Osmanlı Zihniyetinde Değişim
16. yüzyılın ortalarından itibaren askeri, ilmi ve iktisadi yenilik hamlesini bir türlü yapamayışının birçok nedenleri vardı. Bunların en başında geleni, yaklaşık dört yüz yıllık mutlak bir dünya hâkimiyetinin oluşturduğu aşırı kendine güven duygusu idi. [1]
1789 Fransız Devrimi ile ilgili bir rapor sunan devrin dışişleri bakanı Atıf Efendi,“Ruso ve Volter misüllü meşhur zındukların eserleriyle husule gelmiş bir fısk u fücur cümbüşü”şeklindeki ifadeleri aynı güven perspektifinden olayları değerlendirdiğini gösterir.[2]
[3]
Değişen dünyanın Osmanlı’ya ilk çarpışı ve onu ilk defa kendisi hakkında şüpheye düşüren şok dalgalar dizisi, Viyana bozgunu (1683) ile başlar. Bozgun ayrıca Osmanlı komutanları arasındaki çekememezlikleri ortaya çıkardığı gibi, merkez- çevre ilişkilerindeki eski ahengin, güvenin kalmadığını da gösterir. II. Viyana kuşatmasından mağlup ayrılan Osmanlı, 16 yıl “Kutsal İttifak” (Venedik, Avusturya, Lehistan, Rusya)’a karşı yürüttüğü savaş dolayısıyla iyice yorulmuş, yıpranmış ve Karlofça Antlaşması’nı (1699) imzalamaya mecbur kalmıştı. Osmanlı İmparatorluğu, ilk defa toprak kaybediyor ve küçülüyordu.[4]
Başka önemli bir şok dalgası, gümrüklerin aşağı çekilerek hiçbir önlem alınmadan yerli sanayinin gelişmiş Avrupa özellikle İngiliz kapitalizminin tahakkümüne haksız bir biçimde teslim edilmesi ile başlar. Osmanlı yönetimi, bütün ümidini dışarıdan aldığı borçlara bağlamış ve zamanla egemenliğinin vesayet altına alınmasına davetiye çıkarmıştır. [5]
Diğer önemli bir şok dalga ise disiplinini kaybetmiş, dışta uğradığı hezimetleri umursamadan içte zorbalığa varan bir tahakküm örgütü haline gelmiş donanımsız, disiplinsiz yeniçeri ordusunun; Avrupa’nın disiplinli, iyi donatılmış, ateş gücü yüksek orduları karşısında almış olduğu yenilgilerle gelişir. Yeniçeriler son zamanlarına yakın, değil dıştan gelebilecek bir saldırıyı, içteki bazı isyanları dahi bastırmakta aciz kalmıştır. [6]
Karlofça Antlaşması’yla kaybedilen topraklardan çok, zihinlerdeki “üstün (ali)”, “güçlü” ve “yenilmez” Osmanlı imajının zedelenmesi daha büyük yankılar uyandırmıştır. Nitekim bu antlaşmadan sonra, Osmanlı İmparatorluğu, iki yüz yılı aşkın bir süre kısmi başarıların ötesinde bir varlık gösteremeyecek ve Türkleri Anadolu’dan çıkarmaya kadar varan meşhur “Şark Meselesi” konusunun ortaya atılmasına engel olamayacaktı.[7]
Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen)
III. Selim, Ziştovi Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra yenileşme hareketine hız verdi. Avusturya’ya elçi olarak gönderilen Ebubekir Ratıp Efendi, 1791’de Viyana’dan döndükten sonra Avrupa’daki askerî ve sosyal hayatı anlatan 500 sayfalık Sefaretname’sini Sultan’a sundu.[8]
III. Selim, 1791 sonbaharında çeşitli kesimlerden seçilmiş 22 kişiden “devletin zaafları ve alınması gereken önlemleri” içeren layihalar (raporlar) istedi. Hazırlanan Bu layihalardaki görüşlerin ortak noktası “askerî alanda yenileşme yapılmasının zarureti”idi. Layihalarda askerlik alanının yanı sıra mali, idari, toplumsal ve iktisadi meselelerden de bahsedilmekteydi.III. Selim bu görüşler çerçevesinde “Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen)” adı verilen ıslahat hareketine başladı. Ne var ki bu dönemki yeniliklerde zorunlu olarak askerî alana ağırlık verilmesi, Nizam-ı Cedit hareketinin ordunun düzenlenmesine yönelik bir hareket olarak anlaşılmasına yol açtı. Oysa Nizami Cedit hareketi siyasi, iktisadi, sosyal ve askerî alanı kapsayan bir hareketti.[9]
Batı’nın Kültürel Değerlerinin Osmanlıya Taşınma Yolları
Osmanlı sefirleri ve sefaretnameleri
Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi’nden (1720-1721); Fransa’daki ordu teşkilatı, sanayi tesisleri, ilim ocakları kadar, saray ve bahçeleri, tiyatro ve operaları, balo ve ziyafetleri, insan manzaraları da öğrenilir. Sonraları Moralı Ali Efendi’nin Fransa, Hatti Mustafa ve Ebubekir Ratib Efendilerin Viyana, Ahmet Resmi ve Ahmet Azmi Efendilerin Berlin, Derviş Mehmet Efendi’den başlayarak Petersburg sefaretlerinden gelen raporlar, gönderildikleri ülkenin kültürüne ait ayrıntılarla doludur.[10]
III. Selim devrine kadar Avrupa Devletleriyle ilişkiler bu devletlerin İstanbul’daki elçileri aracılığıyla sürdürülmekteydi. Osmanlı Devleti’nin Avrupa merkezlerinde daimi ikamet elçileri bulunmuyordu. Devlet adamları arasında yabancı dil bilen çok azdı. Devletin yabancı devlet merkezlerinde temsil edilmesi, Avrupalı ülkelerle ilişki kurmak ve güvenilir bilgiler almak için daimi elçiliklerin açılması gerekiyordu. Bu amaçla önemli merkezlerden başlamak üzere 1792’de Londra’da 1797’de Paris, Viyana ve Berlin’de daimi elçilikler açıldı. Bu elçilikler pek çok Osmanlı aydının yetişmesine, yabancı dil öğrenimlerine, Avrupa ülkelerindeki fikir akımlarını tanımalarına hizmet etti. Böylece Batı’dan haberdar ve Batı’ya yönelik küçük bir azınlık oluşmaya başladı.[11]İkamet elçiliklerinin kurulmasından sonra artık, bir Batılı ülkede yaşayan, Avrupa’yı devletine daha yakından tanıtan yeni bir sefir tipi, bir “kültür elçisi” olarak belirecektir.[12]
Sultanlar ve Devlet Görevlileri
Sultanlar ve aydın memurlar, sıradan bir meraklıya nazaran yurt dışıyla daha kolay ilişki kurabildikleri için önemlidirler; fakat daha önemlisi, onların devletin başında olmak veya çarkını çevirmek gibi ayrıcalıklı konumları sebebiyle, dışarıdan öğrendiklerini yurda tatbik etme imkânını da taşımalarıdır. III.Ahmet’in Batılılaşmaya olan inancını Damat İbrahim Paşa ile hayata geçirme gayretleri, I. Mahmut’un Nurıosmaniye Camii’ni Avrupa’nın meşhur kiliselerinin planlarını esas alarak inşa ettirme niyeti, I. Abdülhamit’in Mühendishane-i Berri-i Hümayun’u kurduruşu, III. Selim’in daha şehzadeliğinde XVI. Louis ile mektuplaşması ve Fransız İhtilali’ni yakından takibi, Ebubekir Ratib Efendi’yi Viyana’ya sadece bir sefir olarak değil, bir medeniyet ve teknoloji kâşifi olarak gönderişi hep bu yoldaki adımlardır. [13]
Tercüme Odası
Bab-ı Ali dış ilişkilerinde, gayr-i müslimlerden ve bilhassa Fenerli aristokrat Rum ailelerin Batı dillerini iyi bilen bireylerinden istifade etmekte idi. 1821-1825 yılları arası Mora’da çıkan Rum isyanları Rumların Bab-ı Ali’deki güvenilirliklerini tamamen sarstığından, ortaya çıkan tercüman ihtiyacını karşılamak üzere Tercüme Odası diye yeni bir kurum ihdas edildi. Tanzimat aydınlarının Batı’ya açılmasında ve yetişmesinde bu Tercüme Odasının çok büyük hazırlayıcı ve yönlendirici rolü olacaktır.[14]
Tercüme Odası’nın ilk tercümanı, Yahya Naci Efendi'dir. Başlangıçta 3-4 kişilik kadroya sahip rutin bir devlet dairesi olan Tercüme Odası, devlet diplomatik faaliyetlerinin artması ile gittikçe büyüyerek 1888’de 75 personelli bir kurum haline gelmiştir. Başlıca görevi olan diplomatik çevirileri yapmanın yanısıra, gümrük, pasaport, maarif, telgrafçılık gibi Fransızca bilgisi gerektiren her durumda görev yapmıştır. İç ve dış siyasette etkili reformcu bürokratların yetişmesine zemin hazırlayan bu kurum, Tanzimat'ın bazı reformcu devlet adamları ve aydınlarının (örneğin Ali Paşa, Fuat Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Namık Kemal) yetiştiği yerdir.[15]
Yurt dışına gönderilen talebeler
Yurt dışına gönderilen talebeler, yurda yeni kültürel donanımlarıyla dönerler. Sultan III. Ahmet zamanında yurt dışına musiki eğitimi için gönderilen öğrenciler ve II. Mahmut’un saltanatı yıllarında askerîeğitim almaları için Avrupa’ya yollananlar, XIX. asırda furyaya dönüşecek burslu öğrenci göçünün ilk örnekleridir. [16]
