Hatıralar
Girit’in Fiyatı
Osmanlı padişahının Paris'te bulunduğu günlerdi... Fransa İmparatoru III. Napolyon, padişahın şerefine bir ziyafet tertiplemişti. Sofrada padişahla yan yana oturmuşlardı. Yemeğin ortalarına doğru imparator, Sultan Abdülaziz'e Girit konusunu açmak istedi. "Ekselans," dedi, "Girit için en iyi çözüm yolu, Yunanistan'a terk etmektir. Ne dersiniz?" Çok iyi Fransızca bilen Osmanlı padişahı büyük bir hiddet ve tepkiyle şu şahane cevabı verdi: "Ekselans, Girit için Osmanlı Devleti yedi yıl kan dökerek savaşmış, her karış toprağını kanla yoğurmuştur. Ordularımda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalıncaya kadar ata mirasını korumak ve kollamak azmindeyim!" Bu şiddetli tepkiyi beklemeyen imparator özür diledi ve gönlünü almak için: "Mademki fikriniz bu merkezdedir, Girit meselesi bertaraf olmuştur, müsterih olunuz" dedi.[1]
Bir ziyafet esnasında bir ara Fuad Paşa, III. Napolyon'a, Yunanlıların Girit'te alçakça hareketlerinden ve kanlı savaşlardan bahsedince III. Napolyon: - Paşa Hazretleri, başınıza dert olan şu adaya müşteri bulup satsanız olmaz mı? diyerek nükte yaptı. Fuad Paşa: -İmparator hazretleri, bu güzel bir fikir, deyince III. Napolyon: -Öyleyse kaça satarsınız? Diye sorunca Fuad Paşa, bu soruya karşılık, şu cevabı verdi: - Aldığımız fiyata Ekselansları...[2]
İsterse Sırtımdan Geçsin
1870'de Avrupa şehirlerini İstanbul'a bağlayacak 1274 km'lik demiryolu yapılmaya başlanır. İlk etapta 15 km'lik Yedikule-Küçükçekmece arası bitmiş ve tren çalışmaya başlamıştır. Fakat Yedikule'nin şehre uzak olmasından Demiryolu'nu yapan şirket Sirkeci'nin ilk istasyon olmasını ister. Yolun Topkapı Sarayı içinden geçmesi gerekmektedir. Sarayda bulunan bazı köşk ve bahçelerin yıkılması lazımdır. Kurulan komisyon bir karar alamaz ve iş Padişah Sultan Abdülaziz Han'a intikal eder. Osmanlı Padişahlarının bütün teknolojik gelişmeler için takındığı tavır, verdiği şu ibretli cevaptan anlaşılır: "Memleketime demiryolu yapılsın da, isterse sırtımdan geçsin, razıyım." [3]
Hukuk Her Şeyin Üstündedir
Sultan Abdülaziz Hân devri şeyhülislâmlarından Turşucuzâde Ahmet Muhtar Efendi merhum, makamındayken Vâlide Sultan’ın kahvecibaşısı gelmiş. Vâlide Sultan’ın, Aksaray’da yapılan câmiye ait vakıflardan doğan dâvânın çok uzadığından üzüldüğünü hatırlatmış. Şeyhülislâm’ın cevabı şu olmuş:[4]
-
Hükme te’sirim olmaz. Şer’i şerif ne hükmederse, öyle olur.
Kahvecibaşı çıkıp gidince etrafındakilere dönüp şöyle demiş:
-
Ben Vâlide Sultan’ın değil, hukûkun şeyhulislâmıyım… Ne zaman ki hak ve hukûka müdâhale edilmek istenirse, aklıma, vaktiyle Ayasofya Medresesi’nde derse çıktığım zaman pabuçlarımı koltuğuma aldığım gelir. Hakhukuk bekçiliği zor iştir. Belki makama vefâ getirmez amma, kalbe şifâ verir. Bu sebeple pabuç koltukta olacak, makamı bırakacak, amma hakka dil uzattırmayacaksın![5]
Dipnotlar
[1] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[2]http://www.e-tarih.org/makaleler.php?sayfa=makaledetay&makaleno=5216
[3]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-ISTERSE_SIRTIMDAN_GECSIN-665.aspx
[4]http://www.hurrem.net/fazilet-takvimi/hukuk-her-seyin-ustundedir.html
[5]http://www.hurrem.net/fazilet-takvimi/hukuk-her-seyin-ustundedir.html
I.Abdülaziz (1861-1876, 15 yıl)