasındaki en kuvvetli bağ, dindir. Zamana uyun, çağın ihtiyaçlarını dikkate alın, idarenizi düzene sokun, ıslah edin; ama yerine size hiç de uymayacak olan müesseseleri koymak için, eskilerini yıkmayın! Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları almayın. Batı kanunlarının temeli Hıristiyanlıktır. Türk kalınız. Tatbik edemeyeceğiniz kanun çıkarmayınız. Hak bellediğiniz yolda ilerleyiniz. Kısacası biz Babıali'yi kendi idare tarzının tanzim ve ıslahı için giriştiği teşebbüslerden vazgeçirmek istemiyoruz. Ama Avrupa'yı kendine örnek olarak almamalıdır. Avrupa'nın şartlan başkadır, Türkiye'nin başka... Avrupa'nın temel kanunları, Doğu'nun örf ve âdetlerine taban tabana zıttır. İthal malı ıslahattan kaçının! Bu gibi ıslahat Müslüman memleketlerini ancak felakete sürükler. Onlardan hayır gelmez." [21]

 

Uygulamada Karşılaşılan Güçlükler

Tanzimat Fermanı’nın acele hazırlanmasından ötürü tatbik edilmesi için gerekli plan ve programdan yoksun olduğuna dair bir takım eleştiriler vardır. Bunlar kısmen doğru olmakla beraber, bu planları uygulayacak nitelikli memur kadrosu vedolu bir hazineden bahsetmek de mümkün değildir. Ayrıca, merkez teşkilatındavar olan muhafazakâr siyasi kanadın bu süreçte liberal olarak tanımlanabilecekolan Tanzimatçılar ile yoğun bir mücadeleye giriştiklerini de kaydetmek gerekir.[22]

 

Siyasi ve stratejik açıdan merkezle bağları sorunlu olan yerlerde Tanzimat’ın uygulanması zamana yayıldı; zira hükümetin korkusu, isyan çıkarmak için çalışanların yeni sistemi bahane ve kendilerine vesile etmesiydi. Nitekim bu endişeyle uygulamanın geciktirildiği hemen her yerde hükümetin öngördüğü üzere isyanlar ve ciddi sorunlar meydana geldi.[23]

 

Islahatları öncelikle Edirne, Bursa, İzmir, Ankara, Aydın, Konya ve Sivas gibi nisbeten merkeze yakın ve yapılanların kolaylıkla denetlenebileceği yerlerde uygulamaya konulmasını kararlaştırdı. Trabzon eyaleti önce bu kapsama alındıysa da, bölgede ortaya çıkan tepkiler üzerine Tanzimat’ın burada uygulanması ertelendi.[24]Mart 1845’ten itibaren Erzurum ve Diyarbekir eyaletlerinin de Tanzimat kapsamına alınması üzerine Van ve civarında isyanlar çıktı. Cizre çevresinde başgösteren Bedirhan Bey isyanı bastırıldıktan sonra bölgenin idari durumu yeniden düzenlenebildi. Bölgede Tanzimat’a tepkiler, daha ziyade yurtluk-ocaklık sistemiyle toprağa tasarruf eden gruplardan geldi. Yine aynı kaygılarla Tanzimat’a dahil edilmeyen Bosna-Hersek’te 1850’de Tanzimat uygulanmaya başlandıktan hemen sonra isyanlar çıktı ve uzun süre devleti meşgul etti. [25]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[26]

İstanbul’dan çok uzak olmasına rağmen, merkezle sorunları devam eden Mısır eyaleti uygulama kapsamına alındı ve 6 Aralık 1839 tarihli fermanla Mehmed Ali Paşa’dan Tanzimat’ı Mısır’da uygulaması istendi. Esasında, bu, hükümetin Mehmed Ali Paşa’nın üzerindeki bir güç denemesinden başka bir şey değildi. Mehmed Ali Paşa da, buna karşılık idaresi altındaki yerlerde bu ilkeleri bir süreden beri kendisinin zaten uyguladığını; ancak, yine de fermanı kamuoyuna duyuracağını biraz da kinayeli bir biçimde Bâbıâli’ye iletti. Bu ifadeler ve iletişim biçimi bile iki taraf arasında esen soğuk rüzgârları açıkça ortaya koymaktadır. [27]