Yabancı Ülke Elçilikleri
Avrupalı sefirler ve sefarethaneleri, İstanbul alındığından beri Osmanlı topraklarında mevcuttur. Osmanlı ricali, sefarethanelerde verilen balolara davet edilmiş; tiyatro gösterilerini seyretmişler; orada basılan kitap ve gazetelerle tanışmışlardır. Yeni tayin olunan her sefirin saraya ve devlet erkânına sunduğu armağanlar da Batılı kültürle tanışıklığı artırmıştır.[17]
Yabancı Danışmanlar ve Hocalar
Ordu, askerî mektepler ve hocaları, Batılılaşmanın önemli unsurlarıdır. “Nizam-ı Cedid”tabiri sadece askerliğe has yeniliklerin ifadesi olarak anlaşılmamalı; tam da sözlük anlamındaki genişliğiyle, Osmanlının ıslahat teşebbüslerinin genel adı diye bilinmelidir. Batılılaşma gayretlerinin askerîkanatta başlaması sebebiyle, kültürel değişimin yönü ve dozu da yine ilk olarak orada tartılmış olsa gerektir. Tophane’de Comte de Bonneval ve Baron de Tott’un faaliyetleri, Humbaracı Ocağı, Fransız uzmanlar, askerîmühendishanelerdeki yabancı hocaların Türkçe bilmeyişi sebebiyle Fransızca sürdürülen eğitim yeni bir insan tipinin filizlenmesindeki önemli etkenler olmuştur.[18]
Mühtediler
Mühtediler yani sonradan müslümanlığı seçenler, ruhen İslam’a bağlanmış olsalar da maddeten hâlâ Batılıdırlar ve Osmanlının içindeki küçük Avrupa’yı temsile devam ederler. İbrahim Müteferrika’dan Humbaracı Ahmet Paşa’ya, Mustafa Celalettin Paşa’dan Osman Nihali Paşa’ya varıncaya kadar pek çok mühtedi Batılılaşmanın kültürel cephesine önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.[19]
Mülteciler
Mülteciler için büyük ve merhametli devlet Osmanlıdır; ona sığınan, canından emin olur. Mülteciler ise kurtarabildikleri maddi kültür unsurlarını yanlarına alarak, manevi kültür birikimlerini zihinlerinde taşıyarak iltica ederler. Böylece, Avrupa kültürünün bir parçasını Türk topraklarında yeniden ihya etme imkânı bulurlar. Mesela İspanya ve Portekiz’den gelen Yahudi’ler bizi matbaayla tanıştırırlar. İsveç Kralı Demirbaş Şarl, sayısı bini bulan maiyetiyle Osmanlıya sığınıp beş yıldan ziyade misafir edildiğinde devlet ricaliyle tanışıp görüşür; fikir alışverişinde bulunarak Avrupa’nın siyasi kültürünü tanıtır. Erdel Beyi Rákóczi’nin ölene kadar Tekirdağ’da misafir edilmesinin etkileri, tercümanı İbrahim Müteferrika üzerinden anlaşılabilir. Rus zulmünden kaçan Lehlerin Polonezköyü’nü kurmaları, Fransız İhtilali’nden kaçan aristokratların klasik kültürü İstanbul’a taşımaları, Bonapart’ın imparatorluğunu ilan etmesinden sonra cumhuriyetçilerin de aynı şekilde Osmanlı topraklarına kaçmaları önemli etkilenmelere sebep olur. [20]
Avusturya ve Rusya’nın baskıları sonucu Osmanlı’ya sığınma durumunda kalmış 1849 Polonya-Macar mültecilerini, Türk modernleşmesine yaptıkları katkılardan dolayı anmak gerekir. Batı’daki düşünsel gelişmelerden yakinen haberdar olan bu seçkin göçmen topluluğu, Osmanlı’nın sivil ve askerî bürokrasisinde önemli hizmetler ifa etmişlerdir. Oldukça zayıf bir döneminde olmasına rağmen Osmanlı’nın, Avusturya ve Rusya’nın büyük baskılarına karşı kendilerine “hayat ve şeref garantisi” verdiği bu insanlar (General Bem/ Murat Paşa, Czaikovsky/ Sadık Paşa, Vimety/ İsmail, Zanitsky/ Osman, Borzecky/ Mustafa Celaleddin Paşa) Müslüman olmuşlar ve bağlılıkla ülkenin kalkınması için çalışmışlardır. [21]
Levantenler
Levantenler, Osmanlı topraklarında ticaret yapmak isteyen Batılı şirket acentalarının Türk topraklarında yerleşmiş çalışanlarıdır. Bu topraklarda nesiller boyu oturur, evlenir, Türklerle dostane münasebetler kurar, Türkçe öğrenir; fakat Batılı kültürlerini yaşatmayı sürdürürler. Evlerindeki Batılı hayata Osmanlıları dahiletmekte bir sakınca görmezler. Müslüman bir Osmanlının Avrupa tarzı noel ve yortu kutlaması, bale gösterisi ve salon hayatı ile ilk tanışması onlar sayesinde olur.[22]
