Ermeniler
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı vatandaşı Ermenilerin toplam nüfusu kaynaklara göre 1.300.000 ile 1.500.000 arasında değişmekteydi. Genel savaşta Rusya Anadolu’daki Ermenileri sürekli tahrik ederek amacına ulaşmayı hedeflemişti. Buna bağlı olarak Ermeni komitelerine Rus ilerlemesi karşısında Osmanlı birliklerinin geri çekilmesi halinde her yerde birden başkaldırmaları, Osmanlı ordusunu iki ateş arasında bırakmaları, resmi binaları bombalamaları, Rus ordusuna iltihak etmeleri, askeri birliklerden firar etmeleri ve çeteler kurmaları talimatı verildi. Bu talimata uyan Ermeniler seferberlik emrine riayet etmedikleri gibi mevcut Ermeni komitelerine hatta Rus ordusuna iltihak ettiler[22].
Kayseri ve Samsun’dan sevk edilen Ermeniler Malatya üzerinden, Erzurum ve havalisinden gönderilenler ise Diyarbekir-Cizre yolundan Musul’a sevk edilmişlerdir. Batı Anadolu’dan gönderilen kafileler ise Kütahya- Karahisar- Konya- Karaman- Tarsus üzerinden Zor’a sevk edilmişlerdir. 27 Mayıs 1915- 8 Şubat 1916 tarihleri arasında Anadolu’nun muhtelif bölgelerinden iskân sahalarına yaklaşık 440 bin kişi sevk edildi. Bunlardan 380 bin kişi iskân yerlerine ulaştırıldı. Kayıp nüfus yaklaşık 50 bin civarındadır. Tehcire tabi tutulanların bir kısmı ise Rusya ve Amerika’ya firar etmiştir. Ekim 1915’e kadar Kafkasya’ya firar eden Ermenilerin sayısı yaklaşık 250 bin kadardı. Bu sayı savaş sonuna kadar 350- 500 bini buldu. 1918’de isteyenlerin geri dönmesini temin eden bir kararname hazırlanıp uygulamaya kondu. 1918 yılı itibarıyla geri dönenler dahil Osmanlı topraklarında bulunan Ermenilerin toplam nüfusu 644.900 kadardı. İkinci bir ülkeye göç eden Ermenilerin toplam sayısı 648 bin, İtilaf askeri üniformasıyla ölenlerin sayısı toplam 200 bin kadardı[23].
[24]
I. Dünya Savaşı esnasında Doğu Anadolu’da yaşayan ve sayıları 1.400.000 civarında olan Ermenileri tehcir siyaseti halen büyük tartışmalara konu olmaktadır. 1915 ilkbaharında Doğu Anadolu’nun büyük kısmı Rus işgali altında olduğu için burada tehcir söz konusu olmamıştır. Rus orduları 1917’de Bolşevik Devrimi nedeniyle kuzeye çekilince 1 milyon Ermeni, Rus ordusu ile kuzeye gitmiş ve bugünkü Ermenistan’ın nüfusunu oluşturmuştur. 1897’deki Rus nüfus sayımına göre Erivan’da Ermeni kökenli nüfus, Müslüman nüfustan çok daha azdır. 20 yıl sonra Müslümanların sayısı yok denecek kadar azalmıştır[25].
