top of page

Hatıralar

Emir Sultan

Yıldırım Bâyezîd Han devrinin Edebali’si demek olan Emîr Sultan Hazretleri’nin mânevî bir işâretle Bursa’ya gelmesi ve Sultan’ın damadı olması, Osmanlı’da devam eden mânevî irşâd silsilesinin bir nişânesidir. Rivâyetlere göre Emîr Sultan, Bursa’ya geldiğinde Yıldırım Bâyezîd Han, Macaristan seferinde idi.[1] Düşman kuvvetleri, Osmanlı ordusuna büyük zayiat verdiriyorlardı. Bu esnada bir genç, yaralıların yaralarını sarıyor, ba’zan da ellerini açıp dua ediyordu. Kolundan yaralanan Yıldırım Bayezid, bu genç askerin gayretle ve meharetle yaraları sardığını görünce, o gence karşı kalbinde bir yakınlık hasıl oldu. Yanına kadar giderek; “Benim de kolumda yara var, yaramı sar” deyince, Emir Sultan cebinden bir mendil çıkarıp; “Buyurun Padişahım, sizin yaranızı da bu mendil ile sarayım” dedi. Sabah olunca, sarılan bütün yaraların iyi olduğunu, askerlerin ayağa kalktıklarını Yıldırım Bayezid Han’a haber verdiler. Yıldırım Bayezid de merak edip kendi yarasını açarken, kolundaki mendilin, hanımının nişanlı iken kendisine hediye ettiği mendilin yarısı olduğunu gördü. Akşam yaraları saran askerin, yanına getirilmesini emretti. Fakat o kimseyi bulamadılar. [2]

 

Yıldırım Bayezid Han, Rumeli fethinden sonra Bursa’ya gelmeyip Edirne’de konakladı. Bu sırada Yıldırım Bayezid’in kerimesi (kızı), rüyasında Peygamber efendimizi (sav) gördü. Resûl-i ekrem ona; “Oğlum Muhammed Buhari ile evlen” buyurdu. Temiz rûhlu, edeb ve haya sahibi Hundi Fatıma Sultan, rüyasını kimseye söyliyemedi. Ertesi gün yine Resûl-i Ekremi rüyada gördü. Server-i alem, ona; “Eğer ahırette benden şefaat etmemi istiyorsan, Muhammed Buhari ile evlen” buyurdu. Halbuki Hundi Fatıma Sultan’ın, Rumeli Beylerbeyi ile evleneceği söylenmekte idi. Emir Sultan, zahiren fakir ve garib bir kimse idi. Hundi Sultan, bu çaresizlikler içinde bunalıp, dua etti. “Acaba Emir Buhari’nin bundan haberi var mı?” derdi. Kiminle ve nasıl haber gönderebileceğini düşünüyordu. Hizmetçisine rüyasını anlattı ve durumu Emir Sultan’a bildirmesini söyledi. Hizmetçisi gidip durumu Emir Sultan’a anlatınca, o; “Bizim de malûmumuzdur. Durumu Hundi Fatıma Sultan’a iletin” dedi. Bunun üzerine Emir Sultan, dünürler gönderip sultanın kızını istedi. [3]

 

Nikâh haberi Edirne’ye ulaşınca, Yıldırım Bayezid, Kapıkulu askerlerinden kırk askeri Süleyman Paşa’nın emrine vererek, Emir Sultan’ın ve Hundi Hatun’un başlarını getirmesi için Bursa’ya gönderdi. Süleyman Paşa Bursa’ya gelince, Valide Sultan’dan onları istedi. Padişahın, Emir Sultan’ın ve kızı Hundi Sultan’ın öldürülmesi için Bursa’ya asker gönderdiğini duyan Molla Fenari, Yıldırım Bayezid’e şu mektûbu yazdı: “Bizim de Sultanımızdan bir ricamız vardır. Dün öldürülmesini emrettiğiniz Emir Sultan, Resûl-i ekremin ( aleyhisselam) neslinden hürmete değer bir insandır. Bu zat gibi temiz kalpli, Peygamber neslinden bir kişi, zamanımıza kadar Anadolu’ya ayak basmamıştır. Buna benzer aslı temiz bir kimseyi elleri hediyeler dolu da’vetçiler göndererek Buhara’dan Anadolu’ya getirmeye çalışsa idiniz, sizin için ebedi bir şeref olurdu. Böyle yapmadığınız halde, ma’nevi irade üzerine yurdumuza gelen bu zat dolayısıyla Peygamber efendimize ( aleyhisselam ) yakınlık kazanırsanız, sizin dünya ve ahıret saadetiniz artacaktır. Eğer onun başını kestirmek için asker gönderirseniz, bütün yurdumuzun felaketi olacağından şüphemiz yoktur. Son ferman sultanımızındır.” [4]

 

Aradan günler geçtikten sonra Bursa’ya dönen Osmanlı ordusunu ve sultanı karşılayanlar arasında Emir Sultan da vardı. Yıldırım Bayezid, onunla selamlaşınca, harb meydanında yaralıların yaralarını ve kendi yarasını saranın bu genç olduğunu anladı. Sultan, ona şifreli olarak; “O el çabukluğu ne idi?” diye sordu. Emir Sultan “Allahın kuvvet ve yardımı, o bi’at edenlerin vefa ve sadakatlerinin üzerindedir” (Feth-10) mealindeki ayet-i kerimeyi okudu. Yıldırım Bayezid; “Ya o mendilin yarısı ne oldu?” diye sorunca, Emir Sultan; “Babacığım, o mendilin yarısı cebimdedir. Bendeniz damadınız Muhammed Şemseddin” dedi. Yıldırım Bayezid Han atından inerek onunla kucaklaştı. [5]

 

Yıldırım Beyazıd’ın Şahitliğinin Kabul Edilmemesi

Yıldırım Bayezid Hanın bir mahkemede şahitlik etmesi gerekiyordu. Padişah mahkemeye geldi. Devrin Bursa Kadısı Molla Fenari, padişahı süzdükten sonra;

- Senin şahitliğin kabul değildir. Zira sen namazlarını cemaat ile kılmıyorsun. Elinde imkânı olduğu halde cemaate gelmeyen bir kimse, yalancı şahitlik edebilir demektir. 