 

Tanzimat’ın en önemli maddelerinden biri, iltizamın kaldırılmasına ve çeşitli isimler altında alınan vergiler yerine, herkesten geliri oranında bir “vergi”nin tahsiline yönelik tespitti. Merkezi bir mali yönetimin kurulabilmesi, yani, gelirlerin hazinede toplanıp harcamaların da yine buradan yapılabilmesi için merkez ve taşra teşkilâtının buna göre düzenlenmesi ve öncelikle de halkın mal ve mülküyle yıllık gelirinin belirlenmesi gerekiyordu. İstikrarsız bir ortamda, Tanzimat Fermanı’nda belirlendiği üzere, valilere sadece eyaletin güvenliğiyle ilgili konular bırakılarak iltizam usulü kaldırıldı; vergi toplama görevi ise, merkezden geniş yetkilerle gönderilen muhassıllara verildi.İltizamın lağvı ve yeni sistemin tesisi sürecinde hazine gelirlerinde büyük düşüşler yaşandı.[28]

 

Yeni sistemden çıkarları zedelenen vali, mütesellim, eşraf, âyan, sarraf, mültezim, voyvoda gibi zenginleşmiş zümreler Tanzimat’ı başarısızlığa uğratmak için halkı kışkırtmak da dâhil ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Bulgarlar 1841 Nisanında Niş’te ciddi bir isyan çıkardı; Tokat’ta ise, bir muhassıl öldürüldü. Bu sıkıntılara nitelikli eleman yokluğu da eklenince muhassıllıktan beklenen fayda sağlanamadı ve neticede, başarısızlığa mahkûm edilen bu sistem Mart 1842’den itibaren kaldırılarak iltizam uygulamasına geri dönüldü.[29]

 

Bâbıâli, fermanla taşrada zamanla başına buyruk hale gelmiş olan yöneticileri hukuk devleti çerçevesinde merkezin talimatlarını uygulayan memurlara dönüştürmeyi hedeflemekteydi. Ancak taşradaki güç odakları, bu sürece uyum sağlamakta zorlandılar. Fermanın uygulanmaya konulduğu ilk yıllarda merkezde üst düzey devlet adamları, taşrada ise valilerin bazıları yeni ilkelere aykırı hareket, rüşvet, yolsuzluk ve halka kötü muamele gerekçeleriyle yargılanarak cezalandırıldı. [30]

 

Tanzimat Fermanı’nın en önemli maddelerinden biri olan askerlikle ilgili soruna ise, üç yıl el atılamadı. Yeniçerilik kaldırıldığından beri, askere alımlar gelişigüzel yapıldığı gibi, askerlik süresi de belirlenmemişti. Askere alınan gençlerin askerliği sağ kaldıkça ve gücü kuvveti yerinde oldukça devam etmekteydi. 1843’te Hassa Müşiri Rıza Paşa bu sorunu çözmekle görevlendirildi ve Seraskerlik’te askerler, ulema, vezirler ve devletin ileri gelenlerinden oluşturulan geçici bir meclis yapılacak düzenlemeleri görüştü. Neticede, 6 Eylül 1843’te askere alınacak kişilerin kur’a ile belirlenmesi, Mart 1844’ten itibaren fiilî askerlik süresinin sınırlandırılması ve mevcut askerlerin %20’sinin her yıl yenileriyle değiştirilerek beş yıl içerisinde askerlerin tamamının yenilenmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, ordu sistemine geçildi; Hassa, Dersaadet, Rumeli, Anadolu ve Arabistan olmak üzere beş ordu kuruldu.[31]