Tehcir işlemi 1917 yılına kadar devam etmiş, bu tarihten sonra sevk olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin güney bölgelerinde (Suriye ve Irak’ın kuzeyi) yaklaşık 500.000 Ermeni iskân edilmiştir. Sonuçta, yurt dışına gidenlerle beraber yaklaşık 700.000-800.000 kişi sevk işleminden etkilenmiştir.[26]
Tehcirde hayatını kaybeden Ermeniler için en önemli ölüm sebebi salgın hastalıklar olmuştur. Ayrıca, yola çıkan Ermeni kafilelerine yağma ve gasp amaçlı çete saldırıları da söz konusu olmuştur. Bazı aksaklıkların yaşanması ve Ermenilerin can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü bazı görevlilerin ihmal ve suiistimalde bulunmaları ve ferdî suçların yaşanması neticesinde Hükümet 1915 sonbaharında Soruşturma Heyetleri görevlendirmiş ve ardından Divan-ı Harpler oluşturulmuştur. Burada yargılanan 1.667 kişiden bazıları idam cezası alırken, pek çok kişi de suçunun ağırlığına göre hapis, işten çıkarma vs. gibi cezalar almıştır. 1915-1916 yargılamaları olarak bilinen bu süreç, Osmanlı Hükümetinin vatandaşlarının mal ve canlarını korumak ve sevkin sorunsuz gerçekleşmesi hususundaki yaklaşım ve samimiyetini göstermektedir.[27]
Savaş öncesi Müslüman nüfusun en az dörtte biri muhacir olmuştur. Savaşın son günlerinde hazırlanan bir raporda Müslüman sığınmacı sayısı 868.962 olarak verilmiştir. Yine, yapılan bir değerlendirmede Doğu Anadolu’dan başka bir yere giden Müslüman muhacirlerin yarıdan fazlasının öldüğü tahmin edilmiştir. (McCarthy: 1998, 265-266.) Ayrıca, arşiv belgelerine dayanılarak yapılan bir araştırmada 1914-1921 yılları arasında 7 yıllık süreçte Ermeni komitelerinin saldırıları neticesinde 518.105 Müslümanın öldüğü vurgulanmıştır.[28]
Bu arada zengin Rumlar, çocuklarını yüksek eğitim kurumlarına gönderiyorlardı. Bu genç adamlar doktor, tüccar ya da öğret men olarak geri döndüklerinde başkalarına örnek oldular ve onları da harekete geçirdiler. Bunlar ateşli bir özgürlük tutkusu ve özlemi içindeydiler ve yabancı idareye karşı köklü bir hoşgörüsüzlükleri vardı. Bugünkü hareket elli yıl daha sürdüğü takdirde son derece önemli ve menfaat çatışmasını içerecek bir siyasal sorun baş gösterecek ve çözüm bulunmasını gerektirecektir. Gerçekten de Anadolu'ya göç eden Rumların bu başarısı, yaklaşık 35 yıl sonra Atina'nın saldırıya geçmesi ve 1919-1922 yılları arasındaki kanlı Türk-Yunan Savaşı ile sonuçlandı[13].
[14]
Rum Göçü
I. Dünya Savaşı öncesinde Yunanlıların Makedonya ve Adalardaki Türkleri göçe zorlama girişimlerine İttihat Terakki de Osmanlı içindeki Rumları göçe zorlama politikasıyla karşılık verdi. Talat Paşa’nın “Hıyaneti görülen unsurlardan memleketi temizleme meselesi” olarak zikrettiği Rum göçünü Halil Menteşe anılarında şöyle anlatıyor: “Sıra Trakya’daki Rumlara gelmişti. Fakat bu ihtiyat isteyen bir işti. Zira yeni bir harbi doğurabilirdi… Valiler ve diğer memurin resme işe müdahale eder görünmeyecek. Cemiyet’in [İttihat ve Terakki] teşkilatı işi idare edecek… yalnız Rumlar ürkütülecek, bu talimat dahilinde hareket başladı. Balkan Harbindeki hıyanetleri sebebiyle maneviyatları bozulmuş olan Rum halkı ayaklandı. 100.000’e yakın Rum kimsenin burnu kanamaksızın Yunanistan’a çekip gittiler. Bundan sonra aynı tarzda İzmir civarında teşebbüs ele alındı. Urla ve Çeşme’de hicret başladı. Bergama, Dikili ve Menemen Rumları da ayaklandı. Bu defa Venizelos protestoda bulundu. Babıâli bu işte hükümetin bir müdahalesi olmadığı, Balkan Harbi’nin tepkisi olarak halkın maneviyatının bozulduğu ve kendi arzularıyla hicret etmekte olduklarını ileri sürdü… İzmir civarından 200.000’e yakın Rum Yunanistan’a gitti”[15].
Yunanistan savaşı göze alamayınca ve Makedonya’da yaptığı mezalim, Rumluk siyaseti aleyhinde bir biçim alınca Osmanlı ile anlaşma yoluna gitmek istemiştir. Sonuçta Yunan Başvekili Venizelos 1914 tarihli bir mektupla Aydın Vilayetindeki köylü Rum halkı ile Yunan Makedonyası Türklerinin mübadelesini kabul ettiğini belirten bir mektup yazmıştır. I. Dünya savaşının çıkmasıyla mesele ortada kaldı[16].