Gayri Müslim Azılıklar
Gayrimüslim azınlıklar, bir yandan Türk kültürüne yakındırlar, öte yandan Avrupa kültürüne... Bilhassa Ermeni ve Rumlar, çocuklarını milliyetçi-romantik akımların tartışıldığı Avrupa üniversitelerinde okutur, Fransızca öğrenir, mefruşattan eğlence tarzına kadar pek çok bakımdan avrupai bir hayat sürmeye çalışırlar. Aynı Ermeni ve Rumlar mimar, bestekâr, ressam, divan şairi ve “aşug”olarak Osmanlı sanatının Batılı bir çizgiye doğru ilerlemesinde önemli rol oynarlar.[23]
Misyonerler
Misyonerler, bilhassa cizvit rahipleri, gittikleri yörenin dilini, kültürünü hızla kavrayıp halkla çabucak kaynaşarak yerlileşirler. Capucin rahipleri “dil oğlanları”yetiştirerek Osmanlının söz varlığını azınlıklardan dini bütün hıristiyan gençlerine öğretirken Devlet-i Aliyye’nin dört bir yanındaki misyoner mektepleri ve gezgin misyonerler de Batı’nın din kültürünü ve dinî edebiyatını halka sevimli göstermeye çalışırlar.[24]
Avrupalı Sanatçılar
Avrupalı sanatkârlar, asırlar boyu Şark’a ilgi duymuşlar ve Şark’tan da ilgi görmüşlerdir. Avrupalı gezgin kumpanyalar, bilhassa İtalyan trupları sık sık İstanbul’a gelip müzik, bale, pandomima gibi, dil üzerinden anlaşmayı gerektirmeyen sanatlar sergilerler. Saray, bale’yi 1582’de Sultan III. Murat’ın şehzadelerinin sünnet düğününden beri bilir. Torrini’nin tiyatro temsillerini önce sadrazam, sonra da Sultan III. Selimizler. Bir bestekâr olan Sultan Selim opera da seyreder, org da dinler, Şevkıyye Köşkü’nde Fransız dansçıları da izler. Fatih’ten beri zaman zaman İstanbul’a gelen ressamların sayısı XVIII. asırdan itibaren hızla artar. Oryantalist ressamlar, barok eğilimli mimar, iç mimar ve peyzaj mimarları, müzisyenler, sahne sanatkârları, seyyah edipler Osmanlı topraklarına kültürlerini katarlar.[25]
Kolayca fark edilebileceği gibi, yenileşmenin Batılı kaynakları bunlardan ibaret değildir; kapitülasyonlar, harpler, anlaşmalar gibi pek çok etken eklenebilir.[26]
Dipnotlar
[1]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[2]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[3]http://www.anahaberyorum.com/gundem/turkiye/ingiltereyi-silkeleyen-mektup-h47410.html
[4]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[5]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[6]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[7]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[8] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[9] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[10]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[11] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[12]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[13]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[14]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[15]http://tr.wikipedia.org/wiki/Terc%C3%BCme_Odas%C4%B1
[16]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[17]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[18]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[19]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[20]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[21]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi
[22]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[23]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[24]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[25]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
[26]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi
Batılılaşma Düşüncesi