Hatıralar
Özbekler Tekkesi
Eskiden beri hacca gidecek olanlar, sultandan izin almak maksadıyla İstanbul'a gelirler, Cuma selamlığında Halîfeyi görürler duasını alırlardı. Sultan İkinci Mahmûd Han devrinde Özbekistan'dan kalkıp hacca gitmek üzere yola çıkan bir grup Türkistanlı, Halîfeyi görmek ve izin almak için İstanbul'a gelmişler, ilk Cuma selamlığında Halîfeyi görmek üzere Sultan tepesinde çadırlarını kurup yerleşmişlerdi. Sultan İkinci Mahmûd Han maiyyetiyle oradan geçerken, çadırlarının şeklinden onların yabancı olduğunu anlayarak kim olduklarını merak etti ve bir adamını göndererek durumu öğrendi. Sonra da atını sürerek yanlarına gitti. Durumlarını anladıktan sonra; "Halîfe emretse burada kalır mısınız?" deyince, hepsi birden; "Hay hay emr ü ferman Padişahımız efendimiz hazretlerinindir." dediler. Bunun üzerine Sultan İkinci Mahmûd Han; "Öyle ise ben halîfeyim, emr ediyorum. Hacdan sonra dönünüz, burada kalınız. Size münasip bir dergâh yapıla ve siz de gelecek hemşehri hacılarınızın hizmetini îfa edesiniz!" diyerek onların el etek öpmesine meydan vermeden atını sürüp gitti. Hac dönüşüne kadar, bir dergâh ve iki odalı bir ev yapıldı. O günden îtibaren "Özbekler Tekkesi" diye anılan bu dergâh Türkistanlı hacıların hizmetlerinde kullanıldı.[1]
[2]
Tekke’de Sultan Mahmud
II. Sultan Mahmud’un ilk devirleri. Yeni Kapı Mevlevihanesi’nde Ali Nutki Dede şeyh. Sultan Mahmud ikide bir tekkeye gelmekte, ayinde bulunduktan sonra da dervişlere ihsanlar vermekteydi. Şeyh efendi bu hareketi doğru bulmuyor fakat durum dururken de “Devişlere para vermeyin, ihsanda bulunmayın” diyemiyor. [3]
Bir gün Sultan Mahmud yine dergâha geliyor ve ayini müteakip şeyin odasında Ali Nutki Dede ile konuşmaya koyuluyor. Bir aralık, “Şeyhim, benden bir şey istemez misiniz?” diyor. Dede Efendi, “Estağfirullah, yok” diyor. Padişah ısrar ediyor: “Canım, bir şey emredin de yapayım.” Dede artık dayanamıyor, “Var ama yapamazsınız”[4]
Bu cevap, bilhassa Sultan Mahmud gibi mağrur bir padişahın garibine gidiyor ve asabiyetini belli eder bir şekilde: “ Nasıl olur, söyleyin de yapayım” diyor. O zaman Şeyh Efendi cevap veriyor: “ Öyleyse bir daha tekkeye gelmeyin!” Padişah şaşırmış bir halde soruyor: “Beni evliyullah kapsından kovuyor musunuz?” Dede cevap veriyor: “Buraya ‘Mahmud Efendi’ olarak gelirseniz gelin, yoksa ‘Sultan Mahmud’ olarak gelip dervişlere ihsanlarda bulunarak onların kalbini Allah’tan sizin kesenize çevirecekseniz gelmeyin.[5]
Gavur Padişah
Alman araştırmacı Abdolonyme Ubicini Les Serbes de Turguie isimli eserinde olayı şöyle aktarıyor: ‘Padişah 2.Mahmud muhafızları arasında Galata köprüsünde ilerlerken, kalabalığın arasında biri öfkeyle ona doğru bir hamle yaptı; “Gavur padişah... güvenilmez hükümdar bu yaptığın zulüm yetmiyormu?Allah senin gibi zalimlerden hesap soracak.Kardeşlerimizin ibadethanelerini yakıp yıkıp yerle bir ettin, İslamı hiçe sayıyorsun,peygamber efendimizi hiçe sayıyorsun,bunun cezasını çekeceksin!”
Padişah bir anlık panik ve telaşın arasında sesin geldiği yöne bakarak; “Kim bu kendini bilmez?” diye kızgın bir şekilde sadrazamına bağırdı. “Delinin biri bağırıyor galiba” cevabını aldıktan sonra atını sürmeye devam etti.Öfkesi yatışmayan Şeyh Saçlı; “Deli mi deli değilim ben, Gavur padişah ve yaverleri neden yaptınız bunu? Yüce Allah bana gerçeği söylememi buyurdu.Soruyorum size!” dedikten sonra Şeyh saçlı olay yerinde hemen tutuklandı ve idam edildi. Şeyh saçlı Sünni kökenli Bektaşi olmayan ama Bektaşiliğe İstanbulda darbe vurulmasına çok içerlemiş ve tek başına padişaha karşı bu eylemi yapmış ve bedelinin hayatıyla ödemişti ama tarihe GAVUR PADİŞAH deyimini hediye ederek yaşayacaktı.[6]
Dipnotlar
[2]http://www.dunyabizim.com/?aType=haberYazdir&ArticleID=5250&tip=haber
[3] Osmanlı’nın Mahrem Tarihi, Mustafa Armağan
[4] Osmanlı’nın Mahrem Tarihi, Mustafa Armağan
[5] Osmanlı’nın Mahrem Tarihi, Mustafa Armağan
II.Mahmud(1808-1839, 31 yıl)