Bu dönemde Yunanistan’a giden mülteci durumundaki Rumların sayısı 270.000’i bulmuştur. [17]
15 Mayıs 1919’dan itibaren Batı Anadolu’nun Yunanlılar tarafından işgali yeni bir mülteci sorununu gündeme getirdi. Yunan kuvvetleri işgal ettiği şehirlerde Türk güvenlik kuvvetlerinin ve sivil halkın elindeki silâhları toplayarak Türk toplumunu yerli gayrimüslimlere karşı savunmasız bir duruma düşürüyordu. Toplanan silâhlar Yunan ordusundan temin edilenlerle birlikte Hıristiyanlara veriliyordu. Ardından subay, memur, imam gibi toplumun kanaat önderleri sudan sebeplerle hapsedilir, sürülür veya öldürüldü. Amaç, Türk toplumunu işgallere karşı örgütleme yeteneğine teorik olarak sahip olduğuna inanılan potansiyel lider adaylarını yok etmekti. Kırsal alandaki Yunan ilerleyişinde ise Rum ve Ermeni çeteleri Türk yerleşim birimlerine baskın yapmak görevini üstlenmişlerdi. Yunan işgal sahasında yaklaşık 640 bin Müslüman ölmüş, kabaca 860 bin Türk savaşı canlı atlatabilmişti[18].
İlk örgütlü Rum göçü 9 Eylül 1922’de İzmir’in geri alınmasıyla başlamıştı. Bir Türk uçağının şehrin üzerinden uçarak attığı bildirilerde, Yunan askerleri ve Rumların en geç bir ay içinde şehri terk etmeleri istenmişti. 8 Ekime kadar olan bir aylık sürede 300.000 Rum göç etmiştir. Mudanya mütarekesinden sonra da Trakya ve İstanbul’dan 60.000 Rum göç etmiştir. Kurtuluş savaşı bitiminde, Batı Anadolu ve Marmara şehirlerinden ve sonra da Karadeniz ve Doğu Trakya’dan, 1922 yılının sonuna kadar 1.000.000 civarında Rum’un ülkeyi terk etti. 1923 yazı ortalarına kadar Yunanistan’a ulaşan mültecilerin sayısı 1.150.000 kişiye ulaşmıştı[19]. 1912-1922 yılları arasında çoğu Karadeniz Bölgesi’nden ya da Batı Anadolu’dan olmak üzere 300.000 kadar Rum açlık, hastalık ve cinayet sonunda ölüm telefatında uğradı[20].
1926 Yunanistan Nüfus Sayımına göre, Anadolu’dan 626.954, Doğu Karadeniz’den 182.169, İstanbul’dan 38.458 ve Doğu Trakya’dan 256.635 kişi olmak üzere toplam 1.104.216 kişi Yunanistan’a göç etmiştir. Ancak bunların ne kadarının I. Dünya Savaşı ve ne kadarının daha sonra göç ettiği tam manasıyla bilinmemektedir. Ancak Lozan Antlaşması esnasında imzalan “Rum ve Türk Ahalinin Mübadelesi” protokolü dahilinde 186.189 Rum’un Yunanistan’a göç ettiği bilinmektedir. Anlaşma öncesindekiler de dahil edildiğinde Yunanistan, 1.200.000 civarında Rum muhaciri iskan ve iaşe meselesiyle uğraşmıştır. 1912-1922 yılları arasında çoğu Karadeniz Bölgesi’nden ya da Batı Anadolu’dan olmak üzere 300.000 Rum açlık, hastalık ve cinayetler sonunda öldü.[21]
Bu dönemde İngilizler ticaretin yaygın olarak serbestleştirilmesini savunuyor ve Rumlara, Akdeniz ve Ortadoğu'da ticari hegemonyalarını kurmakta kendilerine yardımcı olacak en uygun topluluk olarak bakıyorlardı. Osmanlı devletinin 1838 yılında İngiltere'yle yaptığı ilk ticaret antlaşması, pek çok ticaret sınırlandırmasını ortadan kaldırmıştı. Bunun ardından İngiltere’de üretilen mallar Osmanlı ülkesine adeta yağdı. Zanaatkârlar ve küçük dükkân sahiplerinden oluşan Müslüman Osmanlı orta sınıfı birkaç yıl içerisinde ortadan kalktı. Esas işlevleri, makineyle üretildiği için daha ucuza çıkan Avrupa mallarını dağıtmak ve bu süreç içinde Avrupa'nın himayesi altında Avrupalıların temsilciliğini yapmak olan yeni bir Rum ve Ermeni orta sınıfı iktidara yükseldi. 1856 Fermanı (Islahat Fermanı), Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında güya eşitlik sağlamıştı. Oysa aslında Hıristiyanların ekonomik güç kazanmasına yaradı. 29 Nisan 1861 tarihinde Babıâli ve İngiltere arasında Kanlıca'da imzalanan ticari antlaşma, İngilizlere geniş bir ticaret özgürlüğü ve Osmanlı topraklarında daha fazla ayrıcalık sağladı. Galata, İstanbul'un hızla gelişen, modern iş bölgesiydi. Burada çalışan Rum ve bir dereceye kadar da Ermeni ve Yahudi tüccarlar, büyük bir ekonomik güç kazanmışlardı. İngilizlerin Osmanlı devletinde ve İstanbul'da sağlam bir ekonomik üs kurma girişimlerinden istifade eden Rum tüccarlar, iş alanında ön saflarda bulunan Frenklerin yerini aldılar[7].