 

Fermanın zorunlu askerlikle ilgili hükümleri Halep, Bosna-Hersek ve Anadolu’nun doğusunda tepkiyle karşılandı; hatta bazı aşiretler işi devletin kolluk kuvvetleriyle çatışmaya kadar vardırdı. Timar topraklardan elde edilen gelirin 1845’te kurulan zaptiye teşkilatına devri ve sipahilerin aşamalı olarak kaldırılması, yerel ayaklanmalara yol açan bir başka sorun oldu.[32]

 

Yapılan idari reformlar kapsamında bazı eyaletlerin sınırlarının yeniden çizilmesi isyanlara yol açtı.[33]

 

Tanzimat’ın uygulanmasına yönelik tepkiler, imparatorluğun doğusunda genelde yerel isyanlara yol açarken, batısında özellikle dış tahrik ve destekle milliyetçi-bağımsızlıkçı ayaklanmalara dönüştü. Örneğin vergilerle ilgili sorunlar 1841 Niş İsyanı’na, angaryanın sürdürülmesi ve eyalet meclislerindeki temsil konusu 1850 Vidin İsyanı’na yol açtı. [34]

 

Askeri Alanda Gelişmeler

Bugün kullandığımız anlamıyla “vatan” kavramı, Fransız Devrimi sonrasında Avrupa siyasi sözlüğüne girmiştir. Osmanlı Devleti’nde “vatan” denince önceleri kişinin doğup büyüdüğü yer kasdedilirken, Tanzimat Fermanı sonrasında devlete ait topraklar herkes için “vatan” olarak takdim edilmeye başlanır ve askerliğin “vatan borcu” olarak görülmesi de bu süreçte ortaya çıkar.  [35]

 

Tanzimat Fermanı’nda yer alan bu hükmün hayata geçirilmesi kolay değildi. Çünkü vergi ve askerlik yükümlülüklerinin herkese eşit dağıtılabilmesi için imparatorluğun her yerinde nüfus sayımının yapılması gerekiyordu. Ayrıca nüfusunun büyük bir kısmı kırsal ya da göçebe hayat süren Osmanlı Devleti’nde sadece gayrimüslimler değil, Müslümanlar da uzun süreli askerliğe sıcak bakmıyordu. Tanzimat Fermanı’ndan ancak dört sene sonra beklenen düzenleme yapılabildi. Öncelikle II. Mahmud döneminde verilen “Asâkir-i Mansure-i Muhammediyye” ismi değiştirilerek yerine “Sultanın Düzenli Askerleri” manasına gelen Asâkir-i Nizamiyye-i Şâhâne tercih edildi.Günümüzde kışlalar ve askerî tesislerin ana giriş kapılarına Nizamiye Kapısı denilmesi de bu geleneğin uzantısıdır. [36]

 

Mart 1844’ten itibaren fiilî askerlik beş ve bir çeşit ihtiyat askeri olan rediflik ise yedi olmak üzere askerlik süresi 12 yıl olarak belirlendi. İki sene sonra askerî teşkilatta önemli bir düzenleme daha yapıldı. Askerlik, 1846 yılında çıkarılan ilk Kur‘a Kanunu ile bütün Müslüman erkeklerin vatandaşlık görevine dönüştürüldü. Zorunlu askerlik hizmetine dair çıkarılan kanuna “Kur‘a Kanunu” denmesinin sebebi, belirli bir yaşa gelmiş olan Müslüman erkeklerden hangilerinin askere gideceğinin çekilecek kura ile belirlenecek olmasındandı. Her idari birime nüfusu dikkate alınarak bir asker kotası verilecek ve bu miktar doluncaya kadar 20-25 yaş arası Müslüman erkekler kura çekimiyle askere alınacaktı. Böyle yapılmasının nedeni, askerlik yaşına gelen herkesin orduya alınması durumunda insan gücüne dayalı zirai ekonominin sekteye uğrama ihtimaliydi.[37]