Bu itham karşısında herkes Yıldırımın hiddetlenmesini bekliyordu. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti ve hemen sarayının yanına bir cami inşa ettirmeye başladı. [6]

 

Meyhane

Rivayate göre Yıldırım Bayezid Ulu Cami’yi yaptırdıktan sonra damadı olan Emir Sultan ile birlikte Camiyi ziyaret eder. Ziyaret esnasında Yıldırım Bayezid Emir Sultan'a Camiyi beğenip beğenmediğini sorar. Padişahtan hiçbir sözünü esirgemeyen Emir Sultan şu cevabı verir.

- Efendim Cami çok güzel olmuş fakat dört tarafına 4 meyhane yapmayı unutmuşunuz.

der. Bu cevap üzerine sinirlenen Yıldırım Bayezid,

- Allah'ın evinde içki mi içilir?

cevabını verince Emir Sultan:

- Allah'ın asıl evi insanın kalbidir, insan asıl Allah'ın evinin bulunduğu vücuda içki sokar mı?

der. Bunun üzerine içtiği bilinen Yıldırım Bayezid içkiyi bırakır.[7]

 

Kadıların Maaşları Az Olmamalı

Meşhur 15. asır Osmanlı tarihçisi Neşrî merhûmun Tevarih-i Al-i Osman’ından kısmen sadeleştirerek:

“Bu Osmanoğulları doğru bir soydu: Na-meşrû hareket etmezlerdi. Âlimlerin ‘yasakdır’ dediklerinden kaçınırlardı. Osman ve Orhan Bey zamanındaki âlimler, tezvirlik ve fesatlardan ari idiler. Vakta ki Kara Rüstem Karaman’dan geldi, hîle ve bid‘at hadis ola başladı. Kadılar da azdı. İlimleriyle amel etmeyerek rüşvet almaya başladılar. Suç baştan aşınca, Bayezid Han kadıları teftiş ettirdi; her birinde bir türlü fesat buldu ve karar verdi. Ne kadar kadı varsa, hepsini Yenişehir’de bir eve doldurdu. Etrafına odun yığdırarak bu zalim kadıların hepsi yansın diye ateşe vermeyi buyurdu. Vezîr-i Åzam Ali Paşa hayret etti, kurtarmak için bir yol bulamadı. Meğer hünkârın bir nedimi vardı; onu yanına çağırarak,

— Bak, eğer bu kadıları kurtarırsan bir fitneyi önlemiş olursun,

dedi. Nedim, çabucak hünkâra vardı:

— Ey Han, beni Bizans’a elçi gönder,

dedi. Hünkâr,

— Orada neylersin?

diye sordu.

— Varayım, tekfûrdan papazlar dileyeyim,

dedi. Bayezid Han,

— Bre devletsiz, papazları neylersin?

diye sordu. Nedim,

— Kadıları kıralım, papazları kadı yapalım,

dedi. Bayezid Han,

— Kadılığı papazlara verinceye kadar, kendi kullarıma versem ya,

dedi. Nedim,

— Kulların okumuş değildir, cahildirler. Bu papazlar nice yıllar ilim yolunda çalışıp tahsil etmişlerdir. Sen kadılara kızarak Kur’an’ın hükümlerini kaldırırsan, İncil de haktır, bari bu papazlar İncil’in hükümlerini ibka’ etsinler,

dedi. Nediminin bu sözleri hünkâra tesir etti ve

—Ya vaziyet nasıl olur? Nasıl edelim?

diye sordu. Nedim,

— Ben kethüda değilim. Onu paşalar bilir,

cevabını verdi. Hünkâr, Ali Paşa’yı çabucak çağırtıp getirtti.

— Ali, bu kadılar okumuşlardır, niçin okuduklarını tutmazlar, rüşvet alırlar?

diye sordu. Ali Paşa,

— Sultanım, düşenleri (maaşları) azdır,

dedi. Hünkâr da onları serbest bıraktı, onlara resim akçası tayin etti ve şimdiki kadılar binde yirmi akça resim alırlar. Bu Ali Paşa himmetidir.[8]

 

 

 

Kaynaklar

[1] http://osmanli.darulerkam.altinoluk.com/i-bolum-osman-gazi/yildirim-bayezid-han/

[2] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EMIR_SULTAN-2930.aspx

[3] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EMIR_SULTAN-2930.aspx

[4] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EMIR_SULTAN-2930.aspx

[5] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EMIR_SULTAN-2930.aspx

[6] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-SAHITLIGI_KABUL_EDILMEYEN_PADISAH_-713.aspx

[7] http://e-seyyah.blogspot.com/2012/12/bursa-ulu-cami-yesil-cami-emir-sultan.html

[8] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-KADILARIN_MAASLARI_AZ_OLMAMALI-630.aspx

Yıldırım Beyazıd (1389-1403, 14 yıl)

Osmanlılar

bottom of page