[8]
Anadolu'da Rumların 18. yüzyılın ortasından önceki nüfuslarının oldukça düşük olduğu görülüyor. 1830 yılında İzmir nüfusunun 80 bin Türk ile 20 bin Rum’dan oluştuğu tahmin ediliyordu; bununla birlikte, 1860 yılında İzmir'de 75 bin Rum ve 41 bin Türk (Müslüman) vardı. Ege adalarındaki Hıristiyan nüfus, 1839 ve 1856 fermanlarının getirdiği olumlu koşullar nedeniyle hızla artmaya başlamıştı. İş bulmakta güçlük çeken pek çok kişi Batı Anadolu'ya göç edip yerleşti. Bir İngiliz konsolosluk temsilcisi 1880 yılında, bu göçmenlerin sayısının yirmi yıldan daha az bir süre içinde 200 bin kadar yüksek bir rakama ulaştığını tahmin ediyordu[9].
Ekonomik koşullar, Rum göçmenlerin işini kolaylaştırmıştı. Zorunlu askerliğe ya da diğer ağır yükümlülüklere tabi değillerdi. Ekonomik güçlüklerin yoğun baskısı altındaki Müslümanlar, aile fertlerinin sayısını düşük tutarken, askeri yükümlülüklerden muaf olan ve gelirlerine oranla önemsiz bir vergi ödeyen Rumlar büyük aileler kurup geçindirebiliyorlardı. Bir İngiliz elçilik raporuna göre Rumlar, aşağıda anlatıldığı şekilde, Batı Anadolu'nun her yerinde Türklerin yerini almıştı[10]:
"Bir Rum, Müslüman köyüne gelir ve yeni hayatına küçük bir tüccar olarak başlar. Zamanla o zenginleşirken köylüler yoksullaşır; sonunda bu Rum’a dostları ve akrabaları da katılır. Köylüler gittikçe yoksullaşır ve üst üste gelen kötü hasatlar sonucunda topraklarından ayrılıp iç kesimlere gitmek zorunda kalırlar. Bu süreç zengin Müslümanlar için de az çok aynıdır... Neredeyse her kentte, birkaç yıl öncesine dek görece zengin olan, ama şimdi yoksulluk içinde yaşayan Müslümanlar bulunmaktadır."
İzmir yakınındaki kentlerde Müslümanların oranı büyük ölçüde düşmüştü. Örneğin 1887-1908 yılları arasındaki 19 yıllık sürede, Çeşme nüfusunun % 19,1 'ini oluşturan Müslümanların oranı % 16'ya kadar düşmüştü. Bu oran Urla'da % 20,6'dan % 12,4’e ve Seferihisar'da % 64,5'ten % 58,6'ya düştü. Bu durum kazaların çoğu için de geçerliydi. Aynı 19 yıllık süre içinde ve aynı bölgede Türk nüfusu oranının da düştüğü görülmektedir: Türklerin oranı, Çeşmede % 12den % 10,9'a; Urla’da % 34,9dan % 24,7'ye ve Seferihisar'da % 82,1'den % 74'e düşmüştü[11].
Rum kolonicilerin akını yalnızca Ayvalık (kısa bir sürede 40 bin insanın yaşadığı, hastanelerin ve okulların kurulduğu, limanında 2 bin gemi barınan önemli bir Rum kültür ve sanayi merkezi haline gelmişti) gibi kıyı kentleriyle sınırlı kalmamıştı. Rumlar aynı zamanda Manisa, Akşehir ve Aydın gibi iç kesimlerdeki kentlere ve onların yönetiminde gelişen ekonomik refahtan yararlanan başka pek çok yere yerleştiler. İç kesimlerden Küçük Asya'nın kuzey bölümündeki Trabzon ve Giresun gibi liman kentlerine gelen Rumlar da bu kentlerde serbest girişime ve dış ticarete dayanan küçük bir ekonomik devrim yaptılar[12].
