top of page

Hatıralar

17. yüzyılda Osmanlı Ordusundaki Tertip ve Düzen

Uzun seneler İngiltere’nin İstanbul’daki büyükelçisi olan Lord Paul Ricault, Sadrazamın daveti ile Eylül 1663’de Uyvar seferine gözlemci olarak katılmıştı. Sefer sırasında gördüklerini şöyle anlatır: “Gerek Veziriazamın, gerekse diğer büyük kumandanların otağlarına çadırdan ziyade saray demek doğru olur. Muhteşem ve harikulade süslemeleri, çeşitli oda ve daireleri ile saraylardan fazla masraf edilmişti. Bu seyyar saraylar ve ağır kazıkları, parçalar halinde menzilden menzile taşınıyordu. Osmanlı ordusu günde 5-6 saat yürüyordu. Daha fazla yürüyüşe cebrî yürüyüş denir ki, fevkalade hallerde olur. Ordu ağırlıklarını at, katır ve develer taşır. Otağ kurucular ordudan daima bir menzil önde giderler. Otağ sahipleri bir menzile gelince otağlarını kurulmuş bulurlar. Her otağ çifttir. Biri kullanılırken diğeri bir menzil sonrasında kurulmaktadır. Sanıyorum bu muhteşem otağları Osmanlılar, ne kadar zengin ve kudretli olduklarını gösterip, düşmanın gözünü korkutmak için kullanıyorlar. [1]

 

Orduda düzen, tek kelime ile harikuladedir. İçki içen tek kişi yoktur. Gürültü, münakaşa, yüksek sesle konuşma duymak mümkün değildir. Bizim ordularımızdaki şamatadan eser yoktur. Her ülkenin halkı, Osmanlı ordusu geçerken endişe duymaz. Ordu, geçtiği yerlerde her şeyi para ile satın alır. Bizde olduğu gibi ordugâh, kızlarına sataşıldığı, malları yağma edildiği için şikâyete gelen ana ve babalarla dolmaz. Bu düzen, Osmanlıları hep muzaffer kılmış ve imparatorluklarını muntazaman büyütmüştür. Osmanlı ordugâhları çok temizdir. En küçük çöp bile görülmez. Her çadırın yanına ihtiyaç için çukurlar kazılır ve ordu hareket ederken çukurlar toprakla örtülür. Osmanlı ordugâhları kadar temiz hiçbir şehir görmedim. Yazın sıcak günlerinde yürüyüş, gece saat 7’de nakliye katarlarının hareketiyle başlar. Veziriazam ve maiyeti, gece yarısını hemen takip eden dakikalarda atlara binerek orduyu harekete geçirirler. Bu suretle gündüz sıcağından kaçınırlar. Serin gecelerde yürüyüş tercih edilir. Bir aksaklık da olmaz. Zira her birliğin önünde öyle bol meşale yakılır ki, gökyüzü gündüz gibi aydınlanır. Meşaleciler ayrı bir sınıf teşkil ederler. Subaylarına da “Meşalecibaşı” denir.[2]

 

Belgrad’dan geçiyorduk. Genç Sırp kızları ordugâha, çeşitli mallar satmak için geldiler. Bayramlık elbiselerini giymişlerdi. Alımlı kızlardı. Getirdikleri malların hepsini sattılar. Osmanlı askeri, istedikleri ücreti münakaşa etmeden ödediler. Bu esnada kızların yüzlerine bile bakmadılar. Hâlbuki bunların asıl maksatları, kendilerini Osmanlı askerine beğendirmekti, mallarını değil. Hangi ülkeden geçtiysek, köylülerin, orduyu sevinçle karşıladığını gördüm. Zira Osmanlı ordusu geçtiği yerlere altınlar saçıyor, halk büyük paralar kazanıyordu. Ordu, bu düzen içinde Edirne’den Uyvar’a (bugün Slovakya sınırları içinde) kadar geldi, Avusturya ordusunu yendi, yeni ülkeler fethetti ve geri döndü.”[3]

 

 

 

 

 

 

Dipnotlar

[1]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-OSMANLI_ORDUSUNDAKI_TERTIP_VE_DUZEN-724.aspx

[2]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-OSMANLI_ORDUSUNDAKI_TERTIP_VE_DUZEN-724.aspx

[3]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-D etay-OSMANLI_ORDUSUNDAKI_TERTIP_VE_DUZEN-724.aspx

IV. Mehmed (1648-1693, 35 yıl) 

Osmanlılar

bottom of page