 

Askerlik hizmetinden sürekli ya da geçici olarak muaf olanlar da vardı. Saray çalışanları, üst düzey devlet görevlileri, İstanbul’da oturanlar, medrese hocalarıyla talebeleri, kadılar, vaizler, tekke şeyhleri, bir evin tek erkeği veya dul bir kadının tek oğlu bunlar arasındaydı. Ayrıca çeşitli sebeplerle askerlik hizmetini yerine getiremeyecek olanlar bedelolarak yerlerine başkasını yollayabilir veya nakit ödeyebilirlerdi. Bedel uygulaması Müslümanlar için istisnai, gayrimüslimler için kural oldu. Çünkü gayrimüslimler tam anlamıyla eşit yurttaşlık elde etmeden askerliğe yanaşmadıkları gibi, Osmanlı devlet adamları da Müslümanlarla gayrimüslimlerin aynı orduda görev yapmalarına sıcak bakmıyorlardı. [38]

 

Daha önce Asâkir-i Mansure ve Asâkir-i Hassa olarak ikiye ayrılmış olan ordu, 1843 yılında cografi bölgeler esas alınarak beş ordu komutanlığı şeklinde yeniden teşkilatlandırıldı. Bu beş ordunun ve merkez karargâhlarının bulunacağı şehirler şu şekildeydi: Hassa Ordusu, İstanbul; Dersaadet Ordusu, İstanbul; Rumeli Ordusu, Manastır; Anadolu Ordusu, Harput (sonradan Erzincan) ve Arabistan Ordusu, Şam. Her ordunun hangi sancak ve kazalardan asker toplayacağı da belirlendi. 1849’da bunlara ilâveten Bağdad merkezli Irak Ordusu kuruldu. [39]

 

Tanzimat Fermanından Sonra Yapılan Hukuki Düzenlemeler

Tanzimatçılar, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’yla ilân edilen ilkelere uygun bazı yeni kanunların yapılması tespitine yönelik olarak 1840’tan itibaren kanunlaştırma sürecini başlattılar. Yapılan kanun ve tüzüklerin bir kısmı yerli hukuktan ve önemli bir kısmı ise Avrupa, özellikle de Fransa hukukundan yararlanılarak hazırlandı.[40]

 

Tanzimat Fermanı’nın ilanından 7 ay sonra 1840 yılında Ceza Kanunnamesi yayınlandı.1840 yılından itibaren ceza ve ticaret davalarına bakmak üzere laik ilkelere göre çalışan karma Nizamiye Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemelerde Müslümanların yanı sıra gayrimüslim hâkimler de görev aldı.[41]

 

 

 

Dipnotlar

[1] Osmanlı Tarihi (1789-1876), Anadolu Üniversitesi

[2]http://www.dersimiz.com/bilgibankasi/TANZIMAT-FERMANI-HAKKINDA-BILGI-2693.html

[3] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[4]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[5] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

6] Osmanlı Tarihi (1789-1876), Anadolu Üniversitesi

[7] Osmanlı Tarihi (1789-1876), Anadolu Üniversitesi

[8] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[9] Osmanlı Tarihi (1789-1876), Anadolu Üniversitesi

[10] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[11] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[12] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[13] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[14] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[15] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[16] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[17] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[18] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[19]http://en.wikipedia.org/wiki/File:Metternich_(c._1835-40).jpg

[20] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[21] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[22] Osmanlı Tarihi (1789-1876), Anadolu Üniversitesi

[23] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[24] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[25] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[26]http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Bab-i_Ali.jpg

[27] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[28] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[29] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[30] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[31] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[32] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[33] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[34] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[35] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[36] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

37] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[38] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[39] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[40] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[41] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

Abdülmecid(1839-1861), 22 yıl 

Osmanlılar

bottom of page