Rumlar
Rumların Yükselişi
Rumlar, patrikhane ile tarihsel bağlarından dolayı Avrupa ve Asya'daki bütün Ortodoks Hıristiyanlığın temsilcisi ve sözcüsü durumuna gelmişlerdi. Ortodoks Patrikhanesi, Osmanlı gücünün koruması altında, Bizans'ın en parlak günlerinde bile yaşamadığı bir iktidar ve ayrıcalık konumundan yararlanıyordu. İslam dinine geçmek zorunda kalmadan yüksek Osmanlı bürokrasisinde önce tercümanlık, 1711 'den 1821 yılına kadar da Eflak ve Boğdan yöneticiliği (fenerliler olarak biliniyordu) konumuna getirilen ilk etnik topluluk oldu. [1]
Rumlar, Mora’da 1821’de isyan ettiler. Avrupa kamuoyu asilere maddî ve manevî yardımda bulundu. İsyan 1824 yılına kadar gelişerek devam etti. Nihayet İbrahim Paşa, Mora’nın büyük bir kısmında Türk hâkimiyetini tekrar tesis etti. Ancak Rusya, İngiltere ve Fransa 4 Nisan 1826 Petersburg Protokolü ve 6 Temmuz 1827 Londra Antlaşması’yla bağımsız Yunanistan devletinin kurulmasına, Türklerle Rumların birbirlerinden ayrılmalarına karar verdiler. Buna göre, Türkler Yunanistan’dan çıkartılacak ve malları Yunanlılar tarafından satın alınacaktı. Osmanlı idaresi Yunanistan’ı 1830’da tanımak zorunda kaldı[2].
1860-1870 yılları arasında Osmanlı devletindeki Rum nüfusu, Avrupa ve Asya'da yaklaşık birer milyon olarak tahmin edilmekteydi. Avrupa için verilen sayı kuşkusuz biraz düşüktü[3].
Türkiye Avrupa’sındaki Rum Nüfusu, 1878
Osmanlı devletinde yaşamakta olan Rum nüfus, kapsamlı ve doğru olarak ilk kez 1881/82-1893 Osmanlı sayımında belirlendi. Ayrıca Rum nüfusun bütün Osmanlı topraklarına dağılmış olduğunu ve en yoğun olarak Yanya, Ege adaları, Edirne, Selanik, Manastır, Trabzon ve İstanbul vilayetlerinde bulunduğunu gösterdi. Toplam Rum nüfusu 2.332.191 idi. Daha sonra 1895 yılındaki nüfus için verilen resmi Osmanlı rakamları, Rum nüfusunun 2.377.343'e yükseldiğini göstermekteydi. Sonuç olarak 1914 sayım rakamları, Yanya, Epir, Makedonya. Trakva ve adaların Sırbistan ve Yunanistan'a verilmesinden (1912-1913) ve Arnavutluk'un bağımsızlığını kazanmasından sonra Rumların sayısının hâlâ 1.729.657 olduğunu ya da kabaca Osmanlı devletinin toplam nüfusunun % 9'unu oluşturduğunu göstermektedir. O dönemde Rum nüfusunun çoğunluğu (yani % 5'ten fazlası) Edirne, Aydın (İzmir), Trabzon, Canik (Samsun), Karesi (Balıkesir) ve İstanbul gibi en zengin ve ticaretin en yoğun olduğu vilayetlerde yoğunlaşmıştı[4].
Avrupa'daki kapitalist düzenle ilk olarak Rumlar bütünleşti. Bu düzenden en başta yararlanan ve savunuculuğunu yapanlar da yine onlar oldu[5]. Batı'nın kültürel köklerinin Antik Yunan uygarlığına dayandığını keşfetmiş olan İngilizler ve Fransızlar, bağımsız bir Yunanistan'ın kendi sanayi mamullerinin Doğuya dağıtımında ekonomik bir rol oynayabileceğini düşünüyorlardı. Dolayısıyla Batı'nın Antik Yunan’a duyduğu büyük hayranlık salt tarihsel bir romantizmden değil, aynı zamanda sağlam ekonomik değerlendirmelerden de kaynaklanıyordu. Bu tarihsel, ulusal ve ekonomik güçlerin bileşkesinden yararlanan ve Osmanlı hiyerarşisindeki ayrıcalıklı konumlarından destek alan Rumlar, hızla büyüyen bir orta sınıf oluşturabildiler.[6]
Dağılma Döneminde Azınlıklar
Yahudi Nüfus
1882-1893’teki Osmanlı sayım sonuçları, İmparatorluktaki toplam Yahudi nüfusunu kabaca 184.000 kişiden oluştuğunu göstermektedir. Bu Yahudi nüfusun 13.717’si Edirne’de, 37.237’si Selanik’te, 5.072’si Manastır’da, … toplam 61.409 Yahudi Balkanlar’da yaşamaktaydı. Bununla birlikte Sırbistan, Bulgaristan, Dobruca ve Romanya’nın bu toplam rakama dahil edilmemiş olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Aslında bu sayı, imparatorluğun en zengin ve nüfus yoğunluğu en yüksek bölgelerinden biri olan Tuna eyaletinin nüfusunu da içermiyordu. Tuna vilayetindeki… toplam Yahudi nüfusu 62.000’den düşük olmamaktadır… Sonuçta, 1877 yılında Osmanlı idaresi altındaki Balkan vilayetlerinin Yahudi nüfusunun en azından 170.000 ile 180.000 olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu nüfusun yarısı 1877-78 savaşları sırasında yabancı işgali altında kalmış ve bunun sonucunda göçe yönelmiştir[29].
[30]
1906- 1907 Osmanlı Sayımı, Selanik’teki Yahudilerin sayısını 52.395 olarak tahmin etmektedir. Bu rakam, kentin 1914 Yahudi nüfusunun 76.000 olarak tahmin edildiği diğer kaynaklarla da uyum içindedir. Ayrıca Yahudilerin 23.839’u Edirne’deydi… Dolayısıyla 1906-1907’de hala Osmanlı idaresi altındaki Balkan vilayetlerindeki Osmanlı Yahudilerinin toplam sayısının kabaca 100.000 olduğu görülmektedir. Aynı dönemde, hızla gelişmekte olan liman kenti İzmir’i de kapsayan Aydın vilayetindeki Yahudi nüfusu, 22.153’ten 57.218’e fırlamış, 1914’te 35.041’e düşmüştür. İstanbul’daki Yahudi nüfusu, yaklaşık 1865’e dek 25.000 civarındadır; 1906-1907’de 57.860’a çıkmış, 1914’te 57.000 olacak şekilde düşmüştür. 1906-1907 ve 1914 yılları arasındaki Yahudi nüfusundaki bu düşüş Anadolu’dan Filistin de dahil olmak üzere başka yerlere göç etmiş olmalarına bağlanabilir.[31]
Dipnotlar
[1] Osmanlı’da İskân ve Göç, Anadolu Üniversitesi
[2] Osmanlı’da İskân ve Göç, Anadolu Üniversitesi
[3] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[4] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[5] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[6] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[7] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[8]http://www.bianet.org/bianet/azinliklar/141452-bir-zamanlar-izmir-de-rumlar
[9] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[10] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[11] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[12] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[13] Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu
[14]http://www.talhaturhal.com/patras-vakasi-ve-rumlarin-kadim-yemini.html
[15] Balkanların Makûs Talihi: Göç, H. Yıldırım Ağanoğlu
[16] Balkanların Makûs Talihi: Göç, H. Yıldırım Ağanoğlu
[17] Balkanların Makûs Talihi: Göç, H. Yıldırım Ağanoğlu
[18] Osmanlı’da İskân ve Göç, Anadolu Üniversitesi
[19] Balkanların Makûs Talihi: Göç, H. Yıldırım Ağanoğlu
[20] Balkanların Makûs Talihi: Göç, H. Yıldırım Ağanoğlu
[21] Balkanların Makûs Talihi: Göç, H. Yıldırım Ağanoğlu
[22] Osmanlı’da İskân ve Göç, Anadolu Üniversitesi
[23] Osmanlı’da İskân ve Göç, Anadolu Üniversitesi
[24]http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/tehcir-kanunu-ve-kanunun-tatbiki-mart-2012.html
[25] Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Kemal Karpat
[26] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[27] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[28] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[29] Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Kemal Karpat
[30]http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=399
[31] Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Kemal